Gençlerin Temiz Dünyasına Temiz Değerler
Gençliğin değeri ve kıymeti o kadar açık ve seçik ki, onun önemi, ümmet ve millet hayatındaki vazgeçilmezliği anlatılmaya gerek duyulmayacak nitelik arz etmektedir. Ümmet ve millet olarak direncimizin, gücümüzün, kuvvetimizin hatta beka sorunumuzun gençlerin maddi ve manevî yetişmişliğinde kısacası, onların eğitim ve terbiyesinde olduğu izahtan varestedir.
Gençlik kavramı üzerinde çeşitli tarifler yapılmıştır. Konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olması açısından birkaçını vermekte yarar vardır. Psiko-sosyal açıdan gençlik ergenlikle başlayan ve 22-25 yaşlarına kadar devam eden bir süreç olarak tarif edilmektedir. Bu sürecin başlaması kız çocuklarında adetlerin başlaması, erkek çocuklarında ise seminal boşalımların görülmesi olarak kabul edilir.1
Peyami Safa (ö. 1961), gençliği daha değişik bir üslûp ve güzellikle tarif eder. “Gençliğin tabiat lügatindeki manası, tazeliktir. Boyda bir taze fidan serpilişi; tende bir taze yaprak parıldayışı; saçlarda bir taze çayır fışkırışı; gözlerde bir taze pınar kaynayışı; dudaklarda bir taze yemiş kırmızılığı ve yürüyüşte bir taze küheylan çevikliği. Gençliğin cemiyet lügatindeki manası, tazelikten çok üstün bir şeydir. Ruhta milli cevherle temastan doğma bir köpürüş; zekâda cemiyetin önümüze dizdiği meseleleri anlamak ihtiyacından doğma bir tecessüs pırıltısı; kalpte insanı insana bağlayan tellerin en tiz perdeden girilecek ses verişi; iradede hayvanca yaşamaktan daha manalı hedeflere atılmak için yayından fırlama hazırlığı. Geri adam ve geri millet, gençliğin yalnız tabiat lügatindeki manasını anlamakla kalandır; ileri adam ve ileri millet, gençliğin cemiyet lügatindeki manasını da katandır. Böylece genç, taze bir fidan ve çevik bir küheylan olmakla kalmaz; şuurlu, zekalı, kültürlü, gönüllü, iradeli ve iddialı bir insan olur.2
Gençler, aslî fıtrata daha uyumlu ve yakın bir hayat sürerler. Onların iman mahalli olan kalpleri daha temiz ve halis olduğu için hidayete ve imanı kabul etmeye daha elverişlidirler. Ancak imanî terbiye almadıkları takdirde bu temiz fıtratın kirlenmesi, lekelenmesi, bozulması sanıldığından daha hızlı olmaktadır. Bu açıdan gençliğin aslî ve temiz fıtratını iman ve ahlâk prensipleriyle beslemek, takviye etmek ve yeşertmek büyük önem arz etmektedir.
Manevî ve dinî terbiyenin önemine işaret eden Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman’ın, şu değerlendirmesini oldukça önemli bulmaktayız. “...Cemiyet için dünyada en esaslı terbiye, dindir. Maneviyata dayanmayan, din terbiyesi olmayan cemiyetlere sonradan yapılan telkinler kuvvetli dahi olsa müessir olamaz. Dini ananeye her fert irsî surette ve doğuştan bağlıdır. Dinin üzerine kurulan aile terbiyesinde daha ciddi esas vardır. Şüphesiz mektep terbiyesi de hürmet edilecek kuvvetli bir istinatgâhtır, lakin bunun esasını daha başlangıçta kurabilirsek daha iyi payidar olur. Dini terbiye, adamı nefsine, ailesine, vatan ve milletine ve bütün âleme fenalık yapmaktan, ıstırap vermekten korur. Bu devirde anlaşılmıştır ki, hayatta en maddi sanılan ıstırapların âmili ruhî ve manevîdir. En ağır hastalık ve ıstıraplar dinî teselli ile ruhu yükseltmekle sakinleşir ve söner. Dinine, ahlak ve ananesine bağlı olan ve bu şekilde terbiye görmüş gençlere, bir de kültür ve medenî terbiye verilebilirse en bahtiyar adam olur. Bütün dünyayı dolaşınız, her yerde en yüksek kültürlü adamların bile dine, milliyete, aile şeref ve ananesine bağlılığını görürsünüz. Din ve ahlaka hürmet etmesini bilmeyen kişinin, kanuna saygıyı göstermesi de güçtür.3
Mazhar Osman’ın belirttiği gibi, din ve ahlakın kurallarına bağlı ve hürmetkâr olanlar, yaşadığı toplumun kanunlarına da saygılı olurlar. Rüşvetin, adam kayırmanın, yetimin, fakirin ve yoksulların haklarına tecavüz etmenin arka planında iman zafiyeti ya da iman eksikliği yatmaktadır. Günümüzde gençliğin temel problemlerinden biri de manevi ve dinî eğitimi yeterince alamamalarıdır. Bu açıdan dinî öğretim ve eğitim, ümmet ve milletin istiklal ve istikbalini garanti eden bir güçtür.
