* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Aile İçi İletişim ve Boşanma Sorunu  (Okunma sayısı 645 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Aile İçi İletişim ve Boşanma Sorunu
« : Mart 30, 2020, 10:00:47 ÖS »
Aile İçi İletişim ve Boşanma Sorunu

Aile; insanın ilk eğitim ve öğretimini, edep ve terbiyesini aldığı, kişilik ve kimliğinin geliştiği, sevgi, saygı ve sosyal ilişkileri öğrendiği, iyi veya kötü alışkanlıklarını kazandığı yerdir. Bu açıdan aile kurumu, hem birey hem de toplum için hayatî önemi hâizdir, insan; temizliği, disiplini, hak ve hukuka riayet etmeyi, Allah, peygamber, iman, ibadet, ahlâk, helâl, haram, doğru sözlülük, dürüstlük, sevap ve günah gibi dinî konuları öncelikle ailesinden öğrenir.

Sağlıklı ailelerden oluşan toplumlar da sağlıklı olur. Geleceğini güvence altına almak isteyen milletler, bu sebeple aile hayatına büyük önem verirler. Yüce dinimiz İslâm da aile hayatına çok büyük değer ve önem vermiştir. Bu itibarla olmalı ki yüce kitabımız Kur’an’da en detaylı olarak; evlenme, boşanma ve aile fertlerinin görev ve sorumlulukları anlatılmıştır. Dinin direği olan namaz ibadetine bile aile ile ilgili konular kadar yer verilmemiştir Kur’an’da.
Evlilik kurumu ile ilgili Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarını, öğüt ve tavsiyelerini uygulamak, ibadet ve sevap olduğu gibi aksi davranışın, isyan ve günah olması konunun önemini ifade etme açısından önemlidir. Kur’an’da oruç (Bakara, 187) ve miras (Nisâ, 13-14) ile ilgili hükümlere "hudûdullah=Allah’ın sınırları" denildiği gibi, evlenme ve boşanma ile ilgili hükümlere de hudûdullah denilmiştir. (Bakara, 229-230; Mücâdele, 4, Talâk, 1) Allah’ın sınırlarını ihlâl edenler nefislerine zulmedenler olarak nitelenmiştir. (Bakara, 230; Talâk, 1)
Allah ve peygamberin aile kurumuna bu kadar değer vermesi, insana, insan neslinin devamına ve insanın huzur, güven, mutluluk ve barış içinde yaşamasına verilen önemin bir ifadesidir.

Sağlıklı kurulması halinde aileler mutluluk, güven ve huzur yuvası olurlar. Aile kurulmasını bir evin yapımına benzetebiliriz. Bir ev yapmak isteyen insan, her şeyden önce binayı oturtacağı arsanın zemin etüdünü yaptırmalı, iyi bir proje çizdirmeli, yapıyı kaliteli malzeme ile yapmalıdır. İçinde oturulan bina hor kullanılmamalı, zaman içinde bakımı ve onarımı yapılmalıdır. Böyle olmadığı takdirde bina çabuk eskir, çöker, orta şiddette bir depremde yıkılır, can ve mal zayiatına sebep olur. Tıpkı bunun gibi, kurulacak ailenin de baştan sağlıklı ve sağlam kurulması gerekir. Bu nedenle gençler kendilerine denk, her yönden geçim sağlayabilecekleri bir eş seçmeli, nişanlılık, düğün ve nikâh sırasında dinî, yasal ve toplumsal bütün kurallara uymalı, aileyi sarsacak, söz, eylem ve davranışlardan sakınmalı, karşılıklı hak ve görevlere eksiksiz riayet etmelidir. Bu, ailenin huzurlu ve mutlu olması kadar dağılmaması ve sağlıklı olarak varlığını sürdürmesi için de önemlidir.

Her ailede zaman içinde birtakım problemler çıkabilir. Bu problemler büyütülmemeli, sorunlar konuşarak çözülmelidir. Çiftlerin karşılıklı olarak bir- birilerine sevgi ve saygı, şefkat ve merhamet göstermeleri, em- pati yöntemini kullanmaları gerekir. Aynı Şekilde kendileri için istemedikleri şeyleri eşleri için de istememeleri, kendilerine yapılmasını arzu etmedikleri davranışları eşlerine de sergilememeleri ailede huzurun devamı için önemlidir. Karşılıklı anlayış, yardımlaşma, dayanışma ve hoşgörü, ailenin mutlu olmasının olmazsa olmaz şartıdır. Sözlü ve fiili şiddet, yalan, aldatma ve görevleri ihmal, ailede tedavisi imkânsız yaralar açar. Aile kurumunun kavgasız sürebilmesi ve yıkılmaması için ailede görevler, hakkıyla yerine getirilmelidir. Bu görevleri erkek, kadın, anne-baba ve çocuklar açısından şöyle özetleyebiliriz.

