* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Televizyon Öldüren Eğlenceyse  (Okunma sayısı 209 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Televizyon Öldüren Eğlenceyse
« : Aralık 18, 2022, 02:36:22 ÖS »
Televizyon Öldüren Eğlenceyse

Tekniğe dayalı bir dünya tasavvurunu/düzenini, insanlıktan çıkmış bir toplum olarak tanımlıyor, sosyolog Jacques Ellul.Ona göre teknik, insanın sadece üretken faaliyetlerini değil tüm faaliyetlerini ele geçirmiştir. Bunun anlamı, tekniğe dayalı bir dünya anlayışının kurulmuş olmasıdır. Bu çerçevede sosyolog, “teknik” ile “makine” arasındaki ilişkiyi dışsallık ve içselliğe vurgu yaparak ayırır. Makineler, önceleri dışsal nesnelerdi. Yani mesleki, özel ve ruhsal hayat, makinelerden kısmen etkilense de insan makineden bağımsızdı ve makineye karşı bir konum belirleyebiliyordu. Ancak teknik dünya tasavvuru, makinenin dışsal konumunu değiştirdi. İnsan hayatındaki bütün pratikler, teknik tarafından makinelere göre şekillendirildi. Teknik, makineyi topluma entegre etti.

Makinenin ihtiyacı olan dünya tipini kurdu, ahenksiz makine gürültüsünün yıkıntılara sebep olduğu yerlere düzen getirdi. Böylelikle insan ile makine artık karşı karşıya değildi; onunla bütünleşmişti ve insan giderek onu içselleştirdi. Başka bir şekilde ifade edilecek olursa “teknoloji toplumunun” ortaya çıkışında makine somut, teknik soyut işlev gördü.

(Jacques Ellul, Teknoloji Toplumu, Bakış Yayınları [M. Ceylan, Çev.] İstanbul, 2003, s. 15-16.) Dolayısıyla Ellul, tekniğe dayalı dünya tasavvurunu anlatırken tekniği sadece makine/medya kullanımıyla değil daha geniş çerçevede, hayatın tüm noktalarına sirayet eden bir düzen olarak değerlendirmektedir.

Ellul’ün teknik kapsayıcılığı ayrıntılı biçimde tahlil eden “Teknoloji Toplumu” adlı eseri, ilk baskısını 1954 yılında yaptı. O yıllarda özçekim yapayım derken insanlar hayatlarını kaybetmiyordu. Online sözlük yazarları henüz doğmamıştı. Saatlerce zaman tüketilen sosyal medya hesapları yoktu. Tıklanma rekorları kırılmıyordu. Hiç kimse ve hiçbir mecra, bir tık kadar yakın değildi. Uyumadan hemen önce yastığın altına iliştirilen cep telefonları bulunmuyordu. Duyguları yansıtmak üzere emojiler, kimliği ve karakteri yansıtmak amacıyla avatarlar henüz tasarlanmamıştı. “Medyaya erişim hakkı” tartışılırken “erişilmeme hakkı”nın ortaya çıkması için onlarca yıl geçmesi gerekiyordu.

Akıllı cihazların entegre edilebileceği otomobiller ile dijital ekranlarında reklamların dönüp durduğu toplu taşıma araçları yeryüzünde; medya oynatıcısı bulunan yolcu taşıma uçakları gökyüzünde seyahat etmiyordu. Kuşakları tanımlarken başvurulan nosyonlar arasında “dijital kuşak”, “i-nesli”, “network kuşağı”, “sosyal medya kuşağı”, “app kuşağı” gibi isimlendirmeler de hâliyle yoktu. Yine de “Teknoloji Toplumu” eleştirel perspektifle bugünü okumak isteyenler için başvuru kaynağı olmaya devam ediyor.

