* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Eşler Arası Geçimsizlik  (Okunma sayısı 149 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 819
    • www.fanidunya.net
Eşler Arası Geçimsizlik
« : Ekim 23, 2021, 04:38:49 ÖS »
Eşler Arası Geçimsizlik

     Her şeyin ama her şeyin ayarının çabucak bozulduğu ve bozulan ayarlarında düzeltilemediği bir çağda yaşıyoruz. Aile; hayatın, dünyanın temeli. Sadece ailelerin ayarı bozulmuyor, dağılmıyor. Sırdaş, yoldaş diye bir şeyler kalmadığı gibi; arkadaşlık, komşuluk, asker-okul-ticaret vs gibi aynı ortamları paylaşanlar yakınlık-birliktelik maalesef kuramıyor, kurulsa bile çabucak çöküyor.

     Ben 1969 doğumluyum. Bundan 25-30 sene öncesini yaşayan, hatırlayanlar düşünsünler, yaşamayanlar da yaşayanlara sorsunlar... Her ilde, ilçede, her yaştan, her meslekten, her eğitim düzeyinden herkesin yaşadığı ve gözlemlediği şunlardı:

     Arkadaşlıklar vardı. Daha okula başlamadan, 3-4-5-6 yaşındayken mahallende, sokağında veya akrabaların arasındaki akranlarınla çok samimi, her gün saatlerce beraber oyunlar oynadığın, birbirinizin evine kendi evin gibi girip çıktığın, kendi annen-baban gibi sevdiğin-güvendiğin ve seni kendi evlatları gibi seven arkadaşlarının anne-babaları. Arkadaşların için de senin anne-baban, abi-ablan, senin evin, sevgi ve güven mekanları idi. Arkadaşlar birbirinin evinde oyun oynar, yemek yer, hatta banyo yapar (arkadaşların anneleri ısrarla,  "geç sende banyonu ol derdi"), akşam yatılı kalırlardı...

     İlkokul çağındaki bir çocuk; abartısız (aile çevrelerine, komşu sayılarına göre) en az 3-5 arkadaşının evinde defalarca, o arkadaşları da onun evinde defalarca kalırlardı. Arkadaşların annesi bırakmazdı. Arkadaşınla oyun oynuyorsun, ders çalışıyorsun, akşam oldu, evine geçeceksin. Arkadaşının annesi; "yemek yemeden nereye, bırakmayız seni" derdi. Eviniz, seslenseniz duyacakları yakınlıkta değil ise "annem-babam merak eder, beklerler, gidip haber vereyim, izin alayım" der, gider izin alır gelir kalmaya devam ederdiniz...

     Ortaokul ve liselerde sınıfların (25-30 sene öncesine kadar istisna okullar hariç) öğrenci sayıları genelde 40-50 kişi olurdu. Her öğrenci, hatta en asosyal, kimseyle görüşmeyenleri bile en az 3-5 sınıf arkadaşıyla, başka sınıflardan da en az 3-5 öğrenci ile çok samimi idi. Genel ortalama en az 10 ar kişilik, birazcık sosyal öğrencilerin ise onlarca öğrenci ile çok yakın, samimi birliktelikleri olurdu. Yine sık-sık birbirlerinin evlerinde yemek yer, ders çalışır, oyun oynar, muhabbet eder, yatılı kalırlardı...

