GENÇLER NİÇİN UYUŞTURUCU KULLANIYORLAR?
Evlatlarımızı nasıl koruyabiliriz?
Tinerci, madde bağımlısı onlar
Kimi zaman parklarda, meydanlarda görürüz onları, ürkeriz. Kimi zaman ıssız sokaklarda karşılaşırız onlarla, adımlarımızı hızlandırır geçer gideriz.
Onlar, varlıklarını bildiğimiz ama bilmezden geldiğimiz, hatırlamak istemediğimiz çocuklarımız…
Hatırlayınca kendimizi çaresiz hissettiğimiz için, üzüldüğümüz ama bir şey yapamadığımız için, gözlerimizi kaçırdığımız gençlerimiz…
Adlarını bile bilmeyiz, “tinerci, madde bağımlısı” der geçeriz. Çoğunlukla, bir kabahat işlediklerinde varlıklarını hatırlarız. Hatta işlenen her kabahatten onları sorumlu tutarız, ama onları bu hale getirmekten kimi sorumlu tutmamız gerektiğini hiç düşünmeyiz.
“Bize, sevdiklerimize zarar verirler mi?” diye korkarız. Onlara kimler zarar verdi de bu hale getirdi, bilmeyiz… “Onları da bir seven, onlara olanlar için üzülen yok muydu, onların da sevdikleri yok muydu?” diye düşünmeyiz.
Sahi, neden böyle yaşar bu çocuklar, bu gençler? Böyle sokaklarda yaşamak, bir tercihin sonucu olabilir mi? Neden madde kullanırlar?
Merak edip de uçucu maddelerin kullanım sebepleriyle ilgili araştırma yaparsanız, içinizi burkan şu cümlelere rastlayabilirsiniz: “Sokakta yaşayanlar, üşüme ve korku hissini azaltmak için madde kullanmayı birbirlerinden öğreniyorlar…”
“… Küçükken avuç açmakla veya kırmızı ışıkta duran araçların camlarını silmekle merhamet uyandırıp dilenen bu çocuklar, büyüdükçe tepki görmeye başlayınca çalmaya yöneliyorlar. Madde kullanımına da çalma esnasında korku hissini azaltsın diye yöneliyorlar.”
Onlar üşüyor, onlar korkuyor, onlar çalmaya mecbur kalıyor, onlar uyuşma hissine sığınıyor. Onlar korktukları için madde kullanıyor, biz madde kullandıkları için onlardan korkuyoruz. Çünkü korkuyu unutmuş, gözü dönmüş, kafası bulanık küçük vahşiler gibi görüyoruz onları.
Belki korkmakta haklıyız, çünkü kendi istekleri doğrultusunda hareket ediyorlar ve hayatta kalmak için akıllarına ne gelirse yapabiliyorlar. Ama hiç düşünüyor muyuz, onları adeta vahşileştiren bu düzeni, daha doğrusu düzensizliği biz kurmuşuz!
İnsan, örnek rehbere muhtaç
Bizler, fert olarak bir şey yapamayacağımızı düşünüyoruz. Onlardan birini evimize getiremeyiz, sorunlarını da çözemeyiz. Belki bu şekilde yaşamanın avareliğine alıştıktan sonra, disiplin altına girmeye, eğitim terbiye görmeye de ikna edemeyiz. Onları alışkanlıklarından kurtarmak hiç de kolay bir iş değil. Büyük bir organizasyon ister, özel bilgi ve tecrübe gerektirir. Bunları fert olarak yapamayız belki ama yapması gerekenleri de harekete geçiremez miyiz?
İnsanoğlu neden medenileşir, neden bir arada yaşar? Zayıfları sahiplenmek, dayanışmak, yardımlaşmak, tek başına yapamayacağımız iyilikleri elbirliğiyle yapmak için değil mi? Toplum olmanın, devlet kurmanın, sivil teşekküller oluşturmanın maksadı nedir?
İnsanları, bu hale geldikten sonra ıslah etmek hiç kuşkusuz kolay değil, bu sebeple onlara yenilerinin eklenmemesi için ne yapıyoruz? Her yıl kaç çocuk ve yeni yetme genç evden kaçıyor. Çünkü kaçtığı ev de onun için bir şefkat yuvası özelliği taşımıyor. Çocuk belki kendi evinde de sokaktakinden daha iyi ısınmıyor, doymuyor. Üstelik bir de kötü muamele görüyor. Sonunda bir çatı altında bulamadığı şefkati, kaldırımları paylaşacağı arkadaşlarında arıyor.