Ellul, modern dönemdeki teknik olgusunu üçe ayırır. Bunlardan ilki “ekonomik teknik”, üretime tabi ve iş gücünden ekonomik planlamaya kadar çeşitli alanları içine alır. İkincisi “organizasyon tekniği”, sadece büyük tecimsel ve endüstriyel yapılara değil, aynı zamanda devletin işlevlerine de uyarlanır. Üçüncüsü “insani teknik” ki bizim asıl konumuzu ilgilendirmektedir, tıptan genetiğe, eğitimden çalışmaya, propagandadan eğlenceye varıncaya kadar çeşitli biçimler alır. Buna göre tekniğin başat olmadığı hiçbir alan yoktur. (Jacques Ellul, Teknoloji Toplumu, Bakış Yayınları, İstanbul, 2003, s. 31-32.) Televizyon da insani teknikler grubu arasında yer almaktadır.

Sosyoloğun bakış açısına göre televizyon, bireyi teknik evrene kapatmaktadır. Bu evrende insan bir başınadır. İnsanın yalnızlığını gidermesini ve içerikleriyle rahatlamasını sağlayan bu aygıtla insan, tekniğin kucağında bir sığınak bulmuştur. Görsel ve işitsel nüfuz gücü nedeniyle belki de kişiliği ve insan ilişkilerini en fazla tahrip eden araçtır, televizyon. Şu durumda insanın aradığı şey, topyekûn dikkat dağıtma, kendisini ve sorunlarını tamamen unutma ve teknik eğlencedir. Televizyon bu anlamıyla insanı dünyadan, gündelik telaşlarından, yorgunluklarından yani kendisinden uzaklaştırır. (Jacques Ellul, Teknoloji Toplumu, Bakış Yayınları, İstanbul, 2003, s. 392-396.)

Televizyonun, modern insanın eğlenme ve oyalanma aracı olarak kabulü, Neil Postman tarafından daha ayrıntılı tartışılmaktadır.

Jacques Ellul, tekniğin etkinliğini insan ile makine arasındaki “içsellik” ve “dışsallık” kavramlarına başvurarak ele alırken Neil Postman televizyonun modern toplumdaki etkinliğine “içerik” ve “biçim” dikotomisine dayanarak açıklık getirmektedir. Postman’a göre “biçim, içeriği dışlamaktadır.” Bunu basit olarak izah etmek için Kızılderililerin iletişimde kullandığı duman teknolojisini örnek göstermektedir Postman. Duman, varoluşsal tartışmaları yansıtabilecek bir karmaşıklığı aktarmaya el vermez. Bu nedenle felsefe yapmak için dumandan yararlanılamaz. Dumanın biçimi, içeriği dışlar. (Neil Postman, Televizyon Öldüren Eğlence: Gösteri Çağında Kamusal Söylem, 2014, s. 15-16.) Bu biçim-içerik kıyaslaması temel alındığında televizyonda, asli kimlikleri koruyarak felsefe yapmak, ya da dini aktarmak mümkün müdür? Postman’a göre elbette hayır! Peki neden?

Çünkü basılı yayınlara dayanan epistemolojinin düşüşe televizyona dayalı epistemolojinin yükselişi, “televizyona uyarlanmayı” zorunlu kılar. Postman bu nedenle televizyona “öldüren eğlence” der. Kamuoyunu ilgilendiren hiçbir konu (politika, eğitim, haber, din, bilim, spor vd.) televizyonun kapsamı dışında kalamaz. Halkın bu konuları kavrayış biçimi, tamamen televizyonun yönelimleriyle şekillenmektedir. Televizyon insanların hem dünya hakkında bilgisini hem de bilme yollarını yönlendiren “üst-araç” statüsüne yükselmiştir. Televizyon aracılığıyla aktarılan dünya, doğal görünür, insanlar yabancılık hissetmez, aksine uyum sağlama eğilimi gösterir. Böylelikle kültürün bütün unsurları, televizyonun epistemolojisine entegre olur. (Neil Postman, Televizyon Öldüren Eğlence: Gösteri Çağında Kamusal Söylem, 2014, s. 91-93.)