1. Erkeğin sorumluluk ve görevleri

Erkek, ailede adalate tesis etmeli ve korumalıdır. Ailenin her türlü ihtiyacını zamanında ve yeterince karşılamalıdır. Yüce Allah; "...Annelerin yiyeceği, giyeceği örfe uygun olarak babaya aittir..." (Bakara, 233) anlamındaki ayetle bu görevi erkeğin uhdesine vermiştir. Aile fertlerinin yeme, içme, giyinme, barınma, ısınma, eğitim ve sağlık gibi her türlü ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak farz bir görev ve ibadettir. "Bir kimsenin harcadığı paraların en değerlisi, aile fertlerine harcadığı paradır." (Müslim, Zekât, 38, I, 692), "Bir kimse sevabını Allah’tan umarak aile fertleri için harcama yaptığı zaman bu, kendisi için sadaka olur." (Buhârî, İman, 4i, ı, 20) anlamındaki sözleriyle Peygamberimiz (s.a.s.), bu görevin önemini dile getirmiştir. Aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamanın sevap olmasına karşılık bu görevi ihmal etmek günahtır. Peygamberimiz (s.a.s.)’in; "Kişiye günah olarak sorumluluğunda olan aile fertlerini ihmal etmesi yeter." (Ebû Dâvut, Zekât, 45, II, 321) anlamındaki sözü, bunun açık delilidir. Erkek, aile fertlerini dünyevî ve uhrevî zararlardan korumalıdır. "Ey müminler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun... "(Tahrîm, 6) anlamındaki ayet, erkeğin, hem kendini hem de eşini ve aile fertlerini dünya veya ahirette cezaya maruz bırakacak inanç, söz, eylem ve davranışlardan koruması gerektiğini ifade etmektedir. Erkek, aile fertlerini ibadete teşvik etmelidir. "Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et..." (Tâhâ, 132) anlamındaki ayet, erkeğin bu görevini bildirmektedir. O, namazını bizzat kendisi kılarak örnek olacak ve sözlü olarak da eşi ve çocuklarının da namaz kılmalarını teşvik edecektir. Erkek, eşi ile iyi geçinme- li ve ona yumuşak davranmalıdır. "...Onlarla iyi geçinin, eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur." (Nisâ, 19) anlamındaki ayet, eşlerle iyi geçinil- mesini ifade etmektedir. Eve gelen aile fertleri ev halkına selâm vermelidirler, bu, yüce Allah’ın bir emridir. (Nur, 6i) Erkek, ev halkına güzel söz söylemelidir. Güzel sözden maksat, yalan, aldatma ve kırıcı olmayan, yapıcı, doğru ve gönül alıcı söz söylemektir. Yüce Allah, Kur’an’da müminlerin doğru sözlü olmalarını (Ahzâb, 70) istemekte ve kötü sözlerin söylenmesini sevmediğini bildirmektedir. (Nisâ, 148) Erkek, sorunları büyütmemeli ve eşi ile dargın durmamalıdır. Peygamberimizin beyanı ile; "Müslümanın mümin kardeşi ile üç günden fazla dargın durması helâl olmaz." (Tirmizî, Birr, 24, III, 329) İşlerini aile fertleriyle istişare etmelidir. Her seviyede işlerin istişare ederek karara bağlanıp yürürlüğe konulması Allah’ın emridir. (Al-i Imrân, 159) Affedici olmalıdır.

İnsanlar, istemeseler de kusur işleyebilirler. Kusurları affedebilmek olgunluğun göstergesidir. Yüce Allah, Al-i Imrân sûresinin 1 33. ayetinde cennetin muttakîler için hazırlandığını bildirdikten sonra 134-135. ayetlerde muttakilerin niteliklerini saymıştır. Eşini kötüleme- meli ve dövmemelidir. Erkeklerin eşlerini yermemeleri ve onlara şiddet uygulamamaları, evlilik kurumunun sağlıklı ve mutlu olarak devam etmesi için önemli bir husustur. Peygamberimiz (s.a.s.)’in; "Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onlara vurmayın ve onları kötülemeyin", (Ebû Dâvûd, Nikâh, 42 II, 607) "Müminlerin iman bakımından en mükemmel olanları ahlâkı en güzel olanlarıdır. Sizin hayırlınız kadınlarına / eşlerine en hayırlı olanlarıdır", (Ibn Hıb- bân, Nikâh, IX, 483, No: 41 76) "Eşine en yumuşak davrananlarıdır." (Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Uşratü’rı-Nİ- sâi, 66, No: 9154, v, 364) anlamındaki hadisler de erkeklerin eşlerine iyi davranmalarını ve onlara şiddet uygulamamalarını öngörmektedir. Zikrettiğimiz bu görevlerin aksatılmadan yerine getirilmesi, hem ailenin huzuru ve güveni, hem de varlığını sürdürmesi açısından önemlidir. Her erkek bu görevleri bilmeli, öğrenmeli, kabullenmeli ve uygulamalıdır.

2. Kadının sorumluluk ve görevleri

Peygamberimiz (s.a.s.) "Kadın, eşinin evinin ve çocuklarının yöneticisidir." (Buhârî, Nikâh, 81, vı, 146) anlamındaki hadisi ile kadına da aile içinde yönetim sorumluluğu yüklemiştir. Kadın; hem ev işlerinde hem de çocuklar, aile içi iletişim, eğitim-öğre- tim, sağlık, giyim-kuşam, yeme- içme ve benzeri konularda yönetim sorumluluğunu çok iyi yerine getirmelidir. Bu, ailenin huzurunu ve devamını sağlayacaktır. Karşılıklı olarak eşlerin birbirlerine saygılı olmaları esastır. Kadının eşinin meşru isteklerini makul ve olumlu karşılaması gerekir. Bu, Allah ve Peygamberin isteğidir. Kadın, eşine karşı güler yüzlü davranmalı, iyilik ve hizmetlerine teşekkür etmelidir. Hoşgörülü ve güler yüzlü olmak, iyilikler karşısında teşekkür etmek, insanın temel görevidir. Peygamberimiz (s.a.s.); "İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez", (Tirmizî, Birr, 35, ıv, 339.) "Aza teşekkür etmeyen çoğa da teşekkür etmez" (Ahmed, ıı, 370.) sözleriyle bu genel ilkeye işaret etmiştir. Peygamberimiz, kadının eşine teşekkürü konusunda şöyle buyurmaktadır:

