* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Hayatın Merkezi Camiler ve Bize Gerekenler  (Okunma sayısı 1455 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2314
Hayatın Merkezi Camiler ve Bize Gerekenler
« : Ekim 20, 2024, 09:00:54 ÖÖ »


Hayatın Merkezi Camiler ve Bize Gerekenler

Mukaddes Kâbe'nin şubeleri olan bu mukaddes mabedler, bizleri imanda birleştiren, ibadette kaynaştıran, kardeşlikte barıştıran ve olgunlaştıran yerlerdir. Caminin konumu budur. Günde beş defa davete icâbet etmeye çalıştığımız, saf saf, omuz omuza verdiğimiz bu camilerdeki toplanmamızın tek gayesi Allah'a manen yaklaşmak ve rızasını kazanmaktır. Caminin hedefi de budur.

 Camisiz ve minaresiz İslâm toplumu olduğu anlaşılmaz adeta. Zira cami ve minare İslâm'ın simgesi, alâmeti, o yerin insanının Müslüman olduğunun bir işareti, İslâm'ı hayata yansıtmak isteyenlerin göstergesidir. Bunun böyle olduğunu Allah Teâlâ şu ayette belirtmiştir: "Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar imar ederler.

İşte bunlar (bu dört özelliğe sahip olan cemaat) hidayeti bulmuş, muratlarına ermişlerden olabilirler."(1)

 A) Cami Kelimesinin Tarifi: Cami, Arapça cem' kökünden türeyen, toplayan, bir araya getiren manasına gelir. Kur'ân-ı Kerim'de cami kelimesi şöyle kullanılmıştır: "Mü'minler ancak Allah'a ve Rasûlüne iman ederler ve onun (peygamberin) beraberinde (insanları) toplayan (toplumsal) bir iş üzerinde Allah'ın Rasûlü ile beraber bulundukları zaman ondan izin almadan gitmezler."(2)

 Allah Teâlâ, bu ayette Hz. Peygamber (s.a.s.) ile birlikte harp ve benzeri konularda bir araya gelmeye muhtaç oldukları zaman Hz. Peygamber'den izin almadan ayrılmamalarını emretmektedir. Cami de bütün Müslümanları; bütün mezhep, meşrep ve meslek ehli olanları,  bütün cemaatleri bir mekânda bir araya topladığı için cami denmiştir. Zira mescidler küçük olduğundan sadece mescid dene gelmiştir. Ama büyük mescidlere önce elmescidü'lcami' denmiş sonra kısaltılarak sadece cami denmiştir.

 Esasında hâdisi şeriflerde cami yerine mescid ifade edildiğini görmekteyiz. Şimdi bile yeryüzünde ilk inşa edilen Âdem (a.s.)'ın temelini attığı Kâbe'ye Mescid-i Haram, ikinci olarak yapılan Kudüs'tekine de Mescid-i Aksa, (3)

Medine'deki Rasûlullah (s.a.s)’in temelini attığı camiye de o günden beri Mescid-i Nebevî, denmektedir. Yine de cami, el-mescidü'l cami(cemaati toplayan mescid)’in kısaltılmış şeklidir. el-Mescidü'l cami' tabiri, Taberânî'nin zayıf senetle yaptığı bir rivâyetine göre bizzat Hz. Peygamber tarafından kullanılmıştır.(4)

Ama bu tabirin Tâbiîn Döneminde kesin olarak kullanıldığını söylemek mümkündür. Mescid kelimesi secde edilen yer manasında bir mekân ismidir.

 B) Caminin Maksadı/Fonksiyonu: Camilerin maksadını Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Mescidi Nebevî'sinde kullanış şeklinden çıkarabiliriz. Peygamber (s.a.s.)’ in mescidi çok fonksiyonel kullanmıştır. Huşu ve huzur içinde namazların cemaatle kılındığı mabed-ibadet yeri, birlik ve beraberliği, muhabbet ve kardeşliği sağlayan yer, İslâm'ın tebliği, va'z u nasihatin yapıldığı, hayatta nasıl hareket edeceğini gösteren pusulanın verildiği ilâhî yönlendirme mekanizması, ilim meclisi, Kur'ân ve Hadîs ilimlerinin öğretim ve eğitiminin yapıldığı müessese, edebî konuşmaların, yarışmaların ve şiirlerin okunduğu İslâm kültür sarayı, siyâsî konuların görüşüldüğü istişâre ve resmî toplantı salonu, diplomatik görüşmelerin yapıldığı resmî bir toplantı salonu, halîfelere biat edilen, halka hitap edilen, çalışmaların ve kararların ilan edildiği yer, bizzat Hz. Peygamber'in hukûkî meseleyi mescidde hallettiği, davacı ve davalının görüşüldüğü mahkeme salonu, gelen hükümlerin ilan yeri, iktisâdî konuların müzâkere yeri, teberruların alındığı ve dağıtıldığı yer, ordu karargâhı, komutanların askerî plânları müzâkere yeri, hastane, hacamat yeri, hapishane, istirahat ve sohbet yeri, misafir ve otel, merâsim ve spor salonu, İslâm vatanı olduğunun simgesi.

