Sevmek-Sevilmek
Hiç sordunuz mu kendinize seven mi yoksa sevilen mi olmak isterdiniz diye... Vereceğiniz cevap, kişiliğinizi yansıtacaktır aynı zamanda. Bazı insanlar bu soruya “Benim için sevmek...”, bazıları da “Benim için sevilmek önemli.” diyeceklerdir. Gerçekten de; hayata bakışınız, yaşama sevinciniz, kimliğiniz, kişiliğiniz, beklentileriniz vardır verdiğiniz cevapta.. Sevgi bir yaşam felsefesidir çünkü. Burada sözünü ettiğim sevgi, her türden sevgiyi kapsıyor; aile sevgisi, arkadaş sevgisi, vatan sevgisi, sevgiliye duyulan sevgi...Hele de sevgiliye duyulan sevgi....
Hayatınızın tümünü şöyle bir düşünün.Mutlaka birisi sizin gönül telinizi titretmiştir...Bir sevgi yaşamışsınızdır...belki çok kısa süren...belki hayatınızdan uzun yıllar çalan bir sevgi olmuştur...Bazan sevilenin bundan haberi bile olmamıştır belki..bazan da sevilen gördüğü sevginin şımarıklığını, nazını doyasıya yaşamıştır sizinle...
Birini sevdiğiniz vakit nasıl bir güzellik gelir size, duygularınıza, düşüncelerinize, bedeninize.. Dünya gözünüze nasıl güzel görünmeye başlar...Nasıl sıkıntılar, dertler birden önemini kaybeder...Ağaçların yeşili bir başkadır sanki...Daha önce duymadığınız kuş cıvıltılarını duymaya başlarsınız...İş yaparken bir şarkı mırıldanmaya başlarsınız farkında olmadan...Gözlerinizin içinde yakamozlar vardır adeta...O’nunla, duyduğunuz her şarkı sözü arasında bir bağ kurarsınız...Şarkılardan fal tutarsınız sevginize...Yüzünüzde bir ışıltı, bir gülümseme hazırdır heran...
SE-Vİ-YOR-SU-NUZ....
İşte bizim insan yanımız...Bu duygu öyle saf, öyle yalın, öyle temiz, öylesine olumsuzluktan uzaktır ki...Ama aynı zamanda; öyle güzel, öyle büyük, öyle bütün, öyle karmaşıktır ki...Bazan sevdiğimizi çok sever, bazan çok kızarsınız... Bazan kahkahalar atmak, bazan hüngür hüngür ağlamak gelir içinizden..Her iki duyguda da sevmekten vazgeçmek yoktur. Hatta daha çok sevmek vardır, kızarken bile. Hiçbir çıkar duygusu taşımayan, hiçbir çirkinliği, hiçbir yanlışı göstermeyen bir duygudur bu...
Bu satırları okuyanların içinden “ Böylesi duygular, böylesi sevgiler yok artık!” dediğini duyar gibiyim...Eğer böylesi değilse, o sevgi değildir zaten. O ilişkidir, o arkadaşlıktır, o başka bir şeydir...Ama sevgi değildir!
Acaba duyguları biz mi bu kadar yozlaştırdık, yoksa zaman mı bizi bu hale getirdi? Doğrusu cevaplamak zor...Ama bu insan yanımızı korumadığımız aşikar... O nedenle; zaman zaman kendimizi suçluyorum, yeni nesle sevgiyi öğretmiyoruz diye...Hemen bir soru geliyor akla değil mi?Sevgi öğretilebilir mi? Ne dersiniz?
Aslında konuyu biraz açmak gerekiyor. İnsan doğduğunda; ilk üç ay bütün duygular bir karmaşa halinde onda var. İlk kez haz ve elem duygusu, daha sonra korku ve öfke duygusu, daha sonra sevme duygusu,daha sonra kıskançlık duygusu ortaya çıkıyor. Yani doğamızda sevgi zaten var. Biz onu sonrada oluşturmuyoruz...Ama sevgiyi gösterme biçimini öğreniyoruz...İşte tam burada, çocuk bu öğrenme sürecinde iken, ailesinden ve çevresinden gördüğü sevgi ondaki bu duyguyu geliştiren, ortaya çıkaran en önemli öğretici...Yani sevgiyi değil, sevgiyi göstermeyi öğreniyor
Sevgiyi göstereceksin dostum,
Söylemek yetmez.
