Ergenlik Dönemi Ve Gencin Psikolojisindeki Yansımaları
Hata yapmak
Fırsatını Âdem’e veren sendin
Bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
Gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
Gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
Haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
Bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
Bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
Tanıdım Âdemoğlu kimin nesiymiş
Ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
Çeşme var, kurnası murdar
Yazgım
Kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
Bu yazıda insan ömrünün önemli bir geçiş süreci olan ergenlik döneminin özellikleri ve bu dönemdeki gencin psikolojisindeki değişimler incelenecektir. Öncelikle konuya ilişkin kimi kuramsal yaklaşımlara değinilecek, ardından da bu dönemdeki gelişim özellikleri daha yakından ele alınacaktır. Günümüz ergenliğini öncekilerden daha farklı kılan kimi hususlar değerlendirildikten sonra da ergenlere yaklaşımda (özellikle anne babalara yönelik) bazı öneriler ile çalışma sonlandırılacaktır. Yazı boyunca genel olarak ergenliğin çocukluk ile yetişkinlik arasında nerede durduğu ve durduğu yerden hareketle ergenlere nasıl yaklaşılması gerektiği anlaşılmaya çalışılacaktır.
ERGENLİĞİ TANIMAK
‘Ergen’ sözcüğü Batı literatüründeki ‘adolescent’ sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmıştır. Latince ’de büyümek, olgunlaşmak anlamında kullanılan ‘adolescere’ fiilinin kökünden gelmekte olan bu sözcük, yapısı gereği bir durumu değil, bir süreci belirtmektedir.
Ergenlik genel kabule göre yaklaşık 1221 yaş arası dönemi kapsayan çocukluktan yetişkinliğe büyüme ve gelişme dönemi olarak tanımlanır. Buluğa erme, akıl baliğ olma diye de anılan bu dönem ile insanın hayatında birçok konuda büyük değişiklikler meydana gelir. Buluğa erme ile daha ziyade cinsel olgunluğa ulaşma kastedilirken akıl baliğ olma ile doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilme becerisi ifade edilir. Biyolojik, psikolojik ve sosyal birçok konuda meydana gelen değişikliklerle çocuğun yetişkinliğe ilk adımını attığı ve bir olgunlaşma sürecine girdiği kabul edilir.
Gençliğin çocukluk ile yetişkinlik arası döneme tekabül eden bir devre olduğu kabul edilerek, ergenlikle aynı yılları ifade ettiğini belirtenler olmuştur. Lakin gençliğin farklı toplumsal yönlerinin de olduğu, ergenliğin de daha ziyade büyüme ve gelişmeyi ifade ettiği düşünülecek olursa gençliğin ergenliği de kapsayan daha ileri yaşlara kadar sürebilen, daha geniş bir olgu olduğu söylenebilir. Kısacası her ergen aynı zamanda bir gençtir ama her genç bir ergen olmayabilir.
Ergenlik dönemini anlamaya yönelik Batı’da ortaya konulan çalışmalara kısaca bakıldığında, ergenliğin daha çok sorunlarla anılan bir dönem olarak kabul edildiği göze çarpmaktadır. Psikolojiye ergenlik dönemi kavramını kazandırmış olan S.Hall, Darwin’in evrim teorisinden etkilenerek ergenlik çağındaki gencin yabanilikle uygarlık arasında bir yerde olduğuna inanmıştır. Hall, ergenliği bir stres, buhran ve fırtınalar dönemi olarak nitelendirmiştir.
Kendi geliştirdiği gelişim kuramının beşinci ve son dönemine denk gelen ergenliği Freud, çocukluk dönemindeki karmaşanın ve cinsel çelişkilerin buluğ çağındaki yansıması olarak görür. Bu açıdan ergenlik Freud için kişinin hayatının ilk on bir yılı kadar önemli değildir. Ona göre fizyolojik değişimler ile alevlenen cinselliği yaşama karmaşasına bu dönemde, ebeveyne karşı bağımlılıktan kurtulma, karşı cinse ilgi, toplumsallaşma, meslek seçimi gibi olgular eklenerek tam anlamıyla stresli ve fırtınalı bir dönemle karşı karşıya kalınır.
Sosyal öğrenme kuramının temsilcilerinden Bandura’ya göre ise ergenlik mutlak anlamda bir bunalım dönemini ifade etmez. Bandura düzenli, istikrarlı ve sevecen ailelerden gelen ergenlerin iyi bir biçimde sosyalleşerek bu dönemi rahat geçirdiklerini belirtmiştir. Lakin ailesinden gerekli sevgiyi ve eğitimi görmemiş kişilerin yeterince sosyalleşemediklerini ve bu dönemin kendileri için bir bunalıma dönüştüğünü de ilave etmiştir.
