Yolumu Kendim Bulmasam
İnsanlar beraber yola çıkıyorlar ve o yollarda bazen sıkıntı bazen refahla yürüyorlar.
Bazen sürekli beraber olduğunuz ve çok sevdiğiniz insanla aranızdaki mesafe, binlerce kilometre uzaklıktaki bir başkasından çok daha fazla olabiliyor.
Kötü çevrilmiş kitapları geldikleri dile geri çevirmek geliyor bazen içimden. İnsanları da. İnsanlar hep iyidir aslında ama zamanla erozyona uğruyorlar sanki. İyilik ve güzellikleri kayıyor içlerinden.
Bir havuz problemine dönüşebiliyor insanlarla ilişkileriniz. Gerçek bir havuz problemine. Bir atlıyorsunuz ve boş bir havuza kafa üstü çakılıyorsunuz. Hâlbuki siz yüzmeyi, serinlemeyi hedefliyordunuz. İşte bu gerçek bir problem.
Nedense eline geçen üzümün bağını merak edenlere hep sinirlenir insanlar. “Ye işte üzümü, karıştırma.” derler. Ya hu önemli olan bağı değil mi?
Çocuk, insanın en öz halidir diye düşünüyorum. En temiz ve saf hali.
Bir köşede, içini çeke çeke ağlayan bir çocuk görüyorsanız eğer yavaşça siz de çekilirsiniz oraya.
Çocuk işte… Kimseye kızmazsa, kimsenin ona kızmayacağını zannediyor.
Ve adam olmak herkese göre değişiyor. Adam olmayacağı düşünülen çocuklara ‘adam’ olamadıkları için kızılıyor. Nasıl ‘adam’ olunuyor? Biri anlatabilir mi bize?
Bir de kendi düşen ağlamaz derlerdi hep, yahu düşen ağlamaz mı? Ha bir başkası itmiş ha kendin düşmüşsün. Acıyor dizlerin sonuçta. Ne diye ağlayamayasın?
Çocuklarla yola çıkmak zevkli ve güvenli oluyor çoğu zaman. Gökyüzünü kaplayan kara bulutları sigara içen motorlu taşıtların suçu belliyor, sizi de buna inandırıyor.
Yolda olduğunun farkına varması gerekiyor evvela insanın. Yanındakileri ancak bunun farkına vardıktan sonra seçebiliyor. Hepimiz yürüyoruz, lakin gideceğimiz hedefi kaçımız biliyor? Kaçımız yol üzerinde bir çocukla arkadaş olabiliyoruz?
Yolunun üstündeki işaretlere bak dedi adam. Yol ayrımlarının sonu ışıksa, gittiğin yol pek tekin değil.
Mehmet Ali Aktolga.