Duymasına Rağmen Dinlemeyen Çocuklar
İnsan, konuşan bir varlık olması vasfıyla diğer canlılardan ayrılır. Kendisini birine anlatmak ve nihâyetinde anlaşmak istediğinde yine iletişimin en önemli unsuru olan konuşmayı seçer. Hattâ halk arasında söylenen "İnsanlar konuşa konuşa anlaşır." sözü de insan hayâtındaki konuşmanın önemini vurgular. Bu sözde her ne kadar konuşma eylemi ön plana çıksa da insanın karşısındakiyle anlaşması için, iletişimin diğer bir etkeni olan dinlenmenin de devreye girmesi gerekir. Aksi takdirde konuşulanlar bir gürültüden öteye geçemez. Burada hitap, muhâtapla anlam kazanıyor diyebiliriz. Her ne kadar hitap ve konuşma üzerine kurslar verilip, kitaplar yazılsa da sözü kıymetlendiren dinlemektir. Kişinin kendi dünyâsından sıyrılarak karşı tarafın anlattıklarının içine girmesini barındıran dinleme, aktif bir eylem, aynı zamanda olup bitenin farkına varmaktır. Çocuklarımıza erken yaşlardan itibâren kazandırılması gereken ve insan ilişkilerinin belkemiğini oluşturan bu dinleme becerisine yönelik zaman zaman sıkıntılar yaşarız. Konuşması gecikince dert ettiğimiz çocuklarımızın duymasına rağmen dinlemediklerini gördüğümüzde birşeylerin ters gittiğini düşünerek önlem arayışına gireriz. Anlaşıldığı üzere bu yazımızda 'Duyan ama dinlemeyen çocuklar için neler yapabiliriz?'konusunu işleyeceğiz.
Bizler biliyoruz ki, hiçbir küçük çocuk, ebeveynine 'Benim bir derdim var, gel otur da konuşalım.' demez. Bunun yerine beden dili ile bize birçok şey söyler. Ya söz dinlemez ya ağlar ya da hırçınlaşır, âsî davranışlar gösterir, inatlaşır vs. Nasıl ki tıka basa kendi ile meşgûl olan bir insan, etrâfındaki insanları duymakta zorlanırsa aslında çocuk için de durum çok farklı değildir. Çocuğumuzun bedeninin konuştuklarını bizler dinlediğimizde çocuğumuz da bizim konuştuklarımızı dinleyecektir.
Sözün muhâtabına tesir etmesi ve yine muhâtabının söz sâhibine karşı kalbini açması için, öncelikle konuşan kişide söylem ve eylem birlikteliğinin olması gerekir. Bu konuda biz ebeveynler çocuklarımızın kişilik ve kimlik inşâlarını kelimelerimizle desteklemek istiyorsak, ağzımızdan çıkan sözlerimizin davranışlarımızda da mâkes bulması ilk önceliğimiz olmalıdır. Söylediklerimizden daha çok yaptıklarımızı referans alan çocuklarımız halleri ile sanki bize: 'Ne olduğun o derece çok bağırıyor ki senin ne söylediğini duyamıyorum.' derler. Yine dinleme eylemi ile de onlara örnek olabilmeliyiz. Ev ortamında dinlenilmeyen ya da dinleniyormuş gibi yapılan çocuklar ancak 'nasıl dinlenilmez'i öğreneceklerdir. Başlı başına bir terapi olan dinlemenin; muhâtabını dinlendirmesi ve dinginleştirmesi için zihnimizle birlikte gözümüzün, yüzümüzün de dinleme eylemine dâhil olması gerekir. Ancak can kulağı ile yapılan dinlemeyle, Mevlânâ'nın tâbiriyle duman dolu odaya bir pencere açıp şifâ oluruz.
