* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: En Güzel Meyvemiz: Gençliğimiz 1  (Okunma sayısı 144 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
En Güzel Meyvemiz: Gençliğimiz 1
« : Mart 17, 2022, 11:53:14 ÖÖ »
En Güzel Meyvemiz: Gençliğimiz 1

   Efendimiz (s.a.s.)“Yedi sınıf insan vardır ki hiçbir gölgenin olmadığı mahşer gününde Allah (c.c.) onları (kendi rahmeti ile) gölgeleyecektir. Bunlar:i- Hükmünde adil olan idareci, ii- gençliğini rabbine kulluk üzere geçirmiş olan genç, iii- kalbi mescidlerebağlı olan adam, iv- birbirlerini Allah için sevip, bu sevgilerinin tezahürü olarak Allah için bir araya gelip yine Allah için birbirinden ayrılan iki adam, v- makam mevki ve imkan sahibi olan bir kadın (gayrı meşru olarak) kendisini (şehvetini tatmin için) çağırdığında ‘Ben Allah’tan korkarım!’ deyip imtina eden kişi, vi- bir adamki infak eder ve yaptığı infakında sağ elinin verdiğini sol eli dahi bilmez [kimseye gösteriş yapmadan gizlice infak etmekten kinaye], vii- Tenhâda Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.”buyurdular.[1] Bu hadis-i nebevide özellikle Efendimizin(s.a.s.) bahsettiği bu 7 sınıftan ikincisi olan ‘Gençliğini rabbine kulluk üzere geçirmiş olan genç’ üzerinden, çağımızdaki genç kardeşlerimize dair bazı hususlara temas etmek istiyoruz.

Gençlik, insanın ömrünün en kıymetli ve en verimli çağıdır. Bu çağda kızı ile erkeği ile her birininkanı kaynar, delikanlıdırlar. Kanı deli aktığı için olsa gerek ne kadar zeki, ne kadar akıllı olsada, gerek hayat tecrübesi eksikliği, gerek ruhi olgunluğunun olmayışı, ilmi müktesebatının azlığı, farkında olsun veya olmasın, onları bir şekilde tehlikelere muhatap kılar. Onların kararlarında ve tercihlerinde çoğunlukla duyguları baskındır. Büyüklerinin tecrübe ettiklerini bir şekilde kendileri tecrübe etmek isterler. Bundan dolayı büyükleri her ne kadar zarar görmesinler, acı çekmesinler diye kötü tecrübe etmemelerini, bunun yerine söz dinlemelerini isteseler de, onlar bir şekilde bu acı zehri tatmak isterler. Bir yönü ile belki de bu doğal olandır; hayatın tabii akışında insan fıtratının tezahürüdür. Zira karşımızdakilerde birer insan; onların da duyguları, düşünceleri, bir şekilde (genç de olsalar) kendilerine özgü görüş ve düşünceleri var. Ama gelin görün ki hayat, insanların zannettikleri kadar masum, saf ve temiz değil. Onların bu (saf ve temiz duygularla da olsa) isteklerine aynı düzlemde karşılık vermez. Bazı tecrübelerin hiç istemeyecekleri, belki de telafisi mümkün olmayan sıkıntılı zor sonuçları onlara miras bırakması kuvvetle muhtemeldir. Zira bu çağ, yaşayanlarını egoist (benci), nihilist (hiççi) hümanist (insancı) feminist ve benzeri çağın kavramsal putlarının dokunulmaz kıldığı ve bu putların adeta yegane idealmişçesine pazarlandığı bir devirdir. Bizi biz eden değerler, doğrular pek de itibar görmemekte.

Zira ümmetin yok edilmesinin, bu milletin tasmalanmasının, sömürülmesinin, Mankurtlaştırılmasının başka bir yolu yok.

Kendi varoluşlarını İslam’ı bitirmeye ve İslam ümmetinincanveren soluğunu kesmeye adamış olan çağımızda, cellatlarımıza aşık olmamanın yegane ve tek yolu kendimizi bilmek, bulmak ve kendimiz olmaktan geçmektedir. Bundan başka çaremiz yoktur.