Ergenlikteki sorunlara dikkat çeken bir diğer kişi de Kurt Lewin’dir. Lewin’e göre hızlı değişimlere maruz kalan herkes yoğun stresli bir dönemden geçer. Ergen de gerek biyolojik gerek psikolojik ve gerekse de toplumsal açıdan böyle bir değişimden geçtiği için stresli ve sıkıntılı bir döneme maruz kalır. Hatta Lewin’e göre kendisinden yetişkinlikte beklenen davranışlarla çocuklukta öğrendikleri arasında direkt bağlantı olmadığını gözlemleyen ergen iki dünya arasında kalarak “marjinal” kişi durumuna düşer.
İnsanın yaşam sürecini sekiz aşamadan oluşan ve her evresinde bir çatışmayı da beraberinde getiren psikososyal kuram ile kategorize eden Ericson, ergenliğe denk gelen dönemi “Kimlik Kazanımına Karşı Kimlik Krizi” şeklinde tanımlamıştır. Ericson’a göre ergenlik, kendisinden sonra gelecek olan “Mahremiyete Karşı Tecrit Olma”, “Durgunluğa Karşı Üretkenlik”, “Ümitsizlik ve Çaresizliğe Karşı Katılım ve Bütünlük” evrelerine hazırlık dönemidir. Bu yönüyle kendini tanımaya ve bir kimliğe bürünmeye çalışan gencin bu krizi nasıl çözeceği, geleceği açısından çok kritiktir. Bu krize sağlıklı bir çözüm bulup cinsel kimliğini, toplumdaki yerini ve kendi değer yargılarını oluşturabilmiş kişi, ilerleyen yaşamında karşılaşacağı çatışmalara hazırlıklı olacaktır.
Batı dünyasında ergenliğe dair yapılan çalışmalara bakıldığında fırtınalı, gerilimli ve çoğu zaman da sıkıntılı bir dönem yaklaşımı öne çıkmaktadır. Bu geçiş evresi problemler ile özdeşleştirilmiştir. Bu yaklaşımın temelinde Modern Psikolojinin insana dair karamsar yaklaşımının izlerini bulmak mümkündür. Batıda her ne kadar zaman içerisinde farklı çalışmalar yapılmış olsa da genel tabloda insanın manevi potansiyelinin ıskalandığını ve nefsi yönüne odaklanıldığını göze çarpmaktadır. Doğudaki ve özellikle İslam’daki insanın manevi derinliğine dair yaklaşımları, Rasyonel Batı aklının ürünü olan Modern Psikolojinin oluşum ve gelişim evrelerinde görmek neredeyse imkânsızdır. (Her ne kadar yakın dönemlerde kimi araştırmacıların çalışmaları farklılık arz etse de ana akım içerisinde seslerinin henüz cılız kaldığı söylenebilir.)
İnsanı maddi ve manevi yönleriyle bir bütün olarak değerlendiren ve manevi gelişimi ön plana alan bizim dünyamızda ise durum bundan ibaret değildir. Bu toprakların dünya görüşü içerisinde gençlik, sıkıntılardan ibaret olmayan hatta önemli bir potansiyeli bünyesinde barındıran bir döneme işaret etmektedir. Gence, kavramsal olarak define, cevher gibi anlamlar yükleyen bir tasavvur (bkz. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük), gençteki bu potansiyele göre hareket edip ona toplum içerisinde ayrı bir önem göstermekte ve ondaki bu potansiyeli harekete geçirmeye odaklanmaktadır. Ergenlikteki büyüme gelişmeyi hayatın doğal bir parçası olarak görüp ona göre düzenlemeler getirmekte ve gence yetişkin dünyası içinde uygun bir konum biçmektedir.
Bu durumun en güzel örnekliğini Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) şahsında görmek mümkündür. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) için, daveti boyunca gençlerin yeri farklı olmuştur. Onlara ayrı bir ilgi göstererek fikirlerini sürekli dikkate almıştır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bu yaklaşımı, henüz değer yargıları kalıplaşmamış olan, hayata sorgulayıcı gözlerle bakıp sorumluluk üstlenilmesi gerektiğinde birçok yetişkine göre daha cesur davranabilen genç kesim tarafından daha çok iltifat görmesine vesile olmuştur. Zihnen ve bedenen daha enerjik oluşu gençliğe toplum içinde her dönemde özel bir konum kazandırmıştır.
ERGENLİKTE GELİŞİM
Erinlik dönemi diye ifade edilen ergenliğin arifesinde ve başlarında kişi ne çocuktur ne de genç. Ergenliğin başlangıcı olarak kabul edilen buluğa erme yaşı kızlar için 1112, erkekler için ise 1315’tir. Kişiden kişiye, bölgeden bölgeye değişiklik gösterebilen buluğa erme yaşı, kızlarda erkeklere kıyasla yaklaşık iki yıl erken gerçekleşir. Bu dönemde kişinin hayatında hızlı fizyolojik (hormonal) değişikler meydana gelir ve ergen cinsel olgunluğa ulaşır. Zihinsel yapısında ve ilgilerinde gelişmeler olur.
