Kalpleri Mescitlere Bağlı Olan Gençler
İnsan hayatının ergenlikle orta yaş arasındaki yıllarını ifade eden gençlik; olumlu ve olumsuz duyguların yoğun bir şekilde yaşandığı bir dönemdir. Çocukluktan orta yaşa doğru giden bu süreçte meydana gelen hızlı fiziksel ve ruhsal değişiklikler önemli bir gerilim kaynağı olabilmektedir. Bu zor dönemi yumuşak bir geçişle atlatmak için gençlerin iyi bir rehberliğe ve manevi desteğe ihtiyaçları vardır.
Bu desteğin önemli ayaklarından biri iman ve irade eğitimidir. Bu eğitimi alan ve sağlam bir iman ve iradeye sahip olan genç, Allah’a kul olmanın şuuruna varacak, ibadete yönelecek ve nefsinin olumsuz isteklerine gem vurup kendisini günahlardan ve aşırılıklardan koruyacaktır.
İbadet, insanı beşerî zaaflarından arındıran, irade ve sabrı öğreten, kişiyi disipline eden bir özelliğe sahiptir. Allah’a bağlılığın ve itaatin özü olan ibadet samimiyetle yapıldığı takdirde kişiyi birçok kötü duygu ve düşünceden uzak tutar.
Gençlerin ibadeti benimsemeleri ve şuurlu bir şekilde yerine getirmelerinde ailenin önemi büyüktür. Anne babanın ibadetlerini yerine getirmeleri, günahlara karşı hassas davranmaları, kul hakkına riayet etmeleri, çocuğun kulluk bilincini elde etmesinde önemli etkenlerdir.
Çocukluktan itibaren ibadetle tanışan ve ibadet alışkanlığı kazanan genç, Allah’a kul olmanın hazzını yaşayarak Rabbi ile olan bağını güçlendirecektir. Yüce Allah’a kulluk etmek üzere yaratılan insan, daima bu şuurla hareket etmeli ve “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmekte bize yardım et.” diyerek Allah’tan yardım dilemelidir.
Gençliğin manevi destek alacağı, ibadet alışkanlığı kazanacağı ve Rabbi ile olan bağını güçlendireceği yerler arasında camilerin önemli bir yeri vardır. Camiler İslam’ın sembolü, Müslümanların birlik ve beraberliklerinin göstergesi, müminlerin buluşma noktaları ve onların bir bölgedeki varlık ve hâkimiyetlerinin işaretidir.
Allah’ın evi olan bu yerlerde Kur’an, ezan, kamet, namaz, zikir ve tefekkür gibi ibadetin önemli unsurlarını öğrenen ve oranın manevi atmosferini teneffüs eden genç, cami ortamında huzur bulacak, ibadet etmenin hazzını yaşayacak ve toplu ibadet etme alışkanlığı kazanacaktır.
Gençlerin camilere devam etme alışkanlığının güzel örneklerini Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde görmekteyiz. Özellikle Mescid-i Nebevi’nin Suffe denilen kısmında kalan genç sahabiler, namazlarını burada kılıyor, ilim tahsil ediyor ve Allah Rasulü’nün (s.a.s.) rahle-i tedrisinden geçiyorlardı. Burada yetişen gençler, İslam devletinde önemli görevler almışlar ve İslam’ın yayılmasında etkin rol oynamışlardır.
Kutlu Nebi (s.a.s.), Allah’a kulluk içinde serpilip büyüyen genci ve kalbi mescitlere bağlı olan kimseyi övmüş ve onları, Allah’ın kendi (arşının) gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde gölgelendirilecek yedi kimse arasında saymıştır:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı arşının gölgesinde barındıracaktır: Âdil devlet başkanı, Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, kalbi mescitlere bağlı kişi, birbirlerini Allah için sevip, buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit, sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, tenhada Allah’ı anıp gözyaşı döken kişi.”
