Ailede Hataların Düzeltilmesi
Önce Efendimiz aleyhissalatu vesselama bakalım
Aile içinde ya da sosyal hayatta karşılaştığımız hata ve kusurların telafisinde ya da bertaraf edilmesinde uygulanacak en güzel metot, Kuran ve Sünnet’te yer almaktadır.
Bu konuda da en güzel model, her zaman ki gibi sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemdir.
Hz. Ali Efendimiz, oğlu Hz. Hüseyin’e (r.anhum) Peygamberimizin ahlakını anlatırken, aynı zamanda müslümanların da sahip olması gereken şu hasletleri saymıştır:
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem kendi hesabına üç şeyden sakınırdı:
Tartışma ve çekişmeye girmekten,
Gereğinden fazla söz söylemekten,
Kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmaktan.
Başkaları adına üç şeyden sakınırdı:
Kimseyi tenkit etmezdi,
2. Kimseye hakarette bulunmazdı,
3. Başkalarının sırlarını öğrenmeye çalışmazdı.
Hataların düzeltilmesinde önemli gördüğümüz bazı maddeleri sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Kusurları güzel düzeltmeli
Aile hayatında her eşin hataları, kusurları ve yanlışları olabilir. Eşler birbirlerinin hatalarını telafi etmede, düzeltmede, birbirlerini yardımcı olmalıdırlar.
Eşlerden biri hata ettiği zaman, diğer eş o hatayı telafi etmede çok hassas, anlayışlı, oldukça nazik davranmalıdır.
Ailesine iyi davranan bir erkek, “Müminlerin iman bakımından en kâmil (olgun) olanı; ahlâkı güzel olan ve ailesine nazik davranandır.” (Nesâî, Işretu’n-Nisâ, 229; Tirmizî, İman hadis no: 2612) hadisindeki övgüye mazhar olur.
Aile reisi erkek, evinde veya başka yerlerde ağzından çıkan söze dikkat etmeli, konuşma edebine riayet ederek, nazik ve hassas davranmalıdır.
Kadınlar her bakımdan nazik ve hassas olarak yaratılmışlardır. Kızmaya, bağırmaya sert çıkmaya hiç gelmezler. Bu sebeple onlara tavsiyede bulunurken, bir şey yapmalarını isterken, yaratılış durumunu nazara almak icap eder. Zoraki düzeltmeye çalışmak, huzursuzluklara sebep olur.
Başa kakıcı olmamalı
Eşler; birbirlerinin kusurlarını, ayıplarını araştırmamalı ve beğenmedikleri yönlerini abartmamalı, elden geldiğince takdire layık huy ve davranışlarını görmeye çalışmalıdır.
Devamlı kusurları başa kakmanın olgun müminlerin özelliği olmadığını şu hadisiyle Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem bize haber vermiştir: “Mümin başkalarının kusurlarını başa kakan, lânet eden, kaba, çirkin söz ve davranışlarda bulunan, edebe aykırı konuşan insan değildir.” (Tirmizî, Birr: 48.)
Akıllı insan bir hatayla karşılaştığı zaman hemen: “Her insanın kusuru olabileceğini düşünür ve hatalarıyla karşıdakini kabullenmeye çalışır.”
Bunun içindir ki, “Kadınlarla ilgili vazifelerimiz hakkında ne buyurursunuz?” diye soran birine Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem şu cevabı verdi:
“Yediğinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin. Kusurlarını yüzlerine vurarak ayıplamayın. Onları dövmeyin. Cezalandırmak düşüncesiyle evde tek başına bırakıp terk etmeyin.”
İyi yönleri görmeli
Ne yazık ki toplum olarak, bir insanın sayısız iyiliklerini görmeyiz de onun kötü bir hatasını öne çıkarma nankörlüğünü yaparız.
Eğer bir kimsenin iyilikleri kötülüklerine sayı olarak veya değer olarak fazla ise o kimse sevgi ve hürmeti hak etmiştir. Hatta kıymetli bir tek iyiliği sebebiyle pek çok hatalarını affetmek gerekir. Mesela, bir kadının namusunu koruması, namaz kılması, oruç tutması, kocasına itaat etmesi ve çocuklarının eğitimiyle meşgul olması, yüzlerce küçük kusurunu affettirir, affettirmelidir.
Aynı şekilde erkeğin namaz kılması, oruç tutması, evine bağlı olması, içki içmemesi, kumar oynamaması, zinaya düşmemesi, kendisinde bulunan pek çok kusurları affettirmelidir.
Erkek hanımından, kadın kocasından gördüğü bir kusur sebebiyle hemen ondan nefret etmemeli, onun güzel huylarını düşünüp o hataya göz yummasını bilmelidirler. Taraflar böyle hareket ettiklerinde aile, bir huzur ve saadet yuvasına dönüşür. Yapılmadığında ise aile yuvası adeta cehennemden bir yuva olur.
