Kıymetli Gençlik Gençler
Bir millet, mektebiyle millet olur. Bir millet, mektebinde yükselir. Mektebin büyüklüğünü görmek mi istiyorsunuz? Mektebin hayatına girin, koridorlarında dolaşın, sıralarının üstünü yoklayın, gençliğinin alnında parıldayan necabet damgasına bakın. Her birinin yüzünde ilahî nazardan nişane olan hayâ menbaında kaynaşan bin sevimli manayı seyredin: Biliniz ki cemaatin en temiz unsurları sizlersiniz. Bir milleti büyük yapan içinde bulunduğu medeniyet âlemine bayrak yapan, mekteplerinin kan değil de dimağ usaresi harcayan sinesidir. Medeniyet kervanına yol gösteren maariftir, kültürdür. İlkçağ tarihinde gördünüz ki Sümer, Mısır ve Çin dünyalarının, Yunan dünyasının büyük medeniyetleri hep kültür ve maarif temeli üzerine kurulmuştur. İslam, bir büyük ilim Rönesans’ı ile âleme yayılan güneş oldu. Bizim millî tarihimiz Anadolu’da bin yıl evvel başlarken, Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün Bağdat’ta açtığı Nizamiye medresesi, Türk-İslam dünyasının bütün büyük ruhlarını kendi etrafında topladı. Bundan sonraki yayılışın dimağı oldular, İstanbul’u alan büyük atamız Fatih’in, fethinden daha büyük eseri Fatih Külliyesi, Kanuni’nin Mohaç ve Hint seferlerinden daha büyük eseri Süleymaniye Külliyesi olmuştur. Bizde gerçekten bizim olan ne varsa hepsi mektebindir. Geri kalan ya cildimizle iştihalarımızın veya alışkanlıklarla şaşkınlıklarımızındır. Bu hikmeti pek iyi anlayan Büyük İskender’in, hocası Aristo’ya borçlu olduğu büyük minneti ifade eden şu sözü size ibret olmalıdır: “Babam beni gökten yere indirdi, hocam beni yerden göğe çıkardı.”
Hayat ve dünya görüşlerimizde sizi kurtarıcı olan, kendi içinizden size emniyet sunan ne varsa hocalarımızın, mektebin verdiğidir. Bütün bilmediklerimizi sunacak zekâmızın ufukları arasındaki bütün açlığınızı doyuracak olan bütün gıda, bunu da hiç unutmayınız ki, insanlığın muazzam ruh yükünü sırtında taşıyan, bunu taşımış olan hocalarımızın dağarcığında bulunmaktadır. Sizi onlar her ders yılının başında büyük bir ruh açlığıyla karşıladılar. Bu sizin gençlik devrenizin en büyük saadeti olmuştur.
Filozof Sokrat’ın şu sözü, hikmetin sonuncu basamağı olan sırra ne yoldan ulaşıldığını ortaya koyucudur: “Ben yalnız bir şey biliyorum o da hiçbir şey bilmediğimi bilmektir.” İşte en büyük hâkimin, sonsuz, idraki sonsuz açlıkla birleştiren bilgisi.
Hiçbir şey bilmediğimizi bilecek kadar çok bilgi, derin bilgi, ilahî bilgi mi elde etmek istiyorsunuz? Her şeyi ve bütün varlığı sevmeyi öğreniniz. Bu ulvi sevginin şartı; her an bir vazifenin emri altında bulunduğunu bilmek, her an kendinden bir fedakârlık beklendiğini göze almak, her gün yeni bir hizmete hazır olmaktır. Hiçbir hizmete söz vermeden, serazat kendi zannınca hür yaşadığını söyleyen insan, hakikatte bir esirdir;
içgüdülerinin ve her günkü hasis menfaatleriyle alışkanlıklarını kımıldatan kuvvetlerin esiridir. Vazifesiz, itaatsiz insan, vazifeyi ve itaat iradesini ta içinden teperek kendinden uzaklaştıran içimizdeki hayvanın esiridir. Hür adam, hürriyetle sahip olduğu içsel kuvvetlerin varlığı sayesinde üzerine birtakım vazifeler yüklenmiştir.
Bizim işimiz, sizin yalnız zekâlarınızı işlemekten ibaret değildir. Aynı zamanda kalplerinizi yoğurmaktır. Biz, sizin birtakım dersleri öğrenen zekâ makinaları olduğunuzu hiç düşünmedik.
Şahsiyet ve hâlleriniz, bizim hünerimizin gerçek eserleridir. Yapılan bir hâlle, yükseltilen bir ruh, bir deha eserinden daha fazla bir şeydir, bir âlemin yaratılışı gibidir. Bize “Siz ne iş yapar, ne vazife görürsünüz?” diye soranlar olursa onlara, sonsuz sevinçle içimiz taşarak “Bizim vazifemiz karakter yapmaktır, şahsiyet yaratmaktır.” diye cevap vermede saadet buluruz.
Mektep koridorları gerçek fetihlerin yeridir. Harp cephesindekinden daha derin ve trajik duygular sisteminin yaşandığı muhteşem ve ilahî sahnedir. Burada kendine irşat aydınlığı arayan gençlik, aynı zamanda kendisine verilen irşat ışığını ellerinde taşıdığı için irşatçısına mürşit de olabilir. Bugüne kadar biz vazifeyi yapan siz, yarının mürşitleri olacaksınız.
•Bu yazı, Nurettin Topçu’nun Dergâh Yayınlarından çıkan “Türkiye’nin Maarif Davası” adlı eserinden alıntılanmıştır.