Buna göre, gençlik yıllarını ibadetle geçiren ve kalbi mescitlere bağlı kimse, kendisini günahlardan, nefsani arzulardan ve şehevi duygulardan korumuş ve böylece samimi bir kul olarak Allah’a yönelmiş olur. Bu onun içindeki Allah’a karşı olan saygının işaretidir. Özellikle gençlik yıllarında Allah’ın emirlerine sarılıp günahlardan korunabilmek, büyük bir fazilettir. Bu sağlam duruşunun karşılığı olarak Yüce Allah bu genci, kıyametin o dehşetli ortamında kendi koruması altına alacak ve onu arşının gölgesinde barındıracaktır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), mescitlere gidip gelmeyi mümin olmanın işareti saymış (Tirmizi, İman 8, V/12.), cemaatle kılınan namazın da tek başına kılınan namazdan 27 derece daha faziletli olduğunu bildirmiştir. (Buhari, Ezan, 30, I/158.) Böylesi bir faziletin farkına varan ve bu sevabı kaçırmak istemeyen genç, şevkle camiye gitmeli, işlerini namaz vakitlerine göre düzenlemeli ve namazlarını camide cemaatle kılma konusunda son derece gayretli ve duyarlı olmalıdır.
Namazlarını camide kılmaya alışan genç, aynı zamanda kendisini günah ortamlarından uzak tutmuş, zamanını boşa harcamamış ve böylece manevi kazanç elde etmiş olur.
Müslüman genç, sahabi Abdullah b. Ömer’i örnek alarak, camileri kendi evi gibi telakki etmeli (Ebu Davud, Taharet, 137, I/265.), cemaatsiz bırakmamalı, orayı sığınılacak yer olarak görmeli ve böylece Rabbini sevindirmelidir. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Müslüman bir kimse mescitleri namaz ve zikir için kendine yer yurt edindiğinde, Allah onun bu durumuna, gurbetten dönen kişiye ailesinin sevindiği gibi sevinir.” (İbn Mace, Mesacid 19, I/262.) Buna göre mescitleri kendisine yurt edinen kimse, hem oranın manevi feyzinden istifade edecek, hem de Allah’ı hoşnut etmiş olacaktır.
Gençlik, Yüce Allah tarafından insana verilen en büyük nimetlerden biridir. Kişi, gençliğini nasıl geçirdiğini, nelerle uğraştığını, faydalı işlerle uğraşıp uğraşmadığını hesap etmeli ve gençliğinin kıymetini bilmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir adama nasihatte bulunurken, “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil; ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, hastalık gelmeden önce sağlığın, fakirlik gelmeden önce zenginliğin, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ölüm gelmeden önce hayatın.” buyurmuş (Hâkim, Müstedrek, IV, 341, H.N. 7846.), gençliğin önemli bir fırsat olduğuna ve bunun değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Zira gençlik, insanın en verimli çağı olup, maddi ve manevi kazanımlar bu dönemde elde edilir.
Gençliğini Allah’a itaatle, ibadetle ve günahlardan sakınarak geçiren genç, Allah katında mükâfata ulaşacak ve fani olan gençlik yerine ahirette ebedî gençliği elde edecektir. Rasul-i Ekrem (s.a.s.), cennete girenlere “…Sizin için gençlik vardır, ihtiyarlamayacaksınız…” diye seslenileceğini bildirmiş (Müslim, Cennet, 22, III/2182.), dünyada ibadetle geçirilen ömrün ahirette ebedî gençliğe dönüşeceğini müjdelemiştir.
Akıllı genç, kendisine verilen gençlik nimetini değerlendirir, inançsızların yaptığı gibi dünyası için ahiretini feda etmez (İbrahim, 14/3.) ve ölümden sonrası için çalışır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ya Rasulallah, müminlerin hangisi daha akıllı, daha şuurludur?” sorusuna, “Ölümü en çok hatırlayanı ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlananı. İşte onlar en akıllı, en şuurlu olanlarıdır.” (İbn Mace, Zühd, 31, II/1423.) şeklinde cevap vererek ahiret hayatı için çalışmanın önemine işaret etmiştir.
