* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Rasulullah s.a.v. Sevgisi  (Okunma sayısı 442 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2153
Rasulullah s.a.v. Sevgisi
« : Haziran 06, 2018, 01:49:26 ÖS »
Rasulullah  s.a.v.  Sevgisi

          “Hamd Âlemlerin Rabbi” bütün övgülerin ve kemal sıfatların sahibi âlemleri yoktan var eden yaşatan ve kemale erdiren Allah-ü Teâlâ Zülcelâl Hazretlerine mahsustur. Her türlü hayır dua salât ve selam Allah'ın sevgili kulu, Peygamberlerin Efendisi Peygamberimiz Hazreti Muhammed-ül Mustafa'ya (sav) ve O'nun tertemiz aile efradına ve kıyamet sabahına kadar O'na ittiba edenlerin üzerine olsun.

          Bu ayki yazımızda, Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin, âlemlere rahmet ve bütün insanlığa örnek olarak göndermiş olduğu, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed-ül Mustafa (sav)'nın sevgisinden bahsedeceğiz ki mevzuya başlarken, Aşk Eri Mevlana'mızın gönüller yakan ilticasıyla Rabbimize iltica ediyoruz:

Aşk Eri Mevlana'mız öyle buyuruyor:

          “Ben Allah'tan gökler genişliğinde bir ağız isterim ki o ağızla meleklerin bile vasfını tasvirden aciz oldukları Cenabı Mustafa'yı öveyim, anlatayım!”

         Rasulullah Aleyhissalatü Vesselam Efendimizi sevmek imanın kemalindendir. O'nun sevgisi ruha ne kadar tesir ederse, kulun Allah'a olan kurbiyyeti o derece artacaktır. Zira Rabbimiz Zülcelâl ve Tekaddes Hazretleri O'nu o kadar sevmiş o kadar sevmiştir ki bütün mahlûkata üstün ve zirve tayin etmiştir. O'nun için Rasulullah (sav) Efendimizin sevgisinden bahsedeceksek buna Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin Habibine göstermiş olduğu sevgi numunelerinden bir örnek ile başlamak yerinde olacaktır.           

            Cenab-ı Hakk'ın Peygamber (sav) Efendimize olan sevgisinin en büyük nişanelerinden birisi ulül âzâm peygamber olan Musa Aleyhisselam'a Kutsal Tuva'da nalinlerini çıkartmasını söylerken, Arş-ı Âlâ'da Efendimiz (sav)'den bunun aksini istemesidir. Şöyle ki:

“Oraya vardığında kendisine (tarafımızdan:) «Ey Mûsâ!» diye seslenildi: Muhakkak ki Ben, evet Ben, Sen'in Rabb'inim! Hemen nâlinlerini (ayakkabılarını) çıkar! Çünkü Sen, kutsal Tuva Vadisi'ndesin!” (Taha/116) Allah-ü Teâlâ, Hazreti Mûsâ'ya mukaddes Tuva Vadisi'nde “Nâlinlerini çıkar!” diye emretti. Çünkü orası Hak Teâlâ'nın huzuru, yaygısıydı ve oraya ayakkabıyla basılması uygun değildi. Ayrıca orada yalınayak yürümek, tevazu ve edep cihetinden en münasip olanıydı.

Ancak ne ibretlidir ki Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize Miraç gecesi, nalinlerini çıkarmaya yönelince Cenab-ı Hak:

“Ey Habîbim! Sen Arş yaygısı üzerinde pabuçlarınla yürü ki Arş Senin pabuçlarının tozu ile şereflensin ve Arş'ın nûru Sana kavuşma nimetine nail olsun!” buyurmuştur. (İsmâil Hakkı Bursevî, Rûhu'l-Beyân, V, 370) Burada Rasulullah (sav) Efendimiz, “Ya Rabbi Musa'ya Kutsal Tuva'da nalinlerini çıkar demiştin, oysa Ben Senin Arş-ı Âzam'ındayım” deyince Cenab-ı Hak; “O Kelimim Sen Habibimsin öylece gel” buyurmuştur.

