* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Kalp Hastalıklarının Tedavisi  (Okunma sayısı 1460 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Kalp Hastalıklarının Tedavisi
« : Aralık 23, 2014, 08:20:49 ÖS »
KALP HASTALIKLARININ TEDAVİSİ

    Yazının başlığına bakarak hasta bir kalbin tıbbî tedavisi ile ilgili tavsiyeler içeren bir yazı okuyacağınızı düşünmüş olabilirsiniz. Hemen belirtelim, bu yazı bir sağlık yazısı değil.

Bu yazıda bahsedeceğimiz “hasta kalp” ve “kalbin hastalıkları”nın tedavisi için önereceğimiz adres, bir hastane veya doktor muayenehanesi olmayacak. Çünkü burada bahsedeceğimiz kalple kardiyologların bir ilgisi olmadığı gibi, ilacı da eczanelerde satılmıyor.

Ayrıca burada, kalple ilgili olarak ‘hastalık’, ‘tedavi’ gibi kavramları, yazıyı ilgi çekici kılabilmek maksadıyla  da kullanmıyoruz. Zira sadece onun da adına kalp dediğimiz yürek değil, hakiki kalp de hastalanır. Hastalanan yürek için nasıl tıbbî çareler aranıyorsa, hastalanan kalp için de manevi tedbirler alınır.

Günümüzde yaygın olan anlayışın aksine İslâm, insanı yönlendiren merkezin “beyin” değil, kalp olduğunu söyler. Yüce Kitabımız’ın, inanmayanlar hakkında sık sık “kalplerinde hastalık bulunanlar” ifadesini kullanması bu gerçeğin en çarpıcı ifadesidir.

Efendimiz A.S. da insanın merkezinin neresi olduğunu şöyle dile getirir: “Vücutta bir et parçası vardır ki, o iyi olduğunda bütün beden iyi olur, o bozulduğunda bütün beden bozulur. Dikkat edin, o kalptir.” (Buharî, Müslim)

Konuyu değişik yönlerden ele alan ayet ve hadislerin her biri hakkında ayrı bir kitap yazılsa yeridir. Ancak bu yazı çerçevesinde bu ayet ve hadislerin ortak bir yönünden bahseceğiz ki, o da insanın merkezinin kalp olduğu hususudur.

Gerek Kur’an’ın beyanları, gerekse Efendimiz A.S.’ın hadisleri, insanın en merkezi unsurunun kalp olduğunu vurguladığı için, İslâm alimleri kalbin sağlığının korunmasına büyük önem vermişlerdir.

 Halinin Farkında Olmak

Bedenin her uzvu, kendine ait işi yapmak üzere yaratılmıştır. Bu uzuvların hastalığı ise, işlerini yapamaz hale gelmeleridir. Elin hastalığı tutamamak, gözün hastalığı görememektir. İşte tıpkı bunun gibi kalp de ilim, hikmet, marifetullah ve teslimiyet için yaratılmıştır. Bunlardan herhangi birisini yerine getiremeyen kalp hasta demektir ve acilen tedavi edilmesi gerekir.

Kimi zaman bedenimizde mevcut bir hastalığın farkında olamadığımız gibi, kalbimizdeki bir takım hastalıkların da farkına varamayabiliriz. Bu sebeple gafil davranır, tedavi yollarını aramayız. Bu, son derece önemli bir noktadır.

Günümüzden yaklaşık bin sene önce yaşamış bulunan İmam Gazalî K.S. bakın ne diyor:

“Bazı hastalar, acı ilaçlara tahammül gösteremeyip hastalık çekmeye devam ederler. Bazıları da kalbin tedavisindeki zorluğu düşünerek hastalıklı yaşamayı tercih eder.

Bazen de kişi ilacın acılığına katlanmak istese de, kalbini tedavi ettirecek ehil doktor bulamaz. Çünkü bu hastalığın doktoru alimlerdir. Oysa artık kalp hastalığı onları da sarmış durumda. Kendisi hasta olan doktorun yazdığı reçeteye pek iltifat edilmez.

Bunun için günümüzde hastalık müzminleşti, dert ağırlaştı ve bu ilim ortadan kalktı. Öyle kalktı ki, kalbin tedavisi ve hatta hastalığı bile tamamen inkâr edildi.” (İhyau Ulumi’d-Din)

İmam Gazalî K.S.’nin günümüzden yaklaşık bin sene önce yaptığı bu tespitler, günümüz için daha bir önem arzetmekte.

Kalp hastalıklarının tedavisi için, öncelikle bu hastalıkların kaynağını keşfetmek zorundayız. Her şeyden önce şunu farketmeliyiz ki, yaratılış gayesinin dışında kullandığımız azalarımızın her birinden doğan yanlışlar, gayrimeşru işler, günahlar ve kusurlar doğrudan doğruya kalbimize tesir eder. Bu sebeple ilk olarak azalarımızdan doğmakta olan yanlışlıkları tespit etmek durumundayız.

