* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Gençlik: Gençliğin Problemleri 4  (Okunma sayısı 6172 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2153
Gençlik: Gençliğin Problemleri 4
« : Temmuz 01, 2024, 08:40:50 ÖÖ »


Gençlik: Gençliğin Problemleri   4

Çocuk, hemen hemen bütün bir gelişme döneminde, çevresinde cereyan eden şeylerin tesirinde kalır, ona göre şekillenir ve ona göre benlik kazanır. Etrafında cereyan eden şeyler, onun duygularına yâr, kalb ve ruhunu yüce ideallere yöneltecek mahiyette ise, çocuk gelişir, yücelir ve semavî bir keyfiyet kazanır. Aksine, çevresinde olup-biten şeyler, onun duygularım köreltici, kalbini öldürücü ve ruhunu sefilleştirici mahiyette ise, o, daha var olmanın baharında, hazan vurmuş gibi zebil olur gider.

Muhitin, olgun insanlar üzerinde bile ne denli tesirli olduğu düşünülecek olursa, onun, çocuklar ve gençler üzerindeki baskısını, tereddütsüz kabul etmek iktiza eder. Şurası bir gerçektir ki, ağaç ağaç içinde boyatıp geliştiği gibi, insan da ancak insanlar içinde yetişir ve kendi kendini idrak eder. İnsanî duyguların inkişaf edip gelişmesine yardıma olan hakikî insanlar içinde. Evet, beşeri melekelerin gelişmesini engelleyen ve ruhun kanatlanıp uçmasına mâni olan bir muhit, insanın yüce duygularına vurulmuş bir zincir gibidir. O muhitten sıyrılıp çıkamayanlar, ne ruh yüceliğine ne de fazilete eremezler.

Bu itibarladır ki, çocuğun, yuva dışındaki çevresi de, en az yuva kadar ihtimam ve hassasiyet istemektedir. O'nun, yuvada kazandığı tertemiz duygu ve düşüncelerin zayi olup gitmemesi için, dış çevresiyle olan teması da ciddiyetle ele alınmaktadır. Bu da onun, haşir neşir olacağı dış muhitin iyi seçilmesiyle ve orada görüp duyacağı şeylerin, yuvada aldığı ahlâk ve terbiyenin bir uzantısı olmasıyla kabildir. Aksine, yuva ile sokak aile fertleriyle dost ve arkadaşlar, birbirinin devamı ve tamamlayıcısı olmazsa, bütün hizmet ve emekler alt üst olur. Günümüzün talihsiz nesli, daha çok böyle bir uyumsuzluğun kurbanı olmuştur. Evet, o, yuvada kendini idrak ettiğinde sokağın, dost ve arkadaşları arasında varlığa erdiğinde de yuvanın kurbanı oldu. Bir de buna, okuduğu kitapların ve aydınlatılmamış ilim yollarının vefasızlığı ilâve edilecek olursa, varın gerisini siz düşünün artık..

Bunun içindir ki, fazilet ve insanlık için yaşayanlar, ya canlarını dişlerine takıp kendi çevrelerini, ihya etme veya insanî melekelerin gelişmesine müsait başka yöreler arayıp bulma mecburiyetindedirler. Birinci şık, diğergâmlık ve büyük fedakârlıklar isteyen bir yoldur. Ve bize göre tavsiye edilebilecek tek-yol da budur. Ne var ki, günümüzde ikinci şıkkın talihleri ve onu daha selâmetli görenler, biraz daha kabarık, hatta o yol biraz da mergup (1) görünmektedir. Neylersin ki, yıllardan beri bütün bir nesli kendi ülkesinde, ezik silik ve parya kılan şeytanî bir düşünce, bazılarını da böyle sağdan vurup damına düşürmekte, iradesini budayıp robot hâline getirmektedir.

Bize, yaşadığı toplum içinde kalıp sıkıntı çeken, ruhunun aydınlığı ile, önüne çıkan karanlıkları tepeleyen, gecede gündüz cilvesi gösteren ve karda kışta bahar rüyaları, gören yüce kametler, hasbî ruhlar gerek.. En bozuk muhitlerin, bunlarla düzene ereceğini, yurt ve yuvaların bunların gayretiyle istikamete kavuşacağını ve yıllar yılı gadre uğramış nesillerin, bu babayiğitlerin ve sâyası altında mutluluğa ereceğini düşünüyor ve onları alkışlıyoruz!..

