* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Nasıl Bir Mümin  (Okunma sayısı 947 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Nasıl Bir Mümin
« : Haziran 29, 2017, 06:23:33 ÖÖ »
Nasıl Bir Mümin?

Dünya hayatı imtihandan ibarettir. Bu imtihandan yüz akıyla çıkacak olanlar, Allah Tealâ’ya ve Rasulü’ne iman etmiş, salih amel sahibi müminlerdir. Hayat imtihanında hangi seviyede başarılı olduğumuzu kendimizi muhasebe ve murakabe ederek az çok anlamak mümkündür.

Öncelikle mümin iyi niyetli olmalıdır. İyi niyetli olmak, Allah rızasının hedef alınması ve Cenab-ı Mevlâ’nın bizlere gösterdiği yoldan yürümekle mümkündür. Buna da ihlâs denmiştir. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. şöyle buyuruyor: “Dininde ihlâslı ol. İhlâs ile yapılan az amel bile sana yeter.” (Hakim, el-müstedrek, 4/306; Beyhakî, Şuabu’l-İmân, nr. 6859)

İhlâs ve samimiyetten sonra istikamet gelir. Müminin istikamet üzere bulunduğunu anlayabilmesi için bilgili olması lazımdır. Buna kısaca ilmihal yani halin bilgisi denir. Bu bilgiyle bir hayat inşa edecek, nereye ve nasıl yürüdüğünün farkında olacaktır.

İman, ibadet, muamelât ve ahlâk hususunda Cenab-ı Hakk’ın insandan neyi istediğini, hangi işe dair hükmün ne olduğunu bilmek farzdır. Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ve Allah Rasulü s.a.v.’in hadis-i şeriflerinde bu bilmenin önemi son derece net ve kesin olarak vurgulanmıştır. İyi niyetli, ihlâslı, istikamet sahibi mümin, bu bilginin kılavuzluğunda hayatına dikkat eder.

Hadis-i şerifte buyurulmuştur ki:

“Helal ve haram şeyler belli ve açıktır. Bir de bu ikisi arasında şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler. Kim bu şüpheli şeyleri terk ederse dinini ve şerefini korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir meranın etrafında otlatan çoban gibi, onun da haramın içine düşmesi muhakkaktır.

Dikkat edin! Her sultanın özel korumaya aldığı bir yasak bölgesi vardır. Unutmayın ki Allah’ın yeryüzünde korumaya aldığı yasak bölgesi de haramlardır.

Şunu iyi bilin ki insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer o iyi olursa bütün vücut iyi olur. Şayet o bozulursa bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.” (Buharî, İmân, 40; Müsim, Müsâkât, 20)

Bu hadis-i şerif müminin hayat rehberi gibidir. Attığı her adımda kendisine Cenab-ı Mevlâ’nın tayin ettiği sınırları dikkate alması gerektiğini hatırlatır. Öyle ki haram ve helalin belirgin sınırları arasında kalan şüpheli işlerden dahi uzak durur ki harama düşmesin.

Mümin, her şeyden önce kendisi ile mücadele eden ve nefsinin kendisini yoldan çıkarmasına müsaade etmeyen kişidir. Dolayısıyla önce kendini sorgular, ibadet ve muamelâtında “Acaba yanlış mı yapıyorum?” tereddütünü yaşar, sorar, öğrenir ve ona göre davranır. İç dünyasının ve ahlâkının müfettişi yine kendisidir. Zaaflarını ve kusurlarını bilir, mazeretlerin arkasına sığınmak yerine kendini tedavi etmenin yoluna düşer. Bu bakımdan daima niyetini kontrol eder.

