KALBİN TERBİYESİ
Kalbin kelime anlamı: Bir halden başka bir hale, bir durumdan başka bir duruma geçmek, yani inkilab eden demektir. Kalb; Rahman’ın insana bahşettiği en kıymetli organdır. Maddi vucudumuzdaki kalbimiz eğer sağlıklı ise bedenimizde sağlıklıdır. Eğer kalb bozulmaya başlamış ise bedenimizde bozulmaya başlamış de mektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) :
"İnsan vucudunda bir et parçası vardır, o düzelirse bütün vucud düzelir, o bozuk olduğunda bütün vucud ifsad olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalbtir"1 buyurmuştur.
Maddi bedenimizin olduğu gibi, manevi bedenimizinde kalbi vardır. Manevi kalbilmiz kirlenir ve bozulursa insanın tüm hayatı kirlenir ve bozulur. Eğer insanın kalbi tüm marazlardan ve kirlerden arınırsa hayatı doğru, güzel ve temiz olur. İşte Rahman’ın insandan beklediğide budur.
Kalb, imanın ve küfrün, sevgilerin ve nefretlerin, tüm duyguların, özelliklede takvanın üretildiği yerdir. Aynı zamanda kalp, bir tatmin odasıdır. İnsanın ikna olduğu yer gerçekte akıl değil kalptir. Akıl düşünür ölçüp biçer, elde ettiği verileri kalbe gönderir. Kalb ikna olmuş ve huzur bulumuş ise mutmain olur. Kalp ancak Rahmani duygularla tatmin olur. Kalbi gerçekte mutmain edecek olan ise Allah’ın zikridir. Zikir bize Allah’ı hatırlatan maddi ve manevi işaretlerdir. Aslında zikir, Allah’tan bize inen güzelliklerin tamamıdır. Biz, bize inenleri idrak ederek Rahman’a tekrar sunabirsek gerçek kul olmuş oluruz.
“Bunlar, iman edenler ve kalbleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun, kalbler yanlızca Allah’ın zikriyle mutmain olur”2
Rahman, bizim başka şeylere yönelerek tatmin olmamızın mümkün olamayacağını söyleyerek, bize kalb terbiyesini öğretiyor. Kalp terbiyesinin yoluda, Rahmanı bilinçli bir şekilde zikretmekten geçiyor. Çünkü bir insanın kalbi terbiye olmuş ise artık insanın tüm vucudu ve hayatı terbiye olmuş demektir.
“Öyleyse Beni zikredin, Bende sizi anayım. Bana şükredin ve nankörlük etmeyin.”3
Allah’ı zikretmet farzdır ve Rahman’ın bizden kesin bir beklentisidir. Zikirin nihayi hedefi, kulu Allah’la beraber yaşama ahlakına, yani “ihsan makamına” çıkartmaktır. Ayete göre zikreden kul, şükreden kuldur. Zikretmeyen ise şükretmeyendir!
Kalbin Katılaşması :
“Bundan sonra kalbleriniz yine katılaştı, taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” 4
“Asla hayır, onların kazandıkları, kalbleri üzerinde pas tutmuştur.”5
İnsan hayatın içinde kirlenir ve yara alır. Bu yaralar zamanla büyür ve insanın kalbinin kabuk bağlamasına ve katılaşmasına sebeb olur. Katılaşmış bir kalbin artık doğruyu ve hakikati anlaması kolay olmaz. İnsan kendisini sürekli kontrol etmeli ve tevbe istiğfar etmeli. Kalbi katılaştıran hastalıkların başında zikirden uzak durmak gelir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) :
"Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır” buyurmuştur.
Dünya düşkünlük, dünyayı sevmekle, dünyayı sevmekte, dünyanın içine düşmekle başlar. Daha sonra, şehevi arzular kalbi katılaştırır ve karartır, nurunu alır. Ortaya gözü yanlızca dünyayı gören, dünyadan ahirete bakan insan çıkar. Dünyadan ahirete bakan ise hiçbir zaman ahireti tam olarak göremez ve anlayamaz. Çünkü ahiret her zaman gözüne küçük ve önemsiz gelir. İşte insanın kaybettiği yer burasıdır.
