Çocuklarımızın Kıyafet Tercihleri
Baba gayet ciddi ve vakarlı bir beyefendi, hemen yanında yürüyen genç delikanlının giydiği pantolon sanki belinden düşecek gibi duruyor. Anne tam bir Anadolu kadını ya da İstanbul hanımefendisi, fakat yanında yürüyen kızın giydiği kazak hafifçe kısa gelmiş ve göbeğini teşhir ediyor. Beyefendi bir babanın veya hanımefendi bir annenin çocukları acaba niçin böyle giyinmektedirler?
Kız çocuğu sahibi olmak günümüzde kızgın ateşi avuç içinde tutmak kadar zor olsa gerek… Zira günümüzde kız çocuklarına yönelik tehlikeler tarihin hiçbir döneminde bu kadar sinsice süslenerek sunulmuş değildi. Özellikle kızlarını dindar bir ahlakla yetiştirmeye çalışan anne babaların işlerinin hiç de öyle kolay olmadığını başta söylemekte fayda var.
Kız çocukları yaratılışları gereği, hassas bir duygu dünyasına sahip ve bir o kadar da bir başkasının tesirinde kalabilecek özelliktedirler. Ki zaten bu özellik nedeniyle evliliklerdeki dengeyi en iyi sağlayabilen kişidir kız çocukları.
Fakat maalesef bir yandan baş üstünde altın bir taç gibi taşınacak bu özellikler, eğer çocukluk yıllarında nasıl kullanılacağı ayarlanamaz ise yüz kızartıcı özellikler olmaya da adaydır. Hiç uzaklara gitmeye gerek yok, hemen yanımızda yakınımızda ailesi dindar olup da, çocuklarının dinle ilgisi olmayan onlarca kişiyi kim sayamaz ki…
Sadece kız çocukları mı?
Sadece kız çocukları mı, tabi ki hayır… Günümüz erkek çocuklarını da gözlemlediğimizde çok defa ailesiyle doku uyuşmazlığı var gibi, sanki o ailenin bir ferdi değilmiş gibi farklı kılık-kıyafet ve davranışlar içinde olduğunu görmek zor olmasa gerek…
Baba gayet ciddi ve vakarlı bir beyefendi, hemen yanında yürüyen genç delikanlının giydiği pantolon sanki belinden düşecek gibi duruyor. Düşecek gibi duran pantolonun hemen altında dikkat çeken bir iç çamaşırı teşhiri moda olarak takdim ediliyor. Çocuk bu modaya uyabilmek için kendini her sözü işitmeye razı olarak ve hatta babasının kendisinden utandığından umursamadan yapmak istediği şeyleri bir bir yapıyor…
Ya kız çocukları… Pembe düşler ülkesinden çalınan davulların peşinde uyurgezer gibi gözlerini ve aklını kapatmış olarak giden kız çocukları, onlara ne demeli… Bir bakıyorsunuz anne tam bir Anadolu kadını ya da İstanbul hanımefendisi… Fakat yanında yürüyen kızın hangi milletten olduğunu anlamakta zorlanıyorsunuz. Giydiği kazak hafifçe kısa gelmiş ve göbeğini teşhir ediyor veya kaşına yaptırdığı bir piercing ile dikkatleri üzerine çekiyor. Ne anne kızından memnun ne de kız annesinden memnun bir şekilde sokak ortasında yürüyüşlerine şahit oluyorsunuz…
Sorunun temelinde ne var?
Peki, bu sorunun temeli nedir? Neden anne baba bir telden çalarken, çocuklar çalınan teldeki oyun havasına ayak uyduramıyorlar? Anne babalar en çok nerede hata yapıyorlar?
Başörtüsünü kızlarının üzerinde görmekten keyif alan bir aile bunu kaç yaşında uygulamaya koymalı veya çocuğa bu nasıl ifade edilmeli? Veya henüz 5 yaşındaki bir kız çocuğunun yaz sıcağından bunalarak askılı bir kıyafet giymesi aileleri tedirgin etmeli mi? Çocuğun dünyasında bunlar ne anlam ifade ediyor ve çocuklar neden bir süre sonra bu anormallikleri yaşamaya başlıyorlar? Bunlar, çocukluk yıllarında doyurulmamış isteklerin bir süre sonra dışa vurması mı, yoksa çocukluktan beri serbest yaşamın verdiği bir rahatlığın gençlik döneminde daha da belirgin hale gelmesi mi?
Aklî eğitim mi duygusal eğitim mi?