 Allah'ın Habibine olan bu düşkünlüğünü bu sevgisini idrak eden sahabeler ve Allah dostları bütün hayatlarını bu aşk uğruna feda etmişler, ömürlerini Rasulullah (sav)'in sevgisiyle taçlandırmanın gayreti içerisinde olmuşlardır. Bizde konunun bundan sonraki bölümlerine, onların sevgilerinin tezahürlerini yansıtan mevzuları aldık ki bizlerde onlar gibi olabilmenin gayretine girelim, onlar gibi sayu gayret edelim ve Allah'ın Rasulü nasıl sevilirmiş öğrenelim…

            Abdullah b. Mübarek anlatıyor: ”İmam Malik'in yanındaydım. Bize hadis naklediyordu. Bu esnada O'nu defalarca akrep soktu. Zehrin tesiriyle rengi değişiyor, sararıyor ancak hadisi kesmiyordu. Ders bitip insanlar dağılınca;

-Ya Eba Abdullah! Bu gün Sende bir gariplik gördüm; deyince, “Evet”, dedi.

-Bir akrep beni defalarca ısırdı. Hepsine de sabrettim. Buna ancak Rasulullah (sav)'e olan sevgim ve tazimim sebebiyle, Allah'ın Rasulü'nün sözü yarım kalmasın diye dayandım.

 Hz. Ebu Bekir, Peygamber (sav) Efendimizi canından çok severdi. Bir keresinde Utbe b. Rebia tarafından çok acımasızca dövülmüştü. Yüzü öyle şişmişti ki burnunu yanaklarından ayırmak imkânsızlaşmıştı. Komaya girdi. Kendine geldiğinde ilk sorduğu soru Efendimizin selamette olup olmadığı idi. Onun sağ ve salim olduğuna ikna olunca ancak yatıştı. Kendisine yemek isteyip istemediği sorulunca: “Allah'a yemin ederim ki Peygamber (sav)'i görünceye kadar yiyecek ve içeceğe el sürmeyeceğim.” dedi.

 Ensar'dan bir kadın Uhud Savaşı'nda babasını ve kocasını kaybetmişti. Kendisine bu durum haber verilince, bu kederli hadiseyi bir tarafa bırakıp, Rasulullah (sav) Efendimizin selamette olup olmadığını sordu ve O'nu görünce, “Sen esenlikte olduğun sürece hiçbir üzüntünün önemi yok!” dedi.

 “Rasulullah (sav) Efendimiz, bir gün sıkıntıya düştü. Bunu duyan Hz. Ali (kvc) yardımına gitmek istedi. Bir kova su bir hurma karşılığında yahudinin kuyusundan su çekti. Kova yerine hurma aldı. Rasulullah (sav) Efendimize getirdi.

-Ya Eba'l Hasen! Nereden buldun?

-Ya Rasulullah, ihtiyacını duydum, iş buldum, çalıştım, kazandım.

-Seni buna Allah ve Rasulü'nün sevgisi mi sevketti?

-Evet, Ya Rasulullah!

Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:

-Allah ve Rasulü'nü sevip de fakirliğe, sıkıntıya düşmeyen yok gibidir. Allah ve Rasulü'nü seven rahata kavuşacaktır.”

 Bir gün Gazneli Mahmud, vezirinin oğluna seslenirken “Ey vezirin oğlu!”, diye seslenir. Vezirin oğlu diye çağırınca, vezir endişelenir ve:

-Ey padişahım! Sen her zaman oğluma, ismiyle hitap ediyordun. Bu gün acaba zat-ı âlinize karşı bir kusur bir hata mı oldu da Siz, “Ey vezirin oğlu!” dediniz. Bunun üzerine Gazneli Mahmud;

-Vezir! Ben “MUHAMMED” ismini hiçbir zaman abdestsiz ağzıma almadım. O anda abdestim yoktu. Bu yüzden “Ey vezirin oğlu!” diye seslendim, der.

 “Muhammed Parsa Hazretleri naklediyor: Beni İsrail zamanında bir adam iki yüz yıl Allah'a isyan eder. Öldüğünde kavmi, defin işlerinin hiç birini yapmadan çöplüğe atar. Allah Musa Aleyhisselama vahy eder ve der ki:

-Ya Musa! Şöyle bir kimse vefat etti. Sen onu al, yıka ve defnet…

Musa Aleyhisselam, o zâtı bulur, yıkar, kefenler ve defneder. Halk merak eder ve neden böyle yaptığını sorar. Bu defa Musa Aleyhisselam:

“Ya Rabbi! Bunun hikmeti nedir?”, der.

Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri:

-Ya Musa! Hakikaten bu kulum iki yüz sene isyan içerisindeydi. Bir gün Tevrat'ı eline aldı. Açtığında Muhammed (sav)'in ismini gördü. O ismi yüzüne ve gözüne sürdü. O'na tâzimde ve ikramda bulundu. Ben onun bu hareketini karşılıksız bırakamazdım, buyurur.

