* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İSTİKAMET  (Okunma sayısı 2880 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
İSTİKAMET
« : Mart 13, 2019, 01:51:05 ÖS »
İSTİKAMET

              Rasûl-i Ekrem (sav) meâlen şöyle buyurmuştur:

“Dosdoğru ol, insanlara karşı huyun güzel ol-sun.”1 Yani mümkün olduğu ve gücün yettiği kadar istikamet göster ve halka karşı ahlakını güzelleştir istikamet; sözde, işte, birlikte yaşamak ve iyi geçin¬mekte kısaca bütün maddiyat ve maneviyatta aranır Güzel huy ise ‘‘Sana yapılmasını istediğin şeylerin başkaları¬na da yapılmasını; istemediğin şeylerin de başkalarına yapılmamasını istemek” diye tarif buyrulmuştur.

Alimlerimiz, bu hadis-i şerifi şerh ederken şunları kaydetmiştirler: “istikamet, dosdoğru olmak demek, dinin emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmak demektir ve iki türlüdür:

Hakk’a doğruluk etmektir ki; bu ona fiilen itaat etmek ve muha¬lefetten sakınmaktır.

Halka doğruluk etmektir ki; bu da onlara güzel davranmak ve onlarla iyi geçinmektir.

Evet; istikamet, herkesin bulunduğu yerden dinin gösterdiği yola gitmesi ve gerek insanların gerek diğer yaratılmışların hukukunu korumasıdır. İstikamet, kişinin bütün hizmetlerinde her türlü alış veriş ve muamelelerinde tükenmez bir sermayesidir. İstikamet sahibi sorumlu-luktan, mahcup olmaktan korkmaz. Çünkü onları davet eden yollarda bulunmaz. Her zaman alnı açıktır Serbest gezer; istediği gibi konuşur; sözü her yerde geçerli ve itibarlı olur istikamet sahipleri umdukları derecede servet bulmasalar bile hiçbir vakit aç kalmazlar. Sevilirler; aranırlar; hoş karşılanırlar iyi bir yüzle kabul olunurlar. Bunlar dünyadaki faideleri… Ahiretteki mükâfatları da ayrı.

İşte dünya ve ahiret saadetini kazandıran istikamet… Rasûl-i Zîşan Efendimiz “Allah’a iman ettim de sonra istikamet et” 2 buyurmuş. Boşuna değil. Çünkü İslâm adeta her hususta istikametten ibarettir. Bir kere Allaha iman ettin mi o ima¬nı istikametle imza ederek üzerinde sabit kal. O imana ait olan ahkâma, hukuka riayet ve devam et. İnsani mertebelerin en uç derecesi istikamettir. İstikamet yiğitliğin, samimiye¬tin baş tâcıdır istikamet, bir saadet beratıdır ki; onu elde edenler bütün fena şeyleri güzel göstererek aldatmaya kalkan şeytanların şerle¬rinden kurtulurlar.

İstikamet sahipleri, oldukları gibi görünürler halka görünmek istedikleri gibi olurlar. Alemin “desinleriyle demesinleriyle” bağlı değildirler. Hakk’ı bilir Hakk’ı severler. Hakk’ı söyler Hakk’ı kabul ederler. Hakk’ı gizlemez Hakk’a dair hiçbir şeyde çekiştiricinin kınamasından korkmazlar.

Hulasa, onların bu gibi mezi¬yetleri saymakla bitmez. İşte bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim’de bu gibi büyük insanlara müjdeler veriliyor.

“Hakikat; o kimseler ki ‘Rabbimiz Allah’tır’ dediler sonra (amel¬de) doğruldular. Onların üzeri¬ne (ölümleri anında) melekler an be an iner iner(de şöyle der) durur(lar); “Gerçek siz (ölümden ve ondan sonrasından) korkmayın (arkada bıraktığınız aile ve evlattan dolayı) üzülmeyin (hemen biz size onlar hakkında halef oluruz) o (dünyada iken peygamberin diliyle) vaad edilmekte olduğunuz cennetle müjdelenin (sevinin) çünkü siz ona kavuşacak ve içinde temelli kalacaksınız.”

“Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Sizin için orada (ahirette) nefislerinizin arzu edeceği (her) şey vardır Sizin için orada isteyeceğiniz (bütün) şeyler vardır.”

“(Bu isteyeceğiniz şeyler) çok yarlığayıcı çok esirgeyici (olan Al¬lah nezdin)den bir konukluk olarak (size sunulacaktır).”

