Kur'ân'ın Gençleri
Sözlükte delikanlı, civan, cömert, civanmert, yiğit, mânâlarına gelen fetâ kelimesi Kur'ân kavramlarından biridir.
Kur'ân-ı Kerîm'de bu kelime, Hz. İbrâhim Peygamber, Hz. Yusuf Peygamber, Hz. Mûsa'nın yol arkadaşı, Hz. Yusuf'un zindan arkadaşları ve Ashâb-ı Kehf için kullanılmıştır. Bu kullanımlarla toplumun altyapısı ve geleceği olan gençliğin hem önemine dikkat çekilmiş, hem de gençlere en güzel örnekler sunulmuştur. Şimdi bu örnek insanları görelim:
1. Put Kıran Delikanlı: Hz. İbrâhim Pek çok âyette tevhid mücadelesi gözler önüne serilen Hz. İbrâhim, gönlünü Rahmân'a, dilini burhana, oğlunu kurbana, malını ihvâna, canını nîrana teslim eden seçkin bir kişidir.
O'nun gönlünü Rahmân'ın sevgisi doldurmuş ve onu Halîl/dost makamına eriştirmişti. O'nun dili Nemrût tağutu ve putçu kavmini susturacak şekilde güçlü delilleri söylerdi hep.
Rüyasında aldığı bir küçük işaretle o, çok sevdiği oğlunu Rabbine kurban etmekten geri kalmamıştı. O misafirsiz sofraya oturmayacak kadar cömertti. Tüm bunların ötesinde O, Allah yolunda nîrana/ateşe atılırken gözünü kırpmamıştı. Selâm olsun o İbrâhim'e ki O, gençliği, ihtiyarlığı ve ailesi ile birlikte bize en güzel örnekleri, teslimiyet modellerini sunmuştur. Ve bizler, Peygamberimizin tavsiyeleri doğrultusunda her namazın sonunda O'na ve âline salat-u selâm okurken izinde gideceğimize dair ahdimizi bir kez daha yeniliyoruz. 2. Dünya Güzeli Delikanlı: Hz. Yusuf Kur'ân özellikle gençler için uzun ve müstakil bir sûreyi Hz. Yusuf'a ayırarak O'nun çocukluğundan ihtiyarlığına kadar ki hayat mücadelesini anlatmıştır. Bu bakımdan dersler ve ibretlerle dopdolu Yusuf sûresi gençlerin kendisini okuyup anlamasını beklemektedir. Zira sûrenin ana temasını oluşturan Hz. Yusuf'un hayatı bütünüyle gençler için en güzel ve en canlı bir örnektir. Şirkten, zinâdan, günahtan kendini arındıran, zinâya yaklaşmaktansa zindanda yatmaya razı olan, kendine ihanet eden kardeşlerini bağışlama inceliğini gösteren, hapishanenin en olumsuz şartlarında bile dînini anlatmaktan geri durmayan o güzel insanı da Kur'ân bize yiğit delikanlı olarak tanıtmaktadır. 3.
Peygamberin İzinden Giden Delikanlı: Hz. Yuşa İsrailoğullarının ardı arkası kesilmeyen isyan hareketlerinden bunalıp zaman ve mekânların ötesinde hikmet deryalarına kısa bir seyahat etmeyi murâd eden Hz. Musa Peygamberin yol arkadaşı olarak yanına aldığı kişiyi de Kur'ân bize genç delikanlı olarak takdim etmektedir.[1]
Kur’ân bu takdimi yaparken sâlih kimselerle arkadaş olmanın ve onların hizmetinde bulunmanın güzelliğine işaret eder.
