YÜZLER VE SIRLARI
Dünyada yaşayan her insanın yüzü vardır. Yüzler vardır, geçmişte kalmıştır; yüzler vardır hâlen yaşamaktadır ve gelecekte de hep bulunacaktır yüzler... Yüzlerce, binlerce, milyonlarca, milyarlarca yüz dolanır yeryüzünde... Hayatta olan yüzler, fotoğraf karelerinde kalan yüzler olduğu gibi, evlerde, sokaklarda, okullarda, işyerlerinde, câmilerde sayısız yüzler vardır. Arapların yüzleri, beyazîlerin yüzleri, Afrikalıların yüzleri, Avrupalıların yüzleri hep farklı farklıdır.
Annenin şefkatli yüzü, babanın otoriter yüzü, çocuğun gülen yüzü, yaşlının ilgiye muhtaç yüzü vaziyetlerini yansıtır. Bunlara ilâveten olduğundan daha değişik sahte yüzler, bir zaman başka, diğer zaman başka türlü olan ikiyüzlü kişiler de vardır. Bazen de mesleği gereği, hep kızmaya endeksli sert yüzlerin yanı sıra, yılışık, şımarık yüzlere de sıkça rastlarız. Öyle ki yüzler hayâtı dolaşır. Yüzler hep hayâtın içinde ve içinden çıkar.
Yüz, insanı söyler. Yüzdeki hâl, insanın iç âlemini sergiler. Aynı zamanda yüz, kalbin aynasıdır. İnsan yüzüyle çevreye bir enerji yayar, bunun farkında mıyız? Yüzler vardır, pozitif enerji yayar; yüzler vardır, negatif enerji yayar. Devamlı hak ve hakikat üzere olan insanların yüzleri her vakit pozitif enerji ortaya koyar. Meselâ Hak dostlarının yüzlerine baktığınız zaman yüzlerindeki tatlı zikir izleri, onları her yönü ile latif ve çekici kılar, hattâ gözlerinizi ayıramazsınız, bakışlarınız o zât-ı muhteremde takılı kalır. Necip Fazıl Üstâd’ın dediği gibi “Yüzler vardır, lahza lahza Hakk’ı hatırlatır.” Böyle bir yüze sâhip olana ne mutlu!
Yüz, bir ayna gibi, kişinin iç dünyasını yansıtmakta ve kişiye kendi gerçeğini hatırlatmaktadır. Kişi, aynaya bakarak kendi yüzüyle yüzleşmelidir. Tabiî, insan, ancak yüzsüzleşip de başka bir yüze bürünmediği zaman bunu yapabilir. Bugün kendi varlığını unutan, yüzüyle yüzleşmeye zaman bulamayan niceleri, mutlaka bir yolunu bulup gerçek yüzüyle yüzleşmelidir. Yüz, aslında insanın canıdır ve yine o yüz, kişinin kaderinin izlerini taşıyan bir satıhtır. Kader ve içinde yaşananlar, her yüzde ayrı çizgiler oluşturur. Kimi çile ve ıztıraplar, yüze tamamen yansırken kimi zaman aynı düzeydeki çile ve sıkıntılar insanın iç âleminin doğru yapılanmasından dolayı, yüze hikmet ve pırıltı şeklinde akseder. Bu durum belki de yüzün, vücûdun bir parçası olmaktan çıkarılıp daha ileri bir mânâya kavuşması sebebiyledir. Çileye Hak’tan gelen imtihan tecellîleri nazarıyla bakabilenlerin yüzleri etraflarına ışıltı yayar. Ama başa gelen tatsız hâdiselere sığ bir anlayışla bakanların yüzlerinden çektikleri ıztırabın her zerresini görebilirsiniz.
Yüzler pek çok sebeple değişebilir. Bir vakit ağlayan yüzler bir vakit gelir, gülebilir. İçteki sevinç yahut gerginlik, yüzün şeklini farklılaştırır. İnsanın var olan bütün derinliği yüzündedir. Sabır, teslimiyet, tevekkül, iyi hâl yüze yansıdığı gibi, alay, kızgınlık, kibir de yüzde yerini bulur. Merak, heyecan, endişe, hüzün hep yüzdedir.
Aslında insanın yüzü, aynı zamanda hayat senaryosunun göstergesidir. Kimi yüze bakan firâset erbâbı, kişinin yüzünden o insanın hayat öyküsünü okuyabilir. Kimi sanat ve ilim erbâbı, yüze bakarak onun hakkında hikâye yazabilir. Elimizde imkân olsaydı, hem Anadolu’da hem de başka diyarlardaki farklı yüzleri görüp inceleyebilseydik, kim bilir neler anlatabilirdik?!
İnsan her sabah uyanıp güzelce abdest alarak aynaya baksa, acaba yüzü ona neler hatırlatır, neler söyler? Gitgide sertleşen yumuşak çizgiler, herhangi bir sebeple şişen gözler, aşağıya sarkan dudaklar, ümitsiz bakan gözler, kaşların duruşu, kırışık bir alın, sizin hâlet-i rûhiyenizi ele verir. Yüzdeki her bir çizgi, her bir sarkıklık, geçmişten işaret taşır. Yüz, saklanamaz gerçekleri, gömülüp üstü örtülemez hakikatleri bildirir. Önemli olan yüzüyle hakikatin nûrunu çevreye yansıtabilmektir. İnsanın gerçek varlığı, tertemiz bir yüz sahibi olabilmenin mücâdelesiyle doludur.
Nurten Çevikoğlu.