İşte her hususta doğru hareket eden müminlere böyle müjdeler verilmiş oluyor .O halde mümin kulların üzerine düşen, şu mealde¬ki Ayet-i Celîle’ye kulak vermek ve gereğini yapmaktır:

“Ey iman edenler: Allah(a karşı gelmek)’dan korkun. Ve doğ¬ru olanlarla beraber olun.” Yani Allah’ın emirlerini yerine getirmek yasaklarından uzak durmak suretiy¬le Allah’tan korktuğunuzu ve doğru olduğunuzu ispat edin. Her biriniz inanılır güvenilir adam olun .Ve son¬ra imanlarında, sözlerinde, amelle¬rinde sadık olanlarla beraber olun demek oluyor. Anlaşılıyor ki sadece ferden doğru olmak yetmiyor. Bir de doğrularla beraber olmak gere¬kiyor.

Yazık o kimseye ki Allah’a kar¬şı gelmekten çekinmez, doğrularla asla beraber olmaz. Vatanı içinde “eğrilik” ile şöhret bulur akran ve emsali arasında “yamukluk ve fena-lık” ile tanınmış olur.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
Ynt - İSTİKAMET ZOR İŞTİR
« Yanıtla #1 : Mart 13, 2019, 01:58:04 ÖS »
İSTİKAMET ZOR İŞTİR

İstikamet tek kelimeyle ifade edile¬meyecek bir mefhumdur. Doğruluk ve dürüstlüktür diyerek meseleyi halletmiş olamayız. Lüğavî manası bile bu kadar dar çerçeve içerisine sığmaz.

Namuslu ve dürüst davranmak, hedef ve cihet gibi manalar ilk nazarda hatıra gelen sözlük anlamlarından bazı- larıdır işin bir de ıstılahî veçhesi vardır ki, bizim mevzu-u bahs edeceğimiz de zaten meselenin bu cihetidir.

Istılâhî manada “istikamet1‘; Hak’da sabır ve sebat edip, batıl karşısında zik¬zak çizmeden, taviz vermeden, tezada düşmeden ve eğilip bükülmeksizin dim¬dik tavır sergilemektir. Bu sebeple daha yazımızın başında ;“istikamet zordur ve er kişi kârıdır” dedik. Peygamber-i zîşan aleyhissalâtu vesselam Efendimiz’in : “Hûd Sûresi beni ihtiyarlattı.” buyurduktan sonra: “Hangi Ayeti?” sualine karşılık; Hûd Sûresi’nin I 12. Ayet’ine işaret buyurdular ki meâlen:”Emr olunduğun gibi müstakîm ol!” demektir. Demek ki,”istikamet” zor iştir. Fahr-i kâinat Efendimiz, kestirme bir kurtuluş yolu isteyen zâta : “Allah’a iman ettim de, sonra da müstakîm ol!”1 buyurarak, istikametin İslâmdaki yerinin Allah’a imandan hemen sonra gelecek de¬recede mühim olduğunu, Nebevî bir tarzda ifade buyurmuştur. Bu Hadîs-i Şerîf, tek başına düşünülse bile, meselenin ehemmiyeti gün gibi âşikâr olarak ortaya çıkmaktadır.

Konu bu kadar ehemmiyet arz edince; iyi anlaşılması ve eksiklerimizin müşahhas hâle gelmesi için bazı taksimattan sonra işin özüne girmek daha münasip olacaktır:

Özde istikamet Sözde istikamet

Fiil, hareket ve davranışta istikamet

Özde istikametten kasıt: Niyet ve maksadında halis ve samimi ol¬maktır. İbadetlerinden başlayarak, İçtimaî, ailevî, meslekî, ticarî, siyasî ve dünyevî-Uhrevî bütün konu¬larda yola çıkış ve hareket noktasındaki niyetinde ihlâslı olabilmek, yani “kalb-i selim’’e malikiyettir. Kişi böyle midir; değil midir zaten söz ve davranışlarına bakıldığında, hakikat ortaya çıkacaktır. Demek oluyor ki, söz ve hareketler; insanın kalbinin aynası durumundadır. Şu halde insa¬noğlunun kalbini okumak şansımız yoksa da, amellerine bakarak niyeti ve samimiyeti hakkında kanaat sahi¬bi olabiliriz.

Ayinesi işidir kişinin lafa bakıl¬maz,

Şahsın görünür rütbe-i aklı ese¬rinde.

mısraları herhalde bu gerçeğin ifadesi için nazm olunmuştur.