Kulağımızla duyduğumuz gayrimeşru bir sözün, dilimizle söylediğimiz yalanın, iftiranın; yani günah bir cümlenin olumsuz yankısı kalbimize akseder. Aynı şekilde dünyaya düşkünlük, kıskançlık, kibir, cimrilik, riyakârlık, kin ve tembellik gibi pek çok olumsuz haller, kalbimizi yoran, zayıflatan ve hakikati anlamaz hale getiren hastalıklardır.

Fahr-i Kainat Efendimiz A.S. bu noktayı şöyle ifade buyurur: “Kul bir hata işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta vurulur. Şayet o günahtan el çeker, mağfiret diler ve tevbe ederse kalbi cilâlanır. Eğer (tevbe edip bağışlanma dilemeden tekrar hata işlemeye) dönerse siyah noktalar arttırılır ve neticede bütün kalbini istila eder. İşte Allah’ın (Mutaffifîn Suresi 14. ayette) zikrettiği, ‘Gerçek şu ki, onların kazanmış oldukları günahlar, kalplerini örtmüştür.’ ayetindeki örtü budur.” (Tirmizî, İbn-i Mace, Ahmed b. Hanbel)

 İmam Gazali’den Dört Reçete

Bütün bunların çaresini yine İmam Gazalî K.S.’dan dinleyelim:

“Birincisi: Kalbin kusurlarını bilen, gizli afetlere muttali olan bir mürşide teslim olup huzurunda diz çökmek, bu mürşidi kendisine hakim tanımak ve mücahedesinde onun işaretine uymaktır.

İkincisi: Sadık ve doğru sözlülerden dinî hassasiyet ve basiret sahibi bir kişi bulmak ve gidişatını izlemesi için onu kendisine gözetleyici tayin etmek. Bu zat, o kişinin batınî ve zahirî olarak hoşa gitmeyen hallerini ve çirkin davranışlarını düzeltir ve  kendisine gerekli tembihlerde bulunur.

Üçüncüsü: Düşmanlarının dilinden kusurlarını duyup kendini buna göre ıslah etmek. Zira düşmanlık ve kin gözlüğünden bakan gözler, daima kötülüğü ve kusurları görüp ortaya çıkarır. İnsan, kendi kusurlarını öğrenmede, yapmacık öğütlerle kusurları gizlemeye çalışan dalkavuk dosttan ziyade, kusurları ortaya koyup teşhir eden hain düşmandan daha fazla istifade eder.

Dördüncüsü: İnsanların arasına karışmak ve onlarda gördüğü her kötülük konusunda kendisini hesaba çekip ayarlamak. Zira mümin müminin aynasıdır.”

Herkes kendi durumuna göre bu yollardan birisini tercih ederek kalbindeki hastalıkları tedavi yoluna gidebilir. Ancak öteden beri alimlerin tavsiyesi, birinci yolun tutulmasıdır.

Zira diğer yolların her birinin belli mahzurları, zorlukları vardır. Mesela ikinci yolu tutmak özellikle günümüzde zordur. Zira “kendisi himmete muhtaç bir dede, gayrıya nasıl himmet ede?” misali, kendi kalbindeki hastalıkların üstesinden gelmiş birisini bulup, her halimizde bizimle birlikte bulunmasını sağlamak günümüz şartlarında adeta imkansızdır.

Üçüncü yol, gurur, kibir, düşmanlık gibi önemli kalp hastalıklarından emin olan kimselerin başvurabileceği bir tedavi yöntemidir. Zira kendi kusurlarını başkasının ağzından, üstelik bir düşmanın ağzından duymak, herkesin tahammül edebileceği bir durum değildir.

Nihayet dördüncü yolun da şöyle bir mahzuru vardır: Günümüzde, İmam Gazalî’nin kendi döneminde şikâyetlendiği durumlardan daha kötüsü mevcuttur. Dinimizin “kalbin hastalıkları” olarak gördüğü hususların hemen hepsi, yaygın şekilde  günümüz insanının temel hedefleri ve yaşama biçimleri haline gelmiş durumdadır. Yani dinimizin ‘hastalık’ dediği şeylere, günümüz insanı yegane kurtuluş çaresi gözüyle de bakabiliyor.

Böyle bir durumda insanların arasına karışmak, onlardaki kötü hasletlerin bize de bulaşması gibi bir tehlikeye kapı açabilir. Kalbinde bu hastalıklar bulunanların, diğer insanların kötü gidişatına kapılma ihtimali her zaman  mevcuttur.

Dolayısıyla en salim yol, kalbin zaaflarını bilen ve bu zaaflara karşı mücadele gücünün geliştirilmesini öğreten bir rehberle birlikte hareket etmektir.