Eğitim, Türk Dil Kurumu tarafından bastırılan Türkçe Sözlükte şöyle tarif edilmiştir: Belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetiştirme, geliştirme ve eğitme işi. Eğitmek; birinin aklına uygun, fiziksel gelişmesi üzerine etki yaparak çeşitli davranış yatkınlıkları, bilgi ve görgü aşılayarak önceden tespit edilmiş amaçlara göre onun belirli bir yönde gelişmesini sağlamak, terbiye etmek. Öğretim ise; belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi, tedrisât, talim, öğrenmeyi kolaylaştıracak etkinlikleri düzenleme, gereçleri sağlam ve kılavuzluk etme işi.4
Görüldüğü gibi, eğitim ve öğretim hemen hemen benzer şekilde tarif edilmiştir. Ancak, öğretim denilince daha ziyade bilgi verme, bilgi yükleme, eğitimde ise, bilginin kullanılış amacı ve sahip olunan bilgiyi pratiğe yansıtmak akla gelmektedir. Gaye ve hedeften yoksun olarak verilen bilgi bir bakıma, bilgi hamallığından öte geçemez. Yunus Emre’ye atfedilen “İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin. Ya nice okumaktır/ Okumaktan murat ne. Kişi Hak’kı bilmektir. Çün okudun bilmezsin. Ha bir kuru ekmektir” dizelerinde gayet açık bir şekilde ifade edildiği gibi hedefsiz ve pratize edilmeyen bilgi kuru bir uğraştan ibarettir. Bu yüzden daha ziyade öğretime dayalı yani, bilgi yüklemeye yönelik maarif sistemimizde eğitime de bir başka deyişle işin hikmet ve bilinç boyutuna da ağırlık verilmelidir.
Bunun yanında, gençlerimize sahih dini bilgiyi ve manevi terbiyeyi zamanında vermemizin zarureti ortadadır. Bu konu ihmal edildiği takdirde, gençlerimizin, çeşitli batıl dini akımların ve ideolojilerin etkisine girmesi kaçınılmazdır.
---------------------------------------------------------------------------------------------
Dipnotlar: 1) Adnan Ziyalar, Gençlerin Ruhî ve Sosyal Problemleri, Gençliğin Rûhî ve Mânevî Problemleri, İstanbul, 1987 içinde, (Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi, 7), s. 19; Mustafa Tavukçuoğlu, Avrupalı Türk Gençlerinin Kültürel Kimlik Problemleri(tebliğ) Gençlik Dönemi ve Eğitimi, İst. 2000 içinde, 11-13Aralık 1998, (Tartışmalı Toplantılar Dizisi, 29) s. 207. 2) Peyami Safa, Seçmeler (Yeni Mecmua, 19 Mayıs, 1939), Hazırlayanlar, Faruk Timurtaş-Ergün Göze, İstanbul, 1970 (1000 Temel Eser) s. 31. 3) Uyuşturucu Kültürü ve Tedbirler Raporu, İstanbul, 1992, s. 181 (Yeşilay Cemiyeti Genel Merkezi tarafından yayınlanan dergi) 4) Şükrü Haluk Akalın ve diğerleri, Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2009, s. 607, 1533.