Çocuk ve Oyun
Çocukluk yıllarımıza doğru zihinsel bir seyahate çıktığımızda ilk hatırımıza gelen, o dönemde oynadığımız oyunlar ve oyun arkadaşlarımız olur.
Ve yine çocukluğunu doyasıya yaşayanlar dediğimizde ise hayatının o yıllarında gönlünce oyun oynayan ve bu konuda engellenmeyen çocuklar gelir hayalimize. Çünkü elinden oyunu alınmış bir çocuk, gelişimi yarım kalmış bir çocuktur.
Oyun; çocuğu eğiten, eğlendiren hayati bir unsur, aynı zamanda onun gelişiminin vazgeçilmez bir parçasıdır. Montaigne’nin dediği gibi, “çocukların en gerçek uğraşları”dır. Bir ayağı hayal, bir ayağı gerçek olan oyuna hayatın bir simülasyonu gözüyle de bakabiliriz. Çünkü çocukluk neşesinin katığı olan oyun, çocuğu en yalın hâliyle içine çekip, değiştirip dönüştürerek hayata hazırlar.
Biz yetişkinler için vakit geçirmek ve eğlenmek amacı taşısa da çocuk için oyun temel bir gereksinimdir. Garry Landreth, "Kuşlar uçar, balıklar yüzer, çocuklar oyun oynar." diyerek oyunun çocuk gelişimi için fıtri bir ihtiyaç olduğunu ifade eder. Gazali ise çocuğun eğitiminde oyunun önemli bir yeri olduğunu söyler. Ona göre oyun, çocuğu dinlendirir, onun belleğini yeniler ve öğrenme gücünü arttırır.
Çocuk, hayata karşı merak duygusunu oyun üzerinden doyurmaya çalışır. Merak duygusuysa çocuğu geliştiren bir durumdur. Oyun sayesinde çocuk, hayatı prova ederek kendisine göre yeni çıkarımlar oluşturur. Böylece hiç kimsenin ona öğretemeyeceği şeyleri, oyun içerisinde deneyimleyerek öğrenir ve üretkenlik yönünü geliştirir. Birikmiş enerjisini, herkesçe kabul gören bir yolla boşaltma imkânı bulur.
Oyun; çocuğun bedensel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimlerine de katkı sağlar. Koşması, atlaması, zıplaması, el, kol ve bacak kaslarının çalışması bedensel gelişimini destekler ve ona çeviklik kazandırır. Çocuk, oyunla araştırma ve plan yaparak birtakım hipotezleri ve taktikleri dener. Böylece oyun, çocuğun öğrenimini kamçılayan zihinsel bir süreç olur. Oyuna çocuğun zihinsel antrenmanı da diyebiliriz. Oyun, aynı zamanda, çocukların birbirleriyle tanışıp kaynaşmalarını sağlayan ortak bir iletişim dilidir. Çocuk, oyun kanalı ile iş birliği yapma, kurallara uyma, paylaşma, başkalarının hakkına saygı gösterme ve yardımlaşma gibi sosyal becerileri öğrenir.
Oyunun terapötik ve iyileştirici bir yönü de vardır. Çocuklar, yaşadıkları ruhsal sıkıntıları genelde davranış dili ile ifade ederler. Bizlere hâl diliyle “Dikkat, benim bir sorunum var!” mesajı verirler. Burada alanında uzman kişiler, oyun terapisi tekniği ile kelimelerin yerini tutan oyuncak ve sembolleri kullanarak çocuğun dünyasına girerler. Yine çocuk, oyun vasıtasıyla kaybetme ve kazanma duygularını öğrenip duygusal olarak gelişir.
Oyunlar, çocuğun yaşına ve gelişimine göre farklılık arz eder. Bebeklikte ce-eee ile başlar, insan hayatının her döneminde değişik şekillerde kendini gösterir. Çocuklar, 0-1 yaş döneminde ses, şekil ve renklere karşı duyarlıdır. Bu dönemde, her şeyi ağızlarına götürerek tanımaya çalışırlar. Kendi elleri, kolları, annelerinin yüzü onlar için birer oyun ve oyuncaktır.
0-2 yaş döneminde ise genelde tek başlarına oynamayı tercih ederler. Evde gördükleri her şeyi oyunlaştırarak (yemek ve ütü yapmak gibi) taklit etmeye başlarlar.
2-3 yaş döneminde “paralel oyun dönemi”ne girerler. Bu dönemde diğer çocuklarla aynı ortamda fakat birbirinden bağımsız olarak oynarlar.
3-4 yaş döneminde iş birliğine dayalı oyunlar oynamaya başlarlar. 5 yaş ve üzerinde ise kurallı oyun oynamaya geçerler.