Ergenliğin başlarında çocukluktan çıkan gencin yeni hali, çevresi tarafından kabul görmekte zorlanılabilmekte ve buna bağlı sorunlar yaşanabilmektedir. Hem gencin kendisinin hem de ailesinin yeni durumu kabullenip uyum göstermeleri zaman alabilmektedir. Kızlar için 1416’lı, erkekler için ise 1517’li yaşlar ergenliğin ortaları olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde fizyolojik gelişmenin hızı azalır. Ergenin çevresi tarafından genç olarak kabul görmeye başladığı bu dönemde kişi hayatına dair kararlar almaya başlar. Ergenliğin sonlarına doğru ise değişimin hızının yavaşlamasıyla beraber gencin hem kendisiyle hem de çevresiyle ilişkilerinde önceki dönemlerine kıyasla daha dengeli bir döneme girildiği söylenebilir.
BEDENSEL GELİŞİM
Buluğ çağında 1213 yaşındaki kızlar aynı yaştaki erkeklere göre daha uzun ve daha ağırdırlar. 15 yaşından itibaren bu farklılık erkeklerin lehine değişmeye başlar. Boy büyümesi kızlarda 1618, erkeklerde ise 1820 yaşlarına kadar devam eder. El ve ayaklar, kol ve bacaklara göre daha çabuk gelişir. Ergenin vücudunda meydana gelen hızlı ve orantısız değişimi kabullenmesi zaman alabilir. Bu da onu sakarlığa veya uzun olanlarını hafif kambur bir duruşa sürükleyebilir.
Ergenlikte ses kalınlaşmaya başlar. Ciltte akneler ve ergenlik sivilceleri oluşur. Sivilcelerin sıkılmaması ve yüzün temiz tutulması önerilir. Koltukaltı ve kasık bölgesinde kıllanmalar oluşur. Erkeklerin yüzlerinde kişiden kişiye göre farklı hızda olmak üzere bıyık ve sakal çıkmaya başlar. Ter bezlerinin çocukluğa göre daha çok çalışmaya başlamasıyla daha sık terleme meydana gelir ve vücut temizliğine gösterilmesi gereken önem artar.
Kız ve erkeklerde cinsiyet rolü belirgin bir hal alır. Ergenler kendilerini daha beğenilir kılmak için ayna önünde uzun süreler geçirmeye başlayabilirler. Bu anlamda ergenlikteki sivilce artışı ya da vücuttaki orantısız büyüme stres ve kaygıya sebebiyet verebilir.
ZİHİNSEL GELİŞİM
Çocuklar ancak nesnelere dayalı olarak akıl yürütebilirken, ergenler yetişkinler gibi soyut düşünebilmeye ve akıl yürütebilmeye başlarlar. Çocuklar gibi sadece şimdiki zamanla sınırlı olmadan geleceğe dair düşünüp varsayımlarda bulunabilmektedirler. Ayrıca bu dönemde mantıksal düşünme becerisinin yetişkinler düzeyine ulaştığı kabul edilir.
Ergenlikte soyut sözcükleri kullanma ve anlama becerisi gelişmekte ve felsefe, din, ahlak, siyaset gibi konularda fikir yürütülebilmeye başlanmaktadır. Gözlemler, diyaloglar, okumalar vesilesiyle hayata dair fikirler üretilebilmektedir. Lakin bu fikirler ergenin zihin ve gönül dünyası henüz gelişmekte olduğundan kısa sürede yerini başka fikirlere bırakabilmektedir.
Hayata anlamaya çabalayan eleştirel bir gözle baktıklarından içinde yetiştikleri değerleri sorgulayabilmektedirler. Eğer tüm bu toplumsal ve dini değerler ciddiyetle makul şekilde kendisine tekrar sunulmazsa, bu değerlere bağlılık azalabilir.
DUYGUSAL GELİŞİM
Ergenlikle birlikte duyguların yoğunluğunda artma olur. Bu yoğunluğa binaen duyguların ifade edilme isteğinde artış, ifade ediliş biçiminde de abartılar gözlemlenebilir.
Duygulardaki yoğunluk artışı, düzensizliği de beraberinde getirir. Duygularda istikrarsızlık gözlenebilir, çocukluktaki kadar çabuk olmasa bile bir duygu durumundan bambaşka bir duygu durumuna kısa sürede geçilebilir. Çabuk heyecanlanıp öfke kontrolünde zorlanılabilir.
Ergenlikteki genç başkalarından uzaklaşıp daha çok yalnız kalmak da isteyebilir. Bu durum kendinde meydana gelen değişmelere alışma ve yoğun olarak hissettiği duygularını anlamlandırma çabası olarak okunabilir. Kimse tarafından “anlaşılmadığını” hissetme de bu durumu pekiştirebilir.
Çalışmaya ve genel olarak hayata karşı diğer dönemlere kıyasla daha fazla isteksizlik oluşabilir. Bu dönemdeki genç adeta enerjisini büyümeye ve duygularına harcamaktadır. Bundan dolayı özellikle ergenliğin başlarında ders başarılarında düşüş gözlenebilir.
