NASIL YAŞARSANIZ ÖYLE ÖLÜRSÜNÜZ
Ömür takvimimizden geriye kaç yaprağın kaldığı meçhuldür. Peki, bu dünyadaki son nefesimizi hangi hal üzere vereceğiz? Ölçü bellidir. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.
Güzel bir ölüm, hayırlı bir akibet, îman ve Kur’ân nurları altında geçen bir hayatın mükâfâtıdır. Dünya hayatından ebedî âleme geçiş kapısı olan kabir; dıştan sessiz bir toprak yığını hâlinde görünse de, iç âlemi bakımından bir mahşer numûnesidir. Onun bütün saâdet veya felâketi de dünyadaki amel ve niyetlerimizden ibarettir.
Sahâbeden Ebu’d-Derdâ bir kabrin başında durmuş;
“Ey kabir! Dışın ne kadar sessiz, fakat için ne dehşet verici korkularla dolu!..” diyerek hüngür hüngür ağlamıştır. Mezarlıklar; gerçek ve ebedî hayata kavuşmuş anne-baba, eş-dost ve hısım-akraba adresleri ile doludur.
Her nefis için zarûrî olan kabir yolculuğundan kaçmak mümkün değildir. Hâl böyleyken imtihan hikmetine binâen yaratılan ve fazîlet numûneleriyle yaşanması gereken dünyayı, rezâlet meydanına çevirmek ne hazindir!
EN AKILLI MÜSLÜMAN
Ensârdan bir zât Peygamber Efendimiz’e gelerek:
“–Mü’minlerin en akıllıları kimlerdir?” diye sormuştu.
Rasûlullâh Efendimiz bu suâli şöyle cevapladılar:
“–Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonrası için hazırlığını en iyi yapandır. İşte bunlar en akıllı kimselerdir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 31/4259)
Emevî halîfelerinden Süleyman bin Abdülmelik, zühd ve takvâ ehli bir zât olan Ebû Hâzim’e:
“–Allah Teâlâ’ya gidiş nasıl olacaktır?” diye sorduğunda kendisinden şu cevâbı almıştır:
“–İtâatkâr bir kulun Allâh’a gidişi, evinden, âilesinden ayrı düşen bir insanın onu iştiyâkla bekleyen âilesine gelişi gibidir. Ama âsî bir insanın Allâh’a gidişi, efendisinden kaçan bir kölenin, tekrar ona dönüşü gibidir.”
SON NEFES
Velhâsıl, ömür takvimimizden geriye kaç yaprağın kaldığı meçhuldür. Cenâb-ı Hak, bu dünyadaki son nefesin hangi muhtevâda verilmesi gerektiğini şöyle ifade buyurur:
“…Ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 102)
Bunun en selâmetli yolu ise hadîs-i şerîfte şöyle ifâde buyrulur:
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz.” (Münâvî, Feyzü’l-Kadir, V, 663)