Sadece yoksul ve eğitimsiz anne babalar değil, bazen gayet hali vakti yerinde, eğitimli anne babalar da evlerini çocuklarına sıcak bir yuva haline getirememiş olabiliyor. Çocuk yetiştirmeyi, sadece bedeninin ihtiyaçlarını karşılamak şeklinde anlayan ebeveynler, her ihtiyacını maddiyatla tıkayarak susturuyor, avutuyor. Ama onun ruhunun ihtiyacı olan bilgiyi, ilgili, sevgiyi, teşviki, terbiyeyi vermiyor. Ona hayatını nasıl manalı ve değerli hale getireceğini öğretmiyor, örnek olmuyor. Çünkü kendisi de bilmiyor. Kendisi de hayatını “çalış, kazan, harca” kısır döngüsü içinde sıkıcı bir şekilde tüketiyor. Kendisi de mutsuz, umutsuz, gayretsiz, dayanıksız, devamlı sorunlu, sitemli, şikâyetçi…
Ne evde, ne okulda, ne çevrede kendisine örnek almaya değer bir rehber bulamayan gençler ne yapsın? Ruhunun aradığı gayeyi bulamayınca, gayesizce bir hayat için kendinde mücadele gücünü bulamıyor.
Araştırmalar gösteriyor ki, madde bağımlılarının neredeyse yüzde doksan dokuzu, bir manevi değere, gayeye, rehbere vs. bağlanmayanlardan oluşuyor. Yani insan, bu dünyadaki fani ömrünü yaşarken kendisine mutlaka bağlanacağı bir kulp arıyor. Çünkü insan sadece karnını doyurmakla, faturalarını ödemekle hayatını anlamlı hale getiremiyor.Ruhu aç insanlar hedef alınıyor
Madde bağımlılığına yönelimli kişilerle ilgili bir başka tespit de şu, genellikle zevke yönelimli, acıdan kaçan ve hatta can sıkıntısı gibi en basit bir soruna bile katlanamayan kişiler. Üstelik çağımızda, gençler arasında bu kişilik tipinin oranı gittikçe yükseliyor. Sadece gençler değil, her yaşta insan çağımızda daha dayanıksız, daha güçsüz. Eski zamanlarda insanlar savaş, kıtlık, salgın hastalık, göç ve bunun gibi nice sıkıntılara karşı daha dayanıklıydı, daha mücadeleciydi. Bugün hiçbir ciddi derdi olmayanlar bile, ufak tefek psikososyal problemlerle başa çıkamayıp depresyona giriyor, madde kullanımında teselli arıyor.
Elbette çağımız insanının güç aldığı manevi bir dayanağının, bir desteğinin olmaması da bu durumun bir başka nedeni. İnsanın bir gayesi olsa, bu gaye ile hayatını anlamlı ve değerli hale getirebilecek ve sonsuz hayat için ümit besleyebilecek olsa, bu uğurda her türlü mücadeleyi verebilir, zorluklara sabredebilir. Hem ulvi bir gayesi olan insan, muhtaç olduğu gücü ve azmi de o gayenin yüceliğinden alır. Çünkü insan öyle bir varlıktır ki, kendisine, edindiği gayenin büyüklüğü nispetinde bir değer biçer ve kendisinde o gayenin yüceliği kadar büyük bir güç bulur. Gayesiz veya düşük seviyeli gayeler uğruna yaşayıp giden insan ise bu manevi güçten mahrumdur.
Kendinde manevi bir güç bulamayan insanlar, her çağda teselliyi maddi uyuşturucularda aramıştır. Alkollü içkiler, esrar ve afyon gibi uyuşturucu maddelerin kullanımı, çok eskiden beri toplumların başına bela olmuştur. Ve hangi çağda olursa olsun, bu maddelerin kullanımıyla eğlence yerleri arasında kuvvetli bir irtibat olagelmiştir.
Genellikle bu maddelerin ilk kullanımı ve bağımlı olduktan sonra temin edilmesi, hemen hemen daima müzik ve eğlence sunan yerlerde olur. Çünkü kişinin bu tip yerlere gitme nedeniyle uyuşturuculardan medet umma nedeni birbirine benzer. Bu sebeple bu eğlence yerleri, uyuşturucu pazarlamak isteyenler için müşteri potansiyelini hazır sunmaktadır. Zaten eğlence de bir nevi uyuşturucudur. Gayesiz, ruhen aç ve manevi yönden dayanıksız kişilere, bir tür rahatlama vaat ederek ömrünü heba eder.
Günümüzde “eğlence” denilen bu sinsi uyuşturucu, televizyon ve internet gibi vasıtalarla evlerimize girmiş, parmaklarımızın ucuna kadar gelmiştir. Bunlar da zihnimizi uyuşturmaktadır. Çağımız insanı, henüz çocuk yaştan itibaren kendisini avutacak, can sıkıntısını giderecek bir takım sözlü, görüntülü uyuşturuculara bağımlı olmaktadır. İlk başta bu eğlencelere dalıp kendini unutmak, ruhunun açlığını duymaz hale gelmek zararsız bir faaliyet gibi görünmektedir.
