İSLAM’DA EVLİLİK HAYATI VE AİLEMİZE KARŞI GÖREVLERİMİZ -M EKLENDİ.
Evlilik
Evlilik, Nebiler Nebisi (s.a.v.)’in sünnetidir. Rahman ve Rahim olan Allah Azimuşşan, bütün canlıları üreme ve çoğalma isteğiyle yaratmıştır. Her canlı neslinin devam etmesini ister. Bütün canlıların çift yaratılmasındaki hikmetlerden birisi de budur.
Yüce Allah (c.c.), insan neslinin devamını -diğer canlılardan farklı olarak- ilahi bir iradeye bağlamıştır. Bu ilahi irade ’nikah’tır. Evlilik hayatının başlangıcı olan nikah, İslam’da ailenin temel bağı ve şartıdır. Nikahsız İslamî bir aile düşünülemez.
Dini hayatı koruyan, günahlara mani olan, ibadetleri olgunlaştıran, nefsi terbiye eden, namus ve şeref duygusunu güçlü tutan nikah, bir yönüyle muamele, diğer yönüyle ibadettir. Kitap, Sünnet ve İcma’ ile sabit olan nikah yani evlilik, dinimize göre, neslin devamını sağlamak için tek yoldur. Dinimiz, nikahsız olarak bir araya gelmeyi reddetmiş ve bunun çok çirkin ve çok kötü yol olduğunu bildirmiştir.1
O halde, evlilik bir yandan fıtrî diğer yandan dinî bir hadisedir. Evlilik, bekar kalmaktan daha faziletlidir.
Peygamberimiz (s.a.v.), ibadet etmeye daha çok vakit bulmak için evlenmek istemeyen Sahabe-i Kiram’ın, bu düşüncesini beğenmemiş: ’…Kadınlarla da evlenirim. (İşte benim sünnetim, yolum budur.) Artık her kim, sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir.’2 buyurarak reddetmiştir. Bu itibarla, evlilik sorumluluğunu taşıyabilecek durumda olan her Müslüman, evlenecek ve düzenli bir aile yuvası kuracaktır.
Yüce Rabbimiz, şöyle buyuruyor:
’Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfüyle zenginleştirir. Allah, lütfü geniş olandır, hakkıyla bilendir.’3
Peygamberimiz (s.a.v.) ise hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
’Evlenmek, sünnetimdendir. Her kim de sünnetimle amel etmezse benden değildir. Ve evlenin, zira muhakkak ki ben (kıyamet günü diğer) ümmetlere karşı sizin (çokluğunuz)la iftihar ediciyim.’4
’(Kocalarını) çok seven, çok doğurgan kadınla evlenin. Zira ben, (kıyamet günü diğer) ümmetlere karşı çokluğunuzla övüneceğim.’5
Görülüyor ki evlilik, Allah’ın kitabında ve Rasûlullah (s.a.v.)’in hadislerinde emir ve tavsiye edilmiş, evlenen kimselerin Allah’ın fazlından rızıklandırılacağı müjdelenmiştir.
Evliliğin dini hayatı koruyacağı konusunda ise sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
’Kul evlendiği zaman muhakkak ki dinin yarısı tamam olmuştur. Artık kalan yarım hususunda da Allah’tan korksun.’6
Buluğ çağına eren kız ve erkek çocukları evlendirmenin ana ve babanın görevleri arasında olduğunu Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle ifade buyurmuşlardır:
’Her kimin çocuğu doğarsa ismini ve edebini güzel kılsın. Büluğa erince onu evlendirsin. Şayet (çocuk) büluğa erer, onu evlendirmez de (çocuk) bir günah işlerse günahı babasınadır.’7
Ana ve baba çocuklarına karşı ’evlendirme’ görevini yerine getirirken, onların imanlı, ahlaklı ve şerefli eş seçmelerine yardımcı olmaları lazımdır. Eş adayları da birbirlerinde ’daire, araba mevki, maaş, fizyonomi’ gibi geçici güzellikler yerine iman ve ahlak güzelliği aramalıdırlar. Zira, saadet ve huzur, imanî ve ahlakî güzellikle elde edilir.
Peygamberimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
’Kadın dört (hâl ve sıfatı) için nikâhlanır: Malı için, soyu için, güzelliği için ve dini için. Sen dindar olanı seç. (Aksi halde) iki elin fakirleşir, (fakir düşersin).’8
Aile, Allah’ın emri ve Peygamber (s.a.v.)’in sünneti olan ’nikah’la kurulan kutsal ve şerefli bir ocaktır. Aile, eşler, çocuklar ve yakın akrabalardan meydana gelen; sevgi, hoşgörü, şefkat ve yardımlaşma esasları üzerinde duran şanlı bir binadır. Kalbin rahat, gönlün huzur ve nefsin sükûnet bulduğu mektep ’âile’dir. Çocuklar için terbiye ocağı ve şefkat kucağıdır. İnsan için kötülükleri önleyen kalkandır. Âile, bir cemiyeti ayakta tutan temel direktir. Âile hayatı düzenli olan toplumlar daima yükselmişler, âile hayatı bozulan toplumlar ise, bunalımlar içerisinde eriyip kaybolmuşlardır.