     Aynı şekilde her alanda akrabaların, komşuların, arkadaşların yakınlıkları, birliktelikleri gayet güzeldi... Tüm hastanelerde ziyaret saati vardı. Sadece öğlen vakti 1 saat gibi hasta ziyaretine açılır, vakit dolunca da hızlıca çıkarılırlardı. Uzun süre yatılı kalan, ameliyat olan hastaların ziyaretçileri bitmediği gibi, 1-2 gün hastanede kalması gereken, basit bir sağlık sorunu yaşayan kişilerin bile bütün akrabası, konu-komşusu ziyaret saatinde hastaneye dolardı. Yani hemen her hastanın, her gün bir sürü ziyaretçisi olurdu. Bu yoğunluğun hastane düzenini bozmaması, sağlıkçıların işlerini aksatmaması için, ziyaret saatine düzenli uyum sağlanmalıydı... Şimdi insanların hasta olduğunu, hastanede yattığını bilen yok, bilenlerin de hastaneye gittikleri yok. En fazla telefon ile veya mesaj ile "geçmiş olsun" diyorlar ise iyi... Dolayısı ile hastanelerde (resmi ve özel tüm hastanelerde yaklaşık 15-20 yıldır böyle) yoğun bakım vs gibi bölümler hariç, gece geç saatlere kadar gidip hastanı ziyaret edebiliyorsun. Hastaneye girmen sakıncalı ise, hastaya izin veriyorlar hastanenin bahçesinde, kafesinde vs. otura biliyorsunuz... Yani kimsenin sağlığı kimseyi pek de ilgilendirmiyor... En fazla "geçmiş olsun" diyorlar ve iş bitiyor...

     Yine düğünleri, nişanları, cenazeleri, ev taşımalarını, asker uğurlamalarını, hatta öğrenci uğurlamalarını düşünün... Nasıl toplanırdı konu-komşu, akrabalar, arkadaşlar. Hangi mahalleye kim taşınırsa taşınsın, tanıyan hiç kimse olmasa bile bir sürü komşu seferber olur, eşyalarını birlikte taşır, kaç kişi varsa topluca yemekler hazırlanır, sık sık çay-pasta-börek ikramları gelirdi... Apartmana, sokağa, mahalleye bir komşu geliyor olması basit bir şey değildi...

Taşınma bitince de, birkaç gün sonra "hoş geldiniz" demeye, sırayla ikişer, üçer aile (çoluk-çocuk toplam 10-15-20 kişiyle), hediyelerini de alıp ziyarete giderlerdi... Cenaze, nişan, düğün, vs lerdeki yakınlık, birliktelik, sahiplenmeleri bir düşünün. Onlarca araba konvoy olurdu, nereye gidiliyorsa cümbür cemaat gidilirdi... Bunlar birinci derece vazife idi. Çünkü uzun yılların getirdiği, yaşanmış bir yakınlık, birliktelik, dayanışma vardı...

     Yine bir mahalleye daha yeni taşınan bir ailenin çocuğu dünyaya gelecek olsa, birkaç ay içinde daha hiç tanımadıkları onlarca aile (komşuları) maddi durumlarına göre, meyve, tatlı, süt vs. hediyesinden, altın hediyesine kadar farklı hediyeler ile ziyarete gelirlerdi...

     Bir kişi çırak olarak girdiği iş yerinden yıllar sonra kendi işini kuracak ise ustasının patronunun izni-rızası ile çıkar kendi işini kurardı. Kendi işini kurmayacaksa, patronun da emekli olacağı zaman iş yerini devam ettirecek evlatları yoksa, o iş yerini devam ettirecek elemanlarına devrederdi... Ortaklıklar uzun yıllar, vefat edinceye kadar sürerdi. Hatta babalar vefat edince çocuklar ortaklığa devam ederdi.

     Değil böyle uzun yılların birliktelikleri; şehirler arası otobüste başka şehre giderken, koltuk arkadaşınla daha ilk anlarda samimiyeti kurar, ilk mola yerinde "yemeği ben ısmarlayacağım" yarışına girer diniz... Cep telefonu, internet vs. yoktu. O arkadaşınla ad-soyad, varsa sabit telefon ve ev veya iş adreslerini paylaşır, irtibatları korurdunuz... Mektuplar yazardınız. Yolunuz düştükçe ziyaret ederdiniz...

     Ev ziyaretleri çok rutin, sıradan şeylerdi. Hayatın bir parçası idi. Haftanın birkaç günü hemen her aile misafirliğe gider, haftanın birkaç günü de misafir kabul ederdi. Belki birkaç gün herkes kendi evinde sadece kendi ailesi ile olurdu...

     Bayramlaşmalar vardı. Bir mahalleye daha 1-2 ay önce bile taşınmış olan bir aileye onlarca aile bayram kutlamaya gelirdi, onlar da aynı şekilde komşularının evlerine ailece gider bayramlarını kutlarlardı. Mahallede bayramlaşma için ev ziyaretinde usul; herkes sıra ile yaşça kendinden büyük olanın evine giderdi... Yaşları büyük olanlar da kendisine gelenlere iadeyi ziyaret yaparlardı... 3-5 yaş genç olan, büyük olana abi-abla der, elini öperdi...