4. Mağarada ilahi Koruma Altına Alınan Delikanlılar: Ashâb-ı Kehf Müşrik ve putperest bir toplum içerisinde yaşadıkları halde, kendilerine herhangi bir tebliğci gelmeden, sırf Allâh'ın kendilerine lutf ettiği akıllarıyla tevhidi bulan, dinlerine sahip çıkma konusunda titiz davranıp toplum içindeki saygınlıklarını, variyetlerini terk eden, bu sayede îmânları pekleşen ve güçlü îmânlarının gereğini yerine getirebilmek için kıyam eden, sonunda bir mağarada ilâhi koruma altına alınarak dîni yaşamanın mükâfatını daha bu dünyâda gören o kutlu insanları da Kur'ân bize yiğit delikanlılar olarak tanıtmaktadır.[2]
5. İffet abidesi: Hz. Meryem Kur’ân Meryem sûresi başta olmak üzere pek çok âyetinde bizlere Hz. Meryem’i anlatır. Hz. Meryem, Kur’ân’da ismi geçen tek kadındır. O, daha ana karnında iken Allâh’a ibâdete adanmış bir çocuktur. Çocuk yaşta mabede ibâdete adanmış ve kadının adam yerine konulmadığı bir toplumda kadın başına gerçek anlamda Allâh’a kulluğun nasıl olacağını, kirli toplumda nasıl tertemiz kalınabileceğini göstermiştir. Meryem, adanmışlıkta, iffette kadın erkek herkes için en önemli örnektir. 6. Hz. Peygamber'in Gençleri:
Ashâb-ı Suffe Genç yaşta kendilerini ilim, ibâdet, duâ, zikir, cihâd, çalışma, müezzinlik, irşad-tebliğ, Hz. Peygamber’e (sav) hizmet ve diplomatik görevlere kendilerini vakfeden[3] ve Hz. Peygamber’in himayesine sığınan saâdet çağı gençlerini de Kur'ân gençlerinin son halkası olarak zikredebiliriz.
Onlar hakkında Kur'ân şöyle der: "Rablerinin rızasını dileyerek, sabah akşam O'na duâ edenleri yanımdan kovayım deme!.."[4]
"Sabah akşam Rablerine duâ edip O'nun rızasını isteyen o kimselerle beraber sen de sabret. Dünyâ hayatını süsünü isteyerek gözlerini onlardan ayırma..."[5]
İşte bu âyetlerdeki emirler doğrultusunda hareket eden Peygamberimiz (sav) davanın alt yapısını oluşturacak olan gençlere özel bir ilgi ve özen göstermiştir. O'nun bu ilgisi ve gözetiminde yetişen o yiğit insanlar, saâdet çağının sonraki kuşaklara taşınmasını sağlamışlardır. İslâm'ın Peygamberi Hz. Muhammed (sav) de şu kutlu sözleriyle ümmetin göz aydınlığı olacak genç kuşağının toplumdaki yerini uygulayarak gençleri hayra, hakka yönlendirmiştir. HZ. PEYGAMBER’İN (sav) GENÇLERİ Hadislerde gençler için daha çok şâb (çoğulu Şebâb) kelimeleri kullanılmıştır. Bu kelime lugatte, otuzunu aşmamış gençlere verilen isimdir. Bir hadislerinde Peygamberimiz şöyle buyurur:
Yedi sınıf insan vardır ki, hiçbir korumanın olmadığı bir günde Allâh’ın koruması altında olacaklardır. Onlardan biri de Allâh'a ibâdette yetişen gençtir…[6]
Hadisde yedi sınıf insanın ikincisi olarak gençlerin zikredilmesi oldukça dikkat çekicidir. Hadis, gençleri Allâh'a ibâdet/ kullukta yetişmeye, ibâdet ve tâata yönlendirmektedir. Çünkü gençler toplumun geleceğidir. Toplumun geleceğinin parlak olması ise, Allâh'a ibâdetle yetişen îmânlı, âbid, sâlih gençlere bağlıdır. Saâdet çağının temelinde de işte o gençlerin harcı bulunmaktaydı. "Şüphesiz ki Allah tövbe eden genci sever." "Şüphesiz ki Allah gençliğini Allâh'a tâatle geçinen gençleri sever.[7]
"Gençlerinizin en hayırlısı ihtiyarlarınıza benzeyenleri, ihtiyarlarınızın en şerlisi ise, gençlerinize özenenleridir."[8]
Son hadis, ilmin vakarı, hilmin sekineti ve takvâ aydınlığı ile yaşantısında yaşlılara benzeyen gençleri övmekte, gençleri ilim, hilim ve takvâda örnek olgun insanlardan olmaya yönlendirmektedir.
