ÇOCUĞUN EĞİTİMİ NE ZAMAN BAŞLAR?
Her anne baba çocuklarının hayatta bir yerlere gelmesi için okulda başarılı olmasını, iyi bir öğrenim görmesini ister. Bunun için ebeveynler arasında kıyasıya bir yarış var. Özel öğretmenler, dershane ve kurslar çok yaygınlaştı.
Aileler, çocukları üzerinde titremekte elbette haklı. Ancak, yapılacakların en doğrusu nedir? Bu konuda yanlış veya eksik şeyler olabilir. Yine anne, baba ve öğretmenler, çocukların başarısızlıklarını çoğu defa zekâ seviyesine bağlar, başka sebeplerin olabileceğini düşünmezler. Bu da çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkiler, çocuk kendisinin yetersiz olduğu düşüncesine kapılır.
Hâlbuki başarısızlığın birçok sebepleri vardır ve bunlar araştırılmalıdır. Şunu da bilelim; “Normal çocuk yoktur. Her çocuğun bilgi, zekâ, kişilik, beceri ve yetenekleri, ilgili oldukları alanlar farklı farklıdır.”
Lütfen unutmayalım; diğer çocuklara göre “normal” olan bir şey, bizim çocuğumuza uymayabilir. Her çocuk gibi bizim çocuğumuz da tamamen kendine has gelişimiyle özgün (orijinal) bir ferttir.
Elbet çocuğumuza yeterli ilgi ve sevgi göstermeliyiz. Ancak mükemmel olmak zorunda da değiliz. Onları yetiştirirken yanlışlar yapmış olabiliriz. Bize düşen, elimizden gelenin en iyisini yapmaktır. Ama yaptığımız asla mükemmel olmayacaktır, bunu da bilelim.
Çocuğumuz sağlıklıysa yani kendisine ve çevresine karşı dürüstse elinde olanla yapabildiğini yapıyorsa ve kendisi ile barışıksa, kendini seviyorsa ne mutlu bize.
Eğitimi ne zaman başlamalı?
Çocuk eğitimi daha anne karnındayken başlar. Daha bebek cenin halindeyken sinir sisteminin gelişimi, annenin hamileliği süresince yaptığı şeyler doğrultusunda iyi veya kötü yönde etkilenir. Bu yüzden, sağlıklı bebek isteyen anne ve babalar, kötü alışkanlıklardan uzak durmalıdırlar.
Hamilelikte sigara, alkol, uyuşturucu kullanımı, cenin beyninin gelişimini kötü yönde etkiler ve çocuğun ilerde öğrenme zorluğu ve davranış problemleri yaşama riskini artırır.
Hamilelik süresince, anne adayı için sağlıklı ve dengeli beslenme önemlidir. Somon ve ton balığı yemek, Omega 3 yağı almaları açısından şarttır. Yine, tam tahıl ve undan yapılmış gıdalar elzemdir.
Annenin düşünce ve duyguları da bebeğin gelişimini etkileyebilir. Bu yüzden, anne adayı stresli ve sıkıntılı değil, neşeli ve güler yüzlü olmalıdır. Gülücükler saçan ve mutlu olan, bebeğini sevinçle bekleyen anne adayında ‘endorfin’ denilen mutluluk hormonu salgılanır, bu da anneyi ve bebeği rahatlatır.
Gelişine böyle mutlu olunan ve sevgi dolu ortama doğan bebekler, dünyaya büyük bir ilgi besler, etraflarına merakla bakar, kendilerini güvende hisseder ve anne babalarıyla köklü ilişkiler kurabilirler.
Anne sütü zekileştirir
Araştırmalar emzirilen bebeklerin daha zeki olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda daha iyi gelişmekte ve ilkokul çağında da daha iyi dereceler yakalamaktadırlar.
Anne sütü, bir çeşit Omega 3 yağ asidi olan ve beynin gelişiminde çok büyük rol oynayan DHA yağı içerir. DHA, beyin dokusunu geliştirip güçlendiren önemli bir besindir.
Yine bebekler, beyin dokusu gelişimi açısından kolesterole ihtiyaç duyar. Bebek mamaları hemen hemen hiç kolesterol içermezken, anne sütü kolesterolden oldukça zengindir. Anne sütündeki temel şeker olan laktoz, emzirilen bebeklerin daha zeki olmalarının bir diğer sebebidir.
Anne sütü hızla hazmedildiği için emzirilen bebekler daha sık beslenirler ve böylece anneleriyle daha sık etkileşimde bulunurlar. Emziren anneler de bebeklerinin ihtiyaçlarına karşı çok daha hassas olurlar. Bir anne her emzirmede bebeğin ne kadar süt içtiğini ölçmeyeceği için bebeğinin acıkıp acıkmadığını sürekli gözlemek zorundadır. Böylece anne, bebeğin başka sinyal ve mimiklerinin de farkına varır, evlâdını daha iyi anlar. Anne ne derece ilgili, hevesli ve duyarlı olursa bebeğin çevreye ilgisi de bir o kadar artar.
Bu yüzden, mümkün olduğu kadar çocuğumuzu anne sütüyle beslemeye gayret etmeli, hemen sütten kesmemeliyiz.
