GENÇLER KENDİNİZİ TANIYOR MUSUNUZ?
Kendilerini tanımaya zaman ayıramayanlar, baş-kalarının hayatındaki çöplükleri karıştırmayı marifet zannederler. Başkalarını tanımadan önce kendinizi ta-nımak için çaba sarf edin. Bugün insanların büyük bir kısmı kendisinden habersizce yaşıyor. Oysa "Dünya-da en zor şey insanın kendisini bilmesidir." der Thales. Kendisini tanımaktan aciz insanların oluşturduğu top-lumlar başkaları tarafından yönlendirilmeye mah-kumdurlar.
Eğitimsiz insanlar için başkalarını tanımak, onların yaşantılarını öğrenmek hep caziptir, çekicidir. Çünkü insanların büyük bir kısmı ömrü boyunca kendisinden kaçar, kendi kendisiyle yüzleşmek çok zordur. Fakat başkalarının yaşantılarını deşelemek, dedikodu yap-mak ve onlara özenmek en kolay olan şeydir. Televiz-yonlarda en fazla rayting alan programlar magazin tü-rü yapımlardır. Okuma alışkanlığının olmadığı bir top-lumda bunlar maalesef doğal karşılanmaktadır. Ken-disini hesaba çekip, doğru ve yanlışlarıyla yüzleşmek-ten imtina edenler en kolay yol olarak başkalarının hayatını irdelemeye koyulurlar.
Önce kendinizi tanımaya çalışın. Başkalarının ha-yatını tanımanız size bir şey kazandırmaz ama kendi-nizi tanırsanız çok şey kazanırsınız. Bazı insanlar için "Kendini bilen biri" veya "Bırakın şunu zaten kendini bilmezin teki" denilir. Çünkü kendini bilen insan Allah (c.c.)'ı bilir, Peygamberi (s.a.v.) tanır ve böyle insanlar-dan kimseye zarar gelmez. Bilakis insanların iyiliği için çalışırlar. Kendini bilmezin teki ise, kendisine hayrı yoktur ki, başkalarına olsun.
Bir gün "Acaba ben nasıl birisiyim?" diye hiç dü-şündünüz mü? Kendinizi tanıma adına bir gayretin içi-ne girdiniz mi? "Ben kimim, neyim ve nasıl yaşıyo-rum?" diye kendi kendinize sordunuz mu? Ya da en azından "İnsanlar beni nasıl tanıyor?" diye bir çabanız oldu mu? Bir arkadaş başından geçen sevimli ve ilginç bir olay anlatmıştı. "Bir gün ilkokul çağındaki yeğeni-min tanıdıklarının ve komşuların taklidini yaptığını duydum. Bu doğru bir davranış değildi ama misafirli-ğe gittiğim bir akşam benim taklidimi yapmasını iste-dim. Çocuk utanıyordu ve yapmak istemiyordu. Yakın çevremdekilerin, bilhassa çocukların beni nasıl gör-düğünü öğrenmek için ısrar ettim. Uzun uğraşmalar-dan sonra yeğenimi razı ettim ve kendimi seyretme-ye koyuldum. Gördüm ki, başkaları yaptığı zaman onaylamayacağım birçok (faul) hareketlerim vardı. Demek insanlara karşı tavrım buydu. Düşündüm ki, Allah (c.c.) bana bir çocuğun hareketleriyle çok gü-zel bir ders veriyordu. O günden sonra hal ve hare-ketlerime daha dikkat etmeye çalıştım."
Çünkü insan her zaman kendisini bilemez. Çok garip ama İNSANLARIN ÇOĞU KENDİSİNDEN HABERSİZCE BİR ÖMÜR SÜRER.
İnsan bedenini hücrelerine, DNA'larına kadar in-celeyen doktorların, bilim adamlarının bu mükem-mel nizam ve intizamı sağlayan Kudreti nasıl tanıya-madıklarına, nasıl O'ndan gafil bir hayat yaşadık-larına hep şaşmışımdır.
Kendisinin ruh mu, beden mi, nefis mi olduğun-dan habersiz ve ruha beden elbisesi giydirilerek nefis ile terkip edilmiş yüce bir varlık olduğunu çözeme-yen insan, ömrünü zavallıca ve boş yere heba etmiş demektir. EN AZINDAN, VÜCUDUNDAKİ KAL-BİNİN NASIL ÇALIŞTIĞINDAN HABERSİZ OLAN BİR İNSAN, YÜREK ALEMİNDE GEZİNTİYE ÇI-KAMAZ Kİ, ÇIKSA DA ZATEN BİR ŞEY ANLA-MAYACAKTIR.
