HER DAİM TÖVBE
İnsanı meleklerden ayıran en önemli özelliği nefsani duygularının olması ve günaha ya da hataya düşebilmesidir. “Ona kötü ve iyi olma kabiliyetini verene!” (Şems, 91/8.) ayetinden de anlaşıldığı üzere Allah insanı hem iyiliğe hem de kötülüğe meyilli olarak yaratmıştır ve günah nedir bilmeyen melek topluluğuna, ilk insan olan Hz. Âdem’in önünde saygıyla eğilmeyi emretmiştir. İnsan kötülükten uzak durabilme kabiliyetine göre yaratılmışların en güzeli ya da aşağıların en aşağısı olabilir. İnsanı melekler karşında değerli kılan da ondaki bu, nefsine rağmen, seçebilme kuvvetidir.
Sözlükte “dönmek, vazgeçmek” anlamlarına gelen tövbe, dinî bir terim olarak ise insanın, günahından vazgeçip pişmanlıkla Allah’a yönelmesidir. Peygamber Efendimiz de hadis-i şeriflerinde tövbeyi “günahtan pişmanlık duymak” (İbn Hanbel, I, 423.), “günahı terk edip bir daha ona dönmemek” (İbn Hanbel, I, 446.) şeklinde açıklamıştır. Burada önemli olan, sadece yapılan hatadan üzüntü duymak ya da pişman olmak değildir. Önemli olan pişmanlıkla birlikte günaha bir daha dönmemektir. Tövbe kararlılığın bir neticesidir, anlık bir pişmanlık değildir.
Yüce Allah, insanın hiç günaha düşmemesini değil, günaha düştükten sonra ona yakararak tövbe etmesini istemektedir. Allah Rasulü, “Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz Allah başkalarını yaratır, onlar günah işler (ve tövbe eder), Allah da onları affederdi.” (Müslim, Tövbe, 2.) buyururken insanın günahsız değil tövbesiz olmaması gerektiğine işaret etmekte ve tövbenin, Allah’ı, kulun çok önemli bir yitiğini kaybedip ondan ümidini kestiği bir anda, karşısında bulan birinin sevindirdiğinden daha çok sevindirdiğini bildirmektedir. (Müslim, Tövbe, 2.)
Burada günahın cinsi, büyüklüğü önemli değildir. Yüce Allah’ın rahmet kapısı tevvab (tövbeleri çok kabul eden), afuv (çok affedici) ve gafur (çok bağışlayıcı) sıfatlarıyla sonuna kadar açıktır. Kabul edilmemesi endişesiyle, bu kapıyı çalmamak, ümitsizliğe düşmek inananlara yakışmaz. Nitekim Allah (c.c.): “Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: Selam size. Rabbiniz merhamet etmeyi kendisine yazdı. Gerçek şu ki, sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra da ardından tövbe edip kendini düzeltirse (bilsin ki) Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Enam, 6/4.) buyurarak günah işleyenleri ümitsizliğe düşmekten kurtarmaktadır. Değerli İslam âlimlerimizden olan İmam Gazali’nin İhya’u Ulumu’d-Din adlı eserinde bahsettiği bir gencin hikâyesi de bu konuya dair verilebilecek güzel bir örnektir. Rivayet edildiğine göre İsrailoğullarından bir genç yirmi yıl ibadetle meşgul olmuş, sonraki yirmi yılda isyan etmiştir. Bir gün aynaya bakıp saç ve sakalının ağarmakta olduğunu görünce yirmi senelik isyanına nedamet ederek, “İlahî sana yirmi yıl itaat ettim, sonraki yirmi yıldır da sana isyan ediyorum. Acaba sana yönelir ve tövbe edersem tövbemi kabul eder misin?” deyince bir ses işitir: “Bize icabet ettin biz seni kabul ettik. Bizi terk ettin biz de seni terk ettik. İsyan ettin sana mühlet verdik. Ne zaman bize yönelirsen biz yine seni kabul ederiz.”
Allah (c.c.) adam öldürme, şirk ve hatta dinden dönmek anlamına gelen irtidat günahını bile tövbe ile affedeceğini buyurmaktadır. Bu manada tövbe, çöllerde susuz kalmışlara su misali, gecelerde yolsuz kalmışlara yol misali, insanın gönlündeki huzursuzluğa, dinmeyen vicdan azabına, dünya hayatında yaşanan gelgitlere bir çaredir.