"Gençler! Geceleri uyanık olmaya bakın. Hiç şüphesiz hayır hep gençliktedir."[9]
Gerçekten de, gençlik enerjinin heyecanın en yoğun olduğu bir dönemdir. Güzel şeyler, en güzel bir biçimde gençlikte yapılır. Îmân, genç ve dinç gönüllerde gür bir biçimde yeşerir. Amel o dinç bedenlerde en güzel örneklerini verir. Hayırlar genç sahipleriyle dinamik ve şen olurlar. Bu yüzden ibâdet de gençlikte, kabahat de gençlikte denilmiştir. Ama müslümana her zaman yakışan, ibâdettir kabahat değil.
Kabahat ise, işlenmeğe ve denenmeye değmez. İbâdet gençliğe değer kazandırırken, kabahat onu yer, bitirir. İslâm'ın Peygamberi gençliğin heyecan ve deliliklerle dolu bir dönem oluşuna da işâret ederek delikanlıların, deliliklerini gidermeye yönelik teklif ve yönlendirmelerde bulunmuştur: "Gençlik, delilikten bir bölümdür.”[10]
Peygamberimiz, nübüvvetin ilk günlerinde kendisine îmân eden gençleri hep sahiplenmiş, bazı ihtiyarların uyarılarına rağmen onları yanından hiç uzaklaştırmamış, onlara imamlık, komutanlık, yöneticilik gibi çok önemli görevler vererek hayata ve geleceğe hazırlamıştır. Nitekim O, bu konuda bana gençliğin yardımı bahşedildi buyurarak bu gerçeğe işâret etmiştir. Sonuç olarak, gençlik toplumun temelidir. Toplumlar yarınlarını emin ellere bırakabilmek için gençlerinin üzerinde titiz olmalı, onların şahsiyetli bir şekilde yetişmelerine zemin hazırlamalı ve onlara örnek teşkil edecek bir hayatı yaşamalıdır. Müslüman gençler, toplumları nasıl olursa olsun, kendilerini ilim, irfan ve takvâ ile donatmalı. Kur'ân ve Peygamber gençlerini örnek almalıdırlar.
Bunun için de yukarıda işâret ettiğimiz yiğit insanların hayatları başta olmak üzere, İslâm önderlerinin hayatları bol bol okunmalıdır.
Unutulmasın ki, gençlik çoğu insanın kıymetini bilemediği, israf ettiği, ama nerede ve nasıl tüketildiği konusunda hesaba çekileceğimiz en önemli nimetlerden biridir. Gençlik, olgunluk çağının temeli ise; bu temeli günah kirleriyle kirletip zayıflatmamalıdır. Günahsız geçirilen gençliğin, Yüce Allâh’ın sevgisine mazhar olacak bir durum olduğu unutulmamalıdır.
------------------------------------------------------------
[1] Bkz. 18 Kehf 60.
[2] Bkz. 18 Kehf 9-26.
[3] Bkz. Kökten Akif, Asr-ı Saadette İslâm, IV, 405-408
[4] 6 En'âm 52
[5] 18 Kehf 28
[6] Buhâri, Ezân 36, Zekât 16; Tirmîzî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2; Ahmed, 2, 429; Muvatta, Şiir 14
[7] Münâvî, a.g.e. 288; Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, I, 286
[8] Münâvî, a.g.e. III, 487; Aclûnî, a.g.e I, 286
[9] Aclûnî, a.g.e. II, 5
[10] Münâvî, a.g.e. IV, 171; Aclûnî, a.g.e. II, 5