Haddini Aşan Yükler
Eşler arasında ailenin yüklerini en çok kimin üstlendiği konusu tartışmalı.
Genelde biz kadınlar sahiplenmede üstümüze olmadığı için beylere “evin yükünü ben taşıyorum senelerdir ” diyerek yükleri sırtlanan hep bizmişiz gözüyle bakarız.
Erkekler ise sesli olarak ifade etmeseler de “sen öyle zannet bu evde dahil hepinizin yükü bende” diye mırıldanırlar.
Zaman içinde maddi sıkıntılar, çocukların sorumluluğu ve hayatın meşakkatleri derken yük ciddi anlamda ağırlaşır.
Peki hiç düşündük mü, ağır gelen bu yükün içerisinde neler var?
Kastedilen çile ve sıkıntı anlaşılan “ahh ahh peki demekle geçirdim onca yılı ” serzenişleri dökülür dillerden.
Aslında en önemlisinin hiç önemsenmeyen, basit görünen, can yakan ve izi hiç silinmeyen “dil yükü” olduğunu düşünüyorum.
“Konuştum bitti gitti” diye baktığımız mevzular, yıllar sonra bile hâtıralarda yerini hatırı sayılır bir şekilde koruyor.
Zaman içinde eşler arasında birbirini yıpratma ve saygı sınırlarını zorlayan davranışların gün yüzüne çıkan kısmı üzücü diyaloglar ve tahammülsüzlük.
Çünkü hatırlayacak olursak, nişanlı olduğumuz dönemlerde ve evliliğimizin ilk yıllarında eşler olarak birbirimize karşı zorlukları yük hissettirmeyecek anlayışlı olma halimiz vardı.
Yükten sayılırsa ancak sevgi dolu sözlerle tatlı yükler yüklerdik sevdiğimize.
Her zoru söylenmeden canla başla üstlenirdik.
Sevdiğim, canım dediğimiz, hayat yoldaşımıza böyle güzel vasıfları yüklerken kıymet verirken,
Ne oldu da zaman ilerledikçe zehirli, kırıcı sözler ile kötü muamele yaparak gecesini uykusuz, gündüzünü karanlığa çevirir olduk?
Sevgi tohumunu gönüllere eken sihirli güzel cümlelerden, zehirli sözler ile gönülleri zehirler hale geldik.
Öyle bir hale geldik ki, kullandığımız sözler kurşun gibi adeta can evinden vuruyor ve evlilik temelini sarsacak boyuta ulaşıyor.
Bir hanım eşinin sinirlendiği zaman bağırarak “geri zekalısın, aptalsın, kafanda taşıdığın beyin değil ” vs. gibi hakaret sözcükleri sarf ettiğini ve çok canın yandığını ifade etmişti.
Diğer bir taraftan bir erkek için “Sen adam mısın, erkek mi zannediyorsun kendini ” sözleri çok can yakıcıdır.
Bunlar duyduğumuz örnekler. Bu ve benzeri acı hikayeleri o kadar çok duyar olduk ki.
Eşlerin birbirine karşı sinir hali içinde oldukları vakit ağızlarından çıkana kulaklar sağır halde.
Şu söz çok etkileyicidir ve bu durumları özetler hükmünde;
“Öfke geldi mi akıl gider.”
Akıl gidince artık her şey beklenir.
Öyle bir akıl gidişi ki bütün yenilmez yutulmaz sözleri sayıp “ohhh rahatladım” diyebiliyoruz.
Unutmayalım ağır ve çirkin söz yükünü kalpler taşıyamıyor. Zihin hiç unutmuyor.
Sorunlu evliliklerde çokça söylenir:
“Ahhh o sözleri duymasaydım, asla unutamıyorum, hâlâ kulaklarımda” gibi.
İşte bu ve benzeri çirkin ifadeler, onarılmayan yaralar açıyor yüreklerde ve tabii ki evliliklerde.
“Affettim belki ama; bir an geliyor aklıma yaptığı hakaretler gelince nefret ediyorum” diyebiliyorlar.
Onurlu ve saygıdeğer sevgi yükleri ise ebedi huzur izleri bırakıyor gönüllerde.
Taşa söyler gibi konuşmayalım sevdiğimize lütfen!
Gün gelir çatlamaz zannettiğiniz taş dağılıp kuma dönüşebilir.
Ağır ağır yükleri yüklemeyelim sevdiğimize. Gün gelir artık taşıyamaz olur bedeni ve ruhu!
Şunu çok iyi bilelim ki;
Gam, sıkıntı ve keder yükünün çoğu, can yakan sözlerdir.
“Yıllar geçse de dil yarası iyileşmez.” der büyüklerimiz.
Zira kötü söz bedeni ve kalbi enkaza dönüştürür zamanla.
Gelin bir daha düşünelim eşimize hangi yükleri yüklediğimizi?
Nagehan İpek.