     İlk ve ortaokul yıllarımda sınıf arkadaşı olduğumuz yakın bir dostum bundan yaklaşık 20 sene önce İstanbul'a taşınmıştı (bizim de irtibatımız kopmuştu, yaklaşık 10-15 sene önce tekrar birbirimizi bulduk). Yaklaşık 350-400 dairelik bir siteye yerleşmişler. Onlarca komşuları "hoş geldiniz" ziyaretine gelirler diye 3-5 tepsi tatlı, 3-5 kasa meyve-çerezler vs. almışlar. Kapıdan ayak sesi gelse ailece "hahh komşular bize geliyor" diye heyecanlanmışlar ama gelen yok... 1-2 hafta sonrası bir bayrammış. Bir haftadır kapılarını çalan olmayınca bunlar demişler ki; "yahu biz düşünemedik, haftaya bayram, komşular bize şimdihoş geldin demeye, bir de bir hafta sonra bayram kutlamasına mı gelecekler? Komşular iyi düşündüler, bunlar bize bayramda gelirler ve hem hoş geldin derler, hem de bayramlaşılır, biz de onları ziyaret ederiz ve herkesle tanışırız..." Aldıkları meyveler, tatlılar fazla olduğundan ve tüketilemediği için bozulmuş. Haftaya yeniden bir sürü tatlı, meyve alınmış ve bayram heyecanıyla beklenmeye başlanmış ama yine kapıyı çalan olmayınca, bayramın son günü bunlar; "bir tuhaflık var, buradaki evlerin çoğu boş mu, bizim taşındığımızı görmediler mi, ya da bizim kötü birileri olduğumuzu mu sanıyorlar, yanlış bir düşüncemi var?" diye bayağı bir işkillenmişler ve site yöneticisine gitmiş arkadaşım. Hem bayramını kutlamış hem de; "neden bize "hoş geldiniz demeye, bayramımızı kutlamaya gelen olmadı? Biz sitede yaşça bizden büyük ailelere bayramlarını kutlamaya gideriz ama daha kimseyi tanımıyoruz, önce onların hoş geldiniz demelerini bekliyoruz" gibi düşüncelerini söyleyince... Site yöneticisi de şaşkın şaşkın; "sizi ne tanıyorlar ki hoş geldiniz demeye, bayramınızı kutlamaya gelsinler, öyle bir şey olacak şey değil" demiş... Arkadaşım şakın şaşkın gerçekleri kısa sürede öğrenmiş ve topluma ayak uydurmaya başlamışlar...

     Evet; Anadolu'da da, her bir ilde, ilçede asosyalleşmek hızla artıyor ama hala oralar büyük şehirlerin yaklaşık 10-15-20 sene gerisinden geliyorlar değişim-bozulma rampalarına...

     Sadece sosyal birliktelikler değil bozulan. Güven duygusu diye bir şey kalmıyor. Kapılar kilitlenmezdi. Bahçeli evlerin kapısına köpek kulübesi konup "dikkat köpek var, yaklaşmayın" yazmazdı. Herkesin kapısı herkese açıktı. Bakkallarda "veresiye defterleri" olurdu. Parası olmayan herkes adını yazdırır, alacağını alır, parası olduğu zaman getirirdi. Çok uzun yıllardır hiç bir yerde öyle iş yeri kalmadı (İstanbul'da ne ararsan bulunan, eskiden bir milyoncu denilen, AVM denilen dükkanlar olur ya, çok değerli bir abimizin Tuzla tarafında öyle bir dükkanı var ve pos cihazı kullanmıyor, ya nakit alıyorsun, ya da deftere yazıyor. Deftere yazdıysa paran olunca gidip ödüyorsun☺3-5 senede bir defterde yazanların ya taşındığını, ya vefat ettiğini vs. görüp, defterden o notları sildiği de oluyormuş... Yani bir tane de olsa, en azından benim bildiğim öyle yer var...)