Elbetteki bu çok da kolay olmayacak; ama bunun alternatifi olmadığı için illaki bunu gerçekleştirmeye memuruz.

Bugün gençlerimize baktığımızda şahit olduğumuz, yavrularımızınbin bir türlü girdaplar arasında kendisine uzanacak bir ele, bir çıkış yoluna hasret gözlerimizin içine baktıklarıdır. Kendilerini dinleyen, anlayan, farkında olan, farklılıklarını bilen, bağırlarındaki enerjiyi makul ve meşru yollara kanalize edebilen ve buna göre kendilerine el uzatan büyükleri, çalışmaları, çareleri beklemekteler.

Onun için zorunlu olarak girdiğimiz bu hayat yolunda, hayatımızın semeresi olan ve geleceğimiz, umudumuz olan nesillerimizi önemsemek, onlarla ilişkide doğru yolu bulmak ve onların ellerinden tutarak kendi irade ve istekleri ile olması gerekene yol almalarına yardımcı olmaktan başka yolumuzun olmadığını bilmemiz gerek. Bunun içinde yavrularımızla bir ortak yol bulmak, bir akl-ı selimin gereğine varmak, istişare ve tecrübelerden istifade edecekleri bir zemini onlara sunmak,onların öncelendiği, önde oldukları bir vasatta onlara rehberlik ve örnekliğimizi ortaya koymamız kaçınılmazdır.

Bunun için öncelikle gençlerimiz/gençliğimizi önemsemek, uğruna yaşamaya değer bir değer ve kıymet olduğunu kanıksamak düşüncesini sinelerimizde kesin bir hakikat olarak kabul etmekten başlamalıyız. Onlarla olan tüm ilişkilerimizde, konuşma ve davranışlarımızda, onları motive eden, önemsendiklerini anımsatan, değerli ve kıymetli olduklarını ama bu kıymetlerini kendi değer ve doğrularımızdan aldıklarını hissettirecek bir ilişki biçimi geliştirmeliyiz. Bununla beraber bu çağın çocuklarının aslında çok zeki, akıllı ve potansiyelli olduklarını göz ardı etmeden, pergelin sabit ayağını İslami veimani hakikatlere koymakla beraber, kendi zamanımızın ölçülerinden, yöntemlerinden öteye, onların anladıkları bir metot ve yöntem ile onlarla muhatap olmalıyız. Hz.Ali’ye(k.v.) nispet edilen bir vecizede “Çocuklarınızı kendi yaşadıkları zamana göre yetiştirin” buyurulmakta. Yani çocukla aramızdaki ortalama 20-25 yaş gibi bir farkı dahi gözeterek 20-25 yıl öncesinin doğru ve yöntemleri ile değilde,onların içinde bulundukları günün gerçeklerine uygun yetiştirilmelerini ve öyle davranılmasını tavsiye etmektedir. Unutmamamız gereken çok önemli bir hakikat de, şeytan bile iğva(saptırma)larında on, on beş yıl önceki metot, usul ve yöntemleri kullanmamakta. Bu değişim ve gelişime ayak uydurmadığımız müddetçe kaybeden olacağımız aşikardır. Onun için bu zamanın gençlerine dair en büyük eksik ve açıklarımızdan biri onları dinleme, fikir/düşünce ve görüşlerine değer verdiğimizi hissettirme noktasıdır. Gençleri/çocuklarımızı dinlerken baştan savar gibi değil, bilakis büyük ve değerli bir insanı dinlercesine kulak vermeliyiz. Bununla beraber gençlerimizin söylediği ve iddia ettiği konulara dair baskıcı bir üslup ile değilde soru sormasına zemin hazırlayarak ve olması gerekeni gençlerin dili ile ikrar etmesini sağlayacak bir yol takip etmeli.Yani olması gerekeni sen dedin diye değil, çocuklarımız ona inandığı ve onu söyledikleri için yapacakları bir durumu oluşturmak gerek. Çocuklarımızı dinlemenin yanında onları anlamamız, anlamaya çalışmamız, onlara adeta bizim malımız, eşyamızmışçasına muamele etmek yerine, onların Allah’ın(c.c.) bizlere birer emaneti oldukları bilinci ile bizde olan değer, doğru ve tecrübeleri, bize göre değil onlar açısından doğru bir yol ile aktarmanın derdi ve gayreti içinde olmaya bakmak gerekiyor. Belirlibir seviyeye (telafisi mümkün olabilecek düzey) kadar yanlış yapmalarına, tecrübe edinmelerine imkân ve fırsat tanımanın, uzun vadeli sağlam bir şekilde ayaklarını yere basmaları ve kendileri olmalarında yapılabilecek en yerinde davranışlardan biri olduğunu unutmamak gerek. Bilmeliyiz ki çocuklarımız hayatımızda uğruna emek verdiğimiz, mesai harcadığımız, ne kadar kazanım, değer ve şey varsa, hepsinden daha kıymetli ve uğruna rahatımızı, kazanımlarımızı harcamaya değer bir yüceliği, kıymeti haizdirler. Gerçekte de çocuklarımız için çalışıp çabaladığımızı iddia edişimizin gereği de bu olsa gerektir.