Mümin kimse sıhhat ve boş vakte aldanmaz. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Şu iki nimet hakkında insanların çoğu aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.” (Buharî, Rikâk, 1; Tirmizî, Zühd, 1)

Bu hadis-i şerifteki uyarıyı çok ciddiye almak gerekir. Çünkü sağlıklı bir beden insana aciz ve muhtaç bir varlık olduğunu unutturabilir. Ölümü, ahireti düşünmesine, dolayısıyla tövbe ve salih amel için acele etmesine engel olabilir. Oysa ecel insana anlık mesafededir, bir sonraki nefesin garantisi yoktur. Güç kuvvet yerindeyken bunu bir fırsat olarak değerlendirip salih amele koşmak gerekir.

Boş vakit de insanı uyuşturan, hayatın hep böyle geçeceğini zannettiren bir tesire sahiptir. Oysa dünyanın nice halleri vardır ve insan ne zaman hangi yüklerin altına gireceğini bilmez. Nefes alıp verdiğimiz her an değerlidir. O halde imkan varken hakka ve hayra koşmak lazımdır. Ayrıca biliyoruz ki sağlığımızı ve zamanımızı neye sarf ettiğimizden hesaba çekileceğiz.

Müminin kalbinde bir tek korku vardır; Allah korkusu.Her hal ve işte Allah korkusuyla, O’na hesap vereceği şuuruyla hareket etmeye takva denilir. Müminler arasındaki tek üstünlük takva üstünlüğüdür. Allah Tealâ bir insanın malına, mevkiine ve asaletine göre değil, takvasına göre kıymet verir. Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de buyurmuştur ki:

“Hiç şüphesiz Allah katında en değerli ve üstün olanınız, takvaca en ileride olanınız ve O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir ve her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 13)

Mümin, niyetine, ihlâsına, istikamet ve takvasına rağmen hata edince özür dileyen, geri dönüp tövbe edendir. Cenab-ı Mevlâ tövbeyi bizlere büyük bir nimet olarak ihsan buyurmuştur. İnsan hata ile malüldür. Önemli olan hatayı fark edip pişman olarak vazgeçmek, yani tövbe etmektir.

Mümin yumuşak huyludur, Allah Rasulü s.a.v.’in tabiri ile yumuşak huyun bir süs, bir güzellik olduğunun farkındadır. Kötü ve sert huyun çirkinleştireceğini görür, uzak durur.

Mümin sadıktır, ihanet etmez. Verdiği sözde durur. Tevazu sahibidir, kibirlenmez. Kanaatkârdır, geçici dünya servetine tamah etmez. Kalbinde mala mülke yer vermenin dünyaya yaka kaptırmak olduğunu bilir. Dünyada da ahirette de zenginlik ister. Fakat dünya zenginliğini keyfi için değil, zillete düşmemek ve düşmüşlerin elinden tutmak için ister. Helalinden kazanıp eline geçene şükreder.

Mümin tevekkül sahibidir, elinden geleni yapar, neticeyi Cenab-ı Mevlâ’ya havale eder. Merhamet sahibidir, kimseye zulmetmez, kimsenin hakkını gasp etmez. Mümin affedicidir, affetmeyi sever. Affettikçe Cenab-ı Mevlâ’nın da kendisini affedeceğini bilir.

Mümin her daim zikir halindedir. Allah’ın muhtaç bir kulu olduğunu aklından çıkarmaz, her dem O’nu hatırlar. Tefekkür halindedir. Niçin yaratıldığını, nereden gelip nereye gideceğini düşünür.

Mümin iyiliği emreden, kötülükten sakındırandır. Kendisinden bir kötülük sâdır olmasın diye gayret gösterdiği gibi, başkalarından da olmasın diye dua ve gayret eder. Hayır konuşur, hayrı murad eder.

Bütün bunlar müminlerin vasıflarıdır. Bu vasıflarla bezeli bir hayat, imtihanın kazanılmış olduğunun işaretidir. Diploması da ebedi saadet yurdudur. Cenab-ı Mevlâ bizleri muvaffak kılsın.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: KENDİNE GELME ZAMANI GELMEDİMİ
« Yanıtla #1 : Temmuz 23, 2017, 11:13:13 ÖS »
KENDİNE GELME ZAMANI GELMEDİMİ?