Gencin kendini tanıyıp kabullenerek sağlıklı bir özgüven duygusuna kavuşması zaman alabilir. Bundan dolayı kimi gençlerde özgüven eksikliği, çekingenlik gözlenebilir. Söz konusu gençlerde yoğun bir hata yapma kaygısı oluşabilir ve kendini beğendirme duygusu mevcut çekingenliğini pekiştiren bir işlev görebilir. Bu gençlerin özgüven duygularının olumlu anlamda gelişebilmesi için anne babaları tarafından hatalarının değil de başarılarının ön plana çıkarılması, hataları için de yapıcı bir üslupla uyarılmaları gerekmektedir.
Genel olarak kızlar erkeklere oranla daha önce duygusal olgunluğa ulaşırlar. Aynı yaştaki iki gençten kız olanın duygularını kontrol etmede daha olgun olduğu gözlenebilir.
SOSYAL GELİŞİM
İnsanın hayatındaki sosyal gelişim, ergenlik dönemi ile beraber yeni bir boyut kazanır. Aile içindeki iletişim, kişinin sosyalleşmesinin temellerini oluşturur. Bu anlamda ebeveynlerin, çocukluğundan itibaren çocuklarını bir fert olarak kabul edip görüşlerine kulak vermeleri, onlara güven içinde iletişim kurabilecekleri bir yuva temin etmeleri ve yaşıtlarıyla ilişkilerini de kısıtlamamaları büyük önem taşır.
Ergenlik döneminde gencin arkadaşları ile geçirdiği zaman artmaktadır ve çocukluk döneminde olduğundan daha da çok arkadaşlarının etkisinde kalabilmektedir. Bu dönemde aileden öğrenilen kimi hususlar arkadaşların etkisiyle ya da bir gruba dâhil olabilme adına reddedilebilir. Bu gencin anne babaya ihtiyaç duymamaya başladığı anlamına gelmez. Meslek seçimi, gelecekteki hayatı ve daha pek çok hususta genç anne babasının tavsiyelerine ihtiyaç duyar.
Sağlıklı bir sosyalleşme için ergenin akranlarına ihtiyacı vardır. Anne baba çocuğu için her zaman yol gösteren, doğruları söyleyen ve destek olan konumdadır ve böyle de olmalıdır. Ergenlik ile beraber genç daha eşitlikçi bir sosyal temasa, anlaşılabildiğini ve kabul gördüğünü hissedebilmek için kendisiyle aynı sorunlara ve gündemlere sahip, aynı statüde oldukları akranlara ihtiyaç duymaya başlar. Bu, kendi duygu ve fikirlerini doğru şekilde iletebilme, karşıdaki kişiyi hoşgörü ile karşılayabilme ve insanlarla dengeli bir sosyal ilişki kurmayı öğrenebilme adına gerekli olan bir durumdur. Bundan dolayı gençler böyle bir imkândan mahrum bırakılmamalıdır.
Ergenlik çağındaki gencin sosyal gelişiminde sosyal bir grup tarafından kabullenilme, kendini bir arkadaş grubuna dâhil hissetme önemli bir yer taşır. Gencin fikirleri, zekâ seviyesi, duygusal olgunluğu, okul başarısı, yetenek ve fiziksel görünüşü gibi unsurlar onun kabul edilmesi benimsenmesi anlamında belirleyicidir. Bir alanda hünerli olması da gencin kabul edilebilme düzeyini artırabilir. Bir arkadaş grubu tarafından kabul görme gencin kendine olan güvenini pekiştirir, herhangi bir durumda fikirlerini rahatça ifade etmesini ve savunmasını kolaylaştırır. Yeterince özgüven sahibi olamayan gençler arkadaşlarının yönlendirmelerine daha açık olurlar. Ayrıca yeterince kabul görmeme ergeni yalnızlık ve aşırı çekingenlik hissine sürükleyebilir.
KİMLİK GELİŞİMİ
Ergenlik dönemi kişinin kendisiyle ilgili farkındalık kazanıp kendi özelliklerini tanıması adına önemli bir dönemdir. Bu dönemde kişi kendisine “Ben kimim?”, “Nasıl davranmalıyım?”, “Ne olmalıyım”, “Nasıl bir hayat tarzı doğrudur?” gibi sorular yöneltip cevaplar bulabilmek için içsel bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuğu anne babasından, arkadaşlarından ve medyadan önemli ölçüde etkilenerek seyreder. Çocukluğunda ilgi, sevgi ve güven ihtiyaçlarının karşılanmış olması bu yolculuk için sağlıklı bir zemin oluşmasını hazırlayacaktır.
Ergenlik dönemindeki genç kendisini tanımaya yönelik girdiği çabanın sonucunda kendisiyle ilgili kimi tespitlerde bulunur. Kendisine dair geliştirdiği fikirlerinin de çevresindekiler, öncelikle de değer verdiği kişiler tarafından paylaşılmasını umar. Umudu gerçekleşmediği takdirde de çevresi tarafından “anlaşılmadığını”, “yanlış tanındığını” düşünmeye başlayabilir.