İnsanları tanımadan önce kendinizi tanımaya çalı-şın. "Başkalarını bilirseniz size bilgili derler fakat ken-dinizi bilirseniz akıllısınız demektir." (Laotsze). Fiziki bedeninizi tanırsanız; sizin hiçbir dahiliniz olmadan organlarınızın mükemmel bir uyum ve ahenkle çalış-tığını, her bir hücrenin dahi görevini aksatmadan yaptığını ve bir ömür boyu bütün azalarınızın sizin ra-hatınız için uğraştığını gördüğünüz zaman fiziki dün-yayı tanımak için çok büyük bir adım atmış olursu-nuz. Ve kalbinizi, gönlünüzü, ruh dünyanızı tanırsa-nız; çok büyük ve uçsuz - bucaksız bir âlem olan insa-nın başıboş olmadığını, kendisini yaratan bir Rabbi olduğunu, her anını O'nu hoşnut ve razı etmek için değerlendirmesi gerektiğini ve hayatın sevgi eksenli olduğunu anlarsınız. Bütün çabanız "Kendini bilen bi-risi" olmak için olsun. Çünkü kendisini tanıyan Rab-bini de tanır.
İnsanların kendini tanımaması başlarına nice problemler açar da çokları bundan gafildir, habersiz-dir. Bilhassa aile içi anlaşmazlıklar da problemlerin çoğu defa aile fertlerinin kendini yeterli derecede bilmemesi yahut konuşma, hal ve hareketlerinin ne manaya geldiği, rahatlıkla yaptığı bazı davranışların karsısındaki insana nasıl etki ettiğinden habersiz oluşundandır. Allah (c.c.) insana iki kulak bir ağız ver-miştir, iki defa dinle bir kez konuş! Fakat yine Rabbi-miz, insana, hiçbir varlığa bahşetmediği bir de beyin vermiştir. Düşün, düşün, düşün. Düşün ve kendine gel, düşün ve kendini bil! Bilhassa aile bireyleri ken-dilerini tanımadıkları için kendi kusurlarından da ha-bersizdirler. Daha da ilginç yanı ise, kendisine söyle-nildiği halde kabul etmezler. HATADA ISRAR ET-MEK ACİZLİKTİR, BİLE BİLE ISRAR ETMEK İSE MERKEPLİKTİR.
Kendi hatalarını, kusurlarını, eksikliklerini bilen insan, aynı kusurları başkalarında gördüğü zaman ayıplamaz bilakis önce kendi adına üzülür. Ne yaptı-ğından habersiz, ağzından çıkanı kulağı duymayan insanlara dikkat edin; hep başkalarının ayıplarıyla, kusurlarıyla uğraşırlar. Oysa aynı davranışların kat kat fazlasını kendileri yaparlar da görmek bile iste-mezler, kendi nefislerine toz kondurmazlar. "Hatası-nı söyleyen kimseye karşı kızıp-bağıran kimsenin du-rumu, hasta olup da doktoru beğenmeyen kimsenin durumu gibidir." (M. Zekeriyya Kandehlevi k.s.)
Sosyal anlamda kendinizi tanımaya çalışın, çev-renizi tanıyın ve tarihinizi iyi bilin. Uzun menzilli göz-lüklerle tarihe bakabilirseniz aynı gözlükle geleceği de görebilirsiniz. Bu atalarınızın yaptığıyla övünmek değildir. Daha da ileri gidip mezarları sayarak atala-rınızın çokluğuyla övünerek dalâlete düşmek de de-ğildir. Bu, geçmişten güç ve ilham alarak çok çalış-mak ve yarınlara sağlam adımlarla yürümek demek-tir. Unutmayın ki, İslam'ın şahlanışı her dönemde gençlerin omuzlarında ve onların enerjileriyle ol-muştur.
Genç bir arkadaş yaşadığı bir olayı anlatmıştı. İlkokul çağındaki çocuğunun hem derslerine yardım eder, hem de onunla konuşur. Çocuğuna bildiği ka-dar kendi tarihimizden bazı olaylar anlatır. Çocuğu anlatılanları pür dikkat ve keyiflenerek dinlemekte-dir. Bir ara çocuk; "Hristiyan arkadaşlarımın yanın-da komplekse kapılıyordum, demek bizim tarihimiz böyle miydi?" der. O günden sonra çocuğun dersle-rinde gözle görülür bir yükselme görülür.
Bütün gayretiniz ve çabanız kendinizi bilme ve etüd etme adına olsun. Doğru ve yanlışlarıyla ken-disini, geçmişini ve geleceğini objektif olarak değer-lendirebilen insanların önünde hiçbir engel tanımı-yorum. İnsan eksik ve kusurlu yönlerini cesaretle kendi kendine haykırabilmelidir. Dahası, "Hatası kendisine söylenmeyen kişi, ayıbını hüner zan-neder." der Sadi. KENDİSİNİ TANIMA ADINA BİR ÇABASI OLMAYAN İNSAN, FİLMLERDEKİ OYUNCULARIN ROL YAPTIĞI GİBİ HAYATI KUP-KURU VE YÜZEYSEL YAŞAR.
Kapkara bulutların ardından yağmurun yağaca-ğını bilmek marifet değildir. Marifet; simsiyah gü-nahlarla boş yere heba edilen ömür mevsiminin ardından çılgın alevli cehennem azabının geleceğini bilmek ve kirlenen gönül dünyasını rahmet pınarın-dan havf ve reca duygularıyla yıkayabilmektir...
Selam ve dua ile...
İlker Çakır