Kur’an ise bizim ahiretten dünyaya bakmamızı istiyor. Doğru olan ve fıtri olan budur.
Kalbin Yumuşaması :
“İman edenlerin Allah’ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalblerinin ‘saygı ve korku ile yumuşaması’ zamanı gelmedi mi? Onlar bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalbleride katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasık olanlardı”6
Kalbin Körelmesi :
“Çünkü doğrusu, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalbler kör olur”7
Kalbin körelmesi, insanın artık gerçeği idrak edememesi, anlayamaması, duyarlılığını tamamen kaybetmesidir. Böyle bir hale gelmiş bir kalb artık, kalb olmaktan çıkmış, adeta taşlaşmıştır.
Peki kalbin körelmesi neden olur? Hiçbir şey bir anda olmadığı gibi, körelmeside bir anda olmaz, yavaş yavaş olur.
Kainatın en güzel insanı (s.a.s.) diyor ki:
“İnsan bir günah işledikçe kalbinde bir kara leke olur. Günaha devam ettikçe lekelerde artar ve kişinin kalbi kararır”
İşte kalbin kararmasının temel sebebi, günah ve tuğyanda ısrarlı olmaktır. Kişi kara lekelerle kalbini örttükçe artık orası tamamen kapanır, adeta bir zift tabakası gibi kalbi simsiyah yapar. Artık insanın en önemli algı yeri tamamen kör olur.
Kalb kararmasırın panzehiri, çokça tevbe istiğfar getirmek, yaptığı günahı önemsiz ve küçük görmemek Sonu Rahman’a varacak bir yol belirlemektir.
Kalb Marazları (hastalıkları):
“Şeytanın katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalbleri (her türlü ) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah’ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, uzak bir ayrılık içindedirler”8
“Ve siz Allah hakkında (birtakım) zanlarda bulunuyordunuz”
“İşte orada, iman edenler, sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmıştı.
“Hani münafık olanlar ve kalblerinde hastalak bulunanlar: Allah ve Resulu, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi diyorlardı”
İnsan bedeninin hastalanması hem iç etkenlere, hemde dış etkenlere bağlıdır. Kalb hastalıklarıda aynı şekilde hem iç etkenlerle hemde dış etkenlerle bağlıdır. İnsan hastalanmaya başladığını çoğu kez farkedemez, ancak ne zamanki hastalık ilerler, marazlar tüm bedeni sarmaya başlar kişi ancak o zaman gaflet uykusundan uyanmaya başlar, çoğu kez uyanamaz bile...
Bu durum, insanın kalb marazlarına karşı rahat davranmasının, içinde besleyip büyüttüğü şüphelerinin üzerine gitmediğinin bir sonucudur. İnsan kalbinde cevabı verilmemiş bir soruyu ve şüpheyi şeytan sürekli kaşır, kanatır ve marazın azmasına sebep olur. Sürekli Kur’an’ı okuyarak kendisini Rahman’ın terbiye etmesine müsahade etmiş insanlar kalb marazlarına karşı daha duyarlı olurlar. Şeytanın hilelerine karşı Rahman onlara basiret verir.
Kocaman bir ağaç nasıl ki küçük bir tohumdan çıkar, uygun ortam ve iklim bulursa yavaş yavaş büyür, kök salar ve gelişirse, insan kalbindeki marazlarda tıpkı bunun gibi küçük bir tohumdan meydana gelir. Allah (c.c.) insanoğlunu yaratırken bir imtahan vesilesi olmak üzere her insanın içine farklı türlerde, maraz olmaya müsait tohumlar yerleştirmiştir. Kişi bu tohumları daha büyümeden, Kur’an’i terbiye sürecine girerek yok etmelidir. İşte ozaman imtahanını başarıyla tamamlamış olur. Zaten Rahman’ın istediği de budur..
Rahman’ın öngördüğü şekilde terbiye sürecine girmek dileğiyle...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1- Buhari, Müslim, İbn Mace
2- Rad- 13
3- Bakara- 152
4- Bakara- 74
5- Muttaffifin- 15
6- Hadid- 16
7- Hac- 46
8- Hac- 53
Ali Nar.