Külli ve Cüz’i İrade
Şöyle bir düşünüyorum da ne garip değil mi! Günümüzdeki baş döndürücü teknolojik gelişmelere, her gün ortaya çıkarılan inanılmaz ilmi keşiflere rağmen 21. asırda hala Cenab-ı Hakk’tan bihaber olan insanlar var!
Ateizm gayyasında boğulan gafiller, Rabbimizin “Külli İradesini” (haşa) yok sayıp, cüz’i iradelerini menfi yönde kullanarak, sırtında kitap taşıyan merkep misali, sözüm ona koskoca “profesör” unvanını bile taşıyabiliyorlar. Televizyonlarda hiç sıkılmadan, çekinmeden “Kadir-i Mutlak mı? O da ne demek!” diyebiliyorlar. İnsanın içini acıtan bu durum karşısında Hz. Ömer’in yaşadığı bir olay geliyor aklıma:
Hz. Ömer (r.a) Şam’a sefer yaptığı zaman bir rahibin yanından geçerken durur ve bir müddet ona baktıktan sonra ağlamaya başlar. Bu rahip hasta, yorgun ve dünyayı terk etmiş bir kişidir. Hz. Ömer’e onun hristiyan olduğunu, bu durumda niçin ağladığını sorarlar:
“Bunu biliyorum. Hesap gününü hatırladım ve onun yorgunluğuna, bitkinliğine rağmen, ateşe girecek oluşuna acıdım!”diye buyurur.
Hristiyan birinin azap göreceğini düşünüp, onun için gözyaşı döken “Halifelere” sahip bir dinin mensuplarıyız biz, hamdolsun.
Ama şunu soruyor muyuz kendimize:
Dinin emirlerini olması gerektiği kadar yaşayabiliyor muyuz? 1400 küsur senedir Yüce Allah’ın (c.c) yardımıyla kâinatın kalbine bu muhteşem değerler topluluğunu nakşeden Hz. Muhammed’i (s.a.s) yeterince anlayıp, çevremize anlatabildik mi? Peygamber torunlarını Kerbele’da şehit eden zihniyet, günümüz İslam Coğrafyasında yeni Kerbelalar yaşatmıyor mu? Acaba neden?
Evet, bence biz Müslümanlar dinimizi yeterince bilemedik, öğrenemedik veya maalesef bildiğimiz gibi amel edemiyoruz.
Mesela; Yüce Allah’ın külli iradesini biraz düşünebilsek! Kâinatı yoktan var eden, en küçük atom parçacığından galaksilere, yeryüzündeki her bitki, hayvan ve insan topluluklarına kadar hepsinin hayat sürecinde mevcut olan sonsuz işleri birlikte dileyebilen İlâhî İrade… Bunun yanında insana değer verip, lütfettiği cüz’i irade. Bu ise; bir anda ancak, bir şey dileyebilen, insan iradesidir.
İnsan vücudunda onlarca organ ve doku, bu organ ve dokuları oluşturan trilyonlarca hücre mevcuttur. Her hücrenin yüzlerce bilinen fonksiyonları vardır. Aynı anda iki şeyi iradeden yoksun olan insanoğlu; birçoğu kendisinin farkında olmadan gelişen bedenindeki bu sayısız faaliyetleri acaba nasıl izah edebiliyor? Bu bile delil değil midir ki; insan sadece bir mahlûktur ve saniyede binlerce reaksiyonların oluştuğu insan vücudu, külli bir irade ile tanzim ve idare ediliyor. Allahu Teâla, külli iradesiyle haramı ve helali, kötüyü ve iyiyi, hayrı ve şerri, günahı ve sevabı, meleği ve şeytanı yaratmış olup; insana bahşettiği cüz’i iradeyle serbest bir şekilde seçme hakkı veriyor.
Bütün bunlara istinaden, insanoğlunun şöyle düşünmesi gerekmez mi:
“Bedenimdeki hiçbir organ, hiçbir hücre faydasız, başıboş değil. Ben de, irademi doğru kullanarak dünya ve âhiretime yararı olmayacak lüzumsuz şeylerin peşinde koşmamalıyım. Yüce Rabbimin o sonsuz küllî iradesi ile yarattığı bu imtihan dünyasında, cüz’i irademi hayırlı ve faydalı bir şekilde kullanmalıyım. Dinimin emir ve yasaklarını öğrenmeli, ibadetlerimi eksiksiz yerine getirmeliyim. ”
Ayrıca insan etrafına bir baksa; bir bütün olarak düşünse, bedenimizde olan olaylara (kalbin çalışması, sindirim, boşaltım, solunum, hareket, bağışıklık ve daha nice fonksiyon gibi) müdahale edebiliyor muyuz? Bunlar İlahi bir iradenin sonucu olmuyor mu? Yine güneş sistemi ve milyarlarca galaksiler kendi kendine mi kusursuz bir şekilde, binlerce yıldır var olup, aynı yörüngede hareket ediyorlar? Her ağaç farklı bir meyve üretmiyor mu? Aynı ışığı, aynı suyu, aynı fotosentezi kullandıkları halde bu çeşitliliği sağlayan ilahi bir kudretin varlığı nasıl inkâr edilir?
Yine kâinatta müthiş bir ahenk içerisinde saniyeler içerisinde binlerce canlı (bakteriden virüslere, böceklerden kuşlara, yılanlardan farelere, bitkilerden insanlara kadar) aynı anda bazıları doğup, bazıları ölmüyor mu? Kimisi gençleşiyor, kimisi yaşlanıyor. Bazıları acıkıp, bazıları yemeklerini yemiyor mu? İnsanların kimisi hastalıkla imtihan edilip, kimisi de Rabbimizin “Şâfi” ismi ile şifa bulmuyorlar mı?
Görüldüğü üzere bu âlemde birbirinden farklı binlerce, milyonlarca fiil beraber icra ediliyor. Her biri bir ilâhî ismin tecellisini gösteren böyle sonsuz ve birbirinden farklı, hatta çoğu zaman birbirine zıt fiilleri birlikte icra etmek, ancak küllî bir iradenin işidir.
Bazı kişiler gafletten uyanıp, bütün bu olup bitenlere “Sübhânallâh” deme bahtiyarlığına erişiyor. Cüz’i iradesini ölçü alarak, onun aczini, noksanlığını fark edip, bu sonsuz icraatları hayret ve hayranlıkla düşünüp; kâmil imana erişiyor. Kimileri de yok tabiattı, yok evrimdi diyerek zillet deryasında çırpınıp duruyor. Allah ıslah etsin diyor ve konuyla ilgili şu ilahi uyarıları istifadenize sunmak istiyorum:
Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor;
“Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap onlaradır.” (Bakara Sûresi, 2/7)
“Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.”(A’raf Sûresi, 7/179)