"Eşine teşekkür etmeyen kadına yüce Allah, itibar etmez (ona merhamet nazarıyla bakmaz). Kadın, eşinden müstağni olamaz." (bk. Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Uşretü’n-Nisâi, 58, V, 354) Kadın, çocuğunu emzirmeli, bakıp yetiştirmelidir. "Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler..." (bk. Bakara, 233) anlamındaki ayet ile bu göreve işaret etmektedir. Kadın israf etmemelidir. İsraf; ekonomik değerleri yerli yerinde harcamamak, ziyan etmek, heder etmek, faydasız yere harcamak, gerektiğinden çok harcamak, ölçüsüz biçimde harcamak anlamına geldiği gibi; Allah’ın uygun görmediği şekilde harcamak, Allah’a itaat olmayan yerlere harcamak, haram yolda harcamak anlamına da gelir, ihtiyacı gidermeyen, güzel olmayan, yararsız, boş yere ve gayri meşru harcamalar, ihtiyacın ötesinde hakkı olmayan alanlara nimetlerin aktarılması birer israftır. Meselâ kişinin parasını, malını ve mülkünü kumar, içki, fuhuş gibi haram yerlere harcaması israf olduğu gibi, gıda maddelerinin çürütülmesi, ekmek, yemek, sebze ve meyvelerin çöpe atılması, giyilebilen eskimemiş giysilerin, kullanılabilen ev eşyasının atılıp yerine yenisinin alınması, gereksiz yere elektrik sarfiyatı, suyun boş yere akıtılması, hatta gerektiğinden fazla yiyip içilmesi dahi israftır, israf ise haramdır, (bk. A’râf, 31, bk. En’âm 141) Maddî imkânları, dinen yasak olan yerlere harcamak haramdır. Peygamberimiz (s.a.s.), malı-mülkü zayi etmeyi hoş olmayan davranışlar arasında saymıştır, (bk. Buhârî, Istikrâz, 19, ııı, 87) Kur’an’da israf olayı, malı- mülkü saçıp savurmak, sefihçe harcamak, gerektiği yere sarf etmemek anlamındaki "tebzîr" kavramı ile de ifade edilmiştir, (bk. Isrâ, 26-27) Kadın, eşi ile dargın durmamalı ve eşini kötüle- memelidir. Yukarıda erkeğin görevleri arasında zikrettiğimiz bu husus, aynen kadınlar için de geçerlidir.

3. Erkek ve kadının ortak görevleri

Kadın ve erkeğin ortak görevleri arasında karşılıklı olarak birbirlerine saygılı olmaları, birbirlerinin kusurlarını affetmeleri ve birbirlerinin sırlarını başkalarına anlatmamalarını zikredebiliriz. (bk. Müslim, Nikâh, 123, II, 1060) Anne-babaların, birbirlerine karşı görevlerini yapmaları, ailenin huzuru ve devamı için önemlidir. Bu itibarla; doğan çocuklarına anlaşarak güzel bir isim vermeleri, (bk. Ebû Dâvûd, Edeb, 69, V, 236, No: 4948) Çocuklarını sağlıklı olarak yetiştirmeleri, (bk. Ibn Mâce, Edeb, 3, II, 1211, No: 3671) çocuklarına helâl rızık yedirip içirmeleri, çocuklarını ahlâklı, edepli ve dindar olarak yetiştirmeleri, (bk. Tirmizî, Birr, 33, IV, 338, No: 1952) eğitim ve öğretim yaptırmaları, bir meslek sahibi olmalarını sağlamaları, çocukları arasında âdil olmaları, (bk. Müslim, Hibât, 13, ıı, 1243) zamanı gelince onları evlendirmeleri (bk. Ahmed, ı, 105) de görevleridir. Çocukların da anne-babalarına iyi davranmaları, onlara iyilik etmeleri, (bk. Isrâ, 23; Bakara, 83) bakıma muhtaç olduklarında onlara bakmaları, (bk. Ibn Mâce, Edeb, 1, II, 1208; Buhârî, Edeb, 2, VII, 69) onlara güzel sözler söylemeleri, onları azarlamamaları, (bk. Isrâ, 23) onlara karşı mütevâzi olmaları, merhametli davranmaları ve hayır dua etmeleri, (bk. Is- râ, 24) onlara itaat etmeleri (bk. Lokman, 15) görevleridir. Çocuklar, anne babalarının hayır dualarını almaya çalışmalıdırlar. Çünkü anne babaların çocukları için yaptığı dualar kabul Oİur.(bk. Tirmizî, Birr, 7, IV, 314, No: 1905)