Anne bebekten ayrı kalmamalı
Yeni doğan bebeği annesinin yanında tutmalıdır. Annesiyle beraber yatan bebek, vücut ısısını, metabolizmasını, hormon ve enzim seviyesini, kalp ritmini ve nefes alış verişini dengeler. Anne ve bebeğin birbirinden ayrılması, fiziksel yoksunluklara ve duygusal boşluğa sebep olur.
Çünkü anne bebek ilişkisi karşılıklı, iç içe ve sırlarla doludur. Bebeğin ağlaması, yeryüzünde, bebekler için en iyi besin olan anne sütünü tetikler. Doğumdan sonra emzirmek, plasentanın atılmasına yardımcı olduğu gibi, annenin kanama geçirmesine de engel olur. Ayrıca, bebeğin bakışları ve dokunuşu, annelik için gerekli duygu ve melekelerin oluşmasını sağlar. Bebekler, annelerinin sesini duymalı, kokusunu hissetmeli, uyku düzenini ve yüz ifadelerini öğrenmelidir. Annelerinin iyi olduklarından emin olma ihtiyacındadırlar.
Bu yüzden, bebek yeni doğduğunda, yatağı anne ve babaya yakın olmalı, yattığı sepet veya beşik, mümkün olduğunca anneye yakın konmalıdır. Ebeveyn ihtiyaç duyduğu anda bebeğe dokunabilmeli, anne her zaman bebeğin hafifçe soluk almasını duyabilmelidir.
Bebeğimizle mümkün olduğu kadar çok vakit geçirmenin birçok avantajı vardır. Hatta doğum esnasında, özel olarak gösterilen ufacık bir ilginin dahi büyüme, sağlık ve öğrenmede farklılıklar oluşturduğu biliniyor.
Bebeğimizi doğumdan sonra yanımızdan ayırmamak, sarılmak, kucaklamak, emzirmek, renkleri göstermek, etrafı ellemesini, görmesini sağlamak ve normal yetişkin sohbetlerinin olduğu mekânlarda beraber olmak gerekir. Tabi gürültülü patırtılı ortamlar bebeğimize mahzurludur ama huzurlu ebeveynlerin yanı en uygun yerdir.
Bebekle doğumdan hemen sonra iletişime girmeli ve ona ilgi göstermelidir. Daha çok ilgi gören bebekler daha çabuk kilo alır, daha çok uzar, yön kabiliyetleri daha gelişir, hafıza ve öğrenme yeteneği artar, kendilerini daha iyi ifade ederler. Ayrıca kendilerini daha çok güvende hissederler.
Bu yüzden, bebeğimize, onu aktive eden bir ortam sağlayalım. Günlük işlerimizi yaparken onu yanımızda bulundurarak ona görme, işitme ve anlama becerilerini geliştirmek için muhtaç olduğu uyarımı verelim.
Anneye yakın olmak ve onun yürürken hareketlerini hissetmek, bebeği sakinleştirir. Onunla bulaşık yıkarken, kitapçıda gezerken, alışveriş yaparken, sürekli konuşmalıdır.
Duyarlı ebeveynler, çocuklarıyla oluşturdukları erken iletişimden büyük zevk alırlar ve bunu yaşamak için de ellerinden geleni yaparlar. Bebekler ağladıklarında veya çeşitli hareketler yaptıklarında, sevgi ve ilgi ile karşılık vermeliyiz. Bu yüzden:
• Bebeğimizle göz teması kuralım.
• Seslerini taklit edelim.
• Ona ismi ile seslenelim.
• Konuşmayı basit tutalım. Kısa, iki veya üç kelimelik cümleler kullanalım.
• El, kol ve beden hareketleriyle konuşmamızı destekleyelim.
• Sorular soralım.
• Bebeğimizin günlük bakımını yaparken (üstünü giydirirken, banyo yaptırırken, altını değiştirirken) ne yaptığımızı anlatalım.
• Ona şarkılar, ilahiler söyleyelim.
• Çocuğun başlattığı kelimelere eklemeler yapalım. Bunun iyi bir dil öğrenim aracı olduğunu bilelim.
Kitap okuyalım
Çocuklarımıza, kendileri okuyabileceklerinden çok önce kitap okursak, kitaba ilgilerini artırmış oluruz. Hikâyeyi çocuğun ilgi seviyesine ve dikkatine göre ayarlayalım. Sözümüzü kesmelerine, sorularına ve paylaşmaya izin vermezsek, hikâye okumamıza ilgileri azalacaktır. Hedefimiz hikâyenin sonunu getirmek değildir, tartışmalar açmak daha çok değer taşır. Olumlu tutumları beslemek için çocuğun kişisel tepkilerini kabul edelim.
Araştırmalar, küçükken ebeveynleri tarafından kitap okunarak büyütülen çocukların, okumayanlara kıyasla okulda daha başarılı olduklarını göstermektedir.
Beraber kitap okumak, hem ebeveynler hem de çocuklar açısından çok zevkli bir faaliyettir. Aynı zamanda da çocuğun bilgi gelişimini ve sonucunda gelen başarıyı sağlar.
PROF. DR. SEFA SAYGILI