Murat Hafızoğlu.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Kalp Huzuruna Ulaşmak
« Yanıtla #1 : Aralık 23, 2014, 08:25:04 ÖS »
Kalp Huzuruna Ulaşmak


    Bazı zamanlar adeta ruhumuzu boğan bir sıkıntı yoklar kalbimizi. Bu anlarda içimiz öylesine daralır ki, sanki bütün benliğimize karanlıklar çöker. Bu halin sebepleri ve giderilmesiyle ilgili saysız görüş var. Ya gerçek sebep?

Kalp veya diğer bir ifadeyle gönül, insanın en önemli ceverlerinden birisi. İmanın, sevginin, nefretin, kısacası bütün duyguların yeri ve merkezi.

Bazı zamanlar adeta ruhumuzu boğan bir sıkıntı yoklar kalbimizi. Bu anlarda içimiz öylesine daralır ki, sanki bütün benliğimize karanlıklar çöker.

Bu halin sebepleri ve giderilmesiyle ilgili sayısız görüş var. Konusu insan olan bütün bilim dalları, şairler, yazarlar ve düşünürler kendi görüş ve üslubunca iç sıkıntısından söz ederler.

Muhatabı insan olan, insanın kalbine, gönlüne seslenen Mukaddes Kitabımız da bu konuya değinir.

“Biz senin kalbini, göğsünü genişletmedik mi?” (İnşirah/1)

“Ya Allah’ın gönlünü İslâm’a açtığı kimse? İşte Rabbinden bir nur üzere olan odur.”(Zümer/22)

“Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun gönlünü sanki göğe yükseliyormuşcasına dar ve sıkışık kılar.”(En’am/125)

Bu ayetlerden insanın kalbinin genişlediğini veya daraldığını anlıyoruz. Yalnız bu genişleyen yada daralan kalbin, yürek adını verdiğimiz et parçası olmadığı bellidir. Çünkü insan vücudunda bir organın genişlemesi, büyümesi ve küçülmesi bir hastalık durumudur.

Anlaşılıyor ki ayetlerde bahsedilen kalp daha başka bir şeydir. İslâm alimleri, bunun insanın vücudundaki o et parçasının içinde bulunan manevi-nuranî bir cevher olduğunu söyler ve buna “insanî kalp” adını verirler.

İşte bu kalple ile insan diğer canlılardan ayrılmakta ve bunun vasıtasıyla marifetullaha ulaşabilmekte. Nurlanan, genişleyen veya kararan, daralan, sıkılan kalp bu insanî kalptir.

Manevi kalbimiz genişleyerek yerleri ve gökleri, hatta Allah’ın tecellisini bile içine aldığına göre, mümin ne yapıp yapıp, bunun yollarını bulmalı ve önce kendi nefsine bu yolları tatbik etmeli. Çünkü, insanın kendi kalbî yetkinliğini kazanmadan başkalarının kalbini geliştirmesi ve olgunlaştırması mümkün değildir.

 Kalbin Gerçek Dostu: İman

Kalp genişliğinin ve gönül ferahlığının yolları ve sebepleri neler olabilir?

Kalbi genişleten, gönlü ferahlatan ve ruhu rahatlatan etkenlerin başında tevhid inancı yer alır. Yüce Dinimiz bize Allah’ın birliğini, her şeyin tek yaratıcısının O olduğunu, sebepler perdesinin arkasında gerçekte O bulunduğunu, gerçekte teslim olunacak tek varlığın O olduğunu öğretiyor. Yani tevhide davet ediyor. Hayatı ve olayları bu imanla değerlediren bir kalbin günlük olaylar sebebiyle bunalmayacağı açıktır.

Gerçek tevhidi kalbimizde yaşayabilmek için ona ulaşmış bir Allah dostunu rehber edinmek, zannedildiğinin aksine tevhidden kopmak değidir. Tevessül dediğimiz bu yöntem, sadece bir sonuç elde etmek için tedbir ve sebebe başvurmaktır. Tıpkı ilaç alıp şifayı Allah’tan bilmek ve beklemek gibi. Alim ve salih zatlardan manevi yardım talep eden bir kimse, onların kendi kudretleriyle değil, Allah’ın kudretiyle kendisine yardım ettiklerine inanır. Eğer sadece kendi kudretleriyle yardım ettiklerine inansaydı o zaman şirk olurdu.

Kalp genişleten diğer bir etken, Allah’ın mümin kulun kalbine attığı iman nurudur. Peygamber A.S. buyurdu ki: “Kalbe iman nuru girince genişler ve açılır.” Ashab-ı Kiram sordular: “Ya Rasulallah, o nurun kalbe girmesinin işareti nedir?” Buyurdu ki: “Ebedi olan ahirete yönelmek, aldanma yeri olan dünyadan yüz çevirmek ve gelmeden önce ölüme hazırlanmak.”