Aile fertleri, özellikle eşler, karşılıklı görev ve sorumluluklarını yerine getirmezlerse, huzursuzluk ve geçimsizlik baş gösterir. Böyle bir durumda kesinlikle öfke ile hareket edilmemeli, sorunun kaynağını bulunmalı ve sorun; konuşarak, hatalar telâfi edilerek ve gerektiğinde özür dilenerek güzellikle çözülmelidir. Böyle bir durumda kadının da erkeğin de önemli sorumluluğu vardır. Yüce Allah, Kur’an’da bu durumda kadın ve erkeğe çözüm önerileri sunmaktadır. (bk. Bakara, 229; Nisa, 34) Konuşarak sorun çözülemiyorsa özellikle erkek sözlü ve fiili şiddete baş vurmamalı, kadın da evi terk edip gitmemeli, aile büyüklerinden yardım istemelidirler. Kadın ve erkeğin ailelerinden sözüne itibar edilecek iki hakem bir araya gelmeli ve çözüm önerileri üretmelidirler. İyi niyetli önerilerin çözüm getireceğini yüce Allah vaat etmektedir. (bk. Nisa, 35) Her şeye rağmen eşler arası sorun çözülemezse ayet ve hadislere uygun olarak evlilik akdine son verilmelidir. Evliliğe nasıl son verileceği Talâk sûresinin bir, iki ve altıncı ayetlerinde açıkça bildirilmektedir. Müslüman, öfkesine ve nefsine uyarak sonradan pişman olacağı söz ve davranışlardan sakınmalıdır. Evlilik bağını bütünüyle koparacak bir boşama yöntemini seçmemelidir. Nikah akdinin resmi olarak yapılması gerektiği gibi boşanmanın da mahkeme kararıyla gerçekleştirilmesi gerekir. Peygamberimiz (s.a.s.)’in beyanı ile, "Helâllerin Allah’a en sevimsiz olanı, evlilik akdinin sona erdirilmesidir (talâk)" (Ebû Dâvûd, Talâk, 3, II, 632, No: 2178)

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: Boşanma Sürecinde Eşleri Uzlaştırma
« Yanıtla #1 : Mart 30, 2020, 10:06:03 ÖS »
Boşanma Sürecinde Eşleri Uzlaştırma

Evlilikler, geleceğe dönük umutlarla kurulur. Eşler arasında anlaşmazlık, geçimsizlik ve ayrılma hiç hatıra gelmez. Ancak belirli bir zaman sonra bazı sebeplerden dolayı evlilikler çıkmaza girmekte; birlikteliğin devam etmesi, eş ve çocuklar için hayatı çekilmez kılmakta, zahmet ve emekle kurulan evlilikleri, boşanmayla sona erdirmekten başka çare gözükmemektedir.

Elbette her boşanma olayı belirli bir sebebe dayanmayabilir. Bazı boşanma olaylarında eşlerin boşanmayı gerektirecek haklı bir gerekçeleri olmayabilir. Doğaldır ki bu tür boşanmalar, dinimiz ve toplum tarafından hoş karşılanmaz.

Boşanmalarının arka plânında ekonomik, sosyal ve psikolojik pek çok sebep bulunmaktadır. Boşanmaların önemli bir oranı ise sebeplere dayalı olarak gerçekleşmektedir. Söz konusu sebeplerden bir kısmı, boşanmayı haklı kılacak meşru ve haklı sebepler olabilir. Eşlerden birinin, evlilik hayatını devam ettirebilecek, bedensel ve ruhsal yeterliliğe sahip olmaması gibi nedenler meşru sebepler arasında sayılabilir.

Boşanma hadiselerinde asıl üzerinde durulması gereken, önlenebilir sebeplerdir. Boşanma sürecine gitmeden bu sebepleri ortadan kaldırmaya yönelik önlemlerin alınması önemlidir. Çünkü sosyal yapının sağlamlığı ile ailenin sağlamlığı arasında bire bir ilişki söz konusudur. Bu yüzden evliliği sadece iki tarafı ilgilendir özel bir ilişki olarak görmek yanlıştır. Zira boşanma olaylarının artması, toplumsal çözülmenin önemli işaretlerindendir. Her yıkılan toplumsal dokuda bir aşınma ve toplum ünitesinin yok olmasıdır. Boşanma; sadece eş ve çocuklar arasında kalmamakta, toplum bu boşanmalardan büyük oranda etkilenmektedir. İşsizlik, kadın sorunları çocukların bakımı, sokak çocukları ve suçluluk oranındaki artış ve ruhsal sorunlar belli başlı maliyetlerdir. Bu maliyeti toplum bir şekilde ödemektedir. Nitekim toplumsal gelişmenin önünde birer engel olarak duran sorunların önemli bir kısmının ailenin zayıflaması ile ortaya çıktığının farkında olan ülkeler, ailenin kurulması aşamasında aile okulları projelerini yürürlüğe koymuşlardır. Bu projelerle evliliklerin sağlıklı bir şekilde yürümesini ve boşanma oranlarını azaltmayı hedeflemişlerdir. Yine ailenin parçalanma ve boşanma sürecinde rehberlik yapmak üzere "Aile danışmanlığı ve Rehberlik Büroları" kurmuşlardır. Ülkemizde sayısı az da olsa bu tür çalışmalar kamu ve sivil toplum kuruluşlarınca sürdürülmektedir.

Ayrıca ülkemizde boşanma davaları aile mahkemelerine verilmiş, 2003 yılında "Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun" yürürlüğe girmiştir. Söz konusu mahkemeler, boşanma davası açan ailelere yönelik olarak koruyucu, eğitici ve sosyal önlemler almakta; uzlaşma yollarını aile konusundaki uzmanlar vasıtasıyla araştırarak, boşanmaları azaltmaya çalışmaktadır.

Eşleri uzlaştırma

Otuz kırk yıl öncesine göre çok güçlü olan akrabalık ve komşuluk ilişkilerimizin zayıflaması, bireyselliğin ön plâna çıkmasıyla birlikte çevremizde yaşanan boşanma olaylarına karşı duyarsızlığımız artmıştır. Bu sebeple, eşler arasında çıkan uyuşmazlıklar, arabuluculuk girişimleri olmadan, sulh, barış yolları tecrübe edilmeden boşanmayla sonuçlanır olmuştur.

