Boşanmanın Çocuklar Üzerine Etkisi
Boşanma ve boyutları
Hukuksal bir kavram olarak ele alındığında boşanma, basit anlamda evlilik sözleşmesinin sona ermesidir.
Toplumun temel kurumlarından olan aile evlilik kurumu aracılığıyla kurulmaktadır. Bu birliğin çeşitli nedenlerle sürdürülememesi halinde, boşanma, aile birliğini sona erdiren önemli bir karar ve toplumsal bir olgu olarak gündeme gelmektedir. Boşanma, yasalar çerçevesinde yapılmış bir evliliğin yine yasal olarak sona erdirilmesi ve kadın ile erkeğin yeni bir evlenme yapacak şekilde hukukî bir kararla evliliklerini tamamen sona erdirmeleridir. Ancak ruhsal açıdan değerlendirildiğinde aile birliğinin bozulması, ailenin bölünmesine ya da bütünüyle dağılmasına yol açan ve bütün aile üyelerini hatta yakın çevredeki kişileri dahi sarsabilen karmaşık bir olgudur.
Boşanma, kesinlikle anlık bir durum olmayıp, belli bir sürecin son noktasıdır. Boşanma, toplum tarafından hoş karşılanmayan, dinî açıdan da olması istenmeyen bir durumdur. Normal şartlar altında hiç kimse boşanmayı amaçlayarak evlenmez. Evlilikler, geleceğe yönelik pek çok umut, beklenti ve çabayla gerçekleşir. Ancak beklentilerin gerçekleşmemesi de söz konusu olabilmektedir. Evliliğin net yararları ise boşanmanın net yararlarına dönüşebilmektedir.
Başlangıçta evlilik ilişkisinden sağlanması umulan kazançlar, zamanla yerini boşanmayla sağlanacak kazançlara bırakmaktadır. Evlilikteki beklenti ve umutların böyle bir dönüşüme uğraması eşleri önce çatışma, anlaşmazlık noktasına getirmektedir. Sorunların çözülememesi durumunda ise, boşanma taraflardan birinin ya da her ikisinin gündeminde yer almaya başlamaktadır.
Evlilik temel toplumsal normlardan birisidir. Evlilik kurumu artı bir değer olarak toplumlarda varlığını sürdürmektedir. Çünkü insan, fıtratında birlikte yaşamaya ve aile kurmaya meyillidir. Aile kurumunun kurulmasında ve nesillerin sağlıklı bir gelecek için yetiştirilmelerinde ilk adım olarak kabul gören evlilik, aile kurumu ile birlikte "olmazsa olmaz" koşulu ölçüsünde önemli fonksiyonlar icra etmektedir. Bu durumun tersine boşanma olumsuz bir değer olarak nitelenerek, insan hayatında önemli bir stres kaynağı da olabilmektedir. Boşanma yetişkin insanların karşılaştığı en sarsıcı olaylardan biri olarak, kişileri bunalımlara sürükleyen baskılar yaratabilir. Boşanmış kişilerle yapılan araştırmalar, boşanma süreci içindeki kişilerde uyku ve beslenme bozuldukları baş gösterdiğini, içki ve sigara kullanımının arttığını, iş veriminin azaldığını, kendini yetersiz ve değersiz bulma, yalnızlık hissi ve kaygı gibi olumsuz ruh hallerinin çoğaldığını ortaya koymuştur.
Boşanmanın, bireylere verdiği zararları kadın açısından ele alacak olursak; ekonomik sıkıntı, çevre baskısı, velayet babadaysa çocuklara özlem duyma, erkeklerin tacizi, aile baskısı, konut bulma, nafakayla ilgili sıkıntı, ruhsal/duygusal sıkıntı, evin tamirat gibi işlerini yapmakla ilgili sıkıntılar olarak sıralanabilir.
Erkek açısından bakıldığında, velayet annedeyse çocuklara özlem duyma, ev ve kendi işlerini (bakımını) yapmakla ilgili sıkıntı, ruhsal/duygusal sıkıntılar ilk sırada yer almaktadır. Aile ve çevre baskısı, konut bulma sıkıntısı, nafakayla ilgili sıkıntı, ekonomik sıkıntılar ise kadınlarınki kadar yoğun yaşanmamaktadır.