  Rasûlullah Efendimiz, bunlardan bir kısmını o günün şartlarıyla zarurî bir ihtiyaç, bir kısmını mubah, bir kısmını müstehap, belki sünnet, belki de vâcip olarak kullanmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kullandığı bu maksatlar bugün de aynı hükümdedir. Bunların bir kısmı sadece câmide olması şarttır, Cuma ve Bayram namazları gibi. Beş vakit namazı cemaatle mescidde kılmak da neredeyse vacip derecesinde olan sünneti müekkededir.

 İslâm'daki "şartlar değişince hükümler de değişir" gerçeğini göz önüne aldığımız zaman, bugün Asrı Saadet döneminin şartları oluşsa yine aynı fonksiyonlar gündeme gelir.
 Kur'ân-ı Kerîm'e, Hadîsi Şerîfler'e ve sahabenin uygulamasına baktığımız zaman mescid-câmilerin esas maksatlarının şunlar olduğunu anlaşılmaktadır: 1. Mâbed/ibadet edilen yer oluşu.

 Bunu şu âyetlerden ve şu hadislerden çıkarmamız mümkündür: a) "O ev(câmi)lerde Allâh, (câminin) yükseltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdi. O (câmilerdekiler) onların içinde sabah akşam O'nu tesbih eder(ler)."(5)

Âyeti kerîmedeki tesbihten maksat namazdır. Bu âyetle câmileri, namazın kılındığı yer/mabed olarak anlıyoruz. Zevalden önceki vakit sabah, ondan sonraki vakit de akşamdır. Buna göre sabah vakti kılınan namaz sabah namazı, ondan sonra kılınanlar da öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarıdır. (6)

 Bu âyeti kerîmede beş vakit namazı câmide kılmak olarak anlamamız mümkündür. b) "Orada asla namaza durma, tâ ilk günden takvâ üzere kurulan mescid, elbette içinde namaza durmana gerçekten hak kazanmış olan yerdir. Orada (maddî ve manevî ) tertemiz olmalarını arzu etmekte olan ricâl vardır. Allâh da  (böyle maddî ve manevî) çok temizlenenleri sever."(7)

 Bu âyeti kerîme, mescidlerin mabed-ibadet yeri olduğuna delâlet etmektedir. "Orada asla namaza durma!" diye buyurduğu yer Mescidi Dırâr'dır. Bir önceki âyetten bahsetmektedir ki Allah Teâlâ, o âyette, içinde kılınmaması ve durulmaması gerekli olan zararlı mescid diye tercüme edebileceğimiz Mescidi Dırâr'ın özelliklerini anlatmıştır. 2.

Allah Teâlâ'yı zikir, namaz ve Kur'ân okumak. Sahâbeden olan Enes b. Mâlik Mescidi Nebevî'de olan bir olayı şöyle anlatmıştır: Bir defasında biz mescidde Rasûlullah (s.a.s.) ile birlikte bulunuyorduk. Ansızın bir bedevî çıkageldi ve mescidin içine bevletmeye kalkıştı. Bunun üzerine Rasûlullah'ın ashabı: Hey... hey! (vazgeç, yapma!) dediler. Hz. Peygamber ise: "Onun bevlini kesmeyin, bırakın onu!" buyurdular.