Boşanma süreci aile için en çok dayanışma ve rehberliğe ihtiyaç duyulan bir süreçtir. Bu süreç, aile için kriz dönemidir.

Eşlerin sorunları aşma konusunda çaresiz kaldığı ve bazen de sorunlara yenik düştüğü dönemdir. Eşler böylesi dönemlerde yaşanan olayların etkisiyle objektif düşünememek- te; sağduyularını kaybederek sorunların daha da artmasına sebep olmaktadırlar. Bu yüzden sorunların büyütülmeden, içinden çıkılmaz bir hal almadan önce bu süreçte çözülmesi oldukça önemlidir.

Yine bu dönem, uzlaştırıcılara ihtiyaç duyulan bir dönemdir. Uzlaştırma, arabuluculuk girişimlerinin belki de en önemlisi, eşler arasında yapılacak girişimlerdir. Eşler arasında ve aile içinde ortaya çıkan sorunların çözümünde sosyal çevrenin yapıcı katkısı olduğu gibi, aile büyüklerinin de yol göstericiliği, uzlaştırma girişimleri olabilir. Çünkü sorunların tek bir çözüm yolu yoktur. Eşler, kendi çabaları ile içinde bulundukları olumsuz durumlardan çıkış yollarını bulamadıkları noktada aile yuvasını dağıtmamak için alternatif çözüm yolu olarak, aile büyükleri arasından problemi büyütmeden çözecek uzlaştırıcılar bulabilirler. Eşlerin aile büyükleri ya da ebeveynleri, kendi tecrübelerine dayanarak eşler arasında çıkan sorunların çözümü konusunda yol gösterici tavırları ile sorunun yargı aşamasına varmadan çözülmesini sağlayabilirler. Bunun dışında eşlerin yakın arkadaşları, komşuları da aile içinde meydana gelen sorunlara çözüm bulabilirler.

Dinimiz, eşlere güzel geçinmelerini, kırgınlıklara sebep olan tavırlardan kaçınmalarını öğütler; eşler arasında meydana gelecek çekişmelerin kaldırılması noktasında ise, sulhun (uzlaşmanın) esas alınmasını eşlere ve topluma bir sorumluk olarak yükler. Kültürümüzde de dargınları barıştırmanın, insanları uzlaştırmanın önemli bir yeri vardır. Özellikle kutsal gün ve gecelerde kırılan gönüller dostane eller yardımıyla onarılmaya çalışılır.
Nitekim Yüce Allah, aile içi problemlerin çözümü için birtakım prensipler ortaya koymuştur. Bu prensipler, "sulh" ve "hakemlik"tir. Günümüz diliyle ifade etmek gerekirse; arabuluculuk, uzlaştırmadır.

Erkek tarafından kadına karşı bir haksızlık yapıldığında, kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkması durumunda aralarının sulh (uzlaştırma) yolu ile bulunması önerilir. (Nisâ, 128) Yine eşlerin, aralarındaki anlaşmazlık ve geçimsizlikleri hakem yolu ile çözmeleri şu şekilde önerilmektedir: "Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Düzeltmek isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır." (Nisa, 35)

Söz konusu ayette, hakemleri kimin seçeceği konusu, yoruma açık bir şekilde bırakılmıştır. Eğer karı koca anlaşmazlıklarını çözüme bağlamak istiyorlarsa, kendi akrabalarından birer hakem seçebilirler. Veya iki tarafın aile büyükleri, bu işi çözmek üzere iki hakemi görevlendirebilir. Yahut da iş mahkemeye varmışsa hakem tayin edecek olan merci, karı ve koca veya aile büyükleri değil, devletin ilgili kurumlan olabilir. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, II, 47, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2003)

Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) de aile problemlerine duyarlı olmuş, kızı Hz. Fatıma ve Hz Ali’nin aile problemleri ile ilgilenmiş, sorunlarını çözmelerinde onlara arabuluculuk etmiştir. Islâm toplumunun aile fertlerinin gerginlik ve küskünlüklerinde, tarafların kendisine müracaatını beklemeden yanına çağırmış, arabuluculuk yaparak aralarını uzlaştırma yoluna gitmiştir. (Buharî, Kitabü’s- Sulh, i) Sevgili peygamberimizden sonra da devlet adamları, Müslümanları aile ve diğer problemlerinde, mahkemeden önce sulha (uzlaşmaya) teşvik etmişlerdir.

Aile problemlerinin sulh, uzlaşma, arabuluculuk yolu ile çözülmesi kötü giden ilişkileri onarır, problemleri en asgari düzeye indirebilir. Aile huzurunun sağlıklı bir şekilde devam etmesini sağlayabilir. Ayrıca uzlaştırma yolu, mahrem kalması gereken bazı problemlerinin aile dışına taşmasını önler. Bununla birlikte uzlaşmaya konu olan aile davalarının önemli bölümünün sulh yolu ile sonuçlanması, mahkemelerin dava yükünü de önemli ölçüde hafifletir.
Herkes uzlaştırıcı olabilir mi?

Aile içerisinde meydana gelen problemleri çözmek veya çözümüne yardımcı olmak, büyük bir sorumluluğu beraberinde gerektirmektedir. Aile problemleri konusunda uzlaştırıcı olan kimseler, güçlükleri ve sorunların çözüm yollarını göstermek için var olduklarını unutmamalıdırlar. Sorunun bir parçası olmamalı, taraflara sorunlarının çözümünde emir vermek, yönlendirmek, gözdağı vermek, nutuk çekmek, yargılamak, alay etmek gibi tutumlardan özenle kaçınmalıdırlar. Zira bunlar doğru ve sağlıklı bir iletişim kurulmasını baltalayıcı tutumlardır. Eşlerin sorunlarını kendilerinin çözmelerini ve problemlerin büyümeden sonuca kavuşmasına gayret etmeli, yalnızca eşlere yol göstericilik yapmalıdırlar. Çünkü aile problemi çok yönlü ve karmaşık olabilir. Yanlış tutum ve davranışlar sorunları daha da büyütebilir.