Son Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülaziz Han, Medine postası her geldiğinde abdest tazeler, mektupları; “Bunlarda Medineyi Münevvere'nin mübarek tozu var!” diye öpüp alnına götürür, ondan sonra başkâtibe uzatır ve “Aç, oku!” derdi.

 Rasulullah (sav) in hatıraları ile yaşayan Ebu Mahzura, alnındaki saçları ne kestirir ne de ayırırdı. Çünkü onlara Rasulullah (sav) 'in elleri dokunmuştu.

 İbni Ömer'in ayak sinirleri toplanmış ve ayağı kasılmıştı. Yanında bulunan Abdurrahman b.Sa'd:

“En çok sevdiğin kimsenin ismini an!” dedi. O da,

“Ya Muhammed!” dedi ve o anda ayağı iyileşiverdi.

 Tabiin neslinin önde gelen fakih ve muhaddislerinden Abide es-Selmani Efendimiz (sav)'in vefatından iki sene evvel Müslüman olmuştu. Duyduğu sevgiyi şu sözleriyle dile getirir: “Yanımda Rasulullah (sav)in bir tel saçının bulunması, benim için dünyanın bütün servetinden daha değerlidir.”

 Nuayman b. Amr, şakacı bir sahabe idi. Peygamber Efendimiz (sav)'i çok sevdiği için, Medine'ye satılmak üzere iyi bir şey getirildiğinde hemen onu alır, Rasulullah (sav) Efendimize hediye ederdi. Yine bir defasında satıcıda gördüğü iyi bir balı Efendimiz (sav)'e hediye etti. Satıcı parayı isteyince, adama Rasulullah (sav) Efendimizi gösterip parayı O'ndan almasını istedi. Rasulullah (sav):

“Hani hediye etmiştin?” deyince,

-Ya Rasulullah! Bu güzel balı Senin yemeni çok istedim. Param olmadığı için böyle yaptım, dedi. Efendimiz(sav) gülerek balın parasını satıcıya ödedi.

 Şair Nabi, zamanın paşalarından birinin iltifatına mazhar olur ve beraberce hacca giderler. O devirlerde hacca deve ile gidilir. Develerin sırtına yüklenen mahmil ismi verilen, iki kişinin rahatça yolculuk edebileceği bir semer vardır. Nabi ile Paşa da böyle bir deve de yolculuk ederler. Nihayet bir seher vaktinde Medine topraklarına girerler. Nabi, Rasulullah (sav) Efendimizin kabrini ziyaret edeceğim diye heyecanlanır, yerinde duramaz. Mahmilin öbür tarafında ise Paşa yatmış uyuyor. Bu durum Nabi'yi mütessir eder, çok üzer. “İki Cihan Güneşi'nin bulunduğu topraklara geldik. Biraz sonra Medine şehrine gireceğiz. Böyle yatmak hiç münasip olur mu?”, diye düşünür ve bu heyecanla dudaklarından şu mısralar dökülür.

“Sakın terk-i edepten kuy-ı mahbub-ı hudadır bu

Nazargahı İlahi'dir, makamı Mustafa'dır bu…

Murâd-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha

Metâf-ı kudsiyândır busegâh-ı enbiyâdır bu”

 Nabi farkında olmayarak bu mısraları birkaç kere tekrarlar. Her tekrar edişte sesi biraz yükselir. Ve nihayet öbür tarafta uyumakta olan Paşa uyanır.

-Nabi ne oldu, ne söylüyorsun, der. Nabi de:

“Efendim, Peygamberimizin kabr-i sadetlerinin bulunduğu Medine şehrine geldik de bazı şeyler hatırladım, bunları söyledim.” Paşa da Nabi'nin heyecanına katılır. Abdest alıp yay olarak Medine sokaklarında Ravzayı Mutahhara'ya doğru yürürler. Bu esnada kulaklarına bir ses gelir. Durup dinlerler. Gelen ses Mescid-i Nebevi'nin minarelerinden yükseliyor. Sesi dikkatle dinleyince, biraz evvel Nabi'nin söylediği mısraların müezzin tarafından okunduğu anlaşılır. İyice duygulanırlar. Paşa Nabi'ye şöyle seslenir.

-Nabi bu hal nedir? Nabi de:

-Bilmiyorum, der.

