Gençler Hayatı Nasıl Algılıyor
Türkiye gündemini değerlendirdiğimizde gençlerimizin katıldığı şiddet içerikli olayların giderek arttığını görüyoruz.
Hatta geçtiğimiz eğitim döneminde yaşanan olaylar o kadar yüksekti ki, neredeyse hemen hemen her gün medyada bu konuyla ilgili bir haber bulmak mümkündü. Küçük kavgalardan başlayan, çete üyeliğine dayanan şiddet olayları artık cinayetle son bulmaya başladı.
Tüm bu gelişmelerin ışığında, yeni eğitim ve öğretim dönemi başlangıcında bu toplumsal soruna akademik bir yaklaşım sergilemek istedik. Bir ülkenin yapacağı en büyük stratejik öngörülerden birisi genç kitlesini değerlendirebilmesidir. Biz de Uluslararası Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi olarak gençlere yönelik "Gençler Hayatı Nasıl Algılıyor?" başlığı altında anket uygulaması yaptık.
Lise I, II, III öğrencilerine uygulanan anket 17 şehir Gençlerin âfine V6 bâbâlânylâ merkezinde yapıldı.
Gençlere demografik özellikler hariç 38 soru yöneltildi. Soruların hepsi açık uçlu sorulardı, soruların cevap seçenekleri yoktu. Anket 1850 kişinin katılımı ile gerçekleşti. Anketin saha çalışması Haziran (2006) ayında gerçekleşti. Yüz yüze görüşmeler yapılarak cevaplara ulaşıldı.
Araştırma, Psikolog Yrd. Doç. Dr. Şule Kaya’nın başkanlığında (Bey- kent Üniversitesi Psikoloji Bölümü) UPSAM Bilim Kurulu Danışmanları,
Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Kurulu ve Medya Araştırmaları Kurulu üyeleri tarafından gerçekleştirildi ve değerlendirildi.
UPSAM anketinin en önemli sonucu gençlerden yükselen "Çığlıktır. Gençlerimiz âdeta bizleri kurtarın diyerek çığlık atmaktadır. Bu yardım sesini duymak ve çözüm yollarını aramak hepimizin görevidir.
Ailesinden ve yakın çevresinden şiddet gören, çevresine şiddet uygulayan, izlediği filmler, örnek aldığı karakterler, beğendiği sanatçılarla şiddet dürtülerini besleyen bir genç kitle karşımıza çıkıyor. Eğer bu çığlığı duyup, tedbirlerini almazsak hiçbir konuda iyi ve başarılı bir Türkiye hayal edemeyiz.
"Gençler Hayatı Nasıl Algılıyor?" anketinin analizi
Okullarda ve sokaktaki şiddet, toplumumuzu tehdit edecek boyutlara geldi. Okullarda yaşanan ve basına yansıyan şiddet olayları eğitim kurumlarını ve çocuklarını eğitim için okullara yollayan aileleri zor duruma düşürmektedir. Bunun yanı sıra kapkaç olaylarının artması, bu olayların çoğunlukla gençler tarafından yapılması, gençlerimizin zor durumda olduğunu düşündürmektedir. Neden gençlerimiz geçmişe oranla daha fazla şiddet uygulamaktadır? Bu durum akla şu soruları getirmektedir:
- Gençler şiddete önceden de eğilimliydi de bunu ortaya mı çıkartamıyordu?
- Gençler kimleri örnek almaktadır?
- Ailenin, gençlerin şiddeti öğrenmelerinde etkisi nedir?
- internet ve bilgisayar oyunlarının şiddet üzerindeki etkisi nedir?
Yapılan anket sonuçlarını psikoloji bilimi açısından değerlendirecek olursak; şiddeti birinci dereceden yakınları olan anne, baba, kardeşten görmeyen kişiler şiddeti kötü bir durum olarak algılarlar ve başkalarına uygulamayı düşünmezler. Anket sonuçlarına baktığımızda ise uygulama yapılan kişilerden % 74’ü ailede şiddet gördüğünü ifade etmiştir. Yine % 65’i şiddeti başkalarına uygulamıştır. Kime uyguladıkları sorulduğunda % 31’i kendisini kızdıranlara ve % 25’i kızlara şiddet uyguladığını belirtmiştir.
