KALP DEDİĞİN İÇERDEN KIRILIR
Allah, Kur’an’da insanı ‘ahsen-i takvim’ ile yarattığını söylüyor. Yani kıvamlarım en güzeli. Güzel olmak bir nimet mi? Evet, öyle. Fakat imtihanı da büyük olur güzel olanın. Kıvamının ölçüsü ulaşılmaz oldukça, benzeri nadirleşir, ancak tadını kaçırmak daha kolaylaşır. Başkalarının tadının tuzunun bozulması senin kadar kolay değil. Fakat sen, güzelsin. Yalnız cismen değil, kalben güzelsin. Kıvamın güzel. Azıcık biber atsalar, azıcık keder katsalar, azıcık gözyaşı görsen, asık bir yüze tebessüm etsen, için acır. Kıvamın bozulur. Yalnız sevdiklerin için değil, sevdiklerinin sevdikleri için bile canın yanar. Sen ki, kalbiyle herşeye dokunansın; fakat dikkat et, aynı zamanda en fazla dokunulansın. Gece yastığa başını koyup ağlayan senden başka mahluk var mı?
“İnsan kâinatın en câmi bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir.”
Herkese kalbini açıyorsun. O kadar çok sevgi var ki, tüm dünyaya yeter gibi geliyor. Herkes seni sever gibi geliyor. Yanılıyorsun. Kalbinin şefkati hem gücünü hem güçsüzlüğünü arttırıyor. İnsana Allah’ı en çok şefkati arattırıyor. Çünkü şefkat ettiğin kadar üzülüyorsun. Acıdığın kadar acıya da talipsin. Ve insanlar, şefkat ettiğin kadar seni üzüyorlar.
“Allah kalbin bâtınını iman ve mârifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zahirini sair şeylere müheyya etmiştir. Cinayetkâr hırs kalbi deler, sanemleri içine idhal eder. Allah darılır, maksudunun aksiyle mücazat eder.”
Kalp kırıklığı, biraz da Allah’ın dargınlığı. Kalp dediğin içten kırılır. Sokmasaydın onları kalbine, hiçbirisi seni kırmaya güç yetiremezdi. Allah izin vermezdi. Dünyaya çok fazla hüsnüzan ettin. Halbuki Kur’an “Zannın fazlasından kaçın!” demişti. O kadar pembe düşler gördün ki onun hakkında. Mutluluk hakkında. Sevdiklerin hakkında. Sevmek hakkında. Dostlukların hakkında. Dostluk hakkında. İsimlerine her gece dua ettiklerin hakkında. Tamamen iyi niyetindendi oysa. Sen iyilik yaptıkça, dünya da sana tebessüm edecek sanıyordun. Fakat âlem senin aynandan yansıyan kadar güzel değildi. Aynandaki nakışları âlemden sandın.
“Kalb ve mahiyet-i insaniye zişuur bir aynadır. Onda temessül edeni şuur ile hisseder. Aşk-ı bekâ ile sever.”
Her birimiz birer aynayız. Her birimizin kalbi bu dünyayı bir renge büründürüyor. Keşke senin rengin galip olsaydı, ben de bunu dilerdim; ama imtihan dünyası: Renkler kapışıyor. Şeytanın alevi, Âdem’in toprağına sataşır. Başkasının karası, senin beyazına hücum eder. Karamsarlığı, iyimserliğinle çatışır. Sen gülümsersin, o kaşlarını çatar. O seni nasıl kırdığını bilmiyor ki. Çünkü seni bilmiyor. Bencile kendinden başka âlem var mı? Hiç umursamıyor ki! Halbuki her namazda Fatiha şunu tekrar ettiriyor: “Âlemlerin Rabbine hamdolsun!” Yani şunu hatırlatıyor: “Bu dünyada sen biricik değilsin, senden başkaları da var, onları da Allah yarattı, kırmadan kalplerini yürü bu yolu. Bencilleşme, âlemleri ben’inden ibaret görme! Haddini bil!” Fatiha en çok ve en başta bunu hatırlatır; her namazda da tekrar tekrar okuruz onu; çünkü insan en çok bunu unutur. Yoksa başkalarının kalbini kırmaya nasıl cüret edebilirdik?
Ahmet Ay.