İlişkilerde Samimiyet
Eşlerden birinin düşündüğü daha doğru olabilir ama kendi gördüğünü ve düşündüğünü tek gerçeklik olarak dayatmaya çalışmaya da hiçbir eşin hakkı yoktur.
Günümüzde iki insanın birbirini sevmesi ve ömürleri yettiğince birbirlerine bağlı kalmaları neredeyse imkânsız hâle gelmeye başladı. Bunun nedenlerinden biri aynı evde yaşayıp birbirlerini seven insanların sevgileri kadar aralarında güçlü bir rekabetin de olmasıdır.
İlişkilerde sevgi kadar eşler arasındaki güç mücadelesi de evliliklerin gidişatını belirlemekte: Senin dediğin mi olacak, benim dediğim mi? Senin paran, benim param... Senin ailen, benim ailem... Ve nice benzer konular, birbirini sevdiğini söyleyen eşlerin arasındaki bazen gizli, bazen açık rekabetin dile dökülmesidir.
İlişkide dayanışmanın, ortak karar vermenin önemli olduğu noktada, taraflardan birisi tek başına hareket ederek diğerini yok saymakta, değersizleştirmektedir. Her zaman eşlerin aynı fikirde olmaları beklenmese de fikirlerinden birbirlerini ilgilendirdiği yönleriyle haberdar etmeleri önemlidir.
Beraber hareket etmek yapılan işin, verilen kararın iki taraf için de benimsenmesini ve hayatın bereketlenmesini sağlayacakken; tek başına davranmak, gerginliği ve kızgınlığı artırır.
Bir başka neden de tarafların bir sorun olduğunda kendi haklılıklarına yüzde yüz inanmaları ve karşı tarafın tamamen haksız olduğunu düşünmeleridir. Sürekli kendini haklı görüp eşi haksız görmek, eşler arasında sevgi değil, zıtlaşma ve kavga doğurur. Birçok evlilikte eşler arasında çıkan haklılık mücadelesi, çocukların olumsuz etkilenmelerine ve hayata muhalefetle başlamalarına neden olmaktadır.
Kendi eksiklerimiz üzerine yoğunlaşmak için verilmiş eksik olanı fark edebilme yeteneğimiz, karşımızdakinin eksiklikleri üzerine yoğunlaştığında, sürekli olarak bu eksiklikleri gündeme taşımakla meşgul eder insanı.
Eşlerden birinin düşündüğü daha doğru olabilir ama kendi gördüğünü ve düşündüğünü tek gerçeklik olarak dayatmaya çalışmaya da hiçbir eşin hakkı yoktur. Kendi yaptığı bir şey için “Ben böylesinin daha doğru olduğunu hissediyorum, böyle düşünüyorum.” diyebilir. Fakat “En doğrusu benim düşündüğüm ve yaptığım şeydir.” demeye başlandığında ilişkide sıkıntılar da başlayacaktır.
İlişkilerde artan kızgınlıklar, bir süre sonra eşlerin birbirlerini beğenmemelerine, birbirlerine küsmelerine ve birbirlerinden yardım istememelerine kadar gidebilir. O zaman durum daha da ağırlaşmaya başlamış demektir. Eşlerin ilişkilerinden ve birbirlerinden umutları kalmaz.
Daha öncesinde eksik olarak gördükleri şeyleri biriktire biriktire eşlerine dair iyi olan şeyleri göremez hâle gelirler. Bazen birkaç noktada hatalı olan eşini sanki hayatında hiç iyi bir şey yapmamış, yapamazmış gibi algılamaya başlar.
Sürekli söylenmeler başlar... Taraflar sesli veya sessiz söylenmeye devam ettikçe ilişki, düzeltme niyetiyle söylenen sözlere rağmen, daha da kötüleşir.
İşte o zaman bir bilene sormanın vakti gelmiştir...
İlk iş, kendi ölçülerimize göre eşimizi yargılamayı bırakmak olmalıdır. İlişkiyi egoların savaş alanı olmaktan çıkararak; eşlerin birbirlerini tanıdığı, farklılıkların keşfedildiği bir alan olarak görmeye niyet edilmelidir.
Yaşanan sorunlar üzerinde düşünürken, “Bu sorunu yaşıyor olmamda benim yaptığım veya yapmadığım ne var?” diye bakmak lazımdır.
“Durum bu ve sen böyle yaparsan durum değişecek” demeyi bırakıp, “Durum bu ve ben ne yapabilirim?” diye düşünmeye başlamalıdır.
İnsanın bu dünyadaki mutluluğu, ilişkide olduğu insanlarla özellikle de eşiyle düşmanlık etmesinde değil; onu anlamaya çalışmasında ve samimiyetle dayanışmasındadır.
Nazlı Özburun.
Aile ve Evlilik Terapisti.