İşte, kişinin kalbinin genişliği bu iman nurundan olan nasibi kadardır. Çünkü nurun ve aydınlığın, kalbin ferahlamasında tam bir tesiri vardır. Belki bu yüzden dünyadaki ışık bile ferahlığa, karanlık da sıkıntıya sebep olmaktadır. Bunun için ruhun nura ve ışığa aşık olduğu söylenir. Ruh nerede bir ışık parıltısı görse, oraya yönelir. Demek ki, kalpteki iman nuru, kalbin ferahlama ve sevinme sebebidir.

 Kalp Huzuruna Giden Yol

Gönül açıklığı ve kalp yumuşaklığında, zikrin insanı hayrette bırakan bir tesiri vardır. Zikirsizlik ve gafletin de gönül darlığı ve katılığında hayret verici bir etkisi vardır. “Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ı zikirle huzura kavuşur” ayeti bu manaya işaret eder. Gerçekten de asıl ve kâmil manada ruhî tatmin yalnızca zikirle gerçekleşir. Diğer ibadetler de insana kemalât, ruha huzur ve sükûnet vermekle beraber, İmam Rabbanî K.S. Hazretleri’nin de belirttiği gibi, kalp itminanı yalnız ve yalnız zikirledir. Bu yüzden, zaruret olmadıkça günlük virdi terk etmemek gerekir.

İnsanlara ihsanda bulunmak, cömert olmak da kalp genişliğinin en dikkate değer sebeplerinden biridir. Kimin eli daha açıksa, kalbi de daha geniştir. Ve elbette kimin eli daha sıkıysa, kalbi de o nisbette dardır.

Tevbe edip Allah’a dönmek, kalbi O’na bağlayıp O’nu sevmek kalbin ilacıdır. Kulun gönlünü bundan daha çok ferahlatan, açan bir sebep yoktur. Allah sevgisi ne kadar güçlü olursa, gönül de o kadar geniş ve açık olur.

Kalp ferahlığı için onu haset, kibir, gurur, öfke, riya, Allah için olmayan mal ve makam, dünya sevgisi gibi hastalıklardan temizlemek gerekir. İnsanın kalbinde bu kötü haller bulunmaya devam ediyorsa, kalbin diğer tedbirlerle genişlemesinden bir fayda elde edilmez. Sonuçta kalpte, birbirine aykırı iki hal bulunur ve bunlardan hangisi ağır basarsa, netice ona göre şekillenir. Bu yüzden maddi hastalıkların tedavisi için doktora gidildiği gibi, bu çeşit manevi hastalıkların tedavisi için de manevi kalp doktoru olan rabbani alimlere gidilmelidir.

Cesur ve yiğit olmak, daima hakkı ve doğruyu söylemek de kalbi diri ve ferah tutar. Bu hal, kişinin kalbiyle yaşantısı arasında uyum ve denge sağlar. İnsan, korkaklık veya gereksiz ince hesaplar sebebiyle inandığını, düşündüğünü varya hissettiğini dile getiremediği zaman kendisiyle çelişiyor demektir. Bu da kalbi daraltır ve bunaltır.

Nihayet, Allah’ın yasak kıldığı şeylerin insanın temiz fıtratını tahrip eden şeyler olduğu dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla harama bakmak, dinimizin uygun görmediği şeyleri konuşmak ve dinlemek, kötü arkadaşlarla birlikte bulunmak gibi haller kalbi yıpratır. Çünkü bu tür davranışlar, sonuçta kalbe elem veren sıkıntılar, tasalar, dertler haline dönüşür. Haram-helal hassasiyetini terk eden toplumlarda, insanların pençesine düştüğü bunalımların önemli sebeplerinden biri budur.

Evet; insanın kalbinin genişlemesini ve gönlünün ferahlamasını sağlayan sebeplerin en önemlileri kısaca böyle. Kısaca, İslâm’ın emrettiği ibadet ve taat hali içinde yaşamak kalbin genişlik ve ferahlığına, günah ve yasakları yapmak da darlık ve sıkıntısına sebep olmaktadır.

Burada, kalbin genişlik veya darlığı ile ilgili dikkat edilecek ölçü, kalpte yerleşip kalıcı hale gelen hal ve sıfattır. Yoksa, gelip geçici olarak kalbe ferahlık veya sıkıntı veren durumlar değildir. Aynı zamanda, genişlik veya darlık bakımından kalbin göğüsteki hali, kulun kabirdeki hali gibidir. Yani ibadet ve taattan meydana gelen sevinç ve ferahlık kulun kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe, günah ve gafletten meydana gelen sıkıntı ve karanlık da -Allah korusun- cehennem çukurlarından bir çukur yapacaktır.

 
Süleyman Gönülal.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]