Gençlere Hedef Kazandırma
Gençlik, bireyler için en önemli yılları kapsayan, çok özel bir dönemdir. Bu dönemde değişim hızlı, duygusal gelgitler sıktır. Kararsızlık, diğer insanlardan farklı olma ve kendini ispat etme çabası, acelecilik, samimiyet, güçlü bir adalet duygusu, idealistlik bu dönemin en belirgin özelliklerindendir.
Ergenlik ile birlikte gençlik çağı başlar. İslâm’ın insanları mükellef kıldığı zaman da bu zamandır. O güne kadar yaptıklarından sorumlu olmayan çocuk, artık mükellef olur. Fakat karakterin de şekillendiği bu dönemin birtakım zorlukları vardır. Kişi, bu dönemde ne çocuktur, ne yetişkin. İleride yaşanacak pek çok ruhsal sorunun temeli bu yıllara dayanır. Bu yıllarda gençler üzerinde etkin bir kontrol mekanizması kurulur ve takipleri yapılırsa, birçok problemin önüne geçme imkânına sahip olunur. Dolayısıyla ebeveynlere bu dönemde çok mühim görevler düşmektedir. Evlatları, hayatlarını şekillendirecek adımlar atarken, onların yanında olmalıdırlar. Nihai hedeflerinin sadece okul başarısı veya kariyerleri değil, maddî-manevî yönden kendini yetiştirmiş bir insan olması için, biricik çocuklarını yönlendirmelidirler.
İlâhî davetin başladığı yıllarda, insanların ekseriyetini de gençlerin oluşturduğunu görmekteyiz. Meselâ, Hz. Ali 10, Abdullah b. Ömer ve Ubeyde b. el-Cerrah 13, Ukbe b. Amir 14, Cabir b. Abdullah ve Zeyd b. Harise 15, Abdullah b. Mes’ud, Habbab b. Eret ve Zübeyr b. Avvam 16, Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebi’l-Erkam, Sa’d b. Ebi Vakkas ve Esma binti Ebi Bekr 17, Muaz b. Cebel ve Mus’ab b. Umeyr 18, Ebu Musa el-Eş’ari 19, Cafer b. Ebi Talip 22, Osman b. Huveyris, Osman b. Affan, Ebu Ubeyde, Ebu Hureyre ve Hz. Ömer 25-31 yaşlarında idiler. (Sarıçam İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 304-305, Ankara-2001)
Rasûlüllah’a ilk yıllarda ev sahipliği yapan ve onu müşriklerin baskılarından korumak maksadıyla ona evini açan, Dârü’l-Erkâm’ın sahibi Erkâm b. Ebi’l-Erkâm’ın da 17 yaşında olması oldukça dikkat çekicidir. Yine Efendimiz (s.a.s.) 18 yaşlarında olan Üsâme b. Zeyd’i Suriye’ye gönderdiği orduya komutan tayin etmiştir. Medineli Ensarın Müslüman olmasında en büyük rolü oynayan Mus’ab b. Umeyr de Mekkeli genç delikanlılardandır.
Gençlerden iman edip salih amel işleyenler Allah katında da çok kıymetlidirler. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de inançları uğruna her şeyden vazgeçen Ashab-ı Kehf için “Onlar Rablerine inanmış birkaç yiğitti. Allah da onların hidayetlerini artırdı ve gönüllerini sağlamlaştırdı” (Kehf, 9-22) buyurmaktadır. Yine Hz. İbrahim, Hz. Musa gibi, inançlarından taviz vermeyen; Hz. Yusuf, Hz. Meryem gibi iffetli gençlerden örnekler verilerek bu timsaller ölümsüzleştirilmişlerdir.
Rasûlüllah’ın da iyi yetişmiş gençlerle ilgili müjdeleri vardır; “Yedi kişi vardır ki Allah, onları hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgelendirir. Bunlar; adaletli devlet başkanı, Allah’a ibadet duygusu içinde yetişen genç, kalbi mescide bağlı olan (namazlarını cemaatle kılmaya gayret eden) kimse, Allah için birbirlerini seven, Allah rızası için bir araya gelip, Allah rızası için ayrılan iki kişi...” (Buharî, Ezan, 36)
Gençlik, Allah katında da kullar katında da en kıymetli zaman dilimidir. Kişilerin hayatları, bu devreyi nasıl geçirmişlerse ona göre şekillenir. İyi hasletler, bu dönemde meleke haline gelir. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "İnsan, bir günah işlediğinde gönlünde siyah bir nokta belirir. Eğer kişi, günahına tevbe eder, pişman olursa, o siyahlık gider, yeri yeniden parlar." (İbn Mâce, Zühd, 29) Mutaffifîn sûresi 14-16. ayetlerde de; “Kötülük işlemekte olanların kötülükleri, kalplerini kirletmiştir. Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O’nu görmekten) mahrum kalmışlardır. Sonra onlar cehenneme girerler.” buyrularak kalbi temiz tutmanın öneminden bahsedilmektedir. Demek ki, bu dünyaya ulvî bir amaçla gelen insanoğlunun gençliğinden itibaren kendini temiz tutmaya gayret etmesi gerekmektedir. Yine Efendimiz (s.a.s.)’in ifadesiyle;
“Kıyamet günü Ademoğlu şu beş şeyden sorgulanmadıkça Rabbinin huzurunda (sorgudan) kurtulamayacaktır: Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, bildiğiyle ne denli amel ettiğinden. (Tirmizi, Kıyame, 1, no: 2418)
Asr-ı saadette gençlerin nasıl eğitildiğine dair dikkat çekici bir hâdise de şöyle gerçekleşmiştir: Bir gün gencin biri Rasûlüllah’a gelerek kötü bir şey için izin ister. Peygamberimiz onun kötülüğüne genci ikna eder ve sonra elini onun göğsüne koyarak “Allahım! Onun günahını affet! Kalbini tertemiz et! Irzını sağlamlaştır!” diye dua eder ve genç, ömrünün kalan kısmını iffetli bir şekilde geçirir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V. 257) Etrafındaki insanların Rasûlüllah’a bu kadar samimi sorular sorabilmeleri, onun insanlara kendini ne derece sevdirdiğini, onların hallerinden nasıl anladığını ortaya koyar. O, kendisinden çekinilen, mesafeli durulan biri değil, sevgi dolu, halden anlayan bir dosttu. O, aktif bir dinleyiciydi. İşte, Hz. Peygamber’in bu sıcak ve samimi ilgisi, nebevî eğitim ve öğretimi sayesinde genç sahabîler, varlarını-yoklarını Allah yolunda feda edecek kıvama gelmişlerdi.
Günümüz gençlerinin en büyük eksiklikleri, iyi yetişmiş örnek şahsiyetlerden yeterince yararlanamamalarıdır. Bu tehlikelerin önünü alabilmek için en iyi yöntem, bireysel farklılıkları esas alarak, uygun öğretim modeli oluşturmak, onlara kısa ve uzun vadeli hedefler kazandırmaktır. Ancak bu şekilde, dünyaya gelişimizin bir anlamı olabilir.