Evlenme Mevsimi Cehennem Mevsimine Dönüşmesin
Evlilik işlem ve törenlerine getirilen kısıtlamaların kalkması ile birlikte çok şükür hızlı bir nikâh ve düğün mevsimi başladı. Bu çok sevindirici bir olaydır. Zira şeytandan korunmanın ve azgın şehevi arzulardan kurtulmanın yolu evliliktir. Evlilikle birlikte insan, fıtratındaki şehvet arzusunu meşru yollardan gidermiş olur. Şeytanın oyununa gelmeyerek de onu çılgına çevirir. Dinini tam olarak yaşama fırsatını bulur. Bu konuda, her şeyiyle bizlere örnek olan Resûlullah (S.A.V.) şöyle buyuruyor: “Kim evlenirse imanının yarısını tamamlamış olur; kalan yarısı hakkında ise Allah’tan korksun.” (Heysemi, Mecme’u’z Zevaid, No: 7310)
Tabii, evliliklerin çoğalması çok sevindirici ve önemli bir olay olduğu gibi bu evliliklerin dini ölçülere uygun olarak yapılması da önemlidir. Zira ailenin temeli ilk olarak kıyılan nikâh ile başlamaktadır.
Ailenin sağlam temeller üzerine inşa edilmesi için nikâh ve düğün merasimlerinde kesinlikle dini ölçülere dikkat etmek lazımdır. Aksi yapıldığı takdirde hayatın ilerleyen aşmalarında taksit taksit gelecek maddi ve manevi felaketler kişinin peşini bırakmayacaktır.
Günümüzde yapılan düğün törenlerinden öyleleri vardır ki gelin ve damadın adlarının Müslüman olmasının dışında İslam’ı çağrıştıran hiçbir şey yoktur. Bunları şimdilik bir kenara koyalım. Zira bunların İslam’ı yaşamaya zorlanmalarından daha önemli bir sorunları vardır. O sorun da İslam’ı kabullenme sorunudur. Onun için onlara: “Gelin Müslümanca düğün yapın” demeden önce “Gelin adam gibi Müslüman olun” demek ve onları önce Tevhid’e çağırmak lazımdır.
Diğer taraftan “sıkmabaş” diye tabir edilen ve bir bez parçası ile saçları bağlayınca din adına her şeyi halletmiş zanneden sözde dindar bir grup vardır. Bunlar ne tesettüre dikkat ederler ve ne de kadın-erkek ilişkililerine bir sınır koyarlar.
Düğünlerin kadın - erkek bir arada yapılması -gelin hanımın başı kapalı olsa bile- gelinlik elbisesi ile erkelerin huzuruna çıkması çok büyük bir fitne ve günahtır. Gelinlik elbisesi ile tesettür olmayacağı gibi bizzat bu elbisenin kendisi ziynet elbisesi sayıldığı için o elbisenin üzerinin de namahrem erkelerin yanında kapatılması şarttır. Diğer taraftan tesettüre tam riayet edilmiş olsa bile yine de ihtilat caiz olmaz.
Seküler hayatın içerisinde İslam’ı ancak kendilerine tanınan ve gösterilen sınırlar içerisinde yaşayan Müslümanlar pek tabii olarak zamanla yaşadıklarını din edinmeye başlamakta ve İslam’ın bir çok emri kedileri için aşırılık olarak görülmektedir. Nitekim İngiliz yayın kuruluşu BBC kanalına demeç veren saçı örtülü genç bir bayan: “Ben erkek arkadaşlarımla okulda sınıfta yan yana beraber ders yapabiliyorum fakat camiye geldiğimizde direkt arka safta kalıyoruz” diye gayet doğal olarak dert yanıyor.”(1)
Evet, “su-i misal, misal olmaz” ama üniversite amfileri veya düğün salonları camilerden daha masum mekanlar mı ki, oralarda kadın-erkek birlikteliğini normal görenler, camilerde ayrışıyorlar. Evet, maalesef birçok alanda artık dini hükümler Müslüman çoğunluk tarafından da kabul edilemez bir noktaya ulaşmış durumdadır.
Şu bir hakikat ki, İslam toplumu ile cahiliye toplumlarını birbirinden ayıran en önemli özelliklerden birisi de İslam’ın kadın-erkek ilişkilerine getirdiği sınırlamalardır.
Cahiliyye toplumları karma bir toplum hayatı yaşarlar. İslam toplumu ise iki karşı cinsin temas noktalarını en asgari seviyeye indirmeyi öngörür.
Bunun için kadınlara cihat etmeyi, rızık temini için çalışmayı ve cenaze namazını kılmayı farz kılınmamıştır. Bütün bu önemli görevler kadınlarla erkelerin ihtilatını engellemek için- yalınızca erkeğin üzerine yüklenmiştir.
“Fıtraten kadında bulunan her şey, onun erkeğin bulunduğu âlemden başka bir âlemde yaşaması lazım geldiğini gösteriyor.”(2)
Rabbimiz mü’minlere nasihat etmemizi emrederek: “Sen öğüt ver, çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.”
(3) buyuruyor. Bizim vazifemiz (sorumluluk ve görev olarak) açık bir şekilde Allah'ın buyruklarını tebliğ etmekten başka bir şey değildir.”
(4) “De ki: Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a çağırırız.”
(5) “Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.”(6)
-------------------------------------------------------------------------------------
1) Kasadar, Mustafa Cami, Cemaat Ve Kadın.
2) Vecdi, M. Ferid, Müslüman Kadını, Tercüme M. Akif Ersoy, sf, 92 Sinan Yay., İst. 1979
3) Zariyat Suresi, Ayet, 55
4) Yasin Suresi, Ayet, 17
5) Yusuf Suresi, Ayet, 108
6) Kehf Suresi, Ayet, 29