Ey Mü’min ve müslüman hanımlar!

Evlerinizde perdeler arkasında ve bir zarurete binâen sokağa çıktığınızda
örtü içinde olduğunuzdan dolayı cennette pek çok sevablara,
 büyük büyük derecelere nâil ve bütün ömürlerinde din düşmanı ile muharebe etmiş gibi sevaba kavuşmuş olacaksınız.

Hz. Allah bu mujdeleri Hz. Muhammed’in lisanı ile sizlere duyurmuştur.

Hazret-i Enes b. Malik diyor ki: «Bir gün kadınlar Resulullahın huzurunda toplandılar,
ve dediler ki:

«YA ResulAllah, erkekler Allah yolunda harb ederek bir çok sevaba kavuşacaklar.
Bizim için bir âmel yok mudur ki onu işlediğimiz zaman biz de harb edenlerin faziletine ermiş olalım »

Peygamberimiz buyurdu:

«Sizden biriniz evinde oturup bir ihtiyacı olmadıkça evinden çıkmaz ise,
mücahidinin nâil olduğu fazilet ve sevaba o dahi nail olur. »

Eğer kadınlar diğer vazifeleri ile birlikte bu vücutlarını kapamaya dair verilen emirlere riayet ederlerse,
akla hayâle gelmeyen bir çok mukâfatlara kavuşacaklardır, bunda zerre kadar şüpheniz olmasın.

Öyle ise ey hanımlar!

Size tavsiye ederim ki: Evvelâ örtünmenin farz olduğuna kesinlikle inanacaksınız,
arkasından târif edildiği şekilde kapanarak amel yapacaksınız.

Sizden ancak Allah kapanırsanız râzi olur. Onun bunun sözlerine aldanmayınız,
öleceğinizi hiç aklınızdan çıkarmayınız.

Onun bunun modasına bakmayınız, boyasına süsüne aldanmayınız.

Vücudunun bir kısmını kapatıp bir kısmını açık bırakan kadın, örtünmüş ve İs1âmî kıyafet takınmış sayılmaz
Yâ tam yâ hiç. Tam kapanmak çok daha yararlıdır.

Cenab-ı Hak kullarının afv ve mağfiret olmalarını ister. Bir dala yapışmalarını arzu eder.

Fakat müslüman kendisine uzatılan hiçbir dala yapışmazsa nasıl affolacaktır?
Yağmur yağmayınca yerden mahsülât biter mi?

Allah’a asi olmak kolaydır, fakat itaat etmek nefisle mücadele etmekle mümkün olacağından zordur.
Ağlamayan çocuğa meme verilmez. Ekmeden biçilmez. Allah’ın bu yoldaki emirlerini yerine getirmeden cennete girmek mümkün olmaz.

Görenek ve gelenekler bizleri aldatmasın, öleceğimizi ve Allah’ın huzuruna dikileceğimizi unutmayalım. Görünüşte giyinmiş, fakat hakikatta temelli çıplak gibi giyinen kadınlara Cenab-ı Hakkın rızası olmadığını bilelim

Resulullahın bu husustaki hadisi şerifleri vardır.

“Gorünüşte giyinmiş fakat hakikatte çıplak olan kadınlara Allah’ın rızası uzaktır.”
Tevbe dil işi değil, kalp işidir.

Tevbe, günahla kirlenen ruhumuzu yıkamanın ve yeniden dirilişin ifadesidir, tevbe ruhu arındırmanın en güzel yollarından biridir.

Unutmayalım ki Cenab-ı Hakk’ın bu gece ve gündüzündeki bu büyük rahmeti,
mağfireti ve bağışlaması hiç şüphe yok ki ona talip ve lâyık olanlar içindir.
Öyle değil mi ya?