Ümmetin, milletin, insanlığın, hayatın yeniden can bulması, bunca yaşanan çirkefliklere bir dur diyebilmesi, hayatın rayından çıkmış akışını yeniden rayına koyabilmesi için gençlerimiz tek çıkış yolumuz olsa gerek. Yaşlı dünyanın yorgun olduğunu ve bir hayat iksirinehasret olduğunu,bu bağlamda geçlerden bir şeyler beklediğini onlara hissettirmek gerek. Biliyoruz ki, canlar dermansız, derman bekler.Zihinler dağınık, ruhlar yılgın, hayaller umutsuzluk girdabında savrulmakta. Beşerîideolojilerin zehirli okları sineleri parçalar, hız ve haz çağı olan çağımızda hızla akıp giden hayatın hızına yetişemeyen insanlık yorgun, bitap, biçare durumdadır. Şimdi zaman bir ses, bir nefes, yeni bir soluk olma vaktidir. Yeni bir ses, yeni bir nefes olmaya namzet olan ise işte beklenen nesil ve gençliktir. Bilmeli ve unutmamalıyız ki bu gençlikten başkada bir çare söz konusu değildir. Efendiler efendisi rehberimiz Hz.Resul’ün davası ve derdi olan, insanlığın karanlıklardan çıkıp aydınlığa kavuşmalarının ve hak davasının neşvü nema bulmasında, küfür karanlıklarının bertaraf olmasında çoğunlukla etrafında hale hale kenetlenmiş gençlerin eli ile olduğunu unutmayalım. Bu nedenle her nedurumda olursa olsun bu gençliktir umudumuz. Onun için bu gençlerle olan münasebetimizde dediğim dedik tarzında buyurgan olmak, yokmuşlarcasına davranmak yerine, zamanın/zeminin kayganlığını, ahir zamanın fitne zamanı olduğu gerçeğini göz önünde tutarak, onları iğva etmek için birilerinin sayısız sebep ve yollarlaçalıştığını unutmadan, onlara hayatın anlamı ve hayatı anlamlandıracak bir ufuk, bir gaye, bir hedef vermek eslem ve ideal olandır.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Ynt: En Güzel Meyvemiz: Gençliğimiz 2
« Yanıtla #1 : Mart 24, 2022, 07:40:14 ÖÖ »
En Güzel Meyvemiz: Gençliğimiz  2

