* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İslami Kimlik Sahibi Olmak  (Okunma sayısı 202 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2159
İslami Kimlik Sahibi Olmak
« : Ağustos 27, 2020, 01:26:50 ÖS »
İslami  Kimlik  Sahibi  Olmak   

İSLAMİ KİMLİK

"İslam" terimi teslim olmak, boyun eğmek ve sırf Allah'a yönelmek anlamlarını birlikte içerir. Terimin bu anlamı, Kur'an'-ın şu ayet'inde ifadesini bulur:

"Allah puta tapanlarla tek Allah'a inananların duru¬munu size şu örnekle anlatır: Birbirleri ile çekişen çok sayıda ortakların sahip oldukları biri ile yalnız bir tek kişiye bağlı olan bir adam düşününüz"  (Zümer: 39/29)

Demek ki, İslam'ın söz konusu olabilmesi için mutlaka tek Allah'a teslim olmak ve O'nun dışındaki her şeye teslim olmak-tan sıyrılmak gerekir. İşte "Lailahe illallah: Allah'dan başka ilah yoktur" cümlesinin asıl anlamı budur.

İslami kimlik, insanın din olarak islamı seçmesiyle başlar. Bu seçim yalnızca ibadet konularını içine alan bir din anlayışının seçimi değildir. Bu seçim hayatının her anında yapacağı fiilleri belirleme yetkisinin verilmesidir. İnsan olarak islamı seçen kişi Müslüman olur ve Müslüman hayatını sürdürürken uyması gerekli olan kanunları yani emir ve yasakları İslam’dan alır. Artık o rabb olarak Allah’ı seçmiştir. Yani nasıl yaşayacağıma dair ka-nunları koyacak olan ve beni terbiye edecek olan yalnız Allah’tır diyen bir seçim.

İşte bu seçim ona bir kimlik kazandırmıştır.Bu kimlik İslami kimliktir.O zaman kimlik nedir sorusuna cevap verelim ki anlatacaklarımız daha net anlaşılsın.Kimlik sahibi olmak için en önemli iki nokta vardır.Birincisi kimliği oluşturan fikirler,ikincisi fikirlerin amele dökülmesidir, yani davranışlar. Biz birine kimlik sahibi diyebilmemiz için inandığı fikirlerle davranışlarını bir uyum içerisinde birleştiren kimseyi anlıyoruz.. Kapitalist kimliğe sahip olan bir kişinin fikirleri kapitalist fikirler, sosyalist kimliğe sahip olan bir kişinin fikirleri sosyalist fikirler, Musevi kimliğe sahip bir yahudinin fikirleri Musevi fikirler, İslami bir kimliğe sahip olan bir Müslüman’ında fikirleri İslami fikirlerdir. Bu kimlik sahipleri bu kimlikleri inandıkları fikirlerle kazanmışlardır. Bu kimliklerin devamı da bu kimliği besleyen fikirlerin devamı ile mümkündür. Eğer bu fikirler değişirse kimlikte değişecektir. Eski kimlik artık zarar görmüştür ve tekrar aynı fikre dönmedikçe o kimliğe sahip olamaz.

Kimliğin ikinci özelliğine gelince ki bu çok önemlidir davra¬nışlar. İnandığı fikirlerle amel etmesidir. İnandığı fikirleri haya¬tına tatbik etmesidir. Sözüyle davranışının bir olmasıdır. Allah’ı rabb, dini de İslam olarak kabul etmişse artık onun hayatını yönlendiren ve davranışlarını belirleyen islamdır. İslami kimliktir. Kimliğin sağlamlığı fikirlerin ve davranışların bir uyum içerisinde hareket etmesiyle olur. Bunlarda uyum olmazsa kimlik bunalımı olur. Kimlik zarar görmeye başlar ve başka bir kimliğe geçmeye doğru gider.