“Özde istikamet”in ilacı ; her türlü hesabı “uhrevî gelecek” için yapmaktır. Bunun için de dünyanın ve dünyalıkların kalbe girmemesi şarttın Bunu temin için de Rabbimizin buyurduğu gibi: “…sâdıklarla be¬raber olmak.”2 kaçınılmazdır. Kişide bu prensip yer ederse bütün ni-yetlerinde otomatik olarak hâlis ve muhlis olur. Görüldüğü gibi sadece “özde istikamet” bile zordur. Lâkin bu başarılırsa ; “sözde ve fiilde” isti¬kamet, büyük çapta kolaylaşacaktır.

“Sözde istikamet”e gelince, te¬mel prensip; “sözü eğip bükmeden söylemek’tir.” Allah’tan korkun da sözü dosdoğru söyleyin.” şeklinde¬ki tehdidli emir üzerinde ne kadar çok hassasiyet göstersek azdır. Za¬ten sözde bu İlâhî emre uyulursa; “amellerimizin Allah tarafından ıslah edileceği,” yukarıdaki Ayet¬i Kerîme’nin devamında yer alan Rabbanî teminattır.3

İnsanlar çeşitli sebeplerle “söz¬de istikamet”ten uzaklaşmış olurlar. Bunların başında; serveti, imkânı, makamı ve benzeri dünyalıkları ko¬ruma arzusu ve kaybetme endişesi gelirse de, şeytan çok kere; “hizmet” ve “cihad” gibi kavramların arkasına sığınarak bu yanlışı yaptırır. “İslâm’da meşru hedeflere meşru vasıtalarla ulaşmak” prensibi vardır. Öyleyse hizmet ve cihad yapmak düşünce-sinde olanların, gayr-ı meşru vası¬talarla hedefe ulaşmaları meşrui¬yetten uzak bir harekettir. Gayr-ı meşrulukta da Allah’ın rızası olama¬yacağına göre adına; “hizmet” ve “ci-had” demekle hiçbir şey değişmez. Bir şeyler elde edilmiş gibi görünse de bereketi yoktur ve “ebter”dir. Yani devamlılıktan mahrumdur. İnsanların pek çoğu “sözde istikamet”ten inhiraf ederek (sapa¬rak) netice alacaklarını ve hedefle¬rine varacaklarını düşünürler. Bu hareketleri zaten günah iken, bir de güzel kavramların arkasına saklana¬rak bu günahı işlemekle, ikinci bir günah kazanırlar ki bu, öncekinden de beter bir günah hareketi olmuş olur işte “din istismarı” bizatihi budur. Zavallı Müslüman, “sözü eğip bükmeden söyleyin” emrine kulak vermemek sebebiyle ne perişan hallere düşmüş olmaktadır: Allah’a isyan var; meşruiyet dışı davranmak¬tan medet umma var; dinî terim ve ıstılahların arkasına sığınarak din sö-mürücülüğü var… var da var. Bu sakatlığın temeline inildiğinde karşı¬laşacağımız gerçek, hiç tereddütsüz; “özde istikamet”ten mahrumiyettir.  ” Vücutta küçük bir et parçası var ki, o salih olursa beden tamamen salih olur; onda bozukluk olursa beden tamamen ifsad olmuş olur; dikkat ediniz o “kalb”dir” buyuran Allah Rasûlü Muhammed aleyhisselam, şüphesiz dosdoğru söylemiştir. 4 “Fiil, hareket ve davranışta isti¬kamet” ise, “sözde istikamet”i de ihtivâ edebileceğini düşünebileceğimiz çok büyük çaplı bir hadisedir. Dünya Müslümanları olarak da sınıfta kaldı¬ğımızı itirafa mecbur olduğumuz bir konudur. Fiilî ve amelî hayatta Ashâb-ı Kirâm’ı nasıl ve nice idiler; biz ne haldeyiz? sorusunun cevabı, pek az istisnalar dışında perişanlığımızın tam ifadesi olacaktır. İslâm dünya¬sının başının belası mesâbesinde ne varsa, cümlesinin kaynağı amelî hayatımızdaki istikametsizliğimizdir. Ne yazık ki bu hal bilgisizlikten kay¬naklanmamaktadır.

Altmış-yetmişsene önce olsaydı, bilmemek ve konunun cahili olmak mazeretine sığınmak mümkün olurdu. Bugün geldiğimiz noktada, günahların en insaflı ifade ile “çok kere” bile bile işlendiği, maalesef kabule mecbur olduğumuz bir acı hakikattir.