Yapılan ankette anne-babasının birbirine şiddet uygularken görenler ise % 51’i oluşturmakta ve ailede problem çözme şekli olarak şiddeti gördüğünü ifade etmektedir. Bu durum ailede eşler arasında hoşlanmadıkları, kendilerini kızdıran bir durumla karşılaşıldığında eşlerin birbirine şiddet uygulayabildiğini göstermektedir. Ve % 51 gibi bir oranla çocukların bu duruma şahit olduğunu anlayabiliriz. Anket sonuçlarına baktığımızda bu duruma şahit olan çocukların, bu problem çözme yöntemini kendilerini kızdıran diğer kişilere, arkadaşlarına, kız arkadaşlarına uygulamakta sakınca duymadıklarını görebiliyoruz.
Uygulamayı kız-erkek olarak eşitleyerek yaptık. Uygulamaya katılan gençlerin anneleri % 60’ı ilkokul, % 32’si lise, % 8’i üniversite mezunu olarak belirlendi. Babalarının eğitim durumu ise % 24’ü ilkokul, % 51’i lise, % 25’i üniversite olarak ifade edilmiştir. Bu yüzdelere bakıldığında anket Türkiye’nin eğitimli kabul edeceğimiz ailelerinin çocuklarına uygulanmıştır. Uygulamaya katılan kişiler lise I, II, III’ üncü sınıfta okuyan eğitimli gençlerdir.
"Anne babanın ayrı mı, beraber mi yaşadıkları" sorusuna aldığımız cevap ise, % 77’sinin beraber olduğu yönündedir. % 23’ü ayrı olduğunu belirtmiştir. Fakat % 77 gibi ciddî bir çoğunluk beraber olduğunu ifade ettiği için ayrı anne baba çocuklarının durumunu çok yansıtmadığını düşünebiliriz.
Ayrı anne babaların çocuklarının daha fazla problem içerdiği yönünde bir önyargıyı bu grubun verileri için söyleyemeyiz. Aynı zamanda ayrı anne babaların çocuklarının problemli olmadığını da söyleyemeyiz. Anne babanın beraber olmaları tabii ki çok önemlidir. Ama daha da önemlisi, beraber anne babaların, çocuklarına ne kadar iyi örnek olabildiğidir. Çoğunluğu ilkokul mezunu anne ve çoğunluğu lise mezunu olan babaların çocukları evde anne babanın birbirine şiddet uyguladığını gözlemlediğini ifade etmektedir.
Kardeş sayısı açısından baktığımız zaman uygulama yapılan grup, 2 ve üzeri kardeş sayısı belirtmiştir. Kardeş sayısının çok olması da ruh sağlığı açısından olumlu bir durumdur. Fakat ailelerin (anne-babaların) çocuklarına karşı sağlıklı bir tutum içinde olmaları kaydı ile. Farkında olmadan gerek cinsiyete bağlı, gerekse başarı düzeylerine bağlı olarak bazı çocukların ön plâna çıkarılması kardeş problemini ortaya çıkarabilmektedir. Maalesef burada da problemler genellikle şiddet yolu ile çözülmektedir.
Internet ortamı gençlerin sağlıksız mesajlar alması konusunda uygun bir ortam olmaktadır. Internet ortamında herhangi bir denetimden geçmeksizin her türlü bilgiye yazılı ve görsel olarak ulaşmak mümkün olabilmektedir. Bu ortam 15-17 yaş grubundaki henüz reşit olmamış, gördüğü olayları doğru, sağlıklı değerlendirme yetisine sahip olmayan, üstelik dürtüleri ile hareket etme eğiliminde olan gençlere, dürtülerini doyurabileceği bir zemin hazırlamaktadır. İstediği her türlü bilgiye hemen sahip olabilen gençler, gerçek hayatta da istediği her şeye hemen sahip olabileceğini düşünebilmektedir. Gençlerde, kontrol mekanizmasının zayıflaması, istediği şeye hemen sahip olabileceği düşüncesinin ön plâna çıkması, şiddeti ortaya çıkaran faktörler olarak düşünülebilir.
