Evlilikte Yapılan Yaygın İletişim Yanlışlıkları Nelerdir
“Sizin en hayırlınız eşlerinize karşı en iyi davrananınızdır.” (Hadis-i Şerif)
“ki farklı kişinin bir bütün oluşturma çabası, elbette ki zor ve sancılı olur.
Ama iyi niyetli çabalar, tartışmayı büyütmez, geçimsizliği önler.” (R. Tausch)
Evlilik; karmaşık, sürekli değişen ve iki kişinin daha önce hiç karşılaşmadıkları problemleri beraberce çözmek zorunda oldukları özel bir ilişkiler sistemi olarak tanımlanabilir. Söz konusu bu sistemin içinde eşlerin yanı sıra, aile yakınları ve çocuklar da yeni sorumluluklarla birlikte yeni iletişim ağları meydana getirirler. Dolayısıyla kendine özgü bir biçimde kurulan bu yeni sistemin içinde elbette ki çatışmalar, kızgınlıklar ve / veya problemler ortaya çıkabilir. Dolayısıyla evlilikte yaşanabilecek bu muhtemel sorunlarla başa çıkabilmek, ancak doğru iletişim yöntemlerini kullanmakla mümkün olacaktır.
Hayatın karmaşıklığı içerisinde, tartışma yaşanmayan ve iletişim problemleri olmayan evliliklerin olduğunu düşünmek çok gerçekçi değildir. Bu bağlamda evlilik hayatında eşler arası iletişim yanlışlıkları ve krizler, daha çok romantik duyguların yaygın olduğu ilk dönemden sonra gelen kişilik ve güç çatışmalarının ortaya çıktığı orta ve uzun süreçte görülür. Genellikle bu dönemlerde yaşanan çatışmalar, çiftlerin ilgilerinin birbirileri üzerinden kayıp çocuk ve iş yaşamı gibi başka alanlara yönelmesiyle de ilişkilendirilebilir. Bunun yanı sıra çiftlerden kadın ve erkekte, kişiliğin üç temel özelliği olan; (a) düşünce kalıpları, (b) iletişim tarzı ve (c) iletişim yöntemlerindeki farklılıklar, yukarıda sözü edilen romantik dönemden sonra ortaya çıkarak aile içi güç çatışmaları şeklinde kendini göstermeye başlar.
Evlilik: Farklı kişiliklerin birlikte yaşam çabaları
Öte yandan evlilik hayatında, çiftlerden kadın ve / veya erkeğin geçmişten bugüne getirdikleri rol modelleri ve kişilikleri aynı değildir. Bu nedenle aynı olay karşısında birbirlerinden farklı tepkiler veren çiftler, geçmişten bugüne taşıdıkları yaşam senaryolarını değiştiremedikleri zaman ‘Neden eşim benim istediğim gibi davranmıyor? Benim kurallarıma ve şartlarıma neden uymuyor?’ şeklinde bir düşünce tarzı geliştirmeye başlarlar. Böylesi bir düşünme biçimi de, çiftlerin birbirlerini değiştirmeye çalışmalarına yol açar. İşte çiftler arasında evlilikte yapılan yaygın iletişim yanlışlıklarının temelinde bu türden kişilik çatışmalarının yer aldığı görülür.
Aile yaşamında doğaları gereği erkek ve kadının, temelde kadın (karı-koca) koca iletişiminden beklentileri birbirinden farklıdır. Bu kapsamda erkek, bir problem olduğunda kabuğuna çekilerek çözüm üretmeye çalışır. Yani genellikle erkekler, problemle başa çıkmada çözüm odaklıdırlar. Buna karşın kadınlar ise, karşılaştıkları problemleri çözmeyi hedeflemeyip onu eşleriyle paylaşmayı isterler. Dolayısıyla erkek, iletişimin daha çok ‘bilgi aktarımı’ boyutunu öne çıkarırken; kadın ise, ‘yalnızlığı giderme ve paylaşma’ boyutunu önemser. Diğer bir ifadeyle konu, “aile içi iletişimde erkeği sonuç; kadını ise süreç ilgilendirir” şeklinde formüle edilebilir. İşte tam da bu noktada, eşlerden her iki taraf da, birbirinin bu yönünü görmezlikten gelirse, evlilik ilişkilerinde sürekli iletişim yanlışlıkları ortaya çıkabilir.
Yukarıdaki psikolojik tablodan hareketle evlilikte yapılan yaygın iletişim yanlışlıklarını önlemenin en önemli adımlarından biri, eşlerin, birbirlerine duydukları ilgi ve sevgilerini, söz ve davranışlarıyla dışa vurmalarıdır. Zira sevgi ve saygının en iyi anlatımı, içten ilgi göstermektir. Dolayısıyla çiftlerden birisi, eşinin duygu ve düşüncelerine ne kadar ilgi gösterirse, ona birey olarak o kadar değer verdiğini de kanıtlamış olur. Kısacası, sevmek ve sevilmek duyguları, tüm bireylerde temel bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır.