Televizyonda temel unsur eğlencedir ve esasında eğlencenin kültürü tehdit etmesi tabii ki söylenemez, zira iletişim teknolojilerinin çoğu bu içeriği sunar. Ancak hiçbiri, televizyon kadar kültürel değişim aracı olmamıştır. Çünkü Postman’a göre eğlence, televizyondaki temel çerçevedir. Televizyona uyum, aynı zamanda eğlenceye uyumu gerektirir. Sorun işte tam da bu noktada ortaya çıkar: “Sorun, televizyonun bize eğlendirici temalar sunması değil, bütün temaların eğlence olarak sunulmasıdır ve bu da bambaşka bir sorun oluşturur. Başka bir şekilde ifade edersek: Eğlence, televizyondaki her türlü söylemin üst ideolojisidir. Neyin gösterildiğinin ya da hangi bakış açısının yansıtıldığının hiçbir önemi yoktur; her şeyin üstünde tutulan varsayım, hepsinin bizim eğlenmemiz ve haz almamız gözetilerek sunulmasıdır…” (Neil Postman, Televizyon Öldüren Eğlence: Gösteri Çağında Kamusal Söylem, 2014, s. 101-202.)

Bu çerçevede Postman, Amerika’daki televanjelistlerin din anlatım tarzlarını inceler ve nihayetinde televizyon ve onun oluşturduğu ortamın, sahici dinsel deneyimi olanaksız kılacak çeşitli karakteristiklere sahip olduğu sonucuna varır. Bu karakteristiklerden en açığı televanjelistlerin vaazlarını eğlenceye büründürme sorunudur. Bu, aynı zamanda dini; tarihsel, derinlikli, kutsal bir insani etkinlik durumuna sokan bütün özelliklerin silindiği anlamını taşır. (Neil Postman, Televizyon Öldüren Eğlence: Gösteri Çağında Kamusal Söylem, 2014, s. 126-137.)

Nosyonlar “medyatik din”, “medyatikleşen din”, “televizyon dini” şeklinde çeşitlense de dinî söylem ve eğlencenin birbirine yakınlaştığı gözleniyor. Gelelim internete.
İnternet, dini kapsadığında…

İnternet tabanlı iletişim teknolojileriyle (video paylaşım siteleri, imaja dayalı mikrobloglar, sosyal medya ağları, dijital film izleme platformları) gücünü kısmen yitirse de televizyonun toplumlardaki etkinliği sürmeye devam ediyor. İnternet bir yandan televizyonun tahtını sallamaya çalışırken diğer taraftan da televizyon içeriklerini kendi bünyesine dâhil ederek televizyon kültürünün internet tabanlı iletişim teknolojileriyle bütünleşmesine imkân sağlıyor. Televizyonların yayın akışları, program arşivleri, canlı yayınlar, hatta reklam bantları internet sitelerine uyarlanıyor. Bu nedenle gerek yerel gerek ulusal gerekse uluslararası televizyon kuruluşları internete yatırım yapmayı sürdürüyor. Kurumsal yapıların yanı sıra internette şahısların açtığı kanallar da gün geçtikçe ağlarını güçlendirmeye, içerikler üretmeye ve bireylere ulaşmaya devam ediyor. Ağ toplumu teorisyenlerinden Manuel Castells’in McLuhan’a nispetle “ağ mesajdır” (İnternet Galaksisi, 2020, s. 29.) mottosu bu açıdan dikkate değerdir.

İnternet tabanlı iletişim teknolojileri, hayatın bütün alanlarına dokunuyor; bu dokunuştan kaçınan bireyler, gruplar, kurumlar, toplumlar âdeta yaşadıkları dünyaya yabancılaşıyor.

Bu durumda bir gerçeği teslim etmekte yarar var. Televizyon gibi internet tabanlı iletişim teknolojileri de ağırlıklı olarak eğlenme/oyalanma aracı olarak kullanılıyor. Bu açıdan televizyon kültürünün devamı, internet kültürüdür. Peki, televizyon öldüren eğlenceyse o hâlde interneti nasıl tanımlamak gerekir?