Boşanmanın çocuklar üzerine etkisi
Evlilik sorunları yaşayan bir çiftin anne-baba olarak da çocuklarıyla sağlıklı ilişkiler kuramaması kaçınılmazdır. Anne ya da baba ayrı ayrı çocuklarıyla sağlıklı ilişkiler kursalar bile, birlikte çocuklarına karşı tutarlı, dengeli tutum ve davranışlar sergilemekte güçlük çekeceklerdir. Bir evliliği başa çıkılamayan, çözüm üretilemeyen, süreğen sorunlarla devam ettirmenin çocuk üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler, bazen boşanmanın kendisinin yaratacağı etkilerden daha fazla ve yıkıcı olabilir. Önemli olan çocuğa verilen ilgi ve sevginin, güvenin ölçüsüdür.
Çocukluk döneminin kişiliğin oluşması açısından ne denli önemli olduğunu biliyoruz. Bu dönemin en sağlıklı bir şekilde atlatılması geleceğimizin de teminatıdır.
Boşanmanın etkilerini en fazla hissettirdiği aile üyeleri çocuklardır. Toplumumuzda çocuksuz çiftlerin boşanmasına fazla tepki gösterilmemekte iken özellikle çocuklu çiftlerin boşanmaları karşısında "olan çocuğa oldu" şeklinde acıma, üzülme gibi daha duygusal tonlamalarla yaklaşıldığı bilinmektedir. Toplu- mumuz iki yetişkinin boşanma sonrası yaşamlarının ne olursa olsun devam ettirebileceklerinin oysa bakıma, ilgiye muhtaç bir yaş dönemi nedeniyle çocuğun mağdur olacağına ilişkin toplumsal tecrübeye sahiptir. İletişimde yaşanabilecek her türlü soruna rağmen, normal bir aileye sahip olduğu düşüncesiyle yaşayan bir çocuk, birdenbire, bu düşüncenin ve var olduğu dünyanın nasıl yıkıldığını görmekte ve bir süre sonra ebeveynlerinden biriyle yaşamanın, diğerine ise misafir olmanın sonuçlarını, ancak anne babanın boşanma sonrası desteğiyle aşabilir. Bunun tersi durumlarda örneğin ilgisiz anne ve baba yüzünden itilen, gerekli sevgiden nasip alamayan çocukların uyuşturucu kullanmaya yöneldiği bilinen bir gerçektir. Aynı şekilde yapılan araştırmalar, çocuk suçluluğunda, çocuk intiharlarında, madde kullanımında yatan nedenler arasında anne baba ayrılığının önemli bir yer işgal ettiğini saptamaktadır.
Boşanmanın bireylere verdiği zararları çocuk açısından ele alacak olursak; genel olarak çocuklar ana-babalarının boşanmasının kendileri yüzünden gerçekleştiğini, iyi davranırlarsa ana-ba- balarının yeniden bir araya geleceğini düşünebilirler. Ana-baba- sının ayrılmasını tam olarak algılayamayan çocuklarda tüm yaşam boyu terk edilme korkusu gelişebilmektedir. Bunun yanı sıra anlamamak, anlamak istememek, gerçeği kabullenememek gibi tepkileri anne baba arasında parçalanmış olma duygusu, yalnızlık, ölme arzusu, kendi içine kapanmak izlemekte hatta erken çocukluk yaş döneminde de altını ıslatma, parmak emme, kâbus görme veya hiperaktivite, saldırgan davranışlar ortaya çıkabilmektedir. Benzer şekilde araştırma sonuçları boşanma sonrası çocuklarda görülebilecek davranışları, ebeveynle birlikte olmadığı için üzüntü duyma, boşanmadan ötürü ana ya da babayı suçlama, mahkum etme, söz dinlememe, içe kapanma, altını ıslatma, derslerinde başarısız olma, arkadaşlarını ana-babaları ile birlikte yaşadığı için kıskanma, arkadaş ilişkilerinde bozukluklar, kıskançlıklar, dikkati toplamakta güçlük çekilmesi nedeniyle derslerinde başarısız olma şeklinde sıralamaktadır.
Kuşkusuz bir çocuk fiziksel ve psiko-sosyal gelişimini, toplumsallaşmasını en güzel şekilde ailesinin içinde tamamlar. Çocuk hem annenin hem de babanın ilgisine, sevgisine, şefkatine muhtaç bir varlıktır.
Çocuğun ruhsal ve zihinsel açıdan sağlıklı olmasının başta gelen şartlarından birisi kişiliğinin ideal (sağlam) bir aile tarafından beslenmesidir. Ancak günümüzde boşanma sonucu yıkılan ailelere ne yazık ki oldukça sık rastlanmaktadır.
Boşanmanın yükünü en fazla çocuklar çekmektedir. Boşanma, çocuğun hiç istemediği fakat kaçınılmaz olarak sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığı bir durumdur. Boşanan eşler yeterince sorumlu davranmadıkları takdirde çocukta uyum ve davranış sorunları ortaya çıkabilir.