Belki de anne-babaların en çok karıştırdıkları konulardan biri, çocukluğun ilk yıllarında önce aklî eğitim mi başlamalı yoksa duygusal eğitim mi sorusudur? Biraz daha açarsak, dört yaşındaki bir kız çocuğuna mahremiyet eğitimi verilirken, bir odaya çekilip, “Bak kızım kılık ve kıyafetin şu şekilde olmalı, bizim ailemizin değerleri böyle, o yüzden sana da bu türden kıyafetler almak istiyoruz” diyerek aklî olarak çocukla konuşması mı daha uygundur, ya da çocuğun aklına hiç hitap etmeden duygu dünyasına mı hitap ederek mahremiyet eğitimi başlamalıdır?
Bu soruya hemen cevap vermek gerekirse, çocukların mahremiyet eğitiminin içeriği “aklî” değil “duygusal” tesir yöntemiyle olmalıdır diyebiliriz. Çünkü çocuk henüz zihinsel gelişim dönemini tamamlamadığı ilk çocukluk yıllarında kendisine aklî yöntemlerle bir şeyler izah ediliyor olmasından hoşlanmaz. Çocuklar yaklaşık yedi yaşlarına kadar aktif bir zihin kullanmayı, olaylar arasında tam teşekküllü bir bağlantı kurmayı beceremezler, hatta becermek de istemezler. Eğer anne-baba bu dönemde çocuklarına birtakım olayları aklî yöntemlerle ve “ikna” metotları kullanarak yaklaşırsa yanılırlar.
Bir örnek vermek gerekirse diyelim ki beş yaşında bir kızınız var. Kızınız hiç de sizin tasvip etmediğiniz bir kıyafet almak ve giymek istiyor. Oturup kızınızla bu türden bir kıyafetin doğru olmayacağını izah etmiş, böylesi bir kıyafetin size ve ailenize uygun olmadığını tüm açıklığıyla anlatmış olsanız bile kızınız ya o kıyafeti istemeye devam edecek ya da sizin bunca sözünüz karşısında yenik düşüp isteklerini içine gömüp bir gün hortlayacağı zamana kadar bastırmaya çalışacaktır. İşte çoğunluk itibariyle gençlik döneminde yakaladığı özgürlük atmosferini sonuna kadar kullanmak isteyen genç kızların bir bölümü bu dönemde bastırılmış duyguların bir gün patlaması ve çılgınca yaşanma isteği olarak karşımıza çıkıyor.
Hâlbuki yukarıdaki örnekte anlatılan çocuğa aklî olarak kıyafetin kendisine uygun olmadığını anlatmak yerine o kıyafete duygusal bağlanmasının önüne geçici tedbirler almalı ve alternatif sunmalı. Alternatifler de çok daha cazip olarak çocuğun karşısına çıkarılmalı. Hem de öyle çıkarılmalı ki, sizin gösterdiğiniz göz kamaştıran alternatif karşısında kızınız alacağı uygunsuz kıyafete bir daha dönüp bakmamalı bile.
Alternatif beğenilmezse?
Çocuklar bazen anne babalarının beğendikleri kıyafetlere ciddi direnç gösterir ve almak istediği kıyafeti ısrarla isterler. Bu durumda ne yapmalı? Çocuk zorlanılarak ve ısrarla isteği reddedilerek oradan uzaklaşmalı mı? Yoksa aile tarafından tasvip edilmese de o kıyafet alınmalı mı?
Bizim tavsiyemiz, o kıyafetin alınması yönünde olacaktır. Zira çocuk eğer arzu ettiği kıyafeti zorla ve güç kullanılarak aldıramazsa sorun belki o anlık için çözülmüş olur ancak ilerleyen yıllarda çocuğun gözü ve gönlü hâlâ o kıyafette kalacaktır.
Çocuğun almakta ısrar ettiği kıyafet alınmalı ancak burada önemli olan bir hususa dikkat etmeli. Çocuğun istediği kıyafet, aileyle bir anlaşma yapmaya yanaşırsa alınmalıdır. Çocukla yapılacak anlaşma örneğin şu şekilde olabilir. Çocuğa “Kızım madem çok istiyorsun, alalım bu kıyafeti. Ancak o zaman bir anlaşma yapalım, bu kıyafeti sadece evin içinde ve belli saatlerde giyeceksin. Örneğin sabah saat 10 ile 12 arasında bu kıyafetleri giyebilir ve daha sonra da günlük kıyafetlerinle değiştirirsin. Ne dersin?” şeklinde bir anlaşma sunulabilir.
Buradaki anlaşmanın önemli yanı şu: Çocuk ev ve aile içinde arzu ettiği kıyafeti rahatlıkla giyebilir ancak dışarı çıkarken kıyafetini değiştirip ailesinin ve kendisinin de beğendiği bir kıyafeti giyebilme özgürlüğünü öğrenir. İkinci husus ise, çocuk belli saatlerde giyerek ve yeniden çıkartarak bu kıyafetin aslında öyle çok da cazip bir kıyafet olmadığını, her defasında yorucu birtakım işlemlerden sonra bu kıyafeti giyebildiğini görerek o kıyafete karşı soğukluk hissedecektir.