Yapılan ankette büyük bir çoğunluk internete, internet ca- fe’lerde girdiğini belirtmektedir. Bu durum sağlıksız sitelere girmekte birbirlerini etkileme ortamı yaratabilmektedir. Ayrıca kalabalık, havasız ortamda saatlerce kalan gençler için fizyolojik açıdan da sağlıksız bir ortam oluşturabilmektedir.
Gençler verdikleri cevaplarda kontrol etme ile baskı kavramlarını karıştırdıklarını ifade etmektedirler. Aileleri ile diyalog kurarken yaşadıkları bir sorun olarak aktardıkları baskı, ailelerin gençleri kontrol etme biçiminin, baskı ile yapılmasından kaynaklanabilir.
Bu duruma şahit olan çocuk açısından annenin şiddete maruz kalması kendisinin maruz kalmasından daha kötü bir durumdur. Çünkü anne mükemmeldir, hata yapmaz. Kendisini çocuk olarak hata yapabilir görmektedir. Mükemmel anneye bile baba kızabiliyorsa, ’çocuk mutlaka babadan uzak durmalıdır’ sonucuna gidilebilmektedir. Bu durum, ulaşılamayan baba ve baba gibi olanların idealize edilmesine gençlerimizi götürmektedir. Babadan, ihtiyacı olan yakınlaşmayı alamayan gençler yine baba gibi mesafeli, uzak, yakınlaşamayan, duygularını ifade edemeyen kişileri idealize edebilmektedirler.
Gelişim evreleri açısından baktığımızda ergenlik dönemi, sorgulamanın (hayatı, kendisini, aileyi, dış dünyayı) en yoğun olduğu evrelerden biridir. Gençler bu dönemde değişik şeyleri deneyerek sorgularlar. Özellikle anne-babaların yapma dediklerini, özellikle yaparak anne-babaların ne kadar doğru bildiklerini test ederler. Bu dönemde anne-babaların baskı yapmak yerine çocuklarıyla normal ses tonu ile konuşmaları, gençler üzerinde daha yapıcı etkiler yaratabilmektedir. Gençlerin kişiliklerinin sağlıklı şekilde oturması diyalog, sağlıklı iletişim ortamında mümkündür.
Şiddet ortamı kişiliğin kendini ifade edememek, duyguları şiddetle ortaya koymak gibi sağlıksız oturmasına sebep olur.
Anket sonuçlarına genel anlamda baktığımızda aile yapısı, konuşan ama sağlıklı iletişim kuramayan aile yapısıdır.
Kadınların güçlenmesi ile beraber kadınlar kendilerini aile içinde daha fazla söz sahibi görmektedirler. Erkek kadının konuşmasına belki henüz hazır olmadığı için, belki de kendi ailesinde görmediği için, bunu kendisine başkaldırı olarak görebilmektedir. Eşlerin problem çözme yöntemi olarak genellikle şiddet kullanmaları, eşlerin birbirleri ile iletişimde daha iyi bir yöntem bilmediklerini ortaya koyduğunu düşünebiliriz. Bu durum, bir çaresizlik noktası olarak görülebilir.
Gençler okul başarısı, gelecek kaygısı ve sınav kaygısı ile zorluklarını oldukça büyük biryüzdeyle ifade etmektedir.
Gençlerin % 79’u sınav kaygısı yaşadığını ifade etmektedir. Başarı kaygısı çok normal bir kaygıdır, ama eğitim
kurumlarının sınav yeri olarak algılanması normal bir durum değildir. Eğitim kurumlan, duygusal, sosyal, bilgi ve beceri düzeyi olarak gençleri hayata hazırlayan kurumlardır. Sınav yeri olarak ağırlıklı algılanmaları bizi eğitim sistemimizin kalitesini sorgulamaya itmektedir.
