Hayata Yeni Bir Pencere
Dinin fertle olan ilişkisi toplumla ve diğer varlıklarla olan ilişkisinden önce gelir. Çünkü din ferdin elinden tutar, onu şirk bataklığından kurtarıp, tevhit bahçesine kavuşturur. Bunun için kişinin imanını, imanına dayanan hareketlerini, ahlakını, yaşayışını düzenler.
Din insanı medenileştirir!
İslam’a göre insan yaratılmışların en şereflisidir. Bu ona verilen bir armağandır. İman ve küfür alanları arasında yaşanılan sonsuz hayat mücadelesi bin bir imtihanın da vesilesidir. Aklımıza gelen soruların cevapları bazen yorucu ve yıpratıcı olmakla beraber zaman denilen bir sırla kuşatıldığımız hakikatini de bize öğretir. Bilgiyle karşılaştığımız hayat irfani alanları önümüze sunar ama bunun için kişinin de yapması gereken görevler vardır. İnsan yaratıldıktan sonra Allah şöyle buyurmuştur; “Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyle iken pek az şükrediyorsunuz” (Secde-6-7) Bu ayetteki ifadeye göre insan düşünen, akıl yürüten, öğrenen, seven ve iman eden bir varlıktır. Bu nimetler başka hiçbir varlığa verilmemiştir. Bunlara karşılık Allah, insandan şükretmesini, yani kulluk borcunu ödemesini istiyor.
İslam’ın tanımladığı insan hayat enerjisi ile doludur. Dinamizmi ona yeryüzünde tevhidi yaymak, Allah’ın iradesinin tecellileriyle birlikte olma bahtiyarlığını sunar. İslam’a göre insan akıllı, iradeli, mesul, yükümlü, ümitli, dinamik, gayretli ve bilgili olup, imtihan için bu âleme gönderilmiş bir varlıktır. Dünya hayatının gelişim safhaları insanı nereden gelip neler yaptığının izleri ile doludur. Mağaralarda başlayan hayatın bu gün geldiği nokta insan gücünün mahiyetini de açıklar. İman ve güven Müslümanı nasıl bir harekete sevk eder? Güvenilecek ve dayanılacak hakiki kudret sahibi ezeli ve ebedi olan Allah’tır.
Allah’a bu kadar inanan ve güvenen insan, ümitsizliğe düşmeden, sönmeyen bir şevk ve dinamizmle çalışır.
Bilir ki Allah kendisine ne vazife verdiyse hepsini yapacak gücü de vermiştir. Zira gücünün yetmediği işe koşulmamıştır. Bu yüzden her teşebbüs ettiği işin üstesinden mutlaka geleceği inancıyla çalışır. İşte her türlü ilerleme ve medeniyet de böyle bir imandan doğar.
Güven önce insanın gönlünde başlar. ”Elbette Rabbin daime gözetlemektedir” (Fecr-14) Hakikatine bu gün insanlık ne kadar da muhtaç. Allah’ın kullarını daima gördüğünü ve gözetlediğini, insanın bilmesi, kendi hareketlerini kontrol etmesine sebep olur. Bu inanç, insanı Allah’a daha iyi bir kul olmaya sevk eder. İnsanı kötü yanlış fiillerden, nefsinin, içgüdülerinin, hayvani duygularının sürükleyeceği kötü davranışlardan alıkoyar bu da insan iradesini polatlandırır.
Din insanı denge durumuna getirir.
Dünya-Ahiret birlikteliği hayatın acılarını, sıkıntılarını azaltır, ölümü tevekkülle karşılama imkanı verir.
Her geçen gün sürüp giden anlamsız telaşlar ve geçim kaygılarının üstesinden gelebilmek, dahası dünyada olup bitenleri anlamak için İslam’ın ferasetine ne kadar da muhtacız.
Takdir duygularının yerini bulmayışı insanın kendini önemsiz bir varlık gibi görmesi her geçen gün daha da artıyor, boş vermişlik ve anarşizmin insanı mahvetmesinin çaresi ötelerde olmasa gerek. Yüz yılların içinden süzülüp gelen dini hakikatleri tecrübelerle bir daha yorumlamak şart. Din duygusunun ortaya koymuş olduğu değerlerin insanlık için ne kadar önemli olduğu bu gün daha iyi anlaşılıyor. Mabetlerin insanı sarıp kuşatan yapısı ve oradan yükselen seslerin anlamı gönülleri nasıl da etkiliyor. İnançsızlığın karabasanı hayatı savururken din duygusu yarınları ümitle yaşamanın coşkusuyla bizi hayata bağlıyor.