Kur’an ve Sünnetin Işığında Cemaat Olunur
Dünyadaki tüm müminlerin haberdar olduğu ve adına Cibril hadisi demiş olduğumuz mütevatir bir hadis vardır. Bu hadiste Cebrail aleyhisselam insan kılığına bürünerek Peygamber Efendimize gelip bazı sorular soruyor. Daha sonra Peygamberimiz “Cebrail dininizi öğretmek için geldi” diye açıklama yapıyor. Dinin içeriği, dinin mahiyeti, dinin gerçek kimliğini özetleyen sorular şöyle:
İman nedir Ya Rasûlallah? İslam nedir Ya Rasûlallah? İhsan nedir Ya Rasûlallah? Kıyamet ne zaman kopacak ey Allah’ın Rasulü? Bu dört soru ve cevaptan şunları anlıyoruz: İman, inanacaksın; İslam, yaşayacaksın; ihsan, ihlâsla yaşayacaksın, Allah’ı görüyormuş gibi yaşayacaksın ve ahiret inancı seni sigortalayacak. İnsan, ahiret inancını devre dışı bıraktığı zaman azar, bozulur, tahrip olur. İmam-ı Malik hazretlerinin meşhur bir sözü var: “Bu ümmetin ilkleri, ne ile ıslah oldu, neyle tedavi olduysa sonu da aynı şeyle ıslah olur” diyor. Bu ümmetin başı Kitap ve Sünnetle ıslah oldu ve bu ümmetin sonu ancak Kitap ve Sünnetle ıslah olur. Kitap ve Sünnet; Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin hadisleri, sünnetleridir. Demek ki bir ümmeti, bir toplumu, bir cemiyeti ayağa kaldıracak, düzeltecek, ıslah edecek, muhtemel arızalarını önleyecek, her türlü müsbete, hayra yönlendirecek ameller Kitap ve Sünnette, bunların zıddı da Kitap ve Sünnete tepki göstermekte yatmaktadır. Burada bir konuya daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Cebrail aleyhisselam Allah’ın Kitabından bir ayet getirdiğinde Peygamberimiz ne yapıyordu? Efendimiz birinci olarak Cebrail aleyhisselamdan aldığı ayeti okuyordu ve anlıyordu.
Sonra özümsüyordu, benimsiyordu ve iman ediyordu. Sonra gereğini yapıyordu, uyguluyordu.
Daha sonra bir başkasına anlatıyor, aktarıyordu. Son olarak da onun bu güzelliği yaşaması için destek olup, yardımcı oluyordu. Efendimizin bu usulünü bir ev hanımı, bir daire müdürü, bir öğrenci, bir imam, bir polis çok rahatlıkla hem nefsine, hem ailesine, hem de muhatap olduğu bütün insanlara uygulayabilir. Temel kaynak olan Allah Teala’nın bir ayetini okumak, anlamak, özümsemek, benimsemek, iman etmek, biriyle paylaşmak, paylaştığımızı takviye etmek, onun da yaşamasına zemin hazırlamak gibi bu kadar kolay, bu kadar değerli, bu kadar neticeye müessir olan bir konuyu kıyametin kopmasına bir gün de kalsa yapma mücadelesi içerisinde olmalıyız. Tuğyana dalmış, ahlaki olarak erozyona uğramış olan bir toplumu ıslah edecek, ayağa kaldıracak bundan başka bir terbiye metodu da yoktur.
Allah’ın ayetlerini okuduğumuz, öğrendiğimiz ve inandığımız zaman bu ayetler bizi ister istemez sosyal insan, sosyal Müslüman yapıyor. Sen tek başına ne yapabilirsin ki? Kur’an-ı Kerim, namaz kıl değil, namaz kılınız buyurur. Zekât ver demez, zekât veriniz der. Cihat et demez cihat ediniz der. Yani Kur’an’ın ayetleri emirlerini, tavsiyelerini, nasihatlerini bir cemaati, bir topluluğu hedefleyerek vermiştir. Hz. Mevlana’nın bu konuda güzel bir sözü vardır: “A insan, denize bak, denizin kenarında oluşan dalgaya bak, bir de dalgadan karaya sıçrayan damlaya bak. Ey insan dalga kabarıp büyüdü sonra sakinleşti su oldu, deniz oldu ama dalgadan kopan damla sıçradı toprağa, güneş onu buharlaştırdı yok etti. Ey insan bireysellikle bir şey yapamazsın. Denizde kükreyebilirsin dalga gibi hareket edebilirsin. Sakın ummandan, denizden kopma.” Şimdi inanç sahibi olan bir müminin münferit olarak yaşamasını sağlayacak hiçbir zemin bulamazsınız.
İnandığımız Kur’an bize böyle bir zemin vermemiş. İster istemez bir refleksle bir cemaatin içerisinde bulunmak zorundayız. Kitap ve Sünnetle beslendiğimiz zaman sorun yok. Ancak Kitabın ve Sünnetin dışından beslenmiş olduğumuz bazı şeyler, Kitabın sansüründen geçmediği için bize arıza olarak yansıyor. Biz onu ayıklamak için mücadele etmeliyiz. Bunların birçoğu bidat ve hurafelerdir. Bidat ve hurafelerden arınmış, Kitap ve Sünneti mutlak gerçek olarak ele alan ve onunla beslenen ve terbiye olan bir cemaat ümmet olma yolunda ilerler. Çünkü cemaat asıldır, özdür. Nice peygamber otoriter olarak bir devlet hayatı yaşamamıştır. Ama cemaatsiz, ümmetsiz bir peygamber göremezsiniz.
Efendimizin ümmetinden olmayı hak edecek mü’min bir şahsiyet olarak yaşamak duasıyla
Abdullah Büyük.