Sevgiye dokunacaksın dostum,
Düşünmek yetmez.
Sevgi gözünde olacak dostum
Ağızda yetmez.
Sevgiyi vereceksin dostum
Gönlünde yetmez.
Seveceksin hem de öyle ki dostum
Kimsenin gücü yetmez.
Kendimizi suçladığım yer, bu öğrenme sürecinde işte...Acaba az mı verdik sevgimizi?..Günün koşturması içinde sevgiyi göstermeyi mi unuttuk?..Ya da sevmekte geç mi kaldık?..Sorgulanması gereken bu bence... Ancak bu durumda; “Böylesi sevgiler yaşanmıyor artık” diye düşünebiliriz.
Ben katılmıyorum buna. Bana göre böylesi sevgiler var...Önce vardı, şimdi de var... Ve hep var olacak... Umuyorum... Ya da buna inanmak istiyorum, sevmeyi seven biri olarak...
Ya peki sevilmek...Bizim için ne kadar önemli?.. O kadar önemli ki...Hayatımızı yönlendiriyor...Başarımızın, becerimizin, kariyerimizin altında hep sevilme duygusu var...Neler yapıyoruz sevilmek, beğenilmek için...Saçımızı bile başkaları bizi beğensin diye tarıyoruz...Bir toplantıya katılacağımız zaman, nasıl özenle giyiniyoruz... Annemiz, babamız bizi sevsin diye onların istediğini yapıyoruz.. Öğretmenimiz bizi sevsin diye çok çalışıyoruz... Arkadaşlarımıza kendimizi sevdirmek için nelerden vazgeçiyor, ne yeni davranışlar geliştiriyoruz. Patronumuza, müdürümüze, müşterimize kendimizi sevdirme çabalarımızı düşünün.. Eşimizin, çocuklarımızın sevgisi için yaptıklarımız, fedakarlıklarımız.... Daha neler, neler...
Tüm bunlarda sevilmemek, beğenilmemek korkusu var! İnsanda var olan sosyal güdülerin başında sevilme duygusu yer alıyor. İnsan sevgi olmadan yaşayamaz... Yapayalnız, insanlardan uzakta yaşayan biri bile bu duygusunu çiçekle, böcekle, bir canlıyla paylaşacaktır. Çünkü sevilmek ve sevmek, varolmanın anlamıdır. Renklerin, kokuların, tatların, kelimelerin, şarkıların, kısaca hayatın farkında olmaktır. Birinin sevgisini hissetmek, onun biz olmadan yapamayacağını bilmek ne güzel ve özel bir duygudur. İnsana ne kadar güç verir, her şeye güvenle bakmasını sağlar. Sevilen olmaktan vazgeçemez insan...
Vaktiyle padişahın biri çevresindeki dalkavuklardan sıkılmış ve baş vezire artık hiçbirini istemediğini söylemiş. Ertesi gün bütün dalkavuklar çekilmiş..Padişahı eğlendiren yok, öven yok.. Üç gün, beş gün... Derken,padişah sararmaya solmaya başlamış... Baş vezir yaklaşmış “Padişahım ne oldu? Neden mutsuzsunuz? Para sizde pul sizde, cariye sizde kul sizde...” diye sormuş. Padişah “Lala, lala bu etek öpülmek ister!” diye cevap vermiş.
Bu küçük hikaye de bile insanın sevilme ihtiyacının hayata etkisi ne güzel vurgulanmış.
Gördünüz mü ne yalnızca sevmek, ne yalnızca sevilmek... Mutlaka her ikisi de! ..Tabii ki güzel olan her iki duygunun birlikte yaşanması... Severken sevilmek..
Sevgi dolu günler diliyorum herkese...
Sevgiyle kalın