Boşanmanın sebebi ve şekli, çocukların boşanmadan ne kadar etkileneceğini belirler; örneğin, anlaşmazlık (iletişim bozukluğu) nedeniyle biten bir evlilikle, eşlerden birinin ihaneti sonucu biten bir evliliği karşılaştırdığımızda, iletişim bozukluğundan doğan geçimsizlikte, eşler daha uzlaşmacı ve çocukla ilgili sorunların üstesinden gelmek konusunda daha akılcı davranabilirler. İkinci durumda ise, eşler birbirlerine karşı daha öfkeli, hınçlı ve düşmanca tutumlar sergilerler, durum böyle olunca isteseler de uzlaşmacı olamazlar. İkinci tip boşanmalarda ise çocuklar doğal olarak daha fazla zarar görürler.
Çocuğun dünyasından boşanmaya bakarsak, çocuk genellikle boşanmadan dolayı kendisini suçlu hisseder. Anne ve babasının kendisi yüzünden anlaşamadığını, onun yüzünden boşandıklarını zanneder. Çocuklar güvensizlik, himaye eksikliği gibi dertlerin baskısı altında ezilirken bir yandan da ebeveynin yeniden birbirini sevmesi ve bir arada yaşaması umudunu beslemeye devam ederek sonu gelmez bir kederin içine düşerler, çünkü genelde bu hayalleri gerçekleşmez. Bu durumda anne ve babanın yaklaşımları daha da önem kazanmaktadır.
Anne baba, çocuğa ayrılmanın nedenlerini ve eşlerin yeniden birleşme ihtimalinin olup olmadığını soruşturma imkânı tanırsa ayrılmanın getireceği buhran ve travmayı atlatmak daha kolay olabilmektedir. Öte yandan anne baba, aralarındaki sorunları çocuğa yansıtmaktan özenle kaçınmadıkları takdirde, o yaşta yaşayabileceği en büyük travmalardan birini yaşayan çocuk açısından gelecekte muhtemel sosyal sorunlara zemin hazırlanır. (Örneğin, okuldan kaçma, derslere ilgisizlik, başarısızlık karşısında suça yönelebilecek başka alternatiflere yönelme gibi)
Boşanan ailenin çocuğuna yönelik toplumda istenmedik tepkilere de rastlanabilir. Örneğin, bazı ailelerde çocuklarını boşanmış ailenin çocuklarıyla mesafeli görüştürenlere ya da görüşmeye izin vermeyenlere rastlanmaktadır. Bu tür ailelerde boşanmış ailelerin çocuklarında denetimin olmadığı, çocukların serbest davrandıkları gibi gözlemler yatmaktadır. Bu durumda çocuk ebeveynine karşı düşmanca duygular oluşturabilmekte ve onları dilediği gibi kullanarak her istediğini yaptırabilmektedir.
Boşanan ailenin çocukla iletişim yolları
Boşanma, çocukta birtakım uyum ve davranış bozukluklarına neden olmakta ve çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu olumsuz etkilerin en aza indirilmesi ancak anne ve babanın olumsuz tutumlardan kaçınmalarıyla mümkündür. Boşanma kararından en çok etkilenenlerin çocuklar olduğu gerçeğini anne babalar göz ardı etmemelidir.
Eşlerin aile birliğinin ve aile bağlarının sürdürülmemesi kararı çocuğa rağmen oluyorsa, bu durum eşlerin boşanma sonrası sonuçları kestirme çabalarını da getirmelidir. Çünkü ayrılık kararına rağmen çocuk faktörü eşlerin aralarında zorunlu bir iletişimi açık tutabilmektedir. Boşanma öncesi ve sonrası ebeveynin çocukla sağlıklı bir ilişki altyapısı oluşturabilmesi için aşağıda belirtilen hususlara dikkat edilmesi uzmanlarca tavsiye edilmektedir:
- Boşanmanın sebebi ve şekli ne olursa olsun ebeveynin çocukla ilişkisinde bir güven zemini oluşturması gerekmektedir.
- Uzmanlar çocuğu büyük insan yerine koyup ona olan biteni anlayabileceği bir dille anlatmak, fakat karşılığında büyük bir insan gibi tepki vermeyebileceğini kabul edip sabırlı ve anlayışlı olmak ilkesini önemle vurgulamaktadır.
- Anne babalar kaldıramayacağı sorunları çocuğa yansıtmamalıdır. Ancak boşanma çocuktan saklanılamayacak bir durumdur. Sorunları çocuğa yansıtmamak için olan biteni ondan saklamak çözüm değildir. Çocuk zaten ailesinde yaşananları takip edecek, anne baba onu bu konudan haberdar etmezse olayları zihninin elverdiği ölçüde yorumlayacaktır.