 Ashap, bedevînin bevlini bitirinceye kadar onu bıraktılar. Sonra Rasûlullah (s.a.s.) onu çağırarak kendisine şunları söyledi: "Şüphesiz bu mescidler ne şu bevlden ve de pislikten hiçbir şeye uygun değildir. Bunlar ancak Allah'ı zikretmek, namaz kılmak ve Kur'an okumak için (yapılmış)tır." Hz. Peygamber (s.a.s.) ashaba dönerek: "Siz ancak kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı olarak değil. O (bedevinin) bevli üzerine büyük bir kova dolusu su dökünüz!" buyurdu.(8)

 Hadîsi şerîften alınması gereken dersler ve ibretler: a) Hadîsi şerîfte camilerin; zikrullah, namaz ve Kur'an okumak için olduğu ifade edilmiştir. Zikrullah ifadesi çok geneldir. Allah için yapılan, Allah'ı hatırlatan her şey zikrullahın kapsamına girer. Allah'ı isimleriyle zikretmek, namazdan bahsetmek, namaz kılmasını öğretmek, Kur'ân okumasını öğretmek de mescidin maksadına ve zikrullahın kapsamına dahildir. Mescidde, namaz düşüncesiyle uyumak da yine bu tarifin içine girdiğinden câizdir. Vaaz ve nasihat etmek ve dinlemek, ilim öğrenmek ve öğretmek, namazı beklemek ve sahih bir maksatla camide oturmak da aynı tarifle müstehaptır, denmiştir. b) Hz. Peygamber'in bu tavrı, cahile rıfk ile muameleyi, kolaylık göstermeyi ve daima kalbini yatıştırma tarafına yönelmeyi ifade eder. c) Mescidlerin pisliklerden muhafaza edilerek temiz tutulması vâciptir. e) Camide dünya kelâmı konuşmaya gelince: Fudayl b. İyaz, dünyayı, "Se ni Mevlâ'ndan ayıran her şey senin dünyandır" diye tarif etmektedir. Bu tarife göre, Allah'a yaklaştıran dünyevî hususlardan konuşulursa zikrullaha dahil olur. Allah'tan uzaklaştırırsa, işte yasaklanan da budur. Aynı zamanda camide konuşulan ve yapılan şey, caminin esas fonksiyonları olarak sayılan zikrullah, namaz ve Kur'an okumaya mani olmamalıdır. f) Müslümanların cami dışında birbirlerine rıfk ile muamele etmesi beklenirken cami içinde rıfk ile muamele etmeleri elbette daha çok beklenir. g) Cami gibi önemli bir yerde yapılan yanlış bir işe karşı Hz. Peygamber (s.a.s.)' in, ashabın doğru düşünce ve iyi niyetle nehyi ani'lmünker yapmalarına karşı çıkıp rıfk ile muamelede bulunulmasını emretmesi yani bevlini bitirmesine müsâade etmesi şu kaideyi doğurmuştur: İki yanlışlığın büyük olanı küçük olana katlanmakla defedildiği gibi, iki maslahattan büyük olanı da, küçüğünün terk edilmesiyle elde edilir. Şöyle ki, mescidde bevl etmek bir yanlışlıktır. Fakat bevli kestirmek ondan daha büyük bir yanlışlıktır. Bu hadisede bevle katlanılmış, o adama engel olmaktan doğacak büyük yanlışlığın önüne geçilmiş olundu. Aynı şekilde mescidi temiz tutmak bir maslahat iken bevlini bitirinceye kadar o kimseyi serbest bırakmak ondan daha büyük bir maslahattır. Bu maslahatı elde edebilmek için küçüğüne katlanılmıştır.(9)

 İnsanın kalbini kazanmak mescidi kazanmaktan daha önemlidir. Çünkü mescidler/câmiler insanların kalplerini kazanmak, imanlarının kemale ermelerine vesile olmak içindir.

3. Eğitim ve Öğretim

 Mescid-i Nebevî’de zikir halkası olduğu gibi ilim halkası da bulunurdu. Hatta Hz. Peygamber Efendimiz mescide girince zikir halkasına değil de ilim halkasına katılmış olması, mescidin hem zikir halkası hem de ilim halkası için kullanıldığını göstermekte, bundan daha önemlisi Peygamber'imizin ilim halkasını zikir halkasına tercih etmesiyle ilmin zikirden daha öncelikli olduğunu göstermiş oldu.(10)

Zikir de ilimle elde edilir ve ilimle uygulanılır. Öğretim ile ilgili şu hadîsi her şeyi ifade etmeye yeter: "Ben muallim/öğretici olarak gönderildim."(11)