Henüz kimlik inşa sürecinde olunduğu için benimsenen roller ve kabul edilen fikirler değişime açıktır. Benimsenen kimlikler kökleşmemiş olduğundan farklı etkenlerin tesiriyle değişiklikler göstermesi özellikle anne baba tarafından normal karşılanmalı ve gencin kimlik arayışına saygı duyulmalıdır. Bu arayışının küçümsenmesi, sadece anlaşılmadığı hissini pekiştirmeye yarayacaktır.
Ergenin yeterli olduğu ve başarılı olabileceği konuların tanıtımı ve bu alanlara teşviki özgüvenlerini artıracak ve kendilerini keşfetmeleri sürecinde yardımcı olacaktır. Yetişkinin baskılı ve katı disiplinli davranmaktan ziyade, sevgi dolu, önemseyen, güven ve değer veren bir tutum içinde olması ergenlikteki gencin sağlıklı bir kimlik geliştirmesini kolaylaştıracaktır.
Ergenin kimlik gelişim sürecinde önemli yeri olan kimi hususlar şunlardır:
BAĞIMSIZLAŞMA
Ergenlik döneminin başlamasıyla beraber genç yavaş yavaş uydu konumundan çıkıp bağımsızlaşmaya başlar. Ergenliğe kadar anne babasının kontrolü altındaki genç ergenlik ile birlikte yetişkin olduğunu hissetmek ister. İhtiyacı ailesi tarafından kabul edilmeyip dengeli şekilde desteklenmeyen genç, yetkinliğini ispat etme çabasına girebilir ve anne babası ile arasında çatışmalar çıkabilir.
Kontrol konusu aile içi ilişkileri oldukça etkileyebilmektedir. Gencin kendisi ile ilgili konularda kontrolü ele geçirme talebine saygı duyulup hangi yaşta hangi hususlarda bu hakkın tanınacağı doğru şekilde belirlenmelidir. Ayrıca henüz olgunlaşma sürecinde olduğundan içten içe anne baba desteğine ihtiyaç duyduğu unutulmamalıdır.
Bağımsızlaşma, sorumluluk bilinci kazanabilme ve yeterliliklerin farkına varılabilmesi için de gereklidir. Yaşına göre belli düzeylerde özerklik tanınması genci, sorumluluklarını fark edip yüklenmeye teşvik edecektir.
Uyduluktan çıkışını sağlıklı şekilde atlatamamış genç için ilerleyen yaşamında başkalarının uydusu olma ya da kimse ile sağlıklı bir bağ kuramama gibi tehlikeler vardır.
ROL MODEL
Henüz kendisiyle ilgili tam bir farkındalık geliştirememiş, kimlik oluşturma sürecindeki genç için kendini özdeşleştirebileceği bir rol model, işini oldukça kolaylaştırır. Bundan dolayı ergen farkında olarak veya olmadan böyle bir rol model arayışına girebilir. Bu, gencin yakın bir akrabası olabileceği gibi bir düşünür, bir futbolcu veya bir şarkıcı da olabilir. Böyle bir kişiyi bulabildiğini düşünen ergen fikirlerinden davranışına, giyim tarzından saç stiline kadar birçok konuda kendini o kişiye benzetmeye çalışabilir.
Kimliğini benzeştirmek için başvuracağı zemin bir arkadaş grubu ya da fikri bir oluşum da olabilir. Böyle olduğu takdirde ergen dâhil olmaya çalıştığı grup gibi düşünmeye ve davranmaya çabalayabilir. Özdeşim kurulan unsurların süreklilik arz etmeyebileceği de eklenmelidir. Sağlıklı bir kimlik gelişimi için bu dönemdeki gence doğru ve tutarlı örneklikler sergilemek oldukça önemlidir.
BENMERKEZCİLİK
Kendisine uygun kimlik geliştirebilme çabasında olan genç kendi zihninde oluşturduğu hayali seyircilerin bu kimliği sürekli denetledikleri varsayımını taşır. Herkesin gözünün sürekli kendisinde olduğunu düşünerek onların da onayından geçmeyi ister. Bu yüzden bir sivilceyi, bir saç telini ya da konuşurken kullanılan bir yanlış kelimeyi dahi kimsenin gözünden kaçmayacağını düşünerek sıkıntı edebilir. Zihninde oluşturduğu hayali seyircilerin her hareketini gözlemlediğini düşünmek onu utangaçlığa, hata yapma korkusuyla çekingenliğe itebilir. Bu durum kişisine göre narsistik eğilimlere de sebep olabilir.
Benmerkezci düşünce aynı zamanda ergeni duygu ve düşüncelerinin biricikliği algısına da götürebilir. Bu gence göre kimse onun gibi sevemez. Ya da karşılaşılan bir problem, dünyada bir insanın başına gelebilecek en büyük sıkıntı gibi algılanabilir. Böyle hisseden ergenlere göre kimsenin kendilerini “anlaması” mümkün değildir.