Her ikisi de sükût ederler ve beraberce minarenin kapısına girerler. Müezzin minareden inmesini beklerler.

Müezzin inince:

-O söylediklerin ne idi, onları ne için söyledin, sebebi nedir, diye sorarlar. Fakat müezzin bir türlü söylemez. Ne kadar ısrar ederse de,

“Söylemem, kafamı kesseniz de söylemem!”, deyince:

-Ama, der Nabi, Bunları biraz önce Ben söyledim. Sana kim söyledi. Bu sefer müezzinin tavrı ve şekli değişir heyecanla:

“Senin ismin Nabi mi?”, der. Evet, cevabını alınca müezzin Nabi'nin ellerine, Nabi de müezzinin boynuna sarılır. Bu dehşetli manzarayı seyreden Paşa, dayanamayıp:

-Nereden bildin bunun isminin Nabi olduğunu, Allah aşkına söyle, der. Müezzin rüyasını anlatır.

-Efendim, akşam abdestli olarak yatmıştım. Biraz evvel Peygamberimizi rüyamda gördüm.

Ya müezzin kalk yatma. Ümmetimden Benim âşıklarımdan Nabi kabrimi ziyarete geliyor. Şu cümlelerle minareden onu istikbal et, dedi. Ben de hemen kalktım. Abdest aldım. Peygamberimizin iltifatına mazhar olan âşık kimdir diye düşünerek minareye koştum.

İşte İslami edep, Muhammedi terbiye, işte hakiki Peygamber sevgisi işte saygı ve teslimiyet, işte insanlık işte gerçek sevgi işte gerçek aşk ve muhabbet… Dünyada Rasulullah (sav) Efendimizi sevenler Allah'a dost oldular, ahirete sultan olarak gittiler. Her iki cihanda da aziz olmak şerefine eriştiler.

Zira Rasulullah (sav) Efendimizin sevgisi ruhun kilididir. Kalpte Peygamber sevgisi zirveleştikçe Cenab-ı Hakk'ın katında kulun değeri hızla artar. Edep ve hayâ o kimsenin gömleği olur. Bakışları ibret ve hikmet numuneleri saçar. Her bir halinde O Güzeller Güzeline benzeyebilmek için mücadele eder. Onun için, “'Muhammed'den muhabbet oldu hâsıl. Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl!”, denmiştir. Bizlerde bu sevgi numunelerinden örnek alarak kendimize tatbik edeceğimiz ölçüler çıkarmalıyız. Bizlerde Peygamber (sav) Efendimizin sevgisiyle yanan sadık kullardan olmanın gayretinde olmalıyız. Daima Rasulullah (sav) Efendimize salât-ü selam getirmeli, O'nun Sünnet-i Seniyyesine sımsıkı sarılmalıyız ki Rasulullah (sav) Efendimize duyduğumuz sevgi daima artsın ve samimi olsun. Konuyu muhabbet çağlayanı Sevban (ra) Hazretleri ile Peygamber Efendimiz (sav)'in arasında geçen şu konuşma ile noktalıyoruz. Allah'ın selamı, rahmeti üzerinize olsun.

“Anam babam ve bu canım Sana feda olsun Ya Rasulullah! Senin hasretin Beni öyle yakıp kavurmaktadır ki Senden ayrı geçirdiğim her an Bana ayrı bir hicran olmaktadır. Dünyada böyle olunca, ahirette nice olur dertleniyorum. Orada siz peygamberlerle beraber olacaksınız. Benim ise ne olacağım, nerede bulunacağım belli değil. Üstelik Cennet'e giremezsem, Sizi görmekten tamamen mahrum kalacağım! Bu hal beni yakıp kavuruyor Ey Allah'ın Rasulü!”, diye söyleyince, Efendimiz (sav) aşk kafilesinin yanık gönüllerine sürur dolu bir müjde olarak şöyle buyurmuşlardır:

“KİŞİ SEVDİĞİYLE BERABERDİR.”

Sen hiç sevdin mi Rasulü

Sevdin mi mis kokan gülü

Susturma öten bülbülü

Ötsün Resul diye diye

Ya Muhammed diye diye

 
Muhammed'i hiç sevdin mi?

Hiç salâvat getirdin mi?

Yanıp yanıp eridin mi?

Eri Resul diye diye

Ya Muhammed diye diye

 

Sevdin mi hiç Muhammed'i

Canlar canı nur Ahmed'i

Yandı gönül hiç sönmedi

Yansın Resul diye diye

Ya Muhammed diye diye

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]