     Vel hasılı, ahlak, güven, yakınlık, sosyal birliktelik, hatta arkadaşlıklar bitiyor, kalmıyor... Hatta tanışmışlıklar bile oluşmuyor. Dört sene aynı liseye, aynı sınıfa giden bir genç, sınıfındaki 25-30 diğer öğrencinin hemen hemen hiç birinin nereli olduğunu, nerede oturduklarını, babasının ne iş yaptığını, annesinin çalışıp çalışmadığını, çalışıyorsa nerede çalıştığını bilmiyor. Kardeşleri varsa onları da tanımıyor. Ne yer, ne içer, neyi sever, neyi sevmez, hangi takımı tutar, hangi sporu, hangi müziği sever, vs vs ... Yani 4 yıldır aynı sınıfta okuduğu öğrencilerin aralarında koca duvarlar var... Üniversiteler de öyle... Askerlikler, çarşılar, hatta camiler bile...

     Yani aslında dağılan, yıkılan, aileler değil sadece. Toplumsal dokular, bağlar, ağlar dağıldı, savruldu, Mıknatıs metali çekicidir insanoğlu; öyle planlanmış, kurgulanmış, daha doğrusu öyle yaratılmış... Şimdi plastik ve tahta birbirini çeksin, yakın olsun diye kurgular yapılıyor. Mıknatıs ile metal, olması gerektiği gibi olmuyor, plastiğe-tahtaya dönüşüyor ve onların da birbirini çekmesi, yakın olmasını bekliyoruz... Bir süre sonra  bu yalnızlık ve mesafeli olmanın doğru ve doğal olduğu sanısına kapılacağız (hatta 10-15 yıldır büyük şehirlerde öyle oldu bile.)

     Sadece eşler geçimsiz değil, kimse birbiri ile geçinemiyor. Kimse kimseye yakın olmuyor, olamıyor. Okul öğretmenleri, hele de ilk okul öğretmenleri öğrencilerin ikinci anne-babaları gibiydiler. Öyle yakın tanır, anlar, gözlerlerdi. 10-15-20 senedir yüz binlerce okul öğretmeni kendisine sorsun lütfen, hatta cami imamları da sorsun, hatta bakkallar da (bakkal mı kaldı sanki) kaç kişiyi, ne kadar tanıyorlar. Gördükleri kişilerin ailelerini tanıyorlar mı? Aynı çevrede yaşadıkları kaç kişinin evine kaç defa gidip gelmişler?

     Maalesef çok ciddi bir dejenerasyon yaşıyoruz. Bu dünyanın çoğu yerinde böyle. Özellikle "gelişmiş ülke" denilen yerlerde bu daha da artıyor. Biz de "geliştiğimizi zan ettikçe" bozuluyor, dağılıyor, savruluyoruz...

     Son bir örnek daha verip bitireyim. Bundan yaklaşık bir sene önce Pendik Yenişehir semtinde otobüs durağında otobüs beklerken dinlediğim, hiç unutmadığım bir hikaye... Durakta otobüs bekleyen bir beyefendi, yanındaki kişiye anlatıyordu, ben de dinlemeye başladıydım. Anlatan şahıs bir restaurantta garsonmuş. Aynı yerde çalışan bir arkadaşı da, o da Kartal Yakacık semtinde ikamet ediyorlarmış. İşyerleri gece 02:00 a kadar açık olduğundna iki vardiyalı ekip çalışıyormuş. Bir ekip sabah geliyormuş, bir ekip 15:00 gibi... Bunlar o gün 15:00 da iş yerinde olacaklarmış. İkisi de sabahtan evlerinden çıkmışlar, Kartal veya Pendik çarşısına gideceklermiş, orada işleri varmış, onları halledeceklermiş. Yakacıkta sabah 10:00 gibi durakta otobüs-minübüs beklerken, bir anda çok lüks (mercedes veya bmw) bir araç yanlarında durmuş, içi görünmeyen lüks aracın camı açılmaya başlanınca kendilerine adres soracaklarını düşünüp, eğilip aracın içine baktıklarında; aracı süren bir bayan olduğunu, onun da, uykusuz, ağlamaklı, üzgün olduğunu görünce baka kalmışlar...

