Hakiki Sevgiliye Niyaz
İnsanım ben… Kâinata halife olarak gönderilen, meleklere secde emri ile Yaratan’ın taltif ettiği yegâne kıymetlisi… Dağların, taşların emrine verildiği; güneşin hararet ve ziyasıyla hizmet için çırpındığı; ayın, yıldızların kandil misali gökyüzünü ziynetlendirdiği, mahlukatın en şereflisi…
İnsanım ben… Akıl ve iradesiyle, nefis ve şeytan engelini aştığında, meleklerin fevkinde alay-ı illiyyine çıkmaya namzet; nefis ve şeytanın kölesi olduğunda da hayvanlardan daha aşağı bir mertebe olan esfel-i sâfiline tedenni eden Allah’ın en büyük mucizesi…
İnsanım ben… Açan bir çiçekle sevinçten havalara uçan; ölen bir karıncayla gözyaşı döken; her türlü duyguyu içinde taşıyan; öfkesi, hırsı, kini, düşmanlığının yanında; sevinci, tevazusu, sevgisi, vefası ile de var olan olağanüstü bir varlık…
İnsanım ben… Bir mikroba karşı koyamayacak kadar aciz, göz rengine müdahale edemeyecek kadar fakir, bir vadi dolusu altını varken, bir vadi dolusu daha isteyecek kadar haris… Acizliğine ve fakirliğine bakmadan her şeyi isteyen, her şeye ihtiyaç duyan; bazen mütevazı, çoğu zaman kibirli… “Benim” diyebileceği hiçbir şeyi olmayan, aldığı nefese bile söz geçiremeyen, göz çukurunu sadece toprağın doyurduğu; lakin gururdan mütevellit başı dik, burnu havada…
İnsanım ben… Gönlünün dokunduğu her şeye bağlanan, elinden kayıp gittiğinde üzülen; solan bir gül, yıkılan bir ev, yanan bir araba, batan güneş, kaybolan gençlik, yok olan güzellik ve ölen sevgililerle ruhu ızdırapla dağlanan…
İnsanım ben… Yüreğim umman gibi… Her şeyi seviyorum. Lakin neyi sevmeye kalksam, benim gibi sevmiyor. Kimden sevgi beklesem, ihtiyacıma cevap vermiyor. Ebediyen var olmak ve ebedi bir muhabbetle sevilmek istiyorum. Ama heyhat! Muvakkat bir mekânda ebedi bir sevgi bulunmuyor.
Ey muhabbet edenlerin en vefalısı! Sen sev beni… Beni sev ki benimle ilintili her şeyden ve herkesten beklediğim ilgiyi bulamadığımda pörsümeyeyim. Fanilerden baki bir muhabbet beklentisi içinde paramparça olmasın yüreğim. Beni sev... Çocuklarımın vefasızlığı incitmesin fedakâr anne yüreğimi...
Sev beni ey menba-ı muhabbet! Sev ki fani mahbupların yayından fırlayan oklarla vurulmayayım. Ebet arzusuyla pır pır eden yüreğimi muvakkat mekânların darlığıyla darlama. Vedûd ismini öyle tecelli ettir ki benliğimde, senden gayrısından sevgi dilenmeyeyim bir dilenci misali…
Beni sev ki gözlerim senden gayrısını göremez olsun. Hak nazarıyla bakıp Hakkı göreyim sadece. Gördüğüm her şey yalnız seni hatırlatsın bana. Eserde takılı kalmayayım. Müessire götürsün eser beni. Sanattaki mükemmellik, sanatçıya olan hayranlığımı artırsın. “Hak’tan ayan bir nesne yok, gözsüzlere pinhan imiş” diyeyim. Gözümü ne amaçla halk ettinse, yalnız ona müteveccih olsun. Haramlar değmesin gözüme. Muhabbetin mani olsun buna.
Sev beni... Kulağıma gelen her seste sana giden bir yol bulayım. Duyduğum her ses, sana götürsün beni. Rüzgârın uğultusu, kuşların cıvıltısı, yağmurun şırıltısı; mahlukatın zikrini hatırlatsın bana. Onlar kadar zikredemediğim için kendimden utanayım. Rızana götürmeyecek bütün seslere sağır olsun kulağım. “Leyla” desinler, “Mevla” diye duyayım. İşiten kulağım ol benim…
Beni sev... Sev ki dilim sana hizmetkâr olsun. Tesbih, tehlil ve tekbir ile huzuruna varayım. Yalan, gıybet, iftira uzak olsun benden… Benim için en tatlı şey zikrullah ve Kitabullah’ın tilaveti olsun. Öyle sev ki beni, dilimden senden gayrısı çıkmasın. Her sohbette sözü sana getireyim... Başka sohbetler tat vermesin. Bıkmadan usanmadan seni anlatayım seni tanımayan çorak gönüllere…
Ne olur sev beni... Zihnimde senden başka biri yer bulup yerleşmesin. Düşüncelerimi sen süsle. Zail olacak mahbuplarla hafsalam kirlenmesin. Ayine-i Samed olan kalbime sen misafir ol. Kalbimi muhabbetinle öyle doldur ki dolu bir bardağın başka bir şey almaması misali, başka sevdalar gönlüme konuk olmasın.
Kurbanın olayım sev beni... Azap çeken kalbime kut ol. Kırıklarımı onar. Kurumuş dallarımı yeşert. Leylimi nehâra çevir. Gözyaşlarımı sil.
Sev beni... Dualarım karşılık bulsun sevginle. Hikmetin tecelli etsin de ister duamın aynısını ver. İster daha iyisini lütfet. İstersen, ahirete tehir et hiç verme. Ben de seviyor deyip sevineyim çocuk misali…
Himaye et beni. Emre itaat etmediği için huzurdan kovulan, Rabbinden af dilemesi gerekirken, suçu Âdemoğullarında arayan ve intikam için kıyamete kadar mühlet isteyen racim olan şeytanın sağdan, soldan, önden, arkadan yaklaşması karşısında dirayetli bir duruş sergileyip şeytanın kuracağı tuzakları akamete uğratmam için güç ver bana. Varlığını bir türlü hissedemediğim, en gizli düşmanım olan nefsin akıl almaz isteklerine karşı kaşlarımı çatıp “Hayır!” diyebilmem için sağlam bir irade ver. “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlah’ına sığınırım.” (Nas, 114/ 1-6.) “Hafiz” ismi şerifinle muhafaza et beni.
Her zerremle dua dua yalvarıyorum sana. Bir karış geldim, bir arşın geldin bana… Bir arşın geldim, bir kulaç geldin bana… Bak… Yürüyerek geliyorum. Koşarak gel bana… Sev beni… Beni senin sevginden başka sevgilere muhtaç etme. Ey sevilmeye en layık sevgili! Kahrını da lütfunu da bir bildim. Senden gelene boynum kıldan incedir. Celalin de cemalin de yücedir. Ne verirsen başım gözüm üstüne. Sana isyan etmek bu mücrimin ne haddine! Muhtacım, hastayım, kimsesizim, biçareyim. Razı oldum verdiklerine. Rızan ile sevindir bu garibi. Muhabbetinin halavetiyle sükûna erdir tatminsiz kalbimi. Başka bir talebim yok bundan gayri… Sadece sev beni...