* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: SABIR VE TEDBİR  (Okunma sayısı 1258 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
SABIR VE TEDBİR
« : Ağustos 26, 2019, 09:22:21 ÖS »
SABIR VE TEDBİR

Dünyaya kulluk için gönderilmiş olan insanoğlu, ömrü boyunca birçok imtihandan geçer. Bazen imtihan zenginlik, bolluk, rahat ve huzur ile olur. Bazen de yokluk yahut mal ve can kaybıyladır. Cenab-ı Mevlâ müberrâ kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!

O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler.” (Bakara, 155-156)

Ayet-i kerimede “sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz” buyuran Rabbimiz, devamında bu imtihandan geçmenin yolunu müjdeliyor:

“(Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler.”

Bir seferinde Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. ashabıyla sükut halinde otururken, mübarek simalarında bir tebessüm beliriverir. Sahabi efendilerimizin sorarcasına bakışlarını fark edince şöyle buyurur:

“Müminin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Üstelik bu başkasına değil, sadece mümine özel bir durumdur. Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu hayırdır. Hoşlanmadığı bir zarar gelse sabreder, bu da onun için hayır olur.”

Bir başka hadis-i şerifte de Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. şöyle buyuruyor:

“Müslümana ârız olan hiçbir fenalık, hastalık, keder, hüzün, eza, iç sıkıntısı, hatta bir diken batması yoktur ki, Allah Tealâ bu musibetlerden birisi sebebiyle onun günahlarına kefaret kılmasın.”

Dünyanın imtihan yurdu olduğunu unutan insan için bolluk ve rahat gaflet sebebidir. Hayatının böyle devam edip gideceğini düşünür. Musibet ve belalara düçar olanlar ise, sabır imtihanından geçerler. Bu durumda dünya yoksunluğunun, sıkıntılarının geçici olduğunu unutmamak gerekiyor. Cenab-ı Mevlâ buyuruyor:

“İnsanlar imtihandan geçirilmeden, sadece iman ettik demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sanıyorlar?” (Ankebut, 2)

İmtihanın şeklini ise tıpkı geçmiş ümmetleri “bazen nimetlerle, bazen musibetlerle imtihana çektiği” (Araf, 168) gibi, “Sizi bir imtihan olarak iyilikle de kötülükle de deneyeceğiz.” (Enbiya, 35) diye beyan buyuruyor.

Bu ilahî kanun her an her yerde, afetler, kazalar, ölümler, hastalıklar, işlerin bozulması gibi musibetlerle tecelli ediyor. Böyle durumlarda bağırıp çağırmamak, şikayet etmemek, kendimizi kaybedecek kadar sarsılmamak isteniyor bizden. Ümitsizlikten kaçınmak, sabr-ı cemil üzere olmak  tavsiye olunuyor.

İnsanın düçar olduğu musibetler karşısındaki güzel sabrı, musibetin ilk hissedildiği andaki sabırdır. Daha sonra zaten çaresizlikten yahut musibete alışmaktan dolayı sergilediğimiz sabır hali, ilk andaki kadar övülen bir sabır değildir.

Musibetler karşısındaki sabr-ı cemilin alameti, insanın ilk andan edep ve vakarını koruması, halini şikayet sebebi yapmamasıdır. İlk andaki sabır, kişinin Yüce Yaradan’ın hükmüne teslim olmasını da kolaylaştırır. Allah korusun, kişinin sabrını, vakarını kaybetmesi şikayete sevk eder. Şikayetin fazlası da takdire rıza göstermemektir.

İnsanlar en çok ölümü kabullenmekte zorlanırlar. Oysa insan ölmek için yaratılmıştır. Dünyadaki ömrü, ilahî takdirle sınırlıdır. Cenab-ı Mevla Müberrâ Kitabımızda buyurmuştur:

“De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra siz görülen ve görülmeyen her şeyi bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.” (Cuma, 8)

Şüphesiz ölüm acıdır. Dönüşü yoktur. İnsan fıtratı gereği ölümü kabullenmekte zorlanır. Özellikle yakınlarını, sevdiklerini kaybettiğinde. Bu sebeple yakınlarımızın ölümünden dolayı kalbimizin mahzun olması, gözyaşı dökmemiz şikayet veya sabırsızlık sayılmaz. Fakat bağırıp çağırarak ağlamak, dövünmek doğru değildir. İlahî kaderi suçlamak hatta uğradığı musibet dolayısıyla her zaman yaptığı meşru işi, giydiği elbiseyi terk etmek şikayettir. Kaderden şikayet etmek, yas tutmak dinimizce doğru görülmemiştir. Böyle davranışlar müslümanın vakarına zarar verdiği gibi, yaşanılan acıyı daha da artırır. Üstelik kişiyi ilahî takdire itiraza veya isyana sevk ederek daha kötü ve daha büyük bir musibete yol açma ihtimalini barındırır. Allah korusun.