- Çocuğun yaşananları doğru algılaması için olayı ebeveynlerden birinin ya da her ikisinin anlatması faydalı olacaktır. Aksi halde çocuk zihin kapasitesinin üstünde olan bu durumu yanlış anlar ve büyük bir ihtimalle suçu kendisinde arar.
- Anne baba boşanma nedeni ile birbirlerini suçlamak yerine daha çocuğu merkeze alan açık ve net bir dil kullanmalıdır.
- Anne baba çocuğun kendilerini kullanmamaları için belli bir iletişimde bulunma zemini hazırlamalıdır.
- Çocuğun dünyasında annenin ve babanın yerlerinin çok ayrıcalıklı olduğu düşüncesinden hareketle ebeveyn asla birbirlerini kötüleyerek, çocukta kin, nefret, düşmanlık gibi olumsuz duyguların gelişmesini beslememeli- dir.
- Her istediğinin yapılması çocukta disiplin eksikliğine yol açar. Oysa ki disiplin, doğru kullanıldığı takdirde sağlıklı bir kişilik gelişimi için elzem bir unsurdur. Disiplinli olmaya alışmamış bir çocuk ileride sosyal yaşama adapte olmakta zorluk çekebilir.
- Ayrılan eşler, ne olursa olsun "boşanmış ailenin çocuğu" şeklinde toplumda yerleşen olumsuz imajın yok edilmesi için çocuğa ilgi, sevgi, güven duygularıyla sahip çıkmalıdır.
- Anne babanın kendi sorumluğunda olan çocuklar her türlü husumetten, öfkeden daha önemlidir.
Dağılan bazı aileler çocukları için bazen bir araya gelmeyi başarabilmeleri çocuğun bu dönemi yaralanmadan atlatmasına yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak
Çocuğun toplumsallaşması aile içinde gerçekleşir.
Aile içinde çocuk önce bir diğer insanla, genellikle annesiyle, ilişki kurmasını öğrenir. Sonra iki kişiyle, anne ve babasıyla çocuk arasında üçgen kurulur ve bu süreç içerisinde çocuk aile değerlerini, aile rollerini öğrenir. Bu toplumsallaşma sürecinin sağlıklı bir ortamda gerçekleşmesi için kadın ve erkek arasında uzun süren, kalıcı bir duygusal bağ olması gereklidir. Aksi takdirde çocuk, ebeveyn arasında süregelen bir gerginliğin, birbirini aşağılamanın, sevgisizliğin ortasında kaldığı taktirde aile, toplumsallaşmayı teşvik edici bir kurum olmaktan çıkar.
Boşanma, evlilik yaşamındaki aksaklıkların giderilememesi, eşler arasındaki geçimsizlik nedenlerinin, çatışmanın sağlıklı olarak aşılamaması sonucu gerçekleşmektedir. Boşanma aile birliğinin yıkılması ve yerine yeni bir düzen kurulması anlamına gelen zor bir süreçtir. Bir çocuk, anne babasının ilgisine, onlarla birlikte vakit geçirmeye muhtaçtır.
Bu noktada, çocukla geçirilen kaliteli zaman kavramı önem kazanır. Ancak boşanmanın, aile birliğinin dağılmasının kaçınılmaz olduğu durumlarda da ebeveynin çocuğun nasıl en az zararla çıkabileceğini düşünmesi gerekir. Özellikle boşanmış çiftler arasında iyi ilişkinin çocuğa çok yararlı olacağı, eskiye oranla daha az baskı ve özveriye dayandığı için daha fazla sıcaklık ve güven sağlayacağı açıktır. Bu durumun toplumda boşanan aile üyelerine karşı olumsuz değer yargılarını da ortadan kaldırmada etkili olacağı düşünülmektedir.
Boşanmaların kaçınılmaz olarak sürekli arttığı gerçeğinden hareketle, sağlıklı gelecek, sağlıklı toplum olma yolundaki bu engelin geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız lehine çözümlenmesi önemlidir. Asıl olan "Bilinçli evlilik, Bilinçli Ebeveynlik" tarzında doğru iletişim biçimlerinin var olduğu evlilikler yapabilmek ancak boşanma kaçınılmaz olduğunda ise bu durumun sadece eşler arasında olduğunu ve çocuktan da boşanmak olmadığını akıldan çıkarmadan seviyeli ve çocuğu en az zedeleyecek biçimde gerçekleştirebilmektir.