ERGENLİK GENÇLİK ALGISINDA DEĞİŞİM
Toplumumuzda gerek ergenlik çağındaki gençlerin hayata yaklaşımlarında ve gerekse de bu gençlere dair yetişkinlerin algısında yakın zamanlara has keskin değişimler gözlemlemek mümkündür. Günümüzün birçok yetişkini ergenlik dönemindeki gençliği anlamakta zorlanmakta, “biz de geçtik bu dönemlerden ama böyle değildik” şeklinde şaşkınlıklarını ifade etmektedir. Bu tespitin haklılık payının olduğu göz ardı edilemez. Yakın dönem ergenlerinin daha önceki dönem gençlerine kıyasla birçok alanda gösterdikleri son derece keskin, şiddetli ve yoğun farklılık ciddi bir araştırmayı hak etmektedir. Bu farklılığın sebeplerinden kimilerine kısaca değinilecek olursa;
Teknolojik gelişmelerin hızı ve toplum nezdindeki etkisinin yaygınlaşması ile günümüz insanı çok erken yaşlarda ve çok daha çeşitli yoğun bir biçimde teknoloji ile muhatap olabilmektedir. Özellikle 2000 sonrası kuşak için televizyonun, bilgisayarın, internetin, cep telefonunun vs. doğdukları ve tanıştıkları hayatın doğal bir parçası gibi algılandığı ve bebeklikten itibaren gelişimlerinin bu teknolojinin tesirinde olduğu bir gerçektir. Daha önceki hiçbir kuşak için şu anki gibi bir durum söz konusu olmamıştır. Yeni nesil tv ve bilgisayarın vs. etkisiyle şiddetle, cinsellikle, çarpık insani ve toplumsal ilişkilerle çok erken yaşlardan itibaren muhatap olabilmektedir. Yukarıda bir kısmına değinilen teknolojik ürünlerin kişinin doğumundan itibaren bedensel, zihinsel, duygusal ve ahlaki gelişimine, sosyalleşme düzeyine verdiği zararlar son dönemlerdeki çalışmalarla ortaya konmaya başlanmıştır. Kısacası artık gençler mevcut teknolojinin etkisi ile çok daha farklı bir çocukluk geçirerek ergenliğe adım atmakta, aynı zamanda gençlik süreçleri, gelişimleri, ilgileri, ilişkileri vs. de yine aynı etki ile çok farklı özellikler göstermektedir.
Söz konusu teknolojinin etkisinden aile ortamı da nasibini almaktadır. Tv, internet, sosyal medya gibi unsurların etkisi ile aile içerisindeki bağlar önceki dönemlere nispetle oldukça zayıflamıştır. Aile içinde iletişimin, fertler arasındaki yakınlığın, paylaşım düzeyinin günümüz modern ailelerinde oldukça azaldığı gözlenmektedir. Bu durum da yeni neslin gerekli düzeyin çok altında sosyalleşebileceği ve sağlıklı bir kimlik geliştirebileceği bir ortamda yetiştikleri anlamına gelmektedir.
Yakın zamanlarda karşılaşılan ebeveyn modelinin önceki nesillere kıyasla büyük farklılıklar gösteriyor oluşu da dolaylı olarak çocukları ve ergenleri etkilemektedir.
Günümüzde anneler kamusal alana daha fazla dâhil olmuş vaziyettedirler. Çalışan anne sayısındaki artış, kreşlerde gününü geçirmek zorunda kalan çocuk sayısını her geçen gün artırmaktadır.
Teknolojinin, yeni iletişim araçlarının fertlerin kişisel hayatında daha fazla yer kaplamasıyla birlikte anne babanın çocuklarına ayırdıkları zaman azalmaktadır.
Anne babanın aile içindeki konumlarında var olan denge olgusunun her alanda eşitliğe doğru evrilmesi, aile içindeki görevlerin taksiminden çocuklara yaklaşıma, otorite olgusundan aile içi iletişimin neliğine kadar birçok hususu etkilemiş durumdadır. Bunun sonucunda oluşan tablonun ise değerlerimizle örtüştüğü söylenemez.
Daha da çoğaltılabilecek yukarıdaki gibi hususlar anne babanın aile içindeki rollerini ve işlevlerini önemli ölçüde etkilemiş bulunmaktadır. Bu da doğal olarak çocuk eğitimine ve ergenlik sürecine yansımaktadır.