Evlilikteki sağlıklı iletişimde altın kurallar
Öyleyse evlilik hayatında, eşlerin yaygın iletişim yanlışlıklarını yapmayıp birbirleriyle sağlıklı bağlanma tarzları oluşturabilmeleri için şu noktalara dikkat etmeleri gerekir:
a) Eşlerin, birbirilerinden ne istediklerini tam olarak bilmeleri gerekir. Dolayısıyla çiftler, birbirlerinden şikâyet etmeyi bırakıp ne istediklerini ifade ederek eşlerinin tepkisinden hareketle yollarına devam etmelidirler. İletişim sürecinde tam olarak neyin kastedildiği açıklanmalıdır. Örneğin; eşlerden birinin bir köşeye çekilmiş sessiz sessiz durması karşısında, diğer eşin: “sen niye sinirlisin?” yerine “bir şeye mi sinirlendin?” demesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Zira bu iletişim örneğindeki “sen niye sinirlisin?” cümlesinin altında “sen sinirlisin” düşüncesi yatmaktadır.
b) Eşler, birbirilerini dinlemelidirler. Çoğu zaman çiftlerin tek istedikleri, eşi tarafından dinlenmek ve anlaşılmaktır. Bu süreçte ise, “sen” yerine “ben” ifadesi kullanılmalıdır. Örneğin; “hep geç kalıyorsun” yerine “beklemekten hoşlanmıyorum” veya ‘dağınıksın’ yerine “senin dağıttığın eşyaları toplamaktan yoruldum” gibi ifadelere yer verilmelidir.
c) Çiftler, birbirilerine karşı anlayışlı olmalıdırlar. Eşlerden birisi, bir fikri defalarca dile getiriyorsa ‘anlayış’ bekliyor demektir. Mutlaka çiftlerin birbirleriyle aynı fikirde olmaları gerekmez. Dolayısıyla iletişim yanlışı yapmamaları için sadece birbirilerini anlamaları yeterlidir.
d) Eşler, herhangi bir problem karşısında iletişim çatışması yaşadıklarında, sadece çatışmaya konu olan problemi tartışmalıdırlar. Genelde bir tartışma sırasında ondan önceki tartışmaların da hesabı ortaya çıkartılır. Bu durum, işleri daha da zorlaştıracağı için sakıncalıdır. Dolayısıyla eşler, birbirleriyle kurdukları sözsüz iletişimde “sen değerlisin”, “güvenilirsin” ve “sevilmeye layıksın” mesajlarını vermelidirler.
e) Çiftler, hislerini değil, tepkilerini kontrol etmelidirler. Çünkü eşler arası iletişimde genellikle çatışmanın nedeni duygu değil, çiftlerin o duygu karşısında verdikleri tepkilerdir.
Öte yandan yine evlilikte yapılan yaygın iletişim yanlışlıklarına düşmemek için;
a) Çiftler, önemli konuları zamanı ve zemini uygun olmayan ortamlarda gündeme getirmemelidirler. Zira eşlerden birinin birinci önceliği belki de o sırada diğer eşin birinci önceliği değildir. Bu sebeple çiftler, aralarında yaşadıkları herhangi bir problemi konuşmak için kendileri için uygun olan zamanı beklemelidirler. Yanlış zamanlama yüzünden çözümlenemeyen problemler, tam aksine zaman içerisinde büyüyebilir.
b) Çiftler, birbirleri hakkında ön yargılı olmamalıdırlar. Yani aralarında yaşadıkları herhangi bir problem sebebiyle birbirilerini “peşin hükümle” yargılayıp haksız ilan etmemeleri gerekir. Örneğin; “sen anlaşılmazsın” yerine “seni anlamakta zorlanıyorum” demeyi tercih etmelidirler. Bu ifade ile eşin savunması kırılarak, onun açık olması teşvik edilebilir. Bu bağlamda eşler, birbirilerine söz vermeyi engellemektense cevap almaya çalışmalıdırlar.
c) Çiftler, birbirleriyle “talimat verme” şeklinde bir iletişim tarzı kurmamalıdır. Dolayısıyla, birbirlerine isteklerini iletirken rica ifadeleri kullanmaya özen göstermeleri gerekir. Zira talimat / emir ile rica arasında önemli bir fark vardır; teorik olarak talimat yerine getirilmezse, örneğin; somurtma ve sessizlik gibi bazı tepkisel cezaları olabilir. Oysa ricanın cezası yoktur ve belki de bu yüzden rica edildiğinde istekler daha kolay yerine gelir. Ayrıca gerçek rica, kimseye sorumluluk da yüklemez.