Gerek tekniğin hâkimiyetinde (Ellul, 2003); gerek televizyonun yükselen epistemolojisinde (Postman, 2014) ve ardından da ağların yaygınlaşmasında (M. Castells, Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum, Kültür [Ağ Toplumunun Yükselişi], İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, [E. Kılıç, Çev.] İstanbul, 2008) dinin nerede ve nasıl bulunduğu göz ardı edilemez ki edilmemiştir. Bu analizlerde genellikle din, iletişim teknolojilerinin biçimsel dayatmaları içerisinde varlık gösteren, temsilleri değişen ve dönüşen bir olgu olarak tarif edilmektedir. Konuya biçimin içeriği yönlendirdiği şeklinde yaklaşıldığında, internetteki din anlatım tarzlarının, televizyondakini masum bırakacak kadar tahripkâr olduğu söylenebilir. Dinin anlatımı açısından internetteki vaizin müktesebatı, sözlerinin geçerliliği ve güvenliği gibi önemli sorunlar olduğu bilinmektedir. Dinî söylemin fotoğraf, video, grafik, animasyon, alt yazı ve hatta emojilerle desteklenmeden paylaşılması, nadir görülen ifade tarzıdır. Kuşkusuz bunlar, dinî söylemin daha fazla kişiye ulaşması temel alınarak çoğunlukla iyi niyetlerle yapılmaktadır. Ancak farkında olmadan eğlence bohçasına dinî söylem de sıkıştırılmaktadır.

“Televizyondaki din”, temaları sınırlı bir inceleme alanıdır. Oysa “internetteki din” oldukça karmaşık, incelenmesi ve gözlenebilmesi zor bir araştırma sahasıdır. Kullanımındaki çeşitlilik internet ve din ilişkisinde kimlik, topluluk, otorite, ibadet (Mustafa Derviş Dereli, Sanala Veda: Sosyal Medya ve Dönüşen Dindarlık, 2020; Metin Eken, Çevrim İçi Dindarlık: M Neslinin İnanç Pratikleri, 2021.) gibi oldukça teferruatlı konuları barındırır. Bütün bu temaların ortaya çıkışında internetteki dinsel görünümler etkili.

Her hâlükârda hem tekniğin hem televizyonun hem de ağların kapsayıcılığı, dinsel eğilimleri dışlamaz. Dinî eğilimli kişi, grup, kurumlar da ağların dışlayıcılığına maruz kalmayı göze alamaz, internet kültürüne yabancılaşamaz. Bu açıdan din, iletişim araç ve pratiklerinde kendi yerini korumayı sürdürür. Konu, işleve odaklanarak pozitif denklemlerle açıklanırken biçimi merkeze alarak negatif sonuçlar da ortaya konulabilir.

Her ne kadar eleştirel perspektifle Ellul tekniğin bizzat kendisini ve Postman aracı merkeze alarak değerlendirme yapsa da araçların işlevselliğini göz ardı etmek doğru sonuçlar vermeyebilir. Bugün internet tabanlı iletişim teknolojileri zikredilen temalarla uyumlu biçimde dinî bilginin aktarımı, dinî bilgiye erişim, dinî sosyalleşme, dinî kimlik temsilleri bakımından önemli işlevler üstleniyor.Üstelik dünyanın herhangi bir bölgesinde, din aidiyeti ve internet erişimi bulunan kişilere dokunan yönleriyle bu eğilimlerin küresel bir boyutu olduğunu da ifade etmek gerekir.

Sonuç olarak “televizyon öldüren eğlenceyse internet daha tehlikelidir” diyerek dinin gündelik hayattaki tezahürlerini ağlardan izole etmek anlamlı, gerçekçi ve uygulanabilir görünmüyor. Her araç, riskler kadar fırsatlara da açık. Sahih, nitelikli ve doğru yöntemlerle hazırlanan içerik, bilinçli kullanımla buluştuğunda uzun vadeli yararları olacaktır.Bunun için de her birey ve kurum, üzerine düşeni özenle yerine getirmeye gayret etmelidir.

Mustafa Çuhadar

RADYO  FANİDUNYA FM.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]