Değişen anne babaların çocuklarına yönelik beklentileri ve vaatleri de ciddi şekilde farklılaşmıştır. Yakın dönem ebeveynlerinin önemli kısmının, çocuklarının nefsanî ihtiyaçlarının tatminine ve onlara iyi bir meslek edindirebilmeye fazlasıyla odaklanmış oldukları gözlemlenebilir. Anne babalığı bunlardan ibaret gören bu tür ebeveynler, çocuklarında oluşmasına sebep oldukları manevi boşluğu maddiyat ile giderme yoluna gitmektedirler. Çocuklara gösterilemeyen sevgi daha çok oyuncak alınarak, onlara sunulamayan ilgi dolu zaman bilgisayar oyunlarında ve internette daha çok vakit geçirmesine fırsat verilerek bertaraf edilmeye çalışılabilmektedir. Günümüzün birçok çocuk ve genci önceki nesillere göre otoriteden, ilgi ve sevgiden daha da yoksun şekilde yetişmeye mecbur bırakılmaktadır.
Günümüzde gençlerin önünde önceki nesillere nazaran çok daha geniş bir yelpazede rol modeller bulunmaktadır. Gençlerin vakitlerinin büyük kısmını ayırdıkları bilgisayar oyunları, hemen hemen her evde her akşam izlenen diziler ve benzeri platformlarla günümüz gençlerine sürekli değerlerimizle örtüşmeyen birçok rol model sunulmaktadır. Şiddet ve cinsellik vurgulu söz konusu platformların rol modellerinin günümüz gençlerinin sağlıklı gelişimi için ne derece zararlı olduğu ortadadır.
Ayrıca yine yakın zamanlara has bir durum olarak gençlerin çoğunun kullandığı sosyal medyada yeni bir rol model olgusu ile karşı karşıya bulunmaktayız. Sosyal medyada gençler kendileri için oluşturabildikleri yapay hesaplarla yapay kişiliklere bürünerek gerçek hayatlarıyla örtüşmeyen bir kişinin rolünü yapabilmekteler. Kendileri için yine (tabi günümüzde kendilerine sunulanlardan da etkilenerek) kendilerinin oluşturdukları bu rol modeller aracılığıyla farklı bir tatmin duygusu da yaşanmaktadır.
Rol modellere ilişkin yukarıda ifade edilenler günümüz ergenliğini öncekilere kıyasla daha sıkıntılı hale getiren noktalardandır.
Rol modelin ise ergenin gelişimi için önemine daha önce değinilmişti.
Yukarıda kimileri ifade edilen hususların her ergen için tezahürleri farklı düzeyde olabilir. Lakin sadece ifade edilen hususların son dönemlerdeki yaygınlık oranı ve toplum üzerindeki etkileri göz önünde bulundurulsa bile, günümüzdeki ergenlerin önceki nesillere göre daha farklı bir çocukluğun akabinde çok daha farklı bir ergenlik sürecine maruz kaldıklarını söylemek yanlış olmasa gerektir.
GENEL DEĞERLENDİRME
Dinimiz insan ömrünü sorumluluk açısından çocukluk ve yetişkinlik olarak ikiye ayırmaktadır. Buluğa erme, akıl baliğ olma bu iki devre arasındaki geçişi ifade eder. Ergenlik ile beraber genç, Allah indinde bir yetişkin olarak kabul edilerek ibadetlerinden ve hayatından sorumlu tutulmaya başlanır. Buradan hareketle ergenlik döneminin yetişkinlik kitabının bir parçası, adeta bir mukaddimesi olduğu kabul edilmelidir. Bu dönemdeki gence yaklaşırken çocukluktan çıkmış olan, mantıksal düşünme becerisi bir yetişkin düzeyine erişmiş ve Allah tarafından sorumluluk sahibi kılınan biri ile muhatap olunduğu asla unutulmamalıdır.
Günümüzde yetişkinlerin ergenlerle ilgili yaşadığı sorunların önemli bir kısmının temelinde onların yetişkinliğe adım attığının kabul edilmemesi yatmaktadır. Onlara hala eski alışkanlıklardan hareketle çocuk gibi davranılmakta, bu da gencin tepkisini çekerek karşılıklı bir iletişim çatışmasını doğurmaktadır. Bu çatışmada ergenden ziyade olgunca bir tutum sahibi olması beklenen yetişkinin daha çok payının olduğu ortadadır.
Ergenlik sürecinin genç için taşıdığı anlam genel itibariyle müstakil bir fert olarak kimliğini inşa edip hayata dâhil olabilme şeklinde ifade edilebilir. Bu süreçte ortaya çıkan birçok durumun bununla doğrudan ya da dolaylı ilgisi bulunmaktadır. Gencin aileden uzaklaşmaya başlamasında, o zamana değin var olan anne babaya bağımlılık halinden kurtulma niyetinin; kimi şahıs ya da gruplara benzemeye çalışmasında da, kuşanacağı müstakil kimliğe nasıl ulaşacağına dair tecrübesizliğin izlerinin görülmesi mümkündür. Yine gencin bedenine dair taşıdığı kaygıların temelinde, kimliğinin bir parçası gibi gördüğü bedeninin çevresi tarafından kabul görmesi arzusunun; yalnız olma veya aykırı olma çabalarının arka planında da hep kendine ait bir kimlikle mevcut hayat içerisinde bağımsızlığını ilan etme isteğinin izlerine rastlanabilir. Tecrübesizliğinden ötürü kendi için içinde kimi çelişkileri üretebiliyor olsa da daha pek çok hususta izlerine rastlamanın mümkün olduğu gencin akıp giden sosyal hayata kendi kimliği ile katılabilme çabaları anlayışla karşılanmalıdır.