Sayıları zaman zaman 400 ü bulan Ashâbı Suffa Mescid-i Nebevî’de sırf ilimle uğraşıyorlardı. Aynı zamanda kadınlar için de mescidden istifade söz konusuydu. Rasûlullah Efendimiz kadınlara vaaz ve nasîhat  için özel bir gün ayırmıştır. Sahâbe döneminde mescid bu işlevi gördüğü gibi Tâbiîn döneminde de Tebeuttâbiîn döneminde de devam etmiştir. Osmanlılar'da da camide ilim okutma; Kur'ân, Hadîs, çeşitli dînî ilimler yanında tıp da dahil fen ilimleri okutulur, hat dersleri verilirdi. Ayrıca câmilerde kütüphanelerin kurulması da câmilerin öğretimdeki payının ne olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

4. Siyâset merkezi

 Allah Teâlâ insanda mâna ile maddeyi, ruhla cesedi, imanla aklı, ilimle ameli, birleştirdiği gibi Hz. Peygamber'de de câmi imamlığı ile devlet başkanlığını birleştirmiş, din ile devleti câmide birleştirmiştir. Bunlardan birisi âmir diğeri memurdur; mâna maddenin, ruh cesedin, iman aklın, ilim amelin, vahyin hâmili imamlığın devlet başkanlığının âmiridir.

Yani birinciler ikincilere yön veriyordu. İşte bunun gibi câmi de hayata yön veriyordu.

Uyuşmazlık yoktu. Uyuşmazlık ancak nefsini terbiye etmemiş, henüz iman kalbe girmemiş kimsede olmaktaydı. Davranışa anlayış hükmeder. Müslümanın anlayışı da İslâm'dır. İslâm'ın merkezi de câmi olduğuna göre elbette câmi ve câmideki lider İslâm'la hayata yönverir. Böylece hayat câmiden başlar ve câmide biter. İşte bundan dolayıdır ki müslüman ölünce cenazesi câmiye getirilir.

5. Adâletin tecellî ettiği yer

 Adâlet mülkün yani idarenin ve idareciliğin temelidir. En âdil Allah Teâlâ'dır, gönderdiği İslâm da adâletin yegane koyucusu ve uygulayıcısıdır. Çünkü Allah Teâlâ Kur'ân' ında böyle emrediyordu: "Allâh adâleti, ihsanı, akrabâya vermeyi emreder,
fahşâ(edepsizlikten) dan, münker(fenâlık)den ve bağy (azgınlık)den meneder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir."(12) "

Allâh, size emânetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allâh size böylece ne güzel öğüt veriyor. Doğrusu, Allâh işiten, görendir."(13)

Hz. Peygamber, insanları kitaplardaki ölü gerçeklere değil yaşayan ve adâletin tecelli ettiği hayata çağırıyordu. Bütün bunları câmide anlatıyor, öğretiyor, câmide uyguluyor, büyük kısmını da hayatta uyguluyor ve uygulatıyordu. Çünkü câmi hayatın merkezi idi. İslâm'daki adâletin kaynağı İslâm Fıkhıdır. Sahâbe de mescidde geceleri oturur ve fıkhî konuları enine boyuna müzakere ederlerdi.(14) Sonraları adâletin merkezi câmi olmakla birlikte mekanı ihtiyaçtan dolayı değişti.

 C)Câmilerin Maddî Ve Mânevî İmarı. Câmilerin hem yapılmasına, hem de diğer evlerden yüksek tutulmasına ve değer verilmiş olmasına şu âyeti kerîme delil alınmıştır: "O ev(câmi)lerde Allâh, (evlerin/câmilerin) yükseltilmesine ve içlerinde isminin zikrolunmasına izin verdi.(15)

Âyetteki yükseltilmesinden maksat, câmi binalarının yapılması ve diğer binalardan daha yüksek ve şereflerine tazim edilmesi, pisliklerden temizlenmesidir.(16)

Demek ki yükseltilmesi, maddî olarak binanın yüksek yapılması, mânevî olarak da câminin şerefine hürmet etmek; câmide yüksek sesle konuşmamak (17),

Câmide gıybet etmemek, câmide yanlış anlayışı ifade eden söz ve davranışlardan sakınmaktır, maddî pisliklerden câmiyi temiz tutmaktır. Câmiye bu değeri kim verir, ancak Müslüman verir. İşte bunu şu âyeti kerîme belirtmektedir: Allâh'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar imar ederler. İşte bunlar (bu dört özelliğe sahip olan cemaat) hidayeti bulmuş, muratlarına ermişlerden olabilirler."(18)