Sadede dönüyoruz: Çocuğun, aile muhitinden aldığı yüksek duygu ve düşüncelerin, örselenmemesi için, sokak, arkadaş ve gidilecek komşuları ölçülerimize tıpa-tıp uygun olmasında zaruret vardır.

Çocuk, kendi dilini, o dili konuşan uzak ve yakın çevresinden öğrenir. Yuvada ayn ayrı diller konuşulur; sokakta farklı anlatma tarzları bulunursa, o çocuğun sıhhatli bir dil öğrenmesine imkân yoktur. Bunun gibi yuvadan mektebe kadar, çocuğun, anlayış, düşünce ve ahlâkına meşcerelik (2) yapan muhitin, farklı ve birbirine zıt telakkileri karşısında da onun mazbut bir düşünceye, düzenli bir hayata ve üstün ahlâka sahib olmasına imkân ve ihtimal yoktur.

Yakın tarihe gelinceye kadar, yuva, mektep ve bilumum irfan müesseselerimiz, velisi, mualimi, mürşidi ve postnişiniyle el-ele ve gönül gönüle, terbiye ve nesli yükseltme vazifesini beraber yürütüyorlardı.

Evet, up-uzun yükselme devremiz, bu müesseselerin elbirliği sayesinde temin edilmiş ve koskoca "umrân-ı tarih" bu müşterek mesaiyle gerçekleşmişti. Bu dönemde, bir başdan bir başa toplumun her kesiminde, aynı mukaddes düşünceler hüküm ferma, (3) aynı terminoloji revacda, aynı yüce hakikat ve yüksek mefhumlara saygı duyuluyor. Ve böylece nesiller dağınıklığa düşmekten kurtuluyordu.

Şimdi, bu eski müesseselerin ifa ettikleri vazifelerin, eksiksiz olarak yerine getirildiğini iddia edebilir miyiz? Yuva, çocuğa ne kazandırmaktadır? Sokak, onun hangi ilhamlarını coşturmaktadır? O, dost ve arkadaşlarından fazilet adına ne öğrenmektedir?.. Keşke bütün bunlara,ürpertici de olsa, bir çırpıda hiç diyebilseydik!. Belki o zaman, kendi kendimize karşı yalan söylememiş, aldatmacaya sapmamış olurduk!. Ama nerede, o yürek bizde? Nerede, acı dahi olsa, hak ika ta temenna ve saygı?

Evet, yıllar var ki neslimiz, her yönüyle ihmal edildi. Ve o, kendini, buz gibi bir zeminde terkedilmiş olarak buldu. Tam ruhunun askıya alındığı ve inançlarından uzaklaştırıldığı bu dönemde idi ki, kalbine uzanan yabancı eller, onu bütün bütün kendinden, mazisinden ve tarihinden kopararak, ruhuna karşı yabana hale getirdiler.

Şimdi, yeniden onu bütün çevresiyle ele alıp ihya etme mecburiyetindeyiz. Şunu bir kere daha tekrar edelim ki, çocuk en az yuva ve aile muhiti kadar, dost ve arkadaş çevresinden de müteessir olur. Hatta bazen yuvada iyi beslenememiş çocuklar için, dış çevrenin tesiri daha da baskın çıkabilir. Daha da ileri giderek diyebiliriz ki, bazen aile muhiti çok iyi olmasına rağmen, dostları ve arkadaşları itibariyle çocuğun çevresi bozuksa, aileden aldığı herşeyi bu ikinci iklimde bütünüyle kayıp da edebilir.

Evet, düşünceden tasavvura, tasavvurdan davranışlara kadar yuvada kazanılan herşey, bu ikinci muhitte geliştirilip olgunlaştırılması mümkün olduğu gibi, daha önce elde edilmiş şeylerin tamamen yitirilmesi de ihtimal dâhilindedir. Bazen iyi bir dost, dürüst bir arkadaş, bir mürşit bir sıyanet meleği gibi, adım adım insanı takip eder ve sürçmelerine, düşmelerine meydan vermez. Sürçtüğü, düştüğü zaman da bir Heraklit gibi imdadına koşar ve elinden tutar kaldırır. Kötü bir dost, fena bir arkadaş ise, yılandan daha kötüdür. İnsanınhem dünya hayatını hem de ahire t hayatını berbat eder.