Oyun, çocukların dili, oyuncaklar ise onların kelimeleridir. Çocukların gelişim düzeylerine uygun oyuncakların seçilmesine özen gösterilmelidir.
Bir oyuncağın çocuğun ihtiyaçlarını karşılayarak onun gelişim dönem özelliklerine hizmet etmesi, o oyuncağın yararlılığını gösterir. Burada çok pahalı oyuncaklardan ziyade, çocuğun gelişim alanlarına hizmet eden ve onun sağlığına zarar vermeyen oyuncakların tercih edilmesi önemlidir.
Yerine göre, çocuk için her araç gereç bir oyun malzemesi olabilir. Bu konuda hayal dünyasını işin içine dâhil ederek çocuğun oyuncak yapmasına fırsat verilmesi, oyunu ve oyuncağı daha değerli kılacaktır. Yine çok oyuncaktan ziyade, belirli kategorilerde çocuğun gelişimine yardımcı olacak oyuncaklar seçilebilir.
Oyun konusunu işlerken günümüz çocuklarının en gözdesi olan bilgisayar oyunlarına değinmeden olmaz. Zira gelişen teknolojinin getirdiği bilgisayar oyunları, bu zaman diliminin bir gerçeği. Küçük çocuklara büyük oyunların oynandığı, içerikleri ile şiddet ve cinselliğin empoze edildiği, yine suçun meşru gösterildiği oyunlara karşı uyanık olmalıyız. Çok masum gibi görünen kıyafet giydirme oyunları ile çocukların mahremiyet algıları zarar görebilmektedir. Yine bu tarz oyunlarla fiziksel görünüm ön plana çıkarılarak bilinçaltına “Hep mükemmel görünmelisin.” mesajı verilmektedir. Çocuk zihni, gördüğü ile hayal ettiği arasındaki farkı çok kestiremez. Bizim kültürümüzle ve değerlerimizle ilgisi olmayan şeylerin çocuklar için normalleşmesi ve sıradanlaşması onların ahlaki gelişimlerine zarar verebilir. Bilgisayar oyunlarını tamamen yasaklamaktan ziyade zararlarının farkında olup çocuklarımıza bu konuda rehberlik edebilmeliyiz. Çocuğumuzun oynadığı oyunla ilgili bir miktar bilgi sahibi olmamız, onu yönlendirirken işimize yarayacaktır. Evimizin ortak kullanım alanında, teknik önlemleri alarak (güvenli internet, çocuk arama motoru vs.) ve mutlaka zaman sınırlandırması yaparak çocuğumuzun onayladığımız bilgisayar oyununu oynamasına müsaade edebiliriz.
Çocukla kaliteli zaman geçirmenin en etkili yolu, onunla oyun oynamaktır. Bu, aynı zamanda onu daha yakından tanımamızı sağlayacaktır. Çocuklar, oyun esnasında her türlü duygu ve düşüncelerini çok rahat bir şekilde ifade edebilirler. Çocuklarımızla oyun vasıtasıyla bağ kurabiliriz.
Nitekim Peygamber Efendimizin (s.a.s.) de çocukların arasına karışıp onlarla şakalaştığı ve oyun oynadığı olurdu. Mesela, Medine’nin Hazrec kabilesine mensup bir ailenin çocuğu olan Mahmûd b. Rebî, beş yaşında iken Resulüllah’ın, kendilerine ait olan kuyudan çektiği suyu yüzüne püskürttüğüne dair bir hatırasını anlatmaktadır (Buhârî, İlim, 18).
Oyun oynarken çocuğa müdahale etmemeli, ders vermemeli, oyunun yönetimini tamamen ona bırakmalıyız. Oyun esnasında onun bizi yönlendirmesine izin vermeliyiz. Çünkü oyunun uzmanı çocuklardır ve onlara işlerini öğretmemeliyiz. Oynanan oyun mantıklı olmak zorunda da değildir. Yani balıklar konuşabilir, arabalar uçabilir. Çocuğun hayalini sınırlandırmadan, o nasıl istiyorsa öyle olmasına müsaade edebilmeliyiz.
Oyunun akışı içinde kendimizi ortama bırakarak biz de o andan keyif alabilmeliyiz. Çocuk zoraki yanında duran anne babayı hemen fark eder ve bundan huzursuz olur. Onlara ayırdığımız zaman diliminde, başka ilgi dağıtıcıları devre dışı bırakarak sadece onlara yönelebilmeliyiz. Unutmayalım ki dünyadaki hiçbir oyuncak, anne babanın ilgi ve sevgisinin yerini tutmaz.
Asuman Düzgün
Eğitimci