Hanımların ya da beylerin, bir hata karşısında hemen aklına şu düşünce gelmelidir: “Nasıl ki ben mükemmel değilim. Eşim benim kusurlarımı nasıl hoş görüyor ise ben de onun kusurlarını hoş görebilmeliyim.”
Eşlerin birbirlerinde beğenmedikleri bir yön olduğunda, İslam’a aykırı bir davranış ise onu düzeltmek için iyilikle muamele etmek gerekir.
Eş ile geçimde Hazreti Ömer örneği
Hazret-i Ömer radıyallahu anhın hilâfeti zamanında bir adam, davranışlarını beğenmediği karısını şikâyet etmek üzere Halife’nin evine gelir. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer’in çıkmasını bekler. Derken içerden bir gürültü kopar, Hazreti Ömer’in hanımı, koca Halife’ye bağırıp çağırmakta, fakat Hz. Ömer radıyallahu anh ağzını açıp da karısına tek kelime söylememektedir. Bu hali gören kapıdaki kimse boynunu bükerek:
– Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik de müminlerin emîri iken Ömer’in hâli böyle olursa, benim hâlim nice olur? Diyerek kalkıp giderken, Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından:
– Hayır ola, derdin neydi? Diye seslenir. Adam da der ki:
– Ey müminlerin emîri! Karımın kötü huylarını ve bana karşı haddini aşıp ileri gittiğini sana şikâyet etmek üzere gelmiştim. Senin karının da sana karşı olmadık sözler söylediğim duyunca, vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime dedim ki: ‘Müminlerin emiri karısıyla böyle olunca, benim derdime nasıl deva bulacak?’
Bu sözleri dinleyen Hz. Ömer, adama şunları söyledi:
– Kardeşim, karımın benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona tahammül etmeye çalışıyorum. Zira o benim hem aşçım, hem fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın sütannesidir. Hâlbuki o bütün bunları yapmak zorunda da değildir. Üstelik gönlümün harama meyil etmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum, deyince Adam:
– Ya Emîre’l Müminîn! Benim karım da aynen öyle, dedi. Hz. Ömer şunları söyledi:
– Haydi kardeşim, karına katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. (Zehebî, el-Kebâir, 179)
Karşımızdaki bir insan ya da eşimiz bir kusur işlediğinde öncelikle şunu düşünmeliyiz. “Kendi hatalarımızın nasıl düzeltilmesini istiyorsak, eşimizin hatalarını da öylece gidermeliyiz.” Mademki İslam, müminlerin kendilerine yapılmasını istemedikleri bir şeyi başkalarına da yapmamalarını istiyor. O halde bize yapılmasını istemediğimiz bir davranışı, biz de başkalarına yapmamalıyız.
Sevgili Peygamberimizin her zaman söylediğimiz şu hadisini de bu tür olaylarda ilke olarak kabul etmeliyiz. “Kendiniz için istediğinizi, kardeşiniz için de istemedikçe (hakiki) mümin olamazsınız.”
Şimdi, bir hoş olmayan bir hata işlediğimizde, nasıl kendimize bağırıp çağırarak hakaret edilmesini istemezsek, başkalarını hatalarını gördüğümüz zaman bağırıp çağırmaktan ve hakaret etmekten kaçınmalıyız.
Küçük düşürmemeli, rencide etmemeliyiz
Akıllı bir Müslüman, gerek eşini ya da başkalarının hatalarını gördüğü zaman, bu hataları yalnızken düzeltmeye çalışmalı, başkalarının yanında kusurları anmamalıdır.
Eşler birbirlerini başkalarının yanında küçük düşürmemeli, kaba ve gurur kırıcı davranışlarda bulunmamalıdır. Aslında, bu tür davranışın yalnızken de meydana gelmesi arzu edilmez. Özellikle başkalarının yanında bu tür davranışlarla hırpalanmak, kadın için çok daha üzücü bir durum olacaktır.
Dinimiz, bir kimsenin ayıbının açıklanmasını ve diğer insanlar karşısında küçük düşürülmesini yasaklamıştır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem: “Herhangi bir kul, dünyada diğer bir kulun ayıbını örterse kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter.” buyurmuştur.
Herhangi bir din kardeşimiz hakkında dahi böylesine dikkatli davranmamız gerekirse, ömür boyu birlikte yaşanacak olan hayat arkadaşımız konusunda daha dikkatli olmamız gerektiği açıktır.
Eşler ayrıca, çocukların yanında birbirlerinin hatalarını yüzlerine vurmaları ve birbirlerine yüklenmeleri, aile disiplini açısından da çok yanlış bir hareket olacaktır.