Ancak çocuklar büyüdükçe artık masumane eğlenceler yetmez ve ruhlarının kasvetini dağıtmaz hale gelince onlar da zevk ve eğlencenin dozunu artırma yoluna meyletmektedirler. Bu da gençlerin en verimli çağlarını, kendileri gibi can sıkıntısı içinde kıvranan kişilerle beraber efkâr dağıtmakla geçirmelerine sebep olmaktadır. Bu sebeple, annelerin biraz kafa dinlemek adı altında, çocuklarını televizyon karşısına terk ederken iyi düşünmeleri gerekir.
Çocuklar henüz terbiye çağı geçmeden, çalışmaya, sabretmeye, azim ve sebat göstermeye alıştırılmalıdır. Bunun için de hem dünyevi hem uhrevi gayelere yönlendirilmeli, bu yolda iyi örnek olmalı ve güzel örneklerle irtibata geçmeleri sağlanmalıdır. Eğer çocuklar, biraz uğraşıp zorluklarla başa çıkıp sonunda bir başarı elde etmenin haklı gururunu yaşarlarsa artık, bu hakiki lezzeti tattıktan sonra, sahte zevklerin pençesine düşmekten korunabilirler.
Maneviyat yoksunu insanlar…
Elbette zararlı psikoaktif maddelerin kullanım sebepleri, bunlardan ibaret değil. Bağımlılık yapan maddeler piyasasında, çocuklarını manevi telkin ve terbiye ile büyüten aileleri bile endişelendirmesi gereken maddeler de var. Bilhassa sınav stresi gibi faktörlerle kullanılan ve aile içi iletişimsizlik sebebiyle fark edilemeyen bazı sentetik maddeler de gençlerimizi tehdit ediyor. Bu sebeple, zamanımızda ailelerin çocuklarının okuduğu okulu seçerken, onun yıllar boyunca arkadaş çevresini oluşturacak seçimi de yaptığının bilincinde olması gerekiyor.
Yeşilay Derneği gibi konuyla ilgilenen derneklerin yaptığı istatistikler de gösteriyor ki, madde bağımlılıkları, aileleri tarafından fazlasıyla serbest bırakılmış gençlerde, akşamlarını ve hafta sonlarını aileleriyle geçiren gençlere nazaran, kat kat fazla görülüyor. Zamanımızda, aileler “Çocuğumuz iyi okullarda okusun” düşüncesiyle evlerinden uzak yerlere gönderirken, biraz daha düşünmeleri ve kimlere emanet ettiklerine dikkat etmeleri gerekiyor.
Ömrünü eğlence yerlerinde harcayan kişilere baktığımız zaman, hemen hepsinin kendilerini yüce gayelere teşvik eden inanç ve mensubiyetlerden mahrum olduğunu görürüz. En önemlisi de hak yolda yoldaş ve rehberden mahrum olmak, kendini şu dünyada yapayalnız ve zavallı bir halde hissetmek, kişiyi korkuların ve acıların kucağına itmektedir. Çağımız insanı, kalabalıklar içinde yalnızdır. Hele bir de dua ettiği zaman, duasına icabet eden bir Rabbi olduğuna inanmıyor yahut ona nasıl dua edeceğini bilmiyor, buna cesaret edemiyorsa…
Yoksul sokak çocukları, nasıl ki betonların üzerinde üşüyor, korkuyor ve üşüdüğünü, korktuğunu hissetmemek için madde kullanıyorsa, maneviyat yoksunu insanlar da sıcacık evlerde dahi ısınamıyor, kendini emniyette hissedemiyor ve uyuşturucu maddelerde rahatlama arıyor. O zavallı çocuklar, nasıl ki madde kullandıkça vahşileşiyor, insanlardan daha da uzaklaşıyorsa maneviyat yoksunu insanlar da öyle toplumdan uzaklaşıyor ve gittikçe insanlardan ürker hale geliyor. Artık yalnız kendisi gibilerle düşer kalkar hale geliyor ve kendine saygısını iyice kaybediyor.
El uzatmalı, bırakmamalıyız
Kısacası, eğitim durumu ve maddi geliri ne olursa olsun, uyuşturucudan medet umanlar zavallıdır, yoksuldur, kendine saygıdan mahrum ve umutsuzdur. Onları, kanadı kırık kuşlar gibi görüp bu halden kurtarmaya çalışmak gerekir. İçlerinde bulundukları durum sebebiyle kendilerine saygılarını kaybetmiş, bu yüzden de insanlardan uzaklaşmış olsalar da şefkatle yaklaşmalı, yeniden kendine değer vermesi sağlanmalıdır.
Tarihte eğlence yerlerine düşkün sefih bir genç iken, evliyalık derecesine yükselmiş insanlar olduğu unutulmamalıdır. Eğer bunları anlatarak onlara ümit verebilirsek yeniden mücadele edecek gücü bulmaları mümkündür.
HATİCE KÜBRA ERGİN