İslami kimlik, bu kimliğe sahip olanları Allah’ın emir ve ya-saklarına göre yönlendirir. Onlar yapacakları her ameli buna göre yaparlar. Sokakta geçen her hangi bir kadına herkes ba-kabilir ama İslami kimlik sahibi bakamaz. Herkes içki, kumar ve zina gibi Allah’ın haramlarını yapabilir ama İslami kimlik sahibi yapamaz. Çünkü hayatındaki helal ve haramları belirleyen Allah’a olan sevgisidir. Allah’ı sevmek o’na itaati gerektirir. İslami kimlik sahipleri bunu bildiklerinden sevdiğine itaat ederler.

İslami kimlik sahipleri bu kimliğe sahip olurken ilk söyle¬dikleri cümle Allah’u Tealanın ilahlığını ve rabliğini kabul ediyorum. Tüm sahte ilahları ve rableri, tagutları reddediyorum olur. İslami kimlik sahibi bu kimliğe sahip olurken hayatındaki tüm kanunları yalnız ve yalnız Allah’u Tealanın koyacağını ve onun koyduğu kanunlara uyacağına dair söz verir.”Eşhedü”diyerek yemin eder. Ruhlar âlemindeyken verdiği sözü yerine getirir.

Evet, yeri gelmişken ruhlar âleminde Allah’u Tealanın bize sorduğu soruya gelelim. Neden ben sizin rabbiniz değil miyim? Diye soruyor. Rabb yerine başka bir özelliğini sormuyor. Ben sizin yaratıcınız, ben sizin rızk vereniniz, ben sizin mabudunuz v.s. demiyor da sadece Rab ismi ile ahd alıyor. Çünkü incelik rabb kelimesinin anlamında yatıyor. Rabb kelimesinin anlamı terbiye eden, hayatla ilgili hüküm ve kaideleri koyan, idare eden. Ruhlar âleminde Allah’u Teala bize açıklamalı olarak şunu soruyor. Sizin hayatınızla ilgili kanunları ve kaideleri ben mi koyarım? Sizin nasıl idare edileceğinize ben mi karar veririm? Bizlerde hep bir ağızdan “evet”dedik. Ama kendimiz idare etmeye başladık, helal ve haramları kendimiz belirler olduk, Onun kanunlarını bir kenara attık. Ya aklımızı ya nefsimizi ya da başkalarımı rabb edindik. Hayatımızla ilgili meselelerde Allah’u tealayı bir kenara attık ve onun için yağmuru yağdıran, ibadet edilen gibi kısır görevler tayin ettik o bizim nasıl yaşayacağımıza dair kanun koyamaz ve onun koyduğu kanunlar artık eskidi gibi sözler bile kullandık.

İşte İslami kimlik sahibi olanlar bu sözü unutmamışlardır. Onlar yalnız ve yalnız Allah’u Tealayı rabb olarak kabul etmişlerdir. Onlar bizim hayatımızla ilgili kanunları ve helal ve haramları yalnız Allah belirler demişlerdir.

Peki şimdi ki yaşantımıza şöyle bir baktığımızda gerçekten hayatımızı Allah’ın emir ve yasaklarına göre mi yaşıyoruz yoksa aklımızın veya başka ideolojilerin emir ve yasaklarına göre mi yaşıyoruz.Buna cevap verebilmek için yaşam biçimimizi ortaya koymalıyız.Yaşamımızda kimin kanunlarının yürürlükte oldu-ğunu ortaya koymalıyız.İslami Kimlik sahibi olanların hayatlarını Allah’u tealanın emir ve yasakları belirler ya sizinkini kim belirliyor.?

 İslami kimlik sahibi olmak aynı zaman da bu kimliğin sü-rekliliğini sağlamaktır. Bizler kimliğimize sahip çıkmalıyız ve bu kimliğimizin bizim şahsiyetimiz olduğunu unutmamalıyız.