 Câmilerin maddî imarı; yapılması, tamiri, aydınlatılması, zeminin döşenmesi, bakımı ve temiz tutulmasıdır. Mânevî imarı, Allah'ı zikir ve zikrin kapsamına giren her şey, Allah için yapılan, Allah'ı hatırlatan her şey; Allah'ı isimleriyle zikretmek, namazdan bahsetmek, namaz kılmasını öğretmek, Kur'ân okumasını öğretmek, namaz kılmak ve ibadet düşüncesiyle yapılan her şey; Kur'ân okumak ve okutmak, ilim öğrenmek ve öğretmektir. Câmilerin mânevî imarı yapılmazsa, mânevî imarını yapmayanlara diğer Müslümanlar da göz yumarsa zâlim olmuş olurlar. İşte bu durumu şu âyet net olarak ortaya koymaktadır:

"Allâh'ın mescidlerinde, Allâh'ın adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zâlim kim vardır?"(19)

Câmilerin harap edilmesini sadece maddî harap olarak anlamak yanlış olur. Esas harap edilmesini, câmilerin yapılış maksadının sadece Allah Teâlâ'ya câmide namaz kılmaya tahsis etmek, câmi dışında da namazın ruhunun bütün hayata yansımasını sağlayacak bilincin kazanılmasına engel olmak olarak anlamak gerekir. Zira her gün, her namazda ve her rek'atte okuduğumuz Fâtiha sûresinde Allah Teâlâ, "Bize sırâtı müstakîm üzere hidâyette devam nasîb et, kendilerine nimetler verdiğin kimse (peygamber, sıddık, şehid ve sâlih)lerin yoluna (ilet), gazaba uğramış olan (özellikle Yahudilerin) ve sapık olan (özellikle Hıristiyan)ların yoluna değil!" diyerek bütün hayatta uygulanmak üzere gönderdiği dini gönderdiği örnekleri izleyerek uygulamayı, Yahudi ve Hıristiyanların anlayış ve davranışlarından sakınmayı emretmektedir.

 Câmilerin esas süsü, duvarlarda yazılı olan levhalar, tavanlarda asılı olan âvizeler veya yerlerde serili olan halılar değil; asıl süsü, câmiyi hayata yön veren merkez, yapılan vaaz ve nasîhatleri haftalık mesaj, yapılan sohbetleri aklı ve ruhu doyuran ilaç, bir araya gelmeyi sevişme, kaynaşma ve dayanışma vesilesi kabul eden cemaattir. Ne mutlu Hz. Peygamber'i ve mescidini örnek almak için câmi yapan ve yaptıranlara, yardım eden, câmiyi ve cemaati sevenlere. Ne mutlu câmide huzur bulanlara, başkalarının da huzur bulmalarına vesile olanlara, câmiyi kollayıp maddî ve mânevî temizliğine titizlik gösterenlere! Ne mutlu câminin ruhunu dışarıya taşıyan, ahlâkı, başarısı, eseri ve iyiliğiyle İslâm'ın güzelliğini gösterenlere! Selâm olsun bu duygular içerisinde olan mü'minlere!...

 D) Bugün Camilerde Ne Yapılabilir? 1) Câmi görevlisi olan imamın Hz. Peygamber (s.a.s.)'in temsilcisi olduğunun şuurunda olarak kendisini sahih ilimde ve sâlih amelde yetiştirip ilerletmesi; İslâmî ilimleri ve çağın kültürünü kavraması, dünyayı ve dünyaya hükmedenleri tanıması, ahlâkta, eserde, başarıda ve iyilikte önde gidenleri izlemesi gerekir. İmam, fakîh olmayı gaye edinmelidir. Fakîhler Hz. Peygamber (s.a.s.)' in vârisleridirler. Çünkü gerçek manada âlim onlardır ki Allah Teâlâ onlara hayır murad etmiş de onları dinde fakîh kılmıştır. Zira gerçek vâris, Hz. Peygamber'in hem risâletine hem velâyetine vâris olandır. İlmi ile risâletine takvasıyla da velâyetine vâris olandır.