Bununla birlikte eşler, uzlaştırıcı ve rehber kimseler konusunda inisiyatif sahibi olmalı, gereksiz ve problemi büyütecek kimselerin işin içine karışmasını önlemelidirler. Uzlaştırıcı ve rehber kimselerin aile büyükleri veya akrabalar arasından seçildiğinde kırgınlıkların, küskünlüklerin daha da büyüyeceği ihtimali var ise, aile büyükleri olayların dışında tutulmalıdır. Çözüm için profesyonel destek yoluna gidilmelidir. Zira akrabaların yanlış tutumları sonucu olaylar daha da büyümekte, uzlaşma yolu ile çözülebilecek olaylar çıkmaza girebilmektedir. Nitekim medyadan tanık olduğumuz gibi, boşanma davalarında akrabalar mahkeme önünde birbirlerine girmekte, yaralama hatta öldürme olayları meydana gelebilmektedir.

Dolayısıyla, eşleri uzlaştırmak için yapılacak girişimlerin sağlıklı olabilmesi için muhakkak yetkili, ehil kişiler aranmalıdır. Çünkü aile sorunlarının üstesinde gelebilmek için kişide birtakım özelliklerin olması gerekir. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi aile içinde problemleri çözebilecek nitelikte kimseler yok ise, konu ile ilgili olarak kamu veya sivil kuruluşlara müracaat edilmelidir. Ülkemizde ailelerin ekonomik, toplumsal, kültürel ve psikolojik sorunlarla baş edebilmeleri için açılan "Aile Danışma Merkezleri" veya "Aile Büroları" bulunmaktadır. Söz konusu merkezlerde, eşler arası uyumsuzluk, boşanma öncesi ve sonrası yaşanan sorunların giderilmesi konularında yardımcı olunmaktadır. Öte yandan bu büro veya merkezlere giderek, aile içi sorunları uzman desteğiyle çözüme kavuşturmak, yukarıda naklettiğimiz Nisa suresi 35. ayetin ruhuna da uygundur.

Son söz olarak, boşanma sürecindeki eşler; "Artık bitti, bizim evliliğimiz onarılamaz" dedikleri anda bile, profesyonel destek ve uzlaşma yolu ile yapılabilecek bir şeyler olduğunu unutmamalı, evliliklerini kurtarabileceklerini düşünmeliler; "Bütün yollar tüketildi mi? " sorusunu bir kez daha kendilerine sormalıdırlar.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: Evlilikte Fay Kırılması Boşanma
« Yanıtla #2 : Mart 30, 2020, 10:10:21 ÖS »
Evlilikte Fay Kırılması Boşanma

Mehmet Akif "Köse İmam" adlı şiirinde, yaşadığı dönemin ciddî bir sosyal yarası durumundaki boşanma problemini; İslam’ın aile konusundaki bazı prensiplerinin -özellikle erkek tarafından- yanlış algılanması ve istismar edilmesi düzleminde, çok etkili bir dille ele almaktadır. (Safahât, İnkılâp-Aka, Yeni Matb. 1st. 1966, s. 126-130)

Gerçekte boşanma artan ya da eksilen grafiklerle her dönemde toplumsal bir problem olarak hep var olmuştur. Aile beraberlikleri var oldukça da boşanmalar olacaktır. Fakat hedef, ne yapıp edip boşanmaları en az düzeye indirmek olmalıdır.

Aile beraberliği, paylaşmanın sağladığı bütünlüktür. Her evlilik maddî ve manevî birtakım şeyleri paylaşmak için yapılır. Ancak bu paylaşmanın gerçekleşmediği yerde gündeme gelen olgu ayrılıktır, boşanmadır.
Neleri paylaşır eşler?

Tek kelime ile hayatı paylaşırlar, diyebiliriz. Burada "hayat", bütün güçlükleri ve güzellikleri ile gündemdedir. Taraflardan birinin bu gerçeği gözden kaçırması, ya da görmezlikten gelmesi, üstü kapalı ya da açık, işlerin bir yerlerde iyi gitmediğinin göstergesidir. "Yalnızlık Allah’a mahsustur" der bir ata sözümüz. İşaret ettiği asıl nokta ise, insanın hayatını tek başına sürdüremeyeceği, bir aile yuvasına ihtiyaç duyduğudur ve burada kesinlikle cinsiyet ayırımı yoktur. Yani eşlerden birinin diğerine duyduğu ihtiyaç, diğerinin berikine duyduğundan farklı değildir.