İçinde yaşadığımız çağ, bünyeleri ve bireyleri öğütmekle öne çıkmakta. Bu nedenle, gençlerimizin sahip olmasını zaruri gördüğüm, bizler açısından bir gaye, hedef, ideal olması gerektiğini düşündüğüm bazı hususları kısaca arz etmem gerek. Bu minvalde, öncelikle hayatımızın en güzel meyveleri olan çocuklarımıza kazandırmamız gereken yakinî bir imandır. Bu hakikatle bezenmiş bedendeki ruh, her türlü fitne ve fesat karşısında adeta fitnesavar konumundadır. Yakinî iman hayat yolunda çocuklarımıza, kim oldukları, niçin yaşadıkları/yaşamaları gerektiği bilincini kazandıracak olan bir tılsım olması hasebi ile, en öncelikli atılması gereken adımdır. Ama bu imanı sadece soyut bir ilaha inanma şeklinde değerlendirmemek gerekiyor. Niçin inanacak, neye inanacak ve nasıl bir iman üzere olacak gibi sorular önemlidir. Bundan dolayı yakinî iman, kişiye Allah’a (c.c.) olan imanın farkındalığını kazandıran bir haslettir. Allah ve Resulünün bildirdiği şekilde Allah’a (c.c.) iman etmenin yanında, buna ilave olarak bu Rabbi ile ağını, bağını da kuvvetlendiren bir ubudiyet pratiği ve bilincini de kazandırmak durumundayız. Bunu için de Allah ve Resulü emrettiği için ibadet etmenin yanında, bunların hikmet ve manalarına da vakıf kılan bir bilincin de kazandırılması, her karşılaştığını sorgulayan gençliği açısından bu zamanda önem arz etmektedir. Unutmamak gerek ki, amel olmaksızın sadece söylemsel bir iman ve İslam iddiası sloganik Müslümanlığa, ilmi, hikmeti ve fiili icra boyutu olmaksızın yalın ibadetler ağırlıklı olan bir İslam ise mistik bir din örnekliğine götürür ki, bu her ikisi de sadra şifa, derde derman ve rabbimizin öngördüğü din ve iman olmaktan uzaktır. Onun için İman ettim dediğimiz rabbimiz ile kurduğumuz ünsiyeti, ibadetle, zikrullahla, tefekkür, tezekkür ve tedebbürle, hayatın tüm sahalarında Müslümanca bir irade ve eylemle beslemek sureti ile adeta rabbini görür gibi bir düzeyde tutmayı gaye edinmeliyiz.

Dört bir yandan zamanın fitneleri ile çepeçevre sarıldığımız günümüzde, boğulmaktan bizi kurtaracak can simidi mesabesindeki diğer önemli husus da Kıyamet şuuruna sahip olmaktır. Bu sadece öldükten sonra diriltileceğini bilmekten ibaret değil. Bu bilinç o düzeyde olmalı ki, adeta yevmu’l-arasatı, sıratı, mizanı görür gibi bir şuur ve bilinçte olmalı. Onun için her amelinde adeta rabbini görürmüşçesine, mahşer gününü yaşıyormuşçasına ve cennet ile cehennemi görüyormuşçasına bir yakinî imana sahip olmak gerek. Efendimizin (s.a.s.) model kuşak olarak bizlere sunduğu sahabe nesli ile modern Müslüman arasındaki en belirgin farklardan, en önde gelen hususlardan birinin bu kıyamet şuuru olduğunu söylemeliyiz. Sahabe neslinde bu bilinç o düzeyde ileriydi ki her yapıp ettiklerinde adeta cennete veya cehenneme adımlarını atıyor gibi teyakkuzda yaşamaktaydılar. Bugün maalesef mezkur kıyamet şuuru yitirildiği için olsa gerek, her Müslümanın hayatında olması gereken ilahi otokontrolü sağlayamamaktayız.

