İRADEN ÖZGÜR MÜ?
Rabbimiz insanı en üstün bir şekilde yarattı. Ona meleklerde olmayan çok önemli bir özellik verdi:
Özgür irade. Yani kişinin bir zorlama ve baskı altında olmadan kendi istek ve iradesiyle bir şeye karar verme ve ona göre davranma yetisi; yani imtihan olmanın sırrı, hesaba çekilmenin ön şartı…
Çok ilginçtir, demokratik yönetimler de insana özgür irade verdiğini iddia eder. Hatta bu iradesini kullanması için insana dört yılda bir izin verir.
Önüne seçenekler sunar ve bu seçeneklerden birini seçmesini ister. Acaba bu seçeneklerden kaç tanesi insanın sorunlarına çözüm sunabilmektedir; gerçekten çözüm sunabilen seçenekler, adaylar arasında var mıdır, bu soruyu insana sordurmaz. Kendi özgür iradesiyle seçtiğini zannettiği seçeneğin, gerçekte başkaları tarafından seçtirildiğini anlayamaz.
Gazetecinin biri, akıl hastanesinin doktoruna sorar:
“Bir akıl hastasının iyileşip iyileşmediğini nasıl belirliyorsunuz?” Doktor, “Bir küveti suyla dolduruyoruz. Sonra da hastaya; bir çay kaşığı, bir fincan, bir kepçe, bir de kova veriyoruz ve bunlardan hangisini kullanırsa küveti daha hızlı bir şekilde boşaltabileceğini soruyoruz.” der. Gazeteci, “Kovayı tercih eden hastanın iyileştiğine kanaat getiriyorsunuz herhalde?” diye sorduğunda; doktor, “Hayır, küvetin tıpasını çekip suyu boşaltanın.” cevabını verir.
Evet, çözüm bazen bize sunulan alternatiflerin dışında olabiliyor. Bizden saklanan, gizlenen, gösterilmeyen seçeneklerin de olabileceğini unutmamalıyız. Doğru tercihi yapmak ve çözüme ulaşmak için kasıtlı yapılan yönlendirmelere karşı sağlam bir zihinsel altyapı oluşturmamız gerekir.
Toplumlar üzerinde büyük sosyolojik değişimler ve çözülmeler oluşturmak isteyen güçler, hedeflerine ulaşmak için kitleleri belli noktalara odaklamaya çalışırlar. Zihinsel yönlendirmelerin ustaca gizlenerek insanların özgür iradesinin ele geçirilmesi, bu güçlerin toplum üzerindeki etkinliğini arttırır ve farkında olmadan insanlar onların istediklerini seçerler. Öyle ki; artık insanlara doğru seçeneği gösterseniz bile, toplumun yönlendirilmiş iradesine ters düştüğü için ayıplanır hale geliverirsiniz.
İnsanları sömürü düzeninin kölesi haline getirmek isteyen toplumsal yönlendirmelere karşı, akl-ı selimle hareket edebilmemiz için; yaratılış gayesine uygun hedeflere odaklanmamız gerekir.
Zira bütün insanlığın saadeti için gayret gösteren kimseler, menfî yönlendirmelerden en az etkilenen kişilerdir.
Dikkat yoğunlaşması olarak da ifade edilen odaklanma; bakmak ve görmek arasındaki farkın kaynağını oluşturur. Doğru, faydalı, iyi ve adaletli değerlere odaklanmışsak, zihinsel yönlendirmeleri bertaraf edebiliriz. Baktığımızda, savunduğumuz değerlerin dikey bir düzlemde olduğunu görüyorsak; bize, “Yazı mı, tura mı?” diye sorulduğunda, “dik”, diyebilme cesaretini gösterebiliriz.