Atalarımız: "Üzüm, üzüme baka baka kararır." "Atı, atın yanına bağladın mı, ya huyundan ya da tüyünden alır", derken, dost ve arkadaşın, insan üzerindeki tesirini anlatmak istiyorlardı.

Terbiyecilerde, çocukların, kötü arkadaş ve fena çevreden korunması hususunda hemen hemen ittifak halindedirler.

Bu itibarla, anne-baba ve terbiyeciler, çocuğun, sokaktaki oyun arkadaşlarından, beraber kaldığı dostlarına ve ahbaplarına kadar, bu ikinci muhiti, bizzat ayarlayıp, onun önüne koyma zorundadırlar. Aksine, çocuğun kendine göre seçeceği muhit ve dost dairesi, bütün bir hayat boyu yuvanın da toplumun da huzursuzluk kaynağı olma ihtimali vardır.

Dış muhit dediğimiz, bu ikinci çevre hakkındaki mütaalalarımızı, gelecek maddelerde hulâsaten arz etmenin yararlı olacağı kanaatindeyiz:

1- Çocuk, kendi düşüncesine göre bir dost ve arkadaş çevresi edinmeden dünyamıza aşina ve ruh kökümüze bağlı uygun bir arkadaş muhitiyle, münasebeti temin edilmelidir.

2- O, iç-âlemi ve maneviyatı adına kendisini besleyecek irfan yuvalarıyla diyaloga geçirilmelidir.

3- Nezih arkadaşlarıyla eğlenme ve oyun oynamasının yanında, olgun insanların meclislerine, hatta ibadet yerlerine götürülmeleri katiyyen ihmal edilmemelidir.

4- Toplum içinde herhangi bir insanın mutlaka uğraması gerekli olan, bütün bir çarşı pazar çevresi hazırlanıp, onun önüne sürülmelidir. Yani, tıraş olacağı berberden, elbisesini diktireceği terziye, ondan defter-kalem alacağı kırtasiyeciye kadar bütün bir çevre düşüncelerimize göre seçilip, ayarlandıktan sonra ona takdim edilmelidir. Evet, o, ancak bu suretle dolaştığı her yerde, ihtiyacı olan havayı ve ruhunun arzuladığı şeyleri bulacak ve beslenecektir. Aksine, saçını kesdirdiği aynı yerde, ruhuna hoyratlık aşılanacak, başına geçirilecek urba ile kalbine fesat saçılacak ve defter-kalem için uğradığı dükkânda, uyutucu ve öldürücü zehirler içirilerek başdan çıkarılacaktır.

5- İmkân elverdiği nisbette, oturulacak, semt ve mahallenin seçilmesine dikkat edilmelidir. Her köşe başında bir şakı ve bir yol kesicinin bulunduğu bir semtte oturmak, akrep ve yılan yuvalan üzerine çadır kurmak gibidir. Bugün olmazsa yarın tabiatlarının gereğini yerine getireceklerdir.

6-Çocuğun, tamamen arkadaşlarına bağlanıp, evden soğumasına imkân verilmemelidir. Yuvadan kopuk olarak yetişen çocuklar, pek-çok insanî melekeleri itibariyle "güdük" kalırlar. Hatta bu nokta-i nazardan, bakım-evlerine bırakılmış veya terkedilmiş çocuklar, ruhî yönleriyle zayıf ve içtimaî cepheleriyle eksiklik kompleksi içindedirler. Anne babanın gönülden ve fıtrî şefkatlerinin yerini ne doldurabilir ki?.

Aslında, kimsesiz çocukları himaye etmek için kurulmuş bu müesseseler, anne-babasız ve hamisiz çocukları terbiye edip yetiştirmek ve topluma kazandırmakla büyük bir hizmet görmektedirler. Ancak, bu "Kuruluşlar" ın belli kimselerin bakım ve görümü için meydana getirildiği ve buralara kabul edilmenin de, belli şartlara göre olacağı asla hatırdan çıkarılmamalıdır. Anneden, babadan mahrum hamisiz çocukların buralara alınıp barındırılması mülâhaza dairesi açık olmakla beraber düşünülse bile, her halde ebeveyni veya candan bir baklası olan yavruların bu türlü "dar'ül-eytâm"a (4) bırakılması, anne baba adına çocuğa karşı bir vefasızlık ve yavru için de bir talihsizliktir.

