İnsan Gerçeğini Bilmek
Elbette ki hiçbirimiz kendi doğumumuzu kendimiz ısmarlamadık. Annemizi babamızı kendimiz seçmedik.
Hangi ırktan hangi renkten olduğumuz da bizim tercihimizin ötesindeydi…
Biz dünyaya geldiğimizde kimin kucağında büyüdüğümüzü bile bilmiyorduk… Anne nedir baba nedir, kardeş nedir?
Bütün öğrendiklerimizi sırasıyla önce anne, baba, aile ortamından sonra bulunduğumuz yerdeki örgün veya yaygın eğitim ve de gözümüzün gördüğü kulağımızın duyduğu zihnimizin etkileşim içinde olduğu sayısız kanallardan bilgi depoladık…
Bu sırada beden olarak da büyüdük… Yani bilgimiz artarken bu bilgiyi kullanacak olan makine durumundaki bedenimiz de büyüdü… Önce bebekken çocuk olduk. Sonra akıl baliğ, sonra olgun, sonra saygın ve de yaşlı olduk…
Bu bir insan için bir ömürlük hayatta dünyaya gelişten sonra herkes yarışa aynı kulvarda koşamadı…
Koşamadık… Bunda şartların etkisi çok büyük olmakla birlikte kendi zihnimiz ve beynimiz yani kendi fonksiyonumuz da bir o kadar önem arz ediyordu…
“Şimdiki aklım olsaydı” diye yaşadığımız pişmanlıklar beynimizin o zamanki hâlini şimdi aştığımızın bir göstergesi oluyordu…
Sonuçta her birimiz ilk doğduğumuz andan itibaren, bulunduğumuz aile, okul, çevre ve yaşadığımız iş ortamıyla ilgili şekillendiğimiz gibi inançlarımızla, hobilerimizle, beğenip etkilendiklerimizle de şekillenmekteyiz.
Bize göre karşımızdaki “çok istenmeyen” bir kişilik tipi kabul edilebilirken, o kişiye sorulduğunda da bizim durumumuz “istenmeyen bir kişilik” diye değerlendirilebilir.
“Böyle insan olmaz!”, “Bu insan olamaz!”, ya da “insanlık ölmüş” gibi nitelendirilen kimseler veya olaylar da yine göreceli kalabilmektedir.
O hâlde yapılması gereken ne olabilir?
Birincisi biz kim ne derse desin önce kendimiz olduk… Bu bizim gerçeğimiz… Ve biz kendimizi kabullenmek durumundayız…
Sonra kedimiz gibi olmayanları kendimize benzetmek gibi imkânsız bir bekleyişin veya uğraşının içine girmemeliyiz.
Çünkü kimse sizi kendisine benzetemediği gibi siz de kimseyi kendinize benzetemezsiniz.
Geriye bir üçüncü yol daha kalıyor değil mi?
O da herkesin kendi hâlinde olup karşısındakini de kendi hâlinde kabul edip inançlarını, fikirlerini, sevdiklerini, nefret ettiklerini, hobilerini vb. sorgulamak yerine ondan bir insan olarak nasıl yararlanabileceğinin ve kendisinin de ona nasıl yararlı olabileceğinin uğraşında olmak…
Taha Uğur Kiriş.