Yüce Allah (c.c.) erkekle kadını sevgi ve şefkat gibi bağların en kuvvetlisi ile bağlamış ve Kur’ân-ı Kerim’de bu bağlılığı çok ince bir şekilde ifade buyurmuştur:
’Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.’9
’Kadınlar sizin için, siz de onlar için birer örtüsünüz (elbisesiniz).’10
O halde, huzur ve saadet kaynağı, sevgi ve merhamet ocağı olan İslamî bir ailede, eşlerin birbirlerine karşı görevleri nelerdir? Elbisenin insanı koruduğu, ayıplarını örttüğü gibi, eşlerin birbirlerini koruması ve ayıplarını örtmesi nasıl olacaktır?
Dinimize göre, aile reisi erkektir. Kur’ân-ı Kerim’de: ’Erkekler kadınlar üzerine hakimdirler.’11 buyrulmuştur. Bu itibarla, erkek, hanımının ve çocuklarının geçimini temin etmekle görevlidir.
Hakîm b. Muâviye el-Kuşeyrî’nin babasından rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: (Bir defasında): ’Yâ Rasûlullah! Bizden biri üzerinde, karısının hakkı nedir?’ dedim. (Rasûlullah cevaben): ’Yediğin zaman ona da yedirmen, giyindiğin (elbise aldığın) zaman onu da giydirmen (ona da almandır). (Sakın) yüze vurma, kötüleme, evin dışında (onu) terk etme (küstüğün zaman evden kovma).’ buyurdu.12
Demek ki, evin erkeği, cimriliğe ve israfa kaçmadan evin geçimini temin etmekle görevlidir. Bu görevi ihmal etmesi günahtır.
Aile reisi olan erkeğin, hanımı ile iyi geçinmesi, onu hoş tutması, kusurlarını örtmesi, kaba ve kırıcı davranışlarından sakınması da görevidir. Güler yüzlü olmak, sevgi ve şefkat dolu söz ve davranışlar, aile bağını daima güçlü tutar.
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
’Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.’13
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
’Kadınlara karşı (hayırlı) olmanızı tavsiye ederim. (Bu tavsiyemi tutun!)’14
Âile reisi olan erkeğin, evini ve hanımını ihmal etmemesi de görevidir. Kadın, kocasından daima ilgi bekler. Erkeğin hanımına ilgi göstermesi şarttır. Boş zamanlarını dışarıda, kahve köşelerinde geçirmemek, saadeti eşinin ve çocuklarının yanında aramak, hanımına bağlı kalmak, iffet ve namusunu korumak, onunla gerektiği zaman şakalaşmak da, İslâm’ın erkeğe yüklediği görevlerdendir.
Erkek, hanımının dinî ve ahlâki hayatıyla da ilgilenmekle görevlidir. Hanımına Allah’ın emir ve yasaklarını öğretmek, ibadetleri yerine getirmeyi tavsiye etmek, hayatına Allah’ın istediği şekilde yön vermek erkeğin görevidir. Aksi halde, Allah’ın kendisine verdiği idarecilik vazifesini yapamıyor demektir.
Âile binasının diğer parçası da kadındır. Dinimiz Îslam, kadının makamını yüceltmiş ve ona gerçek değerini kazandırmıştır. Kadının da evine ve kocasına karşı pek çok sorumlulukları vardır.
Kadın, dinin sınırları içinde kocasına itaat ve onu hoşnut etmekle görevlidir. Kocasını hoşnut ederek ölen bir kadının Cennet’e gireceği müjdelenmiştir.
Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
’Her hangi bir kadın, kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse cennete girer.’15
Kadının, kocasına sevgi ile bağlanması, iffetini, âile şeref ve haysiyetini koruması, evini ve kocasının malını muhafaza etmesi, çocuklarının terbiyesi ile meşgul olması da diğer görevleridir.
Kadın, kocasına karşı kadınlık görevini de yapmak zorundadır. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
’Kişi karısını (cinsî münasebet için) yatağına çağırır da kadın imtina eder ve (bu sebeple) kadına öfkeli bir hâlde gecelerse, melekler o kadına sabah oluncaya kadar lanet ederler.’16
Âile sırlarını dışarıya çıkarmamak ise, hem erkek ve hem de kadın için birer görevdir.
Ezcümle İslam’ın istediği Müslüman, âilesine karşı görevlerini yerine getiren Müslüman’dır. Huzurlu ve mutlu bir aile, eşlerin birbirlerine karşı saygılı, hoşgörülü, kibar ve güler yüzlü olabildikleri âiledir. Kaba, sert, şiddetli ve huysuz davranışların İslam âilesinde yeri yoktur. Bu itibarla, âile binamızı; sevgi, şefkat, anlayış ve karşılıklı hoşgörü esaslarıyla ayakta tutalım. Bilelim ki, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in beyanıyla:
’Her biriniz birer çobandır ve tebaasından sorumludur.’17
---------------------------------------------------------------------------------------
1 Bkz., el-İsrâ, 17/32.
2 Müslim, Nikâh, 1.
3 en-Nûr, 24/32.
4 İbn-i Mâce, Nikâh, 1.
5 Ebû Dâvûd, Nikâh, 4.
6 Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2000, Bâb:37, c.4, s.382, h.no:5486.
7 Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Bâb:60, c. VI, s. 401, h.no:8666.
8 Buhârî, Nikâh, 15.
9 er-Rûm, 30/21.
10 el-Bakara, 2/187.
11 en-Nisâ, 4/34.
12 Ebû Dâvûd, Nikâh, 42.
13 en-Nisâ, 4/19.
14 Buhârî, Ehâdîsu’l-Enbiyâ, 2.
15 Tirmizî, Radâ’, 10; İbn-i Mâce, Nikâh, 4.
16 Buhârî, Bed’u’l-Halk, 7.
17 Buhârî, Itk, 17.