Kaldı ki, imkân elverdiği nisbette, bu soğuk yuvalardaki çocuklar dahi, birer akraba ve yakının himayesine verilerek, insanî bakım ve görüme kavuş durulmaları her zaman tavsiye edilebilecek bir husustur.

7- Çocuğa, yer yer arkadaşlarını davet ve onları ziyaret hakkı verilmeli.. Daha doğrusu, uygun arkadaşların yanına gitmek istediğinde, alınıp götürülmeli ve onları davet ettiği zaman da, hoş karşılama ve izzet u ikramda kusur edilmemelidir. Hele bu arkadaşlar, yolu, yönü belli, yüce ideallere gönül vermiş, kaldıkları yurt ve yuvaları birer laboratuar, birer kütüphane ve birer ibâdet mahalli haline getirmişlerse..

Evet, çocuklar, daha ilk yaşlarda, zirveleşip gökler ötesi âlemlere yükselen ve burcu burcu melek soluklan kokan bu yuvalara kavuşturulurlarsa, onlara ait birçok mesele kendi-kendine çözümlenmiş olur.

8- Evde olduğu gibi, arkadaşlar arasında da, okunacak kitapların, müzakere edilecek mevzuların faideli, yapıcı ve yükseltici olmasına dikkat edilmelidir.

Bu hususla alâkalı, geçen bölümde, bir kitap listesi tavsiyemizi mahfuz tutmakla beraber, okunacak kitaplar mevzuunda salahiyetlilerin fikir ve mutaalâlarının alınması yararlı olur. Hasbî, sözü-özü bir, gönlü bin-bir insanî heyecanla buhurdan gibi tüten, yaşama zevkini, yaşatma uğrunda feda etmiş salahiyetlilerin..

9- Çocuğu, ara-sıra ciddî ve oturaklı kimselerin toplantılarına götürme ve onu, onların görüş ve düşünce açılarına yükseltme semavi terbiye anlayışımızın gereğidir.

Böyle bir davranış, onun minicik iklim ve atmosferine yeni yeni buutlar kazandıracak ve onu daha hızlı geleceğin adamı haline getirecektir.

Aynı zamanda bu davranışın büyüklere karşı edepli ve saygılı olmada da, bir hayli fideli olduğu söylenebilir. Zira bu türlü toplantılarda, büyükler şefkat ve sevgileriyle, küçükler de hürmet ve saygılarıyla kendilerini gösterme imkânını bulurlar. Bu karşılıklı his ve davranış, başlangıçta falsolu olabilir ama sonra düzelmez diye birşey yoktur. Kaldı ki, hangi iş vardır ki, bidayetinde bir kısım tökezlenmeler, sürçmeler olmasın?

Evet, ısrar ediyoruz: Çocuklar büyüklerden koparılmamalıdırlar Bubizim semavî terbiye anlayışımızın gereği ve aynı zamanda "değişken" terbiye telâkkilerine karşı da hem bir ayırıcı unsur hem de bir üstünlük sebebidir. "Büyüklerimize tazim, küçüklerimize şefkat ve âlimlerin hakkına riayet etmeyen bizden değildir." Hele, bu yüce telâkkinin değişmesinin kıyamet alâmeti sayılması, oldukça düşündürücü ve manidardır.

Netice olarak diyebiliriz ki, çocuk, yuvada ve yuvanın dışında, adım adım takip edildiği sürece, bize ait olacağının münakaşası yapılsa bile, başı-boş bırakıldığında yabancılaşacağının münakaşası katiyyen yapılamaz.

----------------------------------------------------------

(1) Mergûb : Beğenilen, rağbet edilen.

(2) Meşcerelik : Ağaçlık, koru.

(3) Hüküm-ferma : Hüküm süren, hâkimiyetle idare eden.

(4) Dâr'ul-eytam : Yetimler evi.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.

 


* BENZER KONULAR

Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:00:00 ÖÖ]


Muallim - Öğretmen - Peygamber Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:54:03 ÖÖ]


Dar Günlerin Adamı Hz. Osman Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 11:18:19 ÖÖ]


İhlas ve Samimiyet Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 11:13:16 ÖÖ]


Zekat İslam’ın Köprüsüdür Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 11:09:53 ÖÖ]


Kurtuluş İslâm’dadır Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 10:58:52 ÖÖ]


Tevhid ve İstikâmet Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 10:55:38 ÖÖ]