İSLAMİ ŞAHSİYET

 İslâm, diğer şahsiyetlerden tamamen farklı ve seçkin bir şahsiyet oluşturmakla insanı eksiksiz bir şekilde tedavi etmiştir. İslâm, İslâm akidesini, üzerine fikirlerini oturtacağı ve bu esasa göre de mefhumlarını oluşturacağı “fikri kaide” haline getirmiş-tir. İslâm akidesiyle ölçmek suretiyle doğru fikir ile yanlış fikir birbirinden ayırt edilir. Fikri kaide olmasından dolayı fikirler, İslâm akidesi üzerine bina edilir. Bu akide üzere zihniyet meydana gelir. İnsan, bu fikri kaide ile seçkin bir zihniyete sahip olur. Kendinde fikirler için doğru ölçüler bulunur. Böylece fikir sapmasından emin olur. Bozuk fikirleri reddeder. Doğru fikir ve sağlam bir kavrayış üzerinde kalır.

Aynı zamanda İslâm, insanın içgüdü ve organik ihtiyaçlarından kaynaklanan davranışlarını, bu akideden çıkan şer’i hükümlere göre dosdoğru bir şekilde tedavi eder. İç güdüleri en güzel bir şekilde düzenleyip onları ne baskı altında tutar ne de tamamen salıverir. İnsan için, huzur ve istikrar sağlamaya yönelik olarak ihtiyaçlarını birbiriyle uyumlu bir şekilde doyurabileceği bir ortam hazırlar. İslâm, İslâm akidesini akli bir akide olarak düzenledi. Böylece İslâm akidesi, fikirleri ölçmek için fikri kaide olmaya elverişli hale geldi. Aynı zamanda bu akideyi, insan, hayat, kâinat hakkında külli bir fikir haline getirdi. Bu külli fikir ile kâinatta yaşayan canlı bir varlık olan insanın içindeki ve dışındaki problemlerini çözüme kavuşturdu ve İslâm’ı, genel bir mefhum olmaya elverişli hale getirdi. Yani İslâm’ı, yönlendirici faktörler ile mefhumlar arasında sentez sağlama işlemi esna-sında doğal olarak kullanacağı, eğilimleri için bir esas olarak alabileceği ölçü haline getirdi. Böylece İslâm, insanda, mef-humları ve eğilimleri için kesin bir ölçü olarak kullanabileceği, aynı anda zihniyeti ve nefsiyeti için de geçerli olabilecek kesin bir kaide meydana getirdi. Bu şekilde de diğer şahsiyetlerden tamamen farklı seçkin bir şahsiyet oluşturdu.

Buna göre İslâm’ın, İslâm akidesi ile İslâm şahsiyetini oluşturduğunu, aynı akide ile insanın zihniyetini ve nefsiyetini meydana getirdiğini görüyoruz. Bundan dolayı İslâmi zihniyet, yalnızca İslâm’a göre düşünen zihniyettir. İslâmi zihniyet sadece düşünen ve bilen zihniyet değil, hayat hakkındaki düşünceleri için genel ölçü olarak sadece İslâm’ı ölçü kabul eden zihniyettir. Hem ameli, hem de vakıa ile ilgili düşüncelerinin tamamı için İslâm’ı ölçü olarak ele almadıkça insanda İslâmi zihni-yet/düşünüş biçimi meydana gelmez.

İslâmi nefsiyet ise bütün eğilimlerini İslâm esası üzerine ku¬ran nefsiyettir. Yani sadece şiddetli ve tutucu bir şekilde kendisini ibadete vermek değil, doyurulmak istenen ihtiyaçlarının tamamı için yalnızca İslâm’ı genel ölçü haline getiren nefsiyettir. Pratikte ve gerçekte ihtiyaçlarının tamamını İslâmi ölçülere göre doyuran kimsede İslâmi nefsiyet meydana gelir. Âlim veya cahil oluşuna bakılmaksızın farzları ve mendupları yerine getiren, haramları ve mekruhları terk eden veya bunlarla beraber müstehab olan itaatları yapan ve şüphelerden kaçınan kimsede, bu zihniyet ve nefsiyet ile “İslâm şahsiyeti” oluşur. Bu tür nite-liklere sahip olan herkeste “İslâm şahsiyeti”nin varlığından bah-sedebiliriz. Çünkü İslâm’a göre düşünen ve hevasını İslâm’a uyduran herkes İslâm şahsiyetine sahiptir.