Bu da tüm kötülüklerin, yanlışlıkların, sapmaların önünü açan bir gedik olarak hayatımızda kendisini göstermekte. Elbette ki bu yakinî imana sahip olma, yalın bir bilgi ile elde edilebilecek bir durum değildir. Bu noktada öncelikle Kur’an-ı Azim’in ağırlıklı olarak 27, 28 ve 29 cüzlerindeki kıyamet sahneleri ile bir bağ kurmak önemlidir. Bununla beraber selefin tecrübesi, örnekliği ile afaki ve enfüsi manada bir seyr u sülûka ihtiyaç vardır. Bu seyr u sülûkun olabilmesi noktasında, herkesin kendilik bilincini yakalamış olması, yani benliğinin/nefsinin farkında olması ve bu farkındalığın bir sonucu olarak kişinin kendini araması, bilmesi, bulması ve kendisi olması gerekmektedir. Bu ifade ettiğimiz kendilik bilincinin oluşması ve ‘Ben kimim?, Nerden geldim?, Burası neresi?, Niye var? Buradan sonra ne olacak, nereye gideceğiz? ve Bizi bekleyen nedir?’ vb. sorulara özünde ikna edici cevaplar bulmak zorunludur. Bu ancak hem uluhiyete (Allah inancı ve onunla bağlantılı olan nübüvvet, ubudiyyet vb. konulara), hem de uhrevi hayata dair yeterli bilgi ve bu bilgilerin ruh bulma hali olan yakinî bir imana sahip olmak ile mümkündür. Bunun neticesi olarak hayata, olaylara İslami, imani bir bakış açısına sahip olmak gelir.

Diğer önemli bir husus da, yaşadığımız çağımızda kulluk yürüyüşünü sürdürmekle memur ve muvazzaf olmamız hasebi ile bu çağdaki her bir Müslümanın özelde çocuklarını eğitimli, bilgili, bilinçli ve kültürlü yetiştirmek zorunda olmalarıdır. Bunun için, İslam’ın da ilk emri olan okuma (nitelikli okuma) günlük hayat programımızın en öncelikli eylemi olmak durumundadır. Bu okumalara dair: öncelikle Ehl-i Sünnet inanç esasları, günlük yaşamımızda kaçınılmaz olan ilmihal bilgileri, ruhumuzun gıdası mesabesindeki Kur’an-ı Kerim tilaveti ve zikrullahtan mevsür (Hz. Peygamberden (s.a.s.) sahih senetlerle rivayet edilen veya müstakim ulemanın talim ettiği virdler) zikirlerin yanı sıra hakikat kaynağı olan İslam medeniyetinin temel kaynaklarına vakıf olmak adına Arap dil ve edebiyatına vakıf kılacak okuma ve dersler olmalı. Yine selefin bıraktığı ilmi müktesebata bizi varis kılacak Akaid, Fıkıh, Tefsir ve Hadis ilimlerini tahsil edeceğimiz bir plan ve program yapmak durumundayız. Bunların yanı sıra İslam klasikleri ve İslam medeniyetine dair daima okumlar yapmakla beraber, yaşadığımız çağı, çağın kodlarına vakıf olabilmek için Batı klasiklerini ve diğer medeniyetleri de iyi okumak durumundayız.

Tabi bunu yaparken düşmanına aşık çekirge gibi bir okuma faaliyetinden bahsetmiyoruz.

Bilakis düşmanı olan ve varlığını kendisini yok etmek üzerine bina etmiş bu çetin yapıların kodlarını çözmek için okuduğunu bilerek, bunları analiz edip bunlardan sentezler çıkartacak bir bilinç ile yoluna devam etmek gerek.

Denilebilir ki, bunca şeylerin olması hayatın iktiza ettiği iş ve uğraşlarla beraber imkân dahiline nasıl konulacak? İşin aslı, Müslüman hayatını planlı yaşamayı şiar ettiğinde görecektir ki, bu dediklerimizin basit bir programla, günlük televizyon karşısında dizilere, maçlara ve faydasız tartışmalara ayırdığımız zaman diliminin bunları icra için fazlasıyla yeterlidir. Bu noktada nefsin sanki bunların tümünün bir defada elde edilecekmişçesine tuzak düşünceler ile bizi meşgul etmesine fırsat vermemek gerek. Zira günlük 2-3 saatlik bir program ile bunların tümünün deruhte edilmesi mümkündür.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Ynt: En Güzel Meyvemiz: Gençliğimiz 3
« Yanıtla #2 : Nisan 07, 2022, 09:08:54 ÖÖ »
En Güzel Meyvemiz: Gençliğimiz  3