Haseni Basrî (rh.a.),fakîhi Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bu iki yönüne vâris olması itibariyle şöyle tarif etmiştir: "Gerçek fakîh, dünya konusunda zâhid olan, âhirete rağbet eden, dinin inceliklerini bilen, Rabbine kullukta devam eden, müslümanların şereflerine dil uzatmaktan geri duran, vera (takva) sahibi, insanların mallarına karşı iffetli olan/tenezzül etmeyen ve topluluklara nasihat eden kimsedir."(20)

 İmamlar hiç olmazsa en alt seviyede de olsa âlim olmalıdırlar. İlim açısından en alt seviyedeki bir âlim; Dînin temelleri olan İslâm Akîdesini iyice bilip hazmeden, İslâm Fıkhını ve Fıkıh Usûlünü öğrenen, İslâm Fıkhının kaynağı olan Kur'ân'ı tefsiriyle ve Hadisleri şerhleriyle kavrayan, zamanın halini bilen, Hz. Peygamber'i Kur'ân'ın canlı örneği olarak çok iyi tanıyan ve dünyaya meyletmeyen kimsedir. Özetle imam ölçü olan Hakk'ı bilecek ki Hakk'a uysun ve Hakk'a davet etsin, bâtılı bilecek ki kendisini de cemaatini de bâtıldan korusun. 2) Câmi imamı, devamlı olan cemaatini tanıması gerekir. Cemaatin envanterini çıkarması; kültür seviyesini, hobilerini, başarılı yönlerini, kâbiliyetlerini, dine olan titizlik seviyesini tesbit edip ona göre çalışması gerekir. 3) Merkezî câmilerde belli günlerde Tefsir, Sahîhi Buhârî, Şifâi Şerîf, İhyâyı Ulûmiddîn, İslâm Akâidi, Mukâyeseli İslâm Hukuku, günlük çeşitli sorulara cevap veren ders ve sohbet halkaları oluşturmak. Bu derslerin devamlı okutulmasını sağlamak için vakıf kurup bu dersleri okutanların geçimlerini karşılamak için vakfiyeler temin etmek gerekir. Bu derslerin câmide okutulmasının sebebi Hz. Peygamber'in ve Sahâbei Kirâm'ın bir sünnetini devam ettirmek, aynı zamanda câminin bereketinden istifâde etmektir. 4) Câmide konuşacak kimsenin İslâm davetçisi yetiştiren bir kurumdan yetişmiş bir İslâm davetçisi olmasına önem vermek. Çünkü dinin usûlü/temelleri olan İslâm Akâidini, dinin furûu/dalları olan fıkhı anlatan usûli fıkhı/İslâm Hukuk Metodolojisini bilmeyenin ilmine itimat edilmez. İmamın, istila eden batının felsefesinden korunmak için batının seküler felsefesini, yerine İslâm Düşünce sistemini kavratabilmek için çok iyi mantık ve kelâm ilmine sahip olması gerekir. Örnek alınması için örnek asır olan Asrı Saadeti, izleyip izletmesi için örnek insanları tanıyıp tanıtması, düştüğünü idrak eden ayağa kalkmanın gerekliliğini hisseder gerçeği ile yıkılış tarihini çok iyi kavrayıp kavratması gerekir.   

-----------------------------------------------------------

Dipnotlar:

1.Tevbe sûresi (9)18,

2. Nûr sûresi (24), 62; İbn  Manzûr, Lisânu'lArab, VIII, 53, 

3. Buhârî, Enbiyâ, 40, Müslim, Mesâcid, 12,

4.Taberânî, elMu'cemü'lEvsat, I, 143,

5. Nûr sûresi (24), 36,

6. Nesefî, Ahmed b. Mahmûd, Medârikü'tTenzîl ve Hakâikü'tTe'vîl, II, 333. (Hazin'in hamişi),

7.Tevbe sûresi (9), 108,

8. Müslim, Tahâret, 100; Buhârî, Edeb, 35, 80; Ebû Dâvûd, Tahâret, 138, 

9. Davudoğlu, Ahmed, Sahîhi Müslim Tercüme ve Şerhi, II, 435440,

10. İbn Mâce, Mukaddime, 17,

11. İbn Mâce, Mukaddime, 17,

12. Nahl sûresi (16), 90,

13. Nisâ sûresi (4), 59,

14. Dârimî, Mukaddime, 51,

15. Nûr sûresi (24), 36,

16. Kurtubî, el-Câmiu liAhkâmi'lKur'ân, XII, 266,

17. Buhârî, Salât, 83,  18. Tevbe sûresi (9),

18,  19. Bakara sûresi (2), 114, 

20. İbn Âbidîn, a.g.e., I, 38, 

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]