Evet, İslâm, bu zihniyetin gelişmesi, her fikri ölçmede ye¬terli güce sahip olabilmesi için kişinin İslâm kültüründen daha fazla beslenmesini emretmektedir. Yine İslâm, İslâm’a ters düşen her eğilimi reddedebilme gücüne sahip olabilmesi ve bu nefsiyeti kuvvetlendirebilmesi için farzlardan öte şeyleri, mendupları ve mustehapları yapmayı emretmekte ve haramlardan öte şeyleri, mekruhları da yasaklamaktadır. Ancak bütün bunlar şahsiyeti yükseltmek ve en üst seviyeye ulaştırma yolunda yürümek için vardır. Fakat bu ifade, bu niteliklere sahip olmayanlarda İslâm şahsiyetinin olmadığı anlamına gelmez. Davranışları ile İslâm’a bağlı kalan avamdan kimseler ve sadece farzları yerine getirmek, haramları da terk etmekle yetinen eğitim görmüş kimseler de İslâm şahsiyetine sahiptirler. Her ne kadar kuvvet bakımından aralarında fark olsa da bunların tamamı İslâm şahsiyetine sahip kimselerdir. Bir insanın İslâmi şahsiyete sahip olmasına hüküm verirken önemli olan, kişinin düşüncelerine ve eğilimlerine İslâm’ı esas kılmasıdır. İslâmi şahsiyetler, İslâmi zihniyetler ve İslâm’ı nefsiyetler arasındaki farklılıklar da buradan kaynaklanmaktadır. “İslâmi şahsiyeti” melek olarak tasavvur eden birçok kimse de bu nedenle yanılmaktadır. Kesinlikle insanlar arasında melek bulunmadığı halde melekler arayanların topluma vermiş oldukları zarar gerçekten de pek büyüktür. Hatta kendilerinde bile böyle bir özelliği bu-lamadıkları için ümitsizliğe düşmekteler ve ellerini Müslüman-lardan çekmektedirler. Bu hayalciler İslâm’ın ancak hayal olduğunu, İslâm’ın yüksek ideallerden ibaret olduğunu dolayısıyla insanın İslâm’ı hayatta uygulamasının ve bu uygulamalara sab-retmesinin mümkün olmadığını ispatlamaya çalışırlar. Böylece insanlar İslâm’dan, yüz çevirmekte birçoklarını İslâm’ı yaşamaktan uzaklaştırarak onları amelde felce uğratmaktadırlar. Hâlbuki İslâm, uygulanmak için gelmiş pratik bir din olup vakı-adaki problemleri tedavi eden, uygulanması zor olmayan bir dindir. Kişi İslâm akidesini idrak ettikten sonra İslâmi şahsiyete sahip olunca, insandaki düşünce ne kadar zayıf olursa olsun veya içgüdü ve organik ihtiyaçları ne kadar kuvvetli olursa olsun her insan İslâm’ı kolaylıkla kendisine uygulayabilir. Çünkü İslâm akidesini mefhumları ve eğilimleri için ölçü olarak almakla ve bu doğrultuda yürümekle kesinlikle İslâm şahsiyetine sahip olur. Artık bundan sonra yapacağı şey zihniyetini geliştirmek için İslâmi kültürünü, nefsiyetini kuvvetlendirmek için de itaatını artırmak, yükselme yolunda yürümek, bu yolda sebat göstermek, hatta yücelerin yücesine yürümektir. Çünkü o, fikirlerini İslâm akidesi ile tedavi etmiştir. İslâm akidesini, hayat hakkın-daki fikirlerini üzerine bina edeceği fikri kaide haline getirmiştir. İslâm akidesini, üzerine düşüncelerin oturtulacağı fikri kaide haline getirip, fikirleri İslâm akidesi ile ölçtüğünde doğru fikir ile yanlış fikir arasında ayırımı yapabilecek kimse olur. Böylece fikir hatasına düşmekten emin olur. Bozuk fikirlerden kendisini ko-rur, doğru fikir ve sağlam idrakla baş başa kalır. Meyillerini şer’i hükümlere göre tedavi etmekle de içgüdü ve organik ihtiyaçla-rından kaynaklanan amellerini tedavi anında, içgüdüleri yok ederek, baskı altında tutarak veya tamamen başıboş bırakarak değil, onları düzene sokarak dosdoğru bir şekilde tedavi etmiş olur. İnsan için, açlıklarının tamamını birbiriyle uyumlu, insanda istikrar ve huzur sağlamaya yönelik bir şekilde doyuracağı or¬tam hazırlar. Böylece akla ve delile dayalı olarak İslâm’a sımsıkı sarılan Müslüman, İslâm’ı eksiksiz bir şekilde hayatında uygular ve Allah’ın hükümlerini doğru şekilde anlar. Üstelik bu Müslü-man, İslâm akidesini düşüncelerine esas almakla İslâmi zihni-yete sahip, İslâm akidesini meyilleri için esas almakla da İslâmi nefsiyete sahip olur. Diğer şahsiyetlerden apayrı bir şahsiyet haline gelir. Bu nedenle İslâm şahsiyetine sahip olanlar için özel sıfatlar vardır. İnsanlar arasında bu ayrıcalıkları ile tanınırlar ve onlar adeta insanlar içinde özel alametleri ile belirginleşirler. Müslümanın sahip olduğu bu sıfatlar, Allah’ın emir ve yasakla-rına bağlı kalmasının ve Allah ile olan bağını idrak etmesine binaen, amellerini Allah’ın emir ve yasaklarına göre yürütmesi-nin kesin sonucudur. Bu nedenle Müslüman, şer’i hükümlere ancak Allah’ın rızasını kazanmak için bağlanır.