Kur’an boşanmayı bir vakıa olarak kabul eder, boşanma yasağını insan tabiatına aykırı bulur. Bununla birlikte gerekli gereksiz boşanma yoluna baş vurulmasını da onaylamaz. Hz. Peygamber (s.a.s.); "Allah zevk için boşanıp evlenen erkekleri ve kadınları sevmez." (Taberânî, Evsat, vııı, 24) buyuruyor. Boşanmaya sebep olacak durumların ortaya çıkmaması için gerekli tedbirlerin önceden alınmasını öngörür. Evlilik sonuçta, ayrı cinsiyet, ayrı beden; farklı ruh, duygu, ekonomik durum ve dünya görüşündeki farklı iki insanın belli kurallar altında ortak bir hayat zemininde buluşmasını ifade ediyor. Evliliğin sağlam temele oturması ve süreklilik arz etmesi, evlilik öncesi ve sonrası bir takım ön şartlarla bağlantılıdır. Eşlerin, aralarındaki farklılıkların en aza indiği kimseler olması, evliliğin devamı noktasında gözetilmesi gereken önemli bir konudur, işte, İslam fıkhının, evlenecek kişiler arasında gözetilmesi ön gördüğü kefâet/denklik şartlan evlilik öncesi alınması gereken önlemlerin talim edildiği formüldür. Bu konuda belirlenen sosyal statü (soy ve şeref), dindarlık, meslek, ekonomik durum gibi nitelikler, aile yuvasının kurulmasında insana ve onun hayatına ait bütün yönlerin nasıl dikkate alındığını açıkça ortaya koymaktadır.

Eşler arası denklik şartları aslında bir tek hedefe hizmet ediyor: Onların birbirini kolayca anlamalarını ve böylece evliliğin sürekliliğini sağlamak. Hayatı şekillendiren bu temel niteliklere ortaklaşa sahip iki insanın evlilik hayatında sarsılmaların yaşanması zordur. Zira bu ortak nitelikler, eşler arasında bir iletişim ortamının oluşmasına yardımcı olur, iletişim kurabilen eşler bir birlerini daha iyi tanıyacak, biri kendini öbürünün yerine koyma yeteneğini kazanacaktır. (Empati) Anlamak, sevmenin kapısıdır. Karşılıklı anlayış, sevgi ve saygının oluşup devam etmesinde önemli bir yere sahiptir.

Çocuklar, mutluluğu -tıpkı ana dilleri gibi- aile yuvasında öğrenirler. Mutluluk öğrenilen bir şeydir. Bunun en sağlıklı yolu da görerek, algılayarak ve sentezleyerek öğrenmedir. Bir çiftin ortaya koyacakları mutlu bir hayat süreci arka plânında, dinî, ahlâkî, İnsanî, sosyal, psikolojik bir dizi olumlu davranış biçimlerini barındırır. Böyle bir ortamda yaşayan çocuk, büyük oranda, yüzme yeteneği ile doğan balık gibi mutlu bir hayatın reçetesine sahip bulunarak kendi yuvasını kurmuş olacaktır. Böyle bir ailede boşanma eğilimleri kolay kolay ortaya çıkmayacaktır. Bu sebeple, gelecek ailelerin devamlılığı ve toplumun sağlıklı yapısı adına çocuklara böyle olumlu ortamların sağlanması gerekiyor.

Dünya küçüldükçe insanın yaşama alanı da daralıyor. Bu daralma maddî olduğu gibi zihin alanında ve dünya görüş alanında da gerçekleşiyor. Alabildiğine bireyselleşen bir hayat eğilimi bunun temel göstergeleri arasındadır. Çekirdek aile kavramı söz konusu daralmanın aile planındaki yansımasını simgeler. Daralan hayatta, insan ilişkileri de dar ve sınırlı kişiler arasına sıkışıp kalıyor çok kere. Böyle bir ortamda yaşanabilecek güzellikler "bencilce" bir görünüm sergilerken, yaşanan zorluklarda da kendi yağı ile kavrulmak zorunda kalınabiliyor. Eşler aralarında çıkan uyuşmazlıkları kendi başlarına aşmadıkları zaman baş vuracakları ilk yer mahkemeler oluyor çok kere. Halbuki bu alanda yakınların, akrabaların tecrübe ve hakemliğine baş vurmak önemli ölçüde olumlu sonuç almaktadır. Her sıkıntının hemen mahkeme solanlarına taşınması ile konu genellikle bir kırılma noktasına ulaşmış ve dönüşü olmayan bir yola girilmiş oluyor.

Aile için problemlerin çözümünde tarafların akrabalarına önemli bir rol yükler bizim kültürümüz: Hakemlik rolü. Eşler arası geçimsizliklerin pek çoğunun temelinde bir şekilde giderilebilecek problemler yer alır, içeriden görülemeyen bu çözüm yolu, dışarıdan bir bakışla görülebilir. Hakemlik uygulaması kaynağını Kur’an’dan alır:

"Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin, iki taraf (arayı) düzeltmek isterse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz, Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır." (Nisa, 35)

Ayet, hakemlik konusunda tarafların yakınlarına atıfta bulunmaktadır. Ancak gerektiğinde belli nizama dayalı olarak bu görevi üstlenecek sosyal kuruluşlar/heyetler de tesis edilebilir.

Hakemler, taraflara karşılıklı olarak kendilerini anlatma ve sıkıntının temel kaynağına ulaşma imkanını sunar. Teşhisin olduğu yerde tedavi mümkündür. Boşanmanın gerçekleşmesi halinde kadının bir başkası ile evlenebilmesi için gözetilmesi zarurî olan bir ara bekleme dönemi (iddet) Islâm’ın evlilik kurumuna atfettiği önemi ortaya koyması açısından önemlidir. (Talak, i)

Boşanmalar, ekonomik, sosyal, psikolojik, kültürel sayısız sebebe dayanıyor.

Zannedilenin aksine maddî zorluklar boşanma sebepleri arasında ön sıralarda yer almamaktadır. İnsanlar, zor durumlarda daha bir dayanışma içinde oluyorlar. Başta sadakatsizlik, şiddet ve aşağılayıcı muamele ise aile yuvasını tahrip eden temel etkenler olarak ön plâna çıkmaktadır.