İbadetlerimizdeki istikamet mahrumiyetinden yola çıkarsak, ilk göze batan; Saff tanziminde karşılaş¬tığımız manzaradır. “Namaz’ın dos¬doğru kılınması”, “Oruc’un hakkının verilmesi” ve “Zekât’ın tastamam hesaplanması” kaç müslümanın sı¬nıfı geçtiği hususlardır? “Haccımız nasıl bir Hacdır ve gerçek Hacla alakası ne durumdadır? Kaç Müs¬lüman böyle bir kaygı taşımaktadır dersiniz?

İbadetlerimizdeki hâlimiz böy¬le olunca, sosyal hayattaki ahvalimi¬zin bundan daha iyi olabileceği, pek ihtimal dâhilinde değildir. Yapamayacağını bile bile; “yapacağım!” diyen siyasetçi, kullanmayacağı kalitedeki malzemeyi taahhüd eden inşaatçı, hammadde ve emek hırsızı imalat-çı, ödeyemeyeceğini bildiği halde borçlanan kimse, malının ayıp ve noksanını saklayan tüccar; hastasını para tuzağı olarak gören doktor; mesleğinin gereğini yerine getirmeye üşenen öğretim üyesi ve öğretmen, bir yerlere şirin görünme uğruna Allah’ın gazabını göze alan ilahiyatçı, işverenin hukukunu hiçe sayan işçi, emrinde çalıştırdıklarının hak ve hukukunu gözetmeyen âmir ve işveren, sorumluluğunun idrakinde olmayan gazeteci, yayıncı ve ben¬zerleri sadece istikametten ayrılmış olmazlar. Aynı zamanda “şirk” sınırını zorlamış olurlar. Çünkü böyleleri haram ve masiyette kurtuluş arama dalaletine düşmüşlerdir. Haram ve masiyetle neticeye ulaşmaya çalışmak; Allah’ın rızasının hilafında da kurtuluş vardır manasına gelir ki bu, “şirk-i hafî ‘nin tuzağına düşmektir. İstikamet’in hiçbir çeşidinden zarar gelmez. Bazen gelir gibi görü¬nürse de bu, nefs ve şeytan işbirliği¬nin aldatmacasıdır. Hiç Yaratıcımız’ın emrettiği bir hususa sahip çıkmak, zarar sebebi olur mu? Allah’ın bütün emir ve yasaklan bizlerin men¬faati içindir İlâhî emirleri îfâ edenler Allah’a bir menfaat sağlamış olmayacakları gibi, O’nun yasaklarını çiğneyenlerin de O’na bir zararı mevzu-u bahs olamaz. Çünkü “O, bütün âlemlerden müstağnidir”.5

Görüldüğü gibi “istikamet”, îfâsı zor ve hele günümüzde çok daha zor bir hadisedir. Çünkü vazgeçilmezlerin başında dünya ve dünyalıkların geldiği bir vasat¬ta yaşıyoruz. Servet, para, diploma ve makam; istikametsizlikten doğan bütün ayıp ve günahları örtmekte¬dir. İstikamet” çabası ise çok kere revaç bulmamaktadır. Bu durumda hâlâ ;”ben müstakîm olacağım!” diye direnebilmek, mezkûr ahval dolayı¬sıyla, “her kişinin değil, er kişinin kârı olmaktadır. Ancak unutmayalım ki, “Çoğunluğa tâbi olmak, yoldan çıkmayı göze almaktır.”6 Gerçek Müslüman, tek kişi de kalsa fazi¬let mücadelesine yılmadan devam edecek, bir âbide şahsiyettir

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

I-Müslim, iman 62

2-Tevbe, 9/119

3-Ahzâb, 33/70

4-Buharî, iman 39

5-ÂI-i imrân, 3/97

6- En’âm, 6/116

 


* BENZER KONULAR

Rahîm Ve Rahmân Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:28:55 ÖÖ]


Davranışlarımız Kaydediliyor Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:22:46 ÖÖ]


Biliniz Cesedin Öyle Bir Et Parcası Vardır Ki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:18:08 ÖÖ]


Melek Girmeyen Evler Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:04:30 ÖÖ]


Doğru Çalışma Methodu Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:59:59 ÖÖ]


Başınızı Çevirip Gitmeyin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:39:23 ÖÖ]


Ozan Birgül 320 kbps - 2 kısım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:15:33 ÖÖ]


Ozan Birgül - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:04:09 ÖÖ]


Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]