Ömür sermayesi, Yüce Allah tarafından insana emanet olarak verilmiştir. Kişinin bu sermayeyi nerede ve nasıl harcadığı, ahirette sorgulanacak konular arasında sayılmıştır. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “İnsanoğluna beş şeyden hesap sorulmadıkça kıyamet günü Allah’ın huzurundan ayrılamayacaktır; ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazandığından, malını nerede harcadığından, öğrendiği bilgilerle yaşayıp yaşamadığından.” (Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame, 1, IV, 612.) Buna göre genç, sayılı olan ömür sermayesini, onu kendisine bahşeden Allah’ın emirleri doğrultusunda harcamalı, vaktini faydalı işlerle geçirmeli ve böylece yarın mahşer gününde Rabbinin huzurundan selametle ayrılmalıdır.
Allah Rasulü (s.a.s.) gençleri ibadete teşvik eder, onlarla ilgilenir ve onların iyi bir kul olmalarını isterdi. Bir defasında genç sahabilerden Abdullah b. Ömer için, “Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı (teheccüt) kılsa!” buyurmuş, bunun üzerine Abdullah b. Ömer geceleri namaz kılar olmuştur. (Buhari, Teheccüd, 21, II/50.) Rasulüllah (s.a.s.), aile fertlerine ve yakınlarına da gece ibadetini tavsiye etmiş ve kızı Hz. Fatıma ile damadı Hz. Ali’yi gece namazına kaldırmıştır. (Buhari, Teheccüd, 5, II/43.)
Hz. Peygamber (s.a.s.), az da olsa sürekli olan ibadet ve itaatlerin Allah katında daha sevimli ve makbul olduğunu bildirmiş, başlanılan bir ibadetin veya hayırlı bir işin devamlı olmasını tavsiye etmiştir. (Buhari, İman 32, I/16.) Bir defasında Abdullah b. Amr b. el-As’a, “Ey Abdullah! Falan kimse gibi olma, çünkü o, gece ibadetine devam ederken, sonraları ibadet etmeyi terk etti.” (Buhari, Teheccüd, 19, II/48-49.) buyurarak ibadetin sürekli yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Buna göre ibadete alışan genç, bunu devam ettirmeli ve ibadet etmeyi hayatının bir parçası hâline getirmelidir. Yaratılış gayesi Allah’a ibadet olan insan (Zariyat, 51/56.), Yüce Allah’ın “Sana yakin (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr, 15/99.) emrine imtisal ederek ölünceye kadar ibadetine ara vermeden devam etmelidir.
Mescitler, Allah’ın evleri olduğundan huzur ve sükûnetin kaynağıdır. İnsanların nefes almasını sağlayan, onları manevi yönden tatmin eden bir rahatlama yeri, kimsesizler için bir sığınak, yalnızlıktan bunalan ruhların sosyalleşmesine katkıda bulanan toplumsal mekânlardır. Her yaş ve sınıftan Müslümanın rahatlıkla ziyaret edip ibadetlerini eda edebilecekleri yerlerdir.
Günümüzde dinden uzaklaşma ve bunun sonucunda meydana gelen ahlaki ve manevi tahribat en çok gençleri etkilemektedir. Özellikle internet ve cep telefonu gibi iletişim araçları ile bazı görsel yayınlar, gençliğin aklını çelmekte ve onları ibadetten uzaklaştırmaktadır. Gençleri zararlı alışkanlıklardan uzak tutmak, ibadete alıştırmak ve manevi yönden takviye etmek için camilerin cazibe merkezi hâline getirilmesine ve buralarda gençlerin maddi-manevi gelişmelerine destek olacak faaliyet alanları oluşturulmasına ihtiyaç vardır.
Caminin manevi atmosferine alışan, buralarda huzur bulan, kalbi mescitlere bağlı, gönlü iman ve irfan dolu ve Allah’a kulluğun şuuruna varan gençler, hem kendilerini günahlardan ve kötülüklerden koruyacak, hem de gelecek neslin inançlı ve huzurlu olmasına katkı sağlayacaktır.
Gençlerimizin, Hz. Yakub’un ölüm döşeğinde iken, “Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?” sorusuna, “Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz; biz ancak O’na teslim olmuşuzdur.” (Bakara, 2/133.) diyerek cevap veren evlatları gibi şuurlu fertler olmaları dileğiyle...