Musibete karşı alacağımız tavırla ilgili şöyle tavsiyede bulunulmuştur: Musibetle karşılaşılan ilk anda kişi ayaktaysa oturmalı, oturuyorsa uzanmalı yahut yaptığı işi değiştirmeli denilmiştir. Bunun yanında mümkünse biraz uyumak, abdest almak veya namaza durmak da tavsiye edilmiştir.

Şüphesiz sabrı, ilahî takdire rıza göstermenin gerekliliğini anlatırken musibetleri talep ettiğimiz ya da kasıt, ihmal ve tedbirsizlik sebebiyle yaşanan sıkıntıları önemsiz gördüğümüz anlaşılmamalıdır. Tam aksine müslüman, canını, malını, onurunu korumakla mükelleftir. Sabır, musibet geldikten sonraki çaresizlik halindeki tavrımızdır. Yoksa sabrediyorum diye dikkatten, tedbirden, tedaviden kaçınmak, bunları talep etmemek, uğranılan bir felaketten sonra meşru telafi imkanlarına başvurmamak asla caiz değildir.

Kendimiz için tebdir aldığımız kadar bütün insanlık için de tedbir almak lazımdır. Özellikle kazaya sebep olması muhtemel her durum titiz bir şekilde tespit edilmeli, ilmin gerektirdiği önlemler alınmalı, uyarılar yapılmaldır. İş hayatında gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı gerek iş sahiplerince gerekse yetkili kurumlarca en titiz şekilde teftiş edilmeli, uygulamada ya da yasa ve yönetmeliklerde görülen eksikler mutlaka düzeltilmelidir. Bu, kamu hizmeti gören ilgililerin en temel vazifeleri arasındadır.

Hazret-i Ömer r.a.’ın “Dicle kenarında bir kuzuyu kurt kapsa, adl-i ilahî onu benden sorar” anlayışı şüphesiz tedbir ve sorumluluğun daima hatırlanması gereken misalidir. Kul hakkına çok önem veren bir dinin mensupları olarak ateşten kaçar gibi vebale girmekten sakınmalıyız. Bundan sonra da Rabbimiz’e tevekkül etmeli, ilahî takdire rıza göstermeliyiz.

“Deveni önce sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a tevekkül et” sözü bilinir. Aslında bu söz bir hadis-i şeriftir. “Devemi serbest bırakıp Allah’a tevekkül etsem olur mu?” diye soran bir sahabiye Allah Rasulü s.a.v.’in verdiği cevaptır. (Tirmizî). Bu cevap, müslümanların sebeplere dikkat etme ve tevekkül konusundaki tavrının özeti mahiyetindedir.

Afet ve belalara karşı sabır ve dua zırhını kuşanırken, asıl duanın “fiilî dua” yani tedbir olduğunu idrak etmeli, hayatımızı buna göre tanzim etmeliyiz.

 


* BENZER KONULAR

Rahîm Ve Rahmân Gönderen: türkiyem
[Dün, 11:28:55 ÖÖ]


Davranışlarımız Kaydediliyor Gönderen: türkiyem
[Dün, 11:22:46 ÖÖ]


Biliniz Cesedin Öyle Bir Et Parcası Vardır Ki Gönderen: türkiyem
[Dün, 11:18:08 ÖÖ]


Melek Girmeyen Evler Gönderen: türkiyem
[Dün, 11:04:30 ÖÖ]


Doğru Çalışma Methodu Gönderen: türkiyem
[Dün, 10:59:59 ÖÖ]


Başınızı Çevirip Gitmeyin Gönderen: türkiyem
[Dün, 10:39:23 ÖÖ]


Ozan Birgül 320 kbps - 2 kısım Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:15:33 ÖÖ]


Ozan Birgül - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:04:09 ÖÖ]


Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Aralık 22, 2024, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Aralık 22, 2024, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Aralık 22, 2024, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Aralık 22, 2024, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Aralık 22, 2024, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Aralık 22, 2024, 08:09:36 ÖS]