Çocuğumuzun söylenilen sözü zihin süzgecinden geçirip anlamlandırması için, onun yaş ve gelişimine uygun olan ve sebeplerini açıklayarak koyduğumuz kurallar önemli duruyor. Nasıl ki bizler trafikte ilerlerken yönlendirme levhası olmadan bocalarsak aynen bunun gibi çocuğumuz da güven içinde yaşaması için kurallara ihtiyaç duyar. Çocuğun neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmesi adına bu kurallar onun işini kolaylaştıracaktır. Tabiî ki kural koyarken çocuğun kurala boğulmaması gerekir. Herşeye kural konulan bir ortamda çocuğun önemli ve önemsizi kaçırarak kural ihlâli yapması kaçınılmaz olur. Olumlu disiplin kazandırmada hayâtî önem taşıyan bu kural ve sınırların tâkip ve kontrolünü yapmamızsa, olumlu davranış değişikliği için, kullandığımız kelimelerimizin etkisini artıracaktır. Bâzan anne-babanın beklentilerine göre davranmayan çocuk, 'söz dinlemeyen çocuk' etiketi alabiliyor. Çocuğa söylenen söz ve yönerge, onun yaş ve gelişim seviyesine uygun olmalı. Bir de çocukların herşeye 'hayır' diyerek itiraz ettikleri dönemler vardır. 2,5 yaş gibi. Bunun bir dönem özelliği olduğunu bilmemiz ve ona uygun ebeveyn tutumu takınmamız gerekir. Bu konuda kendi sorumluluk alanımıza giren konularda bilgi edinmemiz işimizi kolaylaştıracaktır. Çünkü mesuliyet alanımızdaki işimizi iyi yapmamız, o alanla ilgili bilgi sâhibi olmamızı gerektirir. Ebeveynlik becerilerimizi geliştirmeye yönelik alacağımız eğitimler ya da okuyacağımız kitaplar, bu alanda bizleri bilinçlendirerek elimizi güçlendirecektir.
Çocuğumuzun içinde bulunduğu yaş döneminin yanı sıra biz anne-babaların tutumu da çocuğun söz dinlemesinde etkili olabilmektedir. Çok korumacı, aşırı gevşek veya tutarsız anne-baba tutumu çocuğun söz dinlememesine ve tepkisel davranmasına sebep olabilmektedir. Çocuğun yapması gereken sorumlulukları anne-baba kendi üzerlerine alıp yapmaya başlarsa, belli bir zaman sonra çocuk, bir başkasının yapmasına alıştığı o göreve dâir söylenenleri duymazdan gelebilir. Ya da her istedikleri ânında gerçekleştirilen ve hiçbir şekilde 'hayır' denmeyen çocuklar, beklemeleri gereken bir durumla karşılaştıklarında bu durumu reddederek ânında sonuca ulaşmak isteyeceklerdir. Yine çocukla birlikte belirlenen kuralların uygulanmasında ebeveynlerin kararlı ve tutarlı davranış sergilememeleri, çocuğun o kuralı ilgilendiren davranışa yönelik söylenen sözlere duyarsız kalmasına sebep olabilmektedir. Kararlı olmak demek, öfkeli bir şekilde davranmak demek değildir. Kararlı ve tutarlı olunurken duygusal yakınlık kaybedilmemeli ki çocuk, ebeveyninin kararlı tutumunun şahsına değil davranışına yönelik olduğunu anlasın. Bu konuda övgünün de yerginin de şahsiyete değil, davranışa yönelik olması çocuğun sağlıklı gelişimine katkı sunacaktır. Bu konuda Efendimiz’in (sav) insan yetiştirme modeline baktığımızda, sahabenin şahıslarını değil, vasıflarını övdüğünü görürüz kaynaklarda.
Çocuklarımıza karşı sözümüzün tesirli olmasında, onlarla kurduğumuz iletişim dilinin önemi büyüktür. Çocukların temel ihtiyaçlarını düşünerek, onlara olumlu ifâdelerle hitâb etmek kuşkusuz çok daha etkili olacaktır. Koşulsuz kabûl edildiğini ve sevildiğini, en önemlisi adam yerine konulduğunu hisseden çocuklar, kendilerine saygı duyulduğunu görerek asîl davranışlar sergileyeceklerdir. Sürekli komut verilmesi veya kendi kendine söylenme tarzı konuşmalar çocukları söz sağırı yapacaktır. Ara ara sessizliğin etkin dilini kullanarak onların kendilerini gözlemlemelerine, muhâsebe yapmalarına fırsat vermek gerekir. Cahit Koytak'ın dizelerinde belirttiği gibi: “Sana da başkalarına da yetecek kadar sus ki, Susuşun nâra olsun, konuşman çâre olsun.” Konuşmalarımızın çâre olması ve çocuklarımızın gönüllerinde aks-i sedâ bulması için çocukla iletişime geçilecek zaman ve zemîni de kollamak gerekir. Halil Cibran, Ermiş isimli kitabında çocuk için; "Ne geri gider yaşam ne de oyalanır dünle. Sizler yaysınız, çocuklarınız da bu yaylardan fırlatılan canlı oklardır." der. Geleceğe attığımız oklarımızın hayâlini kurduğumuz hedefe ulaşması temennîsiyle...