Kusurlarını, günahlarını idrak etmeyen veya edip de bunlarda hâlâ ısrar edenler,
afv ü mağfiret ihtiyacı içinde oldukları halde, tevbe ve istiğfarda bulunmayanlar,
mağfiret-i ilahiyyeye nereden ve nasıl nail olacaklardır?

Yapılacak tevbe samimi-gerçek olmalı, bir daha o günaha dönülmemelidir.
Tevbe dil işi değil, kalp işidir. Tevbe, vücudun bütün azalarının Cenab-ı Hakk’ın emrine dönmesi demektir.
Sözü papağan da söyler, amma idrak etmeden söyler.Nitekim:

Eylesen tûtîyi ta’limi eder kelimât
Sözü insan olur amma, özü insan olmaz!

denilmiştir. Tûti, papağan demektir.

Papağana konuşmayı öğretsen, sözü insan gibi olur, amma özü insan olmaz, kuştur yine.
Papağandır, tabiatı neyse odur. Hâl değişmeli ki, tevbe makbul olsun. Kul hakkı varsa,
mutlaka helâlleşmek gerekir.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Samimi bir tevbe (Samimi bir “tevbe” diye tercüme edilen
“tevbe-i nasûh” için birçok yorum yapılmıştır. Bunların ortak noktası şudur:
“Nasûh”, nush kökündendir. Buna göre “tevbe-i nasûh”;

tevbe edenin kendi nefsine nasihat dinletebilmesi, günahlarına son derece üzülmesi ve
artık onlara dönmemeye karar vermesi demektir.) ile Allah’a dönün.

Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve O’nunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar.

Onların önlerinden ve sağlarından amellerinin nurları aydınlatıp gider de:
“Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü Sen her şeye kadirsin” derler.
(Tahrim Sûresi:8 )

Günahlardan arınıp Yüce Mevla’nın af ve mağfiretine erişmeyi umduğumuz bu geceyi idrak eden her insan,
bu gayeye erişmenin heyecanını yaşamalı, Allah Teâlâ’nın:

“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok mağfiret edici, çok merhamet edicidir.”
(Zümer Sûresi:53)

müjdesinin farkına vararak kendi özüne dönmeli, günah ve kusurlarından dolayı tevbe etmeli,
ibadet ve dua ile Rabbine yakınlaşmalı, ümütlerini canlandırmalı, yeni bir ümit ve
kararlılıkla geleceğe bakmalı, bağışlama ve bağışlanma duygularını güçlendirmelidir.

Bu âyet-i kerimede Allah’ın rahmet ve muhabbetinin sonsuzluğu ifade edilmektedir.

O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır, her insan bu ilâhî rahmetten istifade edebilir. Ancak şu hususa dikkat etmek gerekir ki “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin” demek, günah işlemeye devam edin, demek değildir.

Bundan maksat, en günahkâr insanların bile tevbelerinin kabul edileceğini bildirmek,
dolayısıyla bir an evvel kötülükten vazgeçip Allah’a dönmelerini teşvik etmektir.

Çünkü tevbe kapısı daima açık. Allah Teâlâ Hazretleri kulun tevbe etmesini sever.

Günahını itiraf etmesini sever. O’nun için tevbe kapısı açık.

Tevbe ederse kurtulur hasılı. Yeterki tevbe etsin.

Cenab-ı Hak buyuruyorki:

“Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
(En’âm sûresi:54)

Tevbe, sadece belli günahları işleyenlerin başvuracağı bir af kapısı değil,

herkesin yapması gereken bir ibadettir. Çünkü tevbe, ruhumuzu arındırmanın en güzel yollarından biri ve
yeniden dirilişin bir vasıtasıdır. Kur’an-ı Kerim, ameli ne olursa olsun
istisna koymaksızın herkesi tevbeye davet etmekte ve şöyle buyurmaktadır:

“…. Ey mü’minler! Hep birden, bütün günahlarınızdan Allah’a tevbe ediniz ki,
felaha, kurtuluşa eresiniz.”
(Nûr Sûresi:31)

Şerife Şevval Kardelen.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]