   - "Buyrun hanıfendi, nasıl yardımcı olabiliriz" demişler. Acilen gittiği bir adresi kaybettiğini düşünmüşler bir an. Bayan; yaklaşık 400-500 m. ilerideki İBB Bölge Mezarlıklar Müdürlüğünün olduğu yere, vefat eden annesinin cenazesini alıp, mezarlığa defin etmeye götüreceğini ve yalnız olduğunu, yardım edecek kimse olmadığını, ne yapacağını bilmediğini söyleyip, kendisine yardımcı olup olamayacaklarını sorunca, eğilmiş aracın içindeki bayana bakan, dinleyen bu iki arkadaş doğrulup birbirlerine baka kalmışlar!

   - "Bu bayan bize ne diyor, anladın mı?" der gibi, donuk, şaşkın bir halde...

     Birisi aracın ön koltuğuna, diğeri arka koltuğa geçmişler. Yaklaşık 400-500 m. ilerideki Bölge Mezarlıklar müdürlüğüne gidilmiş.

   - "Filan kişinin cenazesini almaya geldik" denilmiş.

     Belediyenin görevlendirdiği cenaze nakil aracına cenaze taşınmış. Araç şoförü ve Diyanetin görevlendirdiği din görevlisi, cenaze nakil aracına binmeden önce, annesi vefat eden bayana;

   - "Cenaze namazı kılınacak mı? diye sormuş.

   Bayan da;

   - "Kılınırsa iyi olur" deyince,

   - "Hangi camiye götürmemizi istersiniz?" demişler.

   Bayan;

   - "Ben bilmiyorum, neresi yakın ise, uygun ise, siz nereyi uygun görüyorsanız oraya götürelim." demiş.
   En yakın camiye, öğlen namazı ardından merhumeye cenaze namazı kılınmak üzere götürülmüş. Bu arada tabutu; Mezarlıklar Müdürlüğünden cenaze nakil aracına, cenaze nakil aracından, cenaze namazı kılınacak cami avlusuna bu iki şahıs taşıyormuş. Araç şoförü ve diyanet görevlisi de onların önünden gidiyorlarmış. Öğlen vakti ve mahalle camisi olduğu için camide fazla bir cemaat de yokmuş. Çğlen namazı sonrası kılınacak cenaze namazına da cemaatten 5-10 kişi daha katılmış. Cenaze namazı kılınmış, tabut araca taşınırken bir kaç kişi daha yardımcı olmuş. Pendik Yenişehir'in ilerisinde Sultanbeyli sınırındaki bölge mezarlığına önde cenaze aracı, arkasında bayanın aracı ile gidilmiş. Mezarlığa girilip, araçlar park edilince ve bu iki şahıs tabutu omuzlayıp, defnedileceği tarafa doğru giderken, mezar eşen birkaç görevli bunları görüp, gelip tabutu taşımalarına yardımcı olmuşlar. Eşilen kabir başına gidilmiş. Hoca dualar okumuş. Defnedilip, üzeri kapatılmış... Bu şahıslar, annesi vefat eden, çok üzgün, bitkin haldeki bayana;

   - "Tekrar başınız sağ olsun, yapacağımız bir şey kalmadı, müsaadeniz ile biz gidelim." deyincei

   Bayan;

   - "Sizi ben gideceğiniz yere bıraksaydım, aracınız yok, nasıl gideceksiniz?" demiş...

   Teşekkür etmişler, caddeye çıkıp, bir araç bulabileceklerini söylemişler. Bayan, birine yaklaşarak;

   - "Borcum ne kadar?" diye sormuş.

   - "Ne borcu hanımefendi, biz buraya para için gelmedik, insanlık için geldik... Başınız sağ olsun, Allah rahmet eylesin, size de sabırlar versin..." deyip ayrılmış, iş yerlerine doğru yola çıkmışlar... Bu olayın da çok etkisinde kaldıkları için orada-burada tanıdıklarına anlatıyorlarmış... Başka birine anlatıyorlardı, ben de böylece yakından ve şaşkınlıkla dinlemiş oldum...