Hayatımızın en kıymetli meyveleri olan gençlerimize dair göz ardı edemeyeceğimiz diğer önemli bir husus da,yaşadığı çağın iletişim araç-gereçlerini bilmek ve gerekli düzeyde bunları kullanabilme kapasitesine sahip olmaktır. Bilgisayar kullanmaktan program yazılımına, sosyal medya alanlarına vakıf olmak, birilerinin yönlendirdiği kitleye dönüşmemek için önemlidir. Ama bu mecra ve alanlar genelde gençliğin hedonist arzularına hitap eden ayartıcı mecralar olduğu için kontrolü elden bırakmamakda gerekiyor. Bu kontrolü engeller çıkararak yapabileceğimizi düşünmek nerde ise imkânsız bir durumdur. Bunun için bilinçli kullanmanın gereklerini tespit edip onları önde tutarak yanlış mecraların hayata olumsuz etkilerini göstererek ve hayırda kullanmalarını sağlayacak şekilde temin etmek gerek. Bu meyanda ilave olarak,sosyal medya alanları slogan mücahitliği yapmak için değil, bilakis mayınlı bir tarla gibidir.Bumecralarda hakkın tebliği için bunlara vakıf olmak ve kullanmak durumundaolduğumuzu unutmamamız gerekiyor. Bu tehlikeli mecralarda dolaşırken, ihtiyaç miktarını aşmamak, bununla beraber müstakim kalmak için, yüzme bilmeyen kişinin can simidine yapıştığı gibi, kendi değerlerimize, ilkelerimize ve ehlullahın terbiyesine sıkı sıkıya yapışmak gerek. Zira ufak bir gevşekliğin insan ruhunda, manasında, davasında çok büyük sapmalara sebep olacağını unutmamak gerek.

Olmazsa olmaz diğer bir meziyet de hayatımıza hâkim kıldığımız ve her halimizde en belirgin özelliğimiz adeta fışkıran bilinç ve şuur hali olmalıdır. Aidiyet duyduğumuz dava ve değerlerin her bir ilkesini, her bir şiarını, en basitinden nafileleri, giydiği tesettürü, sakalı, çarşafı İslam’ın birer simgesi, sembolü ve bayrağı-sancağı olduğunu bilerek hareket etmeliyiz.Nasılki bayrak bir bez parçasıdır;ama taşıdığı mana itibarı ile uğruna ölünüp öldürülecek büyük bir kıymettir. Onun gibi pratikte İslam’ınbuşiarlarının kavgasını vermenin kendimiz için varlık sebebi olduğunu hiç aklımızdan çıkartmak gerek. Dininin, davasının, değerlerinin, sevgisinin, kininin davetçi ve müdafaacısı, takipçisi ve savunucusu olmalıdır. Bunun hayatımızı ve mücadelemizi kıymetlendiren bir tılsım olduğunu unutmamak gerek.

Diğer önemli bir husus da tercih ve kararlarımızın merkezinde bütünü ile Allah ve Resulünü hâkim kılmak durumundayız. Beni ve benliğini -tabiri caizse- bütünü ile Allah ve Resulünde eritmiş olmak, hür, özgür ve özgün iradesi ile verdiği kararları ve yaptığı tercihlerinin, imanının yansımaları ve gereği olduğunun farkında olmak gerek. Yani Allah ve Resulünün tercih ve kararlarımızda hakimiyeti, imanımızın bir zorunluğudur. Onun için tüm eylem, karar ve tercihlerimiz, lisan-ı hali ile hakkı haykırmalıdır. Müminin işi, gücü, her daim Rabbi iledir. Hesabını O’nunla yapar ve gözleri cennetlerin ufkunda, yaşadığı hayatın bir çilehane, gurbet ve imtihan yurdu olduğunu aklından çıkartmaz. Bilir ki bu fani dünya ve dünyalıklardan feragati, fedakarlığı oranında cennetlere talip olabilir ve Allah’ın(c.c.) rızasından payidar olabilir.