Yukarıdaki örnek aynı şekilde erkek çocukları için de geçerlidir. Yani belli anlaşmalar dâhilinde alınması ve çocuğa belli saatler içinde giymesine müsaade edilmesi koşulu vardır.
Negatif etki
Ancak burada bir husus var ki, o da üç buçuk yaşındaki çocukların minik ergenlik yaşıyor olması ve isteklerinin çok aşırılara gitmesidir. Bu dönemde anne-babaların yapacağı şey çocuklarıyla anlaşma yapmak. Çocuğun da hoşuna gidecek, anne-babanın da hoşlanacağı bir kıyafet veya eşya üzerinde anlaşmaya varabilmek gerek. Eğer çocuk ailesinin sunduğu hiçbir alternatifi kabul etmiyor ve illa da kendi istediğine yöneliyorsa, böylesi bir çocuğa arzu ettiği kıyafet alınır ancak bu kıyafetin giyilmesinde devamlı zorluklar çıkartılır ve kıyafet çocuğun gözünde negatif bir etiketle etiketlendirilmeye çalışılır. Örneğin alınan kıyafet çabuk kirlenirse çamaşır makinesine atılır, kurulaması, ütülemesi ve giymeye hazır hale getirilmesi birkaç haftayı bulabilir. Böylece çocuk, duygu dünyasına bu türlü kıyafetleri sokma fırsatı veremeyecektir.
İlerleyen yaş dönemlerinde ise, çocukla daha aklî konuşmalar yapılmalı, her ailenin bir yapısı olduğundan sık sık bahsedilerek çocuğun kendi ailesinin bir ferdi olduğunu hissettirilmesi gerekir. Böylece çocuk dâhil olduğu ailenin kurallarını öğrenerek yoluna devam etmelidir. Eğer dışarıda gördüğü birtakım oyuncak, kıyafet vs.’ye özenmeye başlarsa, çocuğun da alternatif eşyaları ve oyuncakları olmalıdır.
Mahremiyet eğitimi hangi yaşta başlamalı?
Mahremiyet eğitimi duygusal bir eğitimle başlayacağı için, çok erken yaşlardan itibaren başlanılabilir. Önemli olan şey çocuğun duygusal gelişim sürecinin içine girebilmiş olmasıdır. Bu yaş dönemi de çocuğun hemen hemen iki yaşına tekâbül eder. Bir başka deyişle çocuk, duygu dünyasını kullanmaya başladığı bu dönemde artık mahremiyet eğitiminin ikinci dönemine başlanılmış olur.
İkinci dönem diyoruz, çünkü iki yaş öncesi dönemde de çocuklarda görsel ve taklit kabiliyetleri yüksek olduğu için sadece yapay ve suni olarak çocuklarda mahremiyet hissi verilmesi gerekir. İki yaş öncesi verilecek olan mahremiyet eğitiminde çocuktan ne akıl olarak ne de duygu olarak bir beklentiye girilmemeli, çocuk bu dönemde birtakım isteklerde bulunuyor diye çok da üzülmemelidir.
İki yaş önceki dönemde verilecek olan mahremiyet eğitiminde bir örnek verilirse, çocuğun çırılçıplak olarak evin içinde dolaştırılması, ya da eş dost ve akraba ziyaretlerinde çocuğun altının herkesin içinde değiştirilmesi gibi hususlar mahremiyet eğitimini zedeler.
İki yaş sonrası için kazandırılacak mahremiyet eğitimi daha çok duygusal bir içerikle çocuğa sunulmalıdır. Örneğin “Kıyafetlerinin düzgün olması ne kadar güzel” diyerek çocuğa duygusal yönden destek verilebilir veya “Şu kıyafetler tıpkı annenin giydiği kıyafetlere çok benziyor” denilerek çocuğun hem dikkatleri bir yöne çekilmiş hem de duygusal yönden çocuğun birtakım kıyafetlerle yakınlık kurulmasına başlanılmış olacaktır.
Başörtüsü, nasıl ve ne zaman?
Kız çocuklarının ileride zorlanmadan başörtüsü kullanmasıyla ilgili dikkat edilmesi gereken bir husus şudur: Bunu gerçekleştirebilmesi için çocuğun daha çocukluk yıllarında başında bir aksesuar olarak bir şeylerin bulunduğunu hissetmesi gerekir. Örneğin, çocukluk döneminden itibaren kız çocuklarının başında tıpkı izcilerin boyunlarına taktıkları fular gibi bir aksesuarı devamlı başlarında süs olarak taşımaları ilerleyen yıllarda başörtüsüne geçiş sürecini daha kırılmadan ve zorlamadan oluşturacaktır.
(Adem Güneş)