Müslüman, İslâmi zihniyete ve İslâmi nefsiyete sahip olduğu zaman, kendinde merhameti ve sertliği, takvayı ve nimetleri bir arada toplayabilen, hayatı doğru bir şekilde anlayan, gerektiği kadar dünyaya yönelen, ahireti kazanmak için bütün gücüyle çalışan aynı anda hem asker hem de lider olmaya elverişli şahsiyet olur. Ona ne dünyaya tapanların sıfatları, ne Hint çilekeşliği (fakirliği) ne de dünyadan elini eteğini çeken kimse-nin hali etki edebilir. O, cihadda kahraman iken aynı zamanda mihrabın dostudur. Güçlü olduğunda da mütevazıdir. Liderlik ile fakihliği, ticaret ile siyaseti bir arada barındırır. Onun özellik-lerinin en üstünü onu yoktan yaratan yaratıcısı Allah’ın kulu olmasıdır.

Bunun için onu, namazında huşuda, yüreği Allah korkusu ile dolu, boş sözlerden yüz çeviren, zekâtını veren gö-zünü haramdan çeviren, kendisine verilen emanetleri muhafaza eden, ahdine vefakâr, verdiği sözü yerine getiren ve Allah yolunda cihad eden bir kimse olarak bulursun, İşte Müslüman budur. İşte mü’min budur. İnsanı, insanoğlunun en hayırlısı kılan, İslâm’la yoğrulmuş İslâm şahsiyeti işte budur. (Takiyuddin En-nebhani)

 


* BENZER KONULAR

Rahîm Ve Rahmân Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:28:55 ÖÖ]


Davranışlarımız Kaydediliyor Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:22:46 ÖÖ]


Biliniz Cesedin Öyle Bir Et Parcası Vardır Ki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:18:08 ÖÖ]


Melek Girmeyen Evler Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:04:30 ÖÖ]


Doğru Çalışma Methodu Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:59:59 ÖÖ]


Başınızı Çevirip Gitmeyin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:39:23 ÖÖ]


Ozan Birgül 320 kbps - 2 kısım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:15:33 ÖÖ]


Ozan Birgül - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:04:09 ÖÖ]


Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]