Asla alay etmemeli
Bir Müslüman bütün kardeşlerini, olduğu gibi özellikle eşinin de kusurlarını alaya almaktan sakınmalıdır. Çünkü alay, ailede sevgiyi, saygıyı yok eden kötü bir haslettir. Alaya almak, eşler arasında düşmanlık ve nefreti artırır. Hele hele eş, dost ve misafirin yanında, birbirleriyle alay etmekten şiddetle sakınmalıdır. İnsanın başkaları yanında küçümsenmesi, alaya alınması, eğlenilmesi, izzeti nefsine dokunmasına ve nefret duymasına sebeb olur.
Özellikle kadın da evin reisini küçük düşürecek hareket ve sözlerden son derece çekinmelidir. Arkadaşlarının yahut akrabalarının yanında onu tenkit etmemeli ve mahcup duruma sokmamalıdır. Kocasına karşı, daima nişanlılık devresindeki gibi nazik ve terbiyeli hareket etmelidir.
Yeni evliler dikkat!
İnsanın mükemmelleşmesi bir anda olmaz. Bilhassa, yeni evli gençlerin elbette tecrübesizlikleri, toylukları olacaktır. Karşımızdaki insanın bir kaç hatasını gördükten sonra onu defterden silmek, yuvayı yıkmak noktasına getirmek, oldukça yanlıştır. Muhatabımızın hatalarını sabırla telafi etmenin yollarını aramamız gerekir.
Aile huzuru için eşler birbirlerinin hatalarına sabrettikleri takdirde, hem aile huzurunu temin ederler, hem de problemlerini hallederek büyük sevaba da girerler. Sabretmenin mükâfatını şu hadisten öğrenmekteyiz; “Karısının kötü huyuna tahammül eden erkeğe, Allahu Teala, iptilaya sabreden Eyüp (aleyhisselam)’a verdiği mükâfatı verir. Kocasının kötü huyuna tahammül eden kadına da Firavun’un nikâhında bulunan Asiye’ye verdiği mükâfatı verir.”
Tartışmalar uzamadan kesilmelidir
Tartışma her evlilikte az çok vardır. Uzun bir tartışma iki tarafın da haksız olduğunun belirtisidir. Eşler arasındaki tartışmalar birbirleriyle anlaşamadıkları anlamına gelmez. Eşler istemedikleri halde dahi tartışabilirler. Önemli olan tartışmaları medeni bir çerçeve içerisinde şekillendirmektir; tartışma sebeplerini bulup, tarafların haklarını korumaları ve problemlerini çözmeleridir.
Yoksa karı koca devamlı kavga ettikleri halde, meselelerin detayına inemeyip huzursuzluğun kaynağını keşfedemiyorlarsa, hayat her iki taraf için de çekilmez olur.
Evdeki basit hadiselerin üzerinde fazla durmamak gerekir. Ufak tefek hataları, eşler göz ardı etmelidirler. Çünkü genellikle kavgalar basit şeyleri büyütmekle çıkar. Eşlerden birisinin “Bu çocuk niçin ağlıyor? Neden susturmuyorsun?” demesi üzerine diğerinin, “Yalnız benim çocuğum değil ya, sen sustur!” demesiyle başlayabilecek bir kavga, saatlerce sürüp gidebilir.
Özür dilemeyi de bilmeli
Yeri geldiğinde özür dileyebilmek, gönül almak, tartışmayı kısa yoldan iyi sonuca götürebilir. Kendi kusurunu görebilmek ve eşin haklı olduğu noktaları belirtmek de ortak bir çözüme varmayı kolaylaştırır.
Şaka ve mizah, yerinde kullanılınca havayı yumuşatır, aradaki buzları eritiverir; bu sebeple düzeyli şakalaşmayı bilmelidir.
Eğer çocuklarımıza karşı bir yanlışlık, bir haksızlık yapmışsak, yaşları ne olursa olsun özür dilemeliyiz. Özür dilemek, çocuğumuzun gözünde bizi daha da yüceltir. Böyle bir durumda şımarır kaygısına kapılmamalıyız.
Ana babalar, çocuklara her zaman bir büyük gibi davranmalı. Ancak onların çocuk oldukları unutulmamalıdır, büyük gibi davranması beklenmemeli. Yani katı kurallı olmamalı, yerine göre şakalaşmasına, nazlanmasına, hatta şımarmasına izin verilmeli.
Eşler yaptığı hatalardan özür dilemez, işi inada bindirir ve tartışmayı sürdürürse, iş oldukça tehlikeli noktalara gidebilir. Tabi ki özür diledikten sonra, o hatayı tekrarlamamak da oldukça önemlidir.
Eşler birbirlerine bol bol hayır DUA etmelidir. Burada ifade etmeye çalıştığımız hususlara dikkat edilirse; MUTLULUK, SAĞLIK, HUZUR ve AFİYET içerisinde, Allahu Zülcelal’e kul; Hz. Peygambere ÜMMET olmanın şuuruyla bir ömür boyu aile yuvaları neşe ile dolar inşallah.