     Evet filim gibi, senaryo gibi belki ama bir gerçek... Nasıl ki yıllardır "cenaze nedeni ile kapalıyız" yazan iş yerleri görmüyorsak, nasıl ki cenaze evleri birkaç gün taziye evi olup, dolup-boşalmıyor ise artık cenazeleri gidecek kimseler de olmuyor demek ki... Muhtemelen bu gidiş ile, 5-10 sene sonra, şuan da Avrupa'da, Amerika'da olduğu gibi burada da cenazeleri yakınlar, tanıdıklar değil, resmi görevliler, gelip alıp, götürecekler...
     Yani özetle yıkılan, tükenen, eriyen sadece aileler değil... İnsanlık tükeniyor maalesef...
   
     Yüce Rabbimizden (cc.); toplumların kendi aralarındaki bağlarını koruyarak; savrulmadan, dini, manevi, asli ve milli değerlerini bozmadan, yıpratmadan, toplumsal anlaşma, kaynaşma ve düzen içinde olmamızı, yakın çevremiz başta olmak üzere gördüğümüz, irtibatlı olduğumuz herkes ile (ve herkesin de birbiri ile) razı olacağı, hoşnut olacağı yakınlıkları kurmamız ve korumamızı nasip etmesini canı gönülden niyaz ediyoruz...

     Yazımızı, konunun önemini anlatan Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerifler ile sonlandıralım:
    "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez." Nisâ Suresi / 36

     "Her kimin tarlası varsa onu eksin; kendisi ekmezse onu din kardeşine (karşılıksız) ektirsin!" (Müslim, "Buyü"' 88)

     "Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (zalimlere de) teslim etmez. Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılanndan birini giderir. Kim bir Müslümanın (kusurunu) örterse Allah da kıyamet günü onu örter." (Müslim, "Birr" 58; T1426, Tirmizi, "Hudud" 3)

     "Bir Müslümanın din kardeşine karşı şu beş görevi vardır: Selamı almak, aksırana "Yerhamukellah" (Allah sana merhamet etsin) diye dua etmek, davete katılmak, hastayı ziyaret etmek ve cenazelere katılmak." (Müslim, "Selam" 4)

     "Kim, gıyabında bir din kardeşi için dua ederse, onun yanındaki görevli melek: 'Amin! Senin için de bir benzeri verilsin' der." (Müslim, "Zikir" 87)

     "Biriniz kardeşine sevgi duyduğunda bu sevgisini ona bildirsin." (Tirmizi, "Zühd" 53)

     "Müslüman, hasta kardeşini ziyaret ettiğinde dönünceye dek cennet bahçelerinde demektir." (Müslim, "Birr" 41; T967, TirmiZf, "Cendiz" 2)

     "Müslümanın, din kardeşine üç günden fazla dargın durması helal değildir. Onlar birbirleriyle karşılaştıklanda birisi yüzünü şu tarafa, diğeri ise öte tarafa çevirir. Onlann en hayırlısı önce selam verendir." (Tirmizi, "Birr ve Sıla" 21)

     Zandan sakının. Zira zan sözün en yalan olanıdır. İnsanlann özel hallerini araştırmayın, konuşmalannı dinlemeye çalışmayın, birbirinizin alışverişini kızıştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kullan kardeşler olun." (Buhari, "Edeb" 58; B5143, Buhari, "Nikah" 46)

     "Kimin kardeşine karşı yaptığı bir haksızlık varsa, (ahirette) iyiliklerinden alınıp ona verilmeden önce (dünyada iken) onunla helalleşsin. Çünkü kıyamette ne bir dinar ne de dirhem vardır. Şayet o hakkı karşılayacak iyiliklerinden bulunmazsa, kardeşinin kötülüklerinden alınır ve o haksızın üzerine atılır." (Buhari "Rikak" 48)

     Kul, din kardeşine yardımcı olduğu sürece Allah da onun yardımcısı olur." (Ahmed b. Hanbel, II. 252.)

     "Din kardeşini güler yüzle karşılaman bile olsa hiçbir iyiliği küçük görme!" Müslim, "Birr" 144)

Abdul Mevla Murat


 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Aralık 21, 2024, 04:50:26 ÖS]