Sonuç olarak bir ergeni çocuk olarak görmektense sorumluluk sahibi olmaya başlamış acemi bir yetişkin olarak değerlendirmek ona karşı daha doğru bir tutum geliştirilmesini sağlayacaktır. Böyle bir tutum olası çatışma zeminlerini doğurmak yerine olgunlaşma sürecine saygı duyulmasını ve işbirliği içerisinde daha çok destek olunmasını beraberinde getirecektir. Bu da gençteki potansiyelin ortaya çıkışını kolaylaştıracaktır.
ERGENLERE YAKLAŞIMDA BAZI ÖNERİLER
Yetişkinliğe doğru yola çıktıkları unutulmamalıdır. Çocukluktan çıkmış oldukları kabullenilmeli ve buna göre bir ilişki geliştirilmelidir.
Ergenlik çağındaki gençlere karşı sabır, soğukkanlılık ve anlayış ile yaklaşılmalıdır. Yüksek sesle verilen emirler, ağır eleştiri ve azarlamalar aradaki ilişkiye büyük zarar verecektir.
Çocukluktan çıktıklarının farkında olduklarından fikirlerinin alınması, ergenlerle ilişkiyi olumlu şekilde etkiler. Muhalefet gibi gözüken davranışlarının arkasında genel olarak çevrelerine büyüdüklerini ve onların da fikirleri olduğunu gösterme isteği yer alır.
Anneler veya ablalar kız çocuklarını, babalar veya ağabeyler de erkek çocuklarını çeşitli özel konularda bilgilendirmelidirler. Yoksa gençler içine girdikleri dönem itibariyle ihtiyaç duydukları bu bilgileri internetten ya da arkadaş ortamından edinme yoluna gidebilir. İnternetten ya da akranlarından öğreneceği her bilginin güvenilir olmadığı ortadadır.
Ailece bir arada olunacak ve muhabbet edilecek ortamlar oluşturulmalıdır. Bu buluşmalar sorgu seansına dönüştürülmeden karşılıklı duygu ve düşünce paylaşımının yapıldığı samimi ortamlar olmalıdır.
Ailece tv, bilgisayar vs. başında geçirilen vakit kontrol altında tutulmalı ve bunların aile içi iletişimi azaltmasının önüne geçilmelidir. Özellikle ebeveynler teknolojinin bilinçli kullanımı hususunda (tv, bilgisayar, internet, sosyal medya vs.) örneklik teşkil etmelidir.
Başarılı olabilecekleri sportif faaliyetlere yönlendirilmeleri (özellikle takım sporları) hem enerjilerini atabilmeleri hem gelişmekte olan vücutlarının sağlığı ve hem de sosyalleşebilmeleri için faydalı olacaktır.
Baskıcı tutum, bağımsızlığını kazanmaya ve bir fert olarak sosyal hayata katılmaya çalışan bir ergenin en son isteyeceği şeylerdendir. Baskıcı olmak yerine model olunmalıdır. Çünkü gençler söylenenlerden çok yapılanları dikkate almaya meyillidirler.
Kilo, boy artışı ve kimi fiziksel özellikleri üzerinde durulmaması, zaten bu hususlarla ilgili çok hassas ve alıngan olduklarından daha yerinde olacaktır.
Sakarlıkları doğal karşılanmalıdır. Çünkü bedenlerinde yaşanan hızlı ve ani değişimlerden ötürü vücutlarını kontrol etmekte zorlanmaları normaldir.
Sorumluluk üstlenmelerine fırsat tanınmalı ve kendilerine güvenildiği hissettirilmelidir.
Çevredeki insanların sürekli kendisini gözlediğini düşündüklerinden başkalarının önünde eleştirilmekten hiç hoşlanmazlar. Bundan dolayı bire bir kalındığında yapıcı bir üslupla uyarılmaları daha doğru olacaktır.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Twenge J. M. (2009): Ben Nesli, Kaknüs Yayınları, İstanbul
Kulaksızoğlu A. (2006): Ergenlik Psikolojisi, Remzi Kitabevi, İstanbul
Chapman G. (2007): Gençler İçin Beş Sevgi Dili, Sistem Yayıncılık, İstanbul
Aydın B. (2005): Çocuk ve Ergen Psikolojisi, Atlas Yayın Dağıtım, İstanbul
Mary J. Gander; Harry W. Gardiner (2010): Çocuk ve Ergen Gelişimi, İmge Kitabevi, Ankara
Dolgin K.G. (2014): Ergenlik Psikolojisi, Kaknüs Yayınları, İstanbul
Steinberg L. (2013): Ergenlik, İmge Kitabevi, Ankara
Furkan Sancaklı