Yüce dinimizdeki her ibadette olduğu gibi tövbede de ihlas, yani samimiyet ve içtenlik çok önemlidir. Allah’a aczimizi sunup ondan bize acımasını ve üzerimize lütfunu yağdırmasını beklerken önemli olan dilimizden ne çeşit kelimelerin döküldüğü değil, gönlümüzü kaplayan pişmanlık ateşiyle gözlerden süzülen samimiyet yaşlarıdır. Yeryüzünde ilk günahın neticesi, ilk tövbe eden insan olarak Hz. Âdem’in tövbe ederken öylesine çok ağladığı ve meleklerin de onun ağlamasına dayanamayarak onunla birlikte ağladıkları rivayet olunmaktadır.
Hz. Âdem ile Hz. Havva şeytanın vesvesesi neticesinde Allah’ın yasaklamış olduğu ağaca yönelmiş bunun üzerine de Allah Teala “Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi ?” (Araf, 7/22.) buyurarak bu kabahatlerine karşılık onları yeryüzüne indirmiştir. Hz. Âdem ile Hz. Havva büyük bir pişmanlıkla hemen Allah’a yönelerek şöyle dua etmiştir: “Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (Araf, 7/23.) Yüce Allah, merhametlilerin en merhametlisi olarak kendi ruhundan üfleyerek yarattığı ve melekleri secde ettirdiği kulunun tövbesini kabul etmiştir.
Yunus Aleyhisselam’ın kıssası da bizler için yol gösterici dua ve tövbe örneklerinden biridir. Yunus Aleyhisselam uzun yıllar putlara tapan kavmini Allah’a iman ve ibadete davet etmiş, ancak kendisine çok az kişi uymuştur. Bunun üzerine o da bir gemiye binerek kavminden uzaklaşmıştır. Gemiden denize atlayan ve kendine secde yeri olarak bir balığın karnını bulan Hz. Yunus, karanlıklar içinde içi keder dolu olarak kavmini bırakmanın pişmanlığıyla Rabb’ine yönelmiş ve “Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben kötü işler yapmışım.” (Enbiya, 21/ 87.) şeklinde Allah’a yakarmıştır. Bu niyaza karşılık Yüce Allah: “Rabbi onu seçip salihlerden eyledi.” (Kalem, 68/ 50.) buyurarak onun tövbesine icabet etmiştir.
Hz. Yunus’un kıssasında da görüldüğü gibi tövbenin belli bir yeri ve zamanı yoktur. Affını isteyen kişi, nerede olursa olsun samimiyetle Allah’a yönelerek tövbesini yapabilir. Ancak tövbe etmeden ömrünü tüketip ölüm anında başına gelecek azabı görerek yapılan tövbe dinimizde muteber değildir. Canı boğazına dayandığında af dileyen Firavun’un tövbesinin muteber olmadığı gibi. Af dilemenin belli bir zamanı olmamakla birlikte “Onlar gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seher vakitlerinde rablerinden bağışlanmalarını dilerlerdi.” (Zariyat, 51/17-18.) ayeti kerimesiyle seher vaktinde yapılan tövbe vurgulanmış, âdeta bu vakitten sonra gelen aydınlıkla birlikte kalbin de aydınlanacağı ümidi verilmiştir.
Tövbe, Yüce Allah’ın insanlığa verdiği en değerli hediyelerden bir tanesidir. Onun sayesinde iç yangınımızı Allah’a arz ederek kendimizi değersiz hissetmekten kurtarıp geri kalan ömrümüzü, varacağımız sonsuz yurt adına daha verimli geçirebiliriz. Bununla birlikte tövbe sadece günahın ardından yapılan bir dua değildir. Yaradan’a yaklaşmak, onunla iletişim kurmak için de her daim tövbe yapılabilir. En büyük rehberimiz olan Rasulüllah da hayatında herhangi bir günah olmadığı hâlde sürekli Allah’a tövbe etmiştir. Sevgili Peygamberimizin ifadeleriyle, tövbe örneklerinin en güzeli şöyledir: “Allah’ım benim Rabbim sensin, senden başka ilah yok. Beni sen yarattın ve ben senin kulunum. Ben gücüm yettiğince sana verdiğim söz üzereyim ve senin vaadine de güveniyorum. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Bana olan nimetini itiraf ediyorum. Günahlarımı da itiraf ediyorum. Günahlarımı bağışla, çünkü günahları senden başka bağışlayacak hiç kimse yoktur.” (Tirmizi, Deavat, 15.)
Kur’an ve sünnetteki tövbe örneklerinde de gördüğümüz üzere kul olmak Allah’a yakarmayı, yalnızca O’na yönelmeyi gerektirir. Dünyaya yalnız gelen insan Allah’ın huzuruna da yalnız varacaktır. Huzura çıkılan o günde bizlerin tek yardımcısı engin bir tefekkürün neticesi olarak yaptığımız tövbeler bizimle olacaktır.