"Kimlerden şiddet görüyorsunuz?" sorusuna; babamdan % 29, ağabeyimden % 24, üçüncü sırada % 17 oranı ile öğretmenler yer almakta. Öğrenciler aynı zamanda kimleri örnek alırsınız sorusuna 4. sırada örnek alınan kişi olarak öğretmenleri göstermektedirler. Öğretmenler örnek alınmaktadırlar ve iyi örnek olmak zorundadırlar.
Gençlerin "Hayatta en çok korktuğumuz şey" olarak ÖSS’yi ifade etmeleri, eğitim kurumunu gerek öğretmenler gerekse öğrenciler açısından üniversiteye hazırlık kurumu olarak gördüklerini düşündürmektedir. Öğrenciler sınav kaygısı, öğretmenler ÖSS’ye ne kadar öğrenci sokacakları telâşı ile, kişisel gelişimi ihmal etmiş olabilirler.
Sınav kaygısı, gelecek kaygısı, ailede, okulda şiddet sebebi ile gençler kendilerini anlayacak kişileri bulmakta zorlanmaktadırlar. % 72’si sigara içtiğini, % 66’sı alkol kullandığını, % 26’sı uyuşturucu kullandığını, % 65’i bir kere denediğini, % 46’sı kendisine zarar verdiğini, % 71’i okuldan kaçtığını, % 64’ü disiplin cezası aldığını ifade etmektedir. Bu yüzdeler, gençlerimizden "bizi anlayın" çığlıklarının atıldığı rakamlardır. Gençlerimizin disiplin cezalarına bakılırsa, eğitim kurumlarında çok mutlu olmadıklarını düşünebiliriz. Yine evden kaçma oranlarına bakacak olursak, evde de kendilerini anlayan anne babalar bulamadıklarını düşünebiliriz. Gençlerin anne ve babalarıyla aralarında sevginin varlığı muhakkaktır. Fakat sevdikleri kişilerden ihtiyacı olan sevgiyi ve ilgiyi alamadığını, sigara, alkol ve uyuşturucu denemelerinde görmek mümkündür.
Türkiye ortalamasının eğitimli sayılabilecek anne-baba, beraber yaşayan, büyük şehirlerdeki ailelerin bir başka ifade ile toplumumuzun lokomotifi olacak ailelerin çocukları gençlerimiz; ÖSS korkusu, aileler tarafından anlaşılamayan, eğitim kurumlarında duygusal, sosyal gelişim açısından ihmal edilen, en önemli ve üzücü olanı ise, birinci dereceden yakınları anne-baba, öğretmen tarafından şiddete maruz kalan ya da şiddete gözlemci olarak şahit olan gençlerdir. Önümüzdeki tablo maalesef çok iç açıcı değildir.
Bu çalışmamızı Türkiye genelinde yapmış olsak, köylerde, kasabalarda sonuç nasıl çıkar, bilemeyiz. Belki daha olumlu, belki daha olumsuz sonuçlar elde edilebilir. Fakat büyük şehirlerde 1850 kişiyle yapılan çalışmanın sonuçları dikkate değerdir. Toplumumuzun uzmanlardan neler talep ettiğini ifade etmektedir:
- Aile eğitimi programları başlatılmalıdır.
- Eğitim kurumlan gençlerin duygusal, sosyal gelişmelerine ağırlık vermelidir.
- Devlet tarafından ailelere gerekirse "aile danışmanlığı" alabilecekleri imkânlar sunulmalıdır.
- Eğitim programlarına "aile psikolojisi" dersleri konulmalı ve sağlıklı ailenin nasıl olabileceği gençlere anlatılmalıdır.
- Eğitim kurumlarında hiçbir şekilde şiddet, problem çözme aracı olmamalıdır.
- internet konusunda aileler ve gençler bilinçlendirilmelidir.
- Televizyon programları çocukların yararına olacak şekilde izlettirilmelidir. Çocukların anneleri ile beraber şiddet yüklü programları izlememeleri konusunda aileler bilinçlendirilmelidir.