Mümin: Zamane çocuğu olmanın vebaline ve İslam’ın çocuğu olmanın azametine vakıf olmanın zorunlu sonucu olarak bilgisi, kültürü, ahlakı, duruşu, tercih ve kararları ile Allah adamı olarak yaşadığını açıkça ortaya koyar. Mümin kişi İyi bir hatip, edip, şair, zanaatkar, bilgin bir şahıs ve abid bir kul olmayı vazife edinir. Başkalarına yük olmayı değil başkalarının yükümü almayı vazife edinir. Konuşurken alim, vazifelerinde abid, davasının ve değerlerinin müdafii, ahlakta örnek, her hayrın altından çıkan gizli kahraman olmada hava gibi görünmez ve sirayet eden olmayı şiar edinir. İdeal gencin ve kâmil müminin beni yoktur. Biz adına yaşar ve insanlığa değer/hayr katmayı vazife edinir.

Daima hak adına mahlukata bir şeyler katabilecek ortamlar, koşullar ve şartlar aramak onun ayrıcalığıdır. Mazluma yar ama zalimin hasmı olması bir tercih değil imanının tezahürüdür. İş ve eylemlerinde ‘Kim ne der?’ diye endişe etmekten uzak, ‘Rabbim ne der?’ derdi ile yaşar. Cesaretli olmalıdır. Zira korkak her gün, her an ölürken, cesur olan hayatta sadece bir kere ölür. Bundan dolayı cesur olan kişiye hayat bahşedilmiştir.

Unutmamalıyız ki, gençler ve gençlik bir enerji deposu gibidir. Bu enerjiyi biz sağlıklı, doğru alan ve sahalara kanalize etmediğimiz vakitte, şer güçler bunu olumsuz mecralara bir şekilde kanalize etmektedirler. Bu enerjiyi hayra kanalize etmemizin/edebilmemizin en önemli yollarından biri de gençlerin doğru arkadaş ve çevre edinmelerine imkân sağlamaktır. Bu hakikate binaen “arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” denilmiştir. Aynı hakikate işaretle Efendimizin(s.a.s.) de “Kişi arkadaşının dini üzeredir” buyurduğu rivayet edilir. Dikkati calip olan hakikat, iyi arkadaşın ve çevrenin kokucu/parfümcü dükkânı gibi olmasıdır. Sen üzerine sürünmesen bile o kokular bir şekilde senin üzerine siner. Yine kötü arkadaş ise ahırda hayvanlarla ilgilenmek gibidir. Hiçbir pislik sıçramasa bile o pis koku bir şekilde üzerine siner. Büyüklerden birine ‘Efendim bana nasihatte bulunurmusunuz?’ diyen bir delikanlıya, ‘Evladım Salihlerle beraber olun.’ buyrulmuştur. Delikanlı “Neden bana direkt Salihlerden olun demediniz de Salihlerle beraber olun dediniz?” diye sorunca o Allah dostu zat‘Salih amel üzere olmak, bir mum olup aydınlatmak gibidir. Esen bir rüzgârda sönmesi kaçınılmazdır. Ama eğer mumlar topluluğu içinde olursanız, siz veya bir kısmınız sönse bile, yanan diğer mumlarla aydınlanırsınız.” buyurur. Bu hakikatlere binaen gençlerimizin arkadaş ortamları, eğitim gördükleri çevre, sosyal medyada iletişim kurdukları alanlar, ailelerden daha çok gençlerin üzerinde etkili olmaktadır. Bu nedenle İslami duyarlılığa sahip olan ebeveynler, STK’lar gençlerin enerjilerini atabilecekleri meşru mecra ve alanları oluşturmayı, en az verilen yalın bilgiler kadar önemsemeli ve öncelemelidirler. Bundan dolayıda İslami hassasiyete sahip olan ebeveynlerin gençliğe dönük çalışmalar yapan STK’larda görev alma ve katkı sunmaya dair duyarlılıkları hem kendi evlatları hemde ümmetin gençleri açısından kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görmelidirler.

Gençliğimizin salih bir nesil ve çağının sahabesi olması niyazıyla.

Muhammed Şevket Gökşan.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]