Boşanmayla sonuçlanan evlilikler konusunda yapılan araştırmalar, eşlerin evlilik kararı verirken "güzellik/yakışıklılık" unsurunu ilk sıraya koyduğunu, aşkı ikinci sırada tutulduğunu; sevgi, dindarlık, güzel huy ve ekonomik gerekçelerin ise son sıralarda yer aldığını ortaya koymaktadır. (Aksiyon, 15.12.2003, s.30) Burada, Islâm Peygamberinin (s.a.s.) eş seçerken dindarlık olgusunun öne alınması yönündeki tavsiyesini bir kere daha hatırlatmakta fayda vardır.

Boşanma en son çare olarak düşünülmelidir. Böyle düşünmeyi gerekli kılacak pek çok sebebe sahibiz. Bu sebeple "Allah, kendisini boşamadan daha çok öfkelendirecek bir şeyi helâl kılmış değildir." (Ebû Dâvûd, Talak, 3) "Allah’ın en çok öfkelendiği helâl boşamadır." (Ebû Dâvûd, Talak, 3) Bu hadislerde öne çıkan fikir şudur: Boşanma, haklı gerekçelere dayanmalıdır. Boşanmaya götüren sebeplerin kişisel yanlışlıklara dayanması halinde yüklenilecek sorumluluğun boyutları çok büyüktür. Yoksa yukarıdaki hadislerin mesajını, her ne olursa olsun boşanmanın kötü bir şey olduğu şeklinde anlamak yanlış olur.

Boşanma, toplumun uzviyetinin çözülmesini ifade ediyorsa, hiç evlenmemenin getireceği tehlikenin boyutlarını tahminde zorluk çekmeyiz. Batı, aile değerlerini kaybetmenin kendisine nelere mâl olduğunu fark edip bu açmazdan kurtulmanın yollarını arıyor. Bizim toplumumuzda aile her şeye rağmen hâlâ "toplumun temeli" olma niteliğini korumaktadır. Ancak ciddî hasarlar ve sarsılmalar gerçekleşmemiş de değildir. Ülkenin çeşitli bölgelerinden gelen üniversiteli gençler üzerinde yapılan bir araştırma, bunların yüzde otuz üçünün evliliğe sıcak bakmadığını ortaya koymuştur. (Türkiye, 12. 01. 2004, s. 2) Bu, gerçekten ciddi bir uyarıdır. Böyle bir olumsuz yönelişin sebepleri üzerinde ciddiyetle durmak gerekiyor. Ekonomik şartların, evlenmeye yönelişin önünde ciddî bir engel olduğu gerçektir. Fakat, bu gibi durumlarda evlilik istendiği halde gerçekleştirilememek- tedir. Evliliğe "soğuk bakmak" ise bir değer yargıları problemidir. Nikâhsız birlikteliğe yönelişin bir göstergesi ile karşı karşıya bulunuyoruz. Toplumdaki dinî ve ahlâkî değerlerin eğitimli genç nesil üzerindeki etki alanının daralma sürecine girdiğini gösteriyor. Şüphesiz ortada bir kültür aşınması ve yabancılaşma olgusu vardır. Batı’nın terk etmeye çalıştığı "değer yargıları" kültürümüzde ne yazık ki zemin buluyor. Ne yazık ki bazı gazeteler ve televizyon programları bu olumsuz yönelişi teşvik etmektedir. Magazin dünyasının öne çıkarılan simalarının ağzından, evliliğin bağlayıcı ve özgürlükleri kısıtlayıcı olduğu, buna karşılık "arkadaşlık beraberliğinin çok "elverişli" olduğu bir şekilde ifade ediliyor.

Aile kurumunun hırpalandığı yerlerden biri de magazin kökenli boşanmalardır. İki "ünlü" kişinin boşanmalarının haber olacağı tezinden hareketle nikâh bağına son verilmesi olaylarına hemen her zaman şahit oluyoruz. "Ayrıldık ama iki medenî insan gibi arkadaşlığımız sürüyor" sloganı da eksik edilmiyor. Bu tür "mesajlar", heyecanları ve hevesleri henüz oturmamış gençlerin aile kurumuna bakışları üzerinde şüphesiz büyük tahribat yapmaktadır.

Her şeye rağmen ayrılmanın kaçınılmaz olduğu durumlarda, bu işi kavgasız gürültüsüz yapmak en sağlıklı yoldur. Böylece, kalıcı husumetlere yol açılmamış, tarafların yakınları arasında soğuk rüzgarlar estirilmemiş olur. Boşanma bu yönü ile iyi bir görüntü verir. "İyi boşanma" diye nitelenebilecek şey de budur. Gerçekte boşanmak istendiği halde, sırf karşı tarafa zarar vermek için boşanmamakta diretil- diği, buna karşılık ayrı yaşamanın tercih edildiği olaylara sıklıkla rastlıyoruz. Bu tür davranışlar görünürde ve geçici olarak "rahatlatıcı" gibi olsa da, problemi daha da derinleştirmekten öteye geçmemekte, boşanmamın zararı kat kat büyümektedir. Kur’an’da şöyle buyuruluyor: "Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun, yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur." (Bakara, 231)

Boşanma evlilikteki fay kırılmasıdır. Bu zeminde yer alan her iki taraf üzerinde de tahribat yapar, her şeyi "dümdüz" eder. Bu sebeple yuva kurulurken iyi bir "zemin etüdü" yapmak gerekir.

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]