Allah’ı Seveni Sevmek
Sevginin gereği, sevgilisini seveni, onun hakkında iyi düşünceler besleyeni sevmek; ona düşman olanları, onu sevmeyenleri ise sevmemektir. Dostun dostu dostum, dostun düşmanı düşma-nımdır, diyebilmektir. Bunun tersi ise, "Düşmanın dostu düşmanım, düşmanın düşmanı ise dostumdur." Yani Allah dostlarını sevmek, onları dost edinmek, düşmanlarını da düşman bilip onları sevmemek sevginin bir gereğidir.
Allah'a âşık olan kişi şöyle düşünür: Eğer bir insan benim Rabbime kulluk ve ibadet ediyor, O'nu seviyorsa, benim de o kişiyi sevmem gerekir. Neden? Çünkü sevgilime olan aşkım bunu gerektirir. Madem sevgilimi seviyor, ona muhabbeti var, ben de bu sevgi hürmetine o kişiyi severim. Ben eğer gerçekten aşıksam, sevgilime dost ve sevgili olanlar benim için de sevgilidir, değerlidir. Ve başımın üstünde yerleri vardır. Sevgilime değer verdiğim gibi onu sevenlere de değer veririm.
Sevgilimin sevdikleri de benim için sevgilidir. Onun dostları da benim dostlarımdır. Sevgilim kadar olmazsa da onları çok severim. Sevginin son sınırı, sevgilinin kapısında duran kediyi dahi sevmektir, demişler. Sevgilime düşmanlık duygusu taşıyanları, sevgilimin dostlarına düşmanlık besleyenleri asla sevemem. Sevgilimi incitenleri, onu üzenleri beni incitip üzenleri sevmediğim gibi sevemem.
Sevgide Vefa
Hz. Peygamber'in Hz. Hatice'nin vefatından sonra onun dost ve arkadaşlarına gösterdiği sevgi ve muhabbet bunun örneklerinden biridir. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün yanma gelen yaşlı kadının birisine fazla ikramda bulundu ve ilgi gösterdi. Sebebini soranlara şöyle buyurdu: "Bu kadın Hz. Hatice zamanında bize gelir giderdi. Ahde vefa dindendir."(1) Yani sevgideki vefanın gereği budur. Şairlerden biri şöyle demiş: "Dostların ayrılığından sonra, zamanın başka musibet ve felaketlerini önemsemiyorum."
İşte bunun için Allah'ı seven bir kişi Hz. Muhammed'i (s.a.v.), Sahabe-i Kira’mı, Allah dostlarını, mü'minleri sever.
Şeytanı, Ebu Cehil'i, müşrikleri, kâfirleri, münafıkları ve de sevgilisi olan Allah'a karşı gelen günahkarları sevemez.
Bunu her hangi bir zorlamadan ötürü değil, sevginin bir gereği olarak, içinden öyle geldiği için sevemez. Muhabbetullah mertebesini bulan, Allah'ın dostlarını sırf Allah rızası için, hiçbir menfaat beklemeden sever ve onları dost edinir. O'nun düşmanlarını da kendine düşman bilip, onlara bile hilm ve şefkatle muamele eder.
Allah'ın rızası doğrultusunda insanlardan hoşnut ve memnun olmak gerekir. Allah sevgisi ve Resulullah sevgisi için mü'minleri, hayırlı işler yapanları, hayvanları, bitkileri ve bütün mahlukatı sevmek gerekir. Hz. Enes (r.a.) Resulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Yavrucuğum, eğer kalbinde kimseye karşı herhangi bir kin duymadan sabahlayabilir ve akşamlayabilir sen bunu yap." Sonra da bana:"Yavrucuğum, bu benim sünnetimdendir. Kim sünnetimi yaşatırsa beni sever; kim beni severse cennette benimle beraber olur." buyurdular.
Müslüman olan bir kişi Allah ve Resulünün sevgisinden ötürü mü'minleri sevdiği gibi onlara karşı her hangi bir kırgınlık bile duymamalıdır. Onlara hased, kıskançlık, öfke, düşmanlık, kin ve nefret gibi hisler beslememelidir. Hele hele kafirlerin onlara topyekün savaş ve mücadele başlattığı zamanlarda ayrılığa ve bölünmeye düşmemeleri Allah'ın bir emridir. Kin ve düşmanlığa neden olabilecek ne varsa elin tersiyle itmelidir. Ne kişisel menfaat, ne para hırsı, ne makam ve mevki, ne ikbal endişesi, ne siyasi ve fikri düşünce farklılığı ve ne de dünyevi başka bir şey müslümanlara karşı kin ve düşmanlığı oluşturmamalıdır. Eğer bir müslüman bu nedenlerin herhangi birinden ötürü başka nıüslümanlara kin duyuyorsa kalbine Allah ve Resulünün sevgisinin yerleşmesini beklememelidir. Zira Sevgiliyi sevenler sevgili olmalıdır.
Kur'an-ı Ke-rim'de bu hususta şöyle buyuruluyor:"Bunların arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı hiç bir kin bırakma! Rabinıiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!. Yani muhacir ve ensann Earkasından gelenler, onlara dil uztıtmaması, onlara kin beslemesi bu ayetin bir gereğidir, emrettiği
bir husustur. Ayrıca geçmişteki ve şu andaki müslümanlara karşı herhangi bir kin veya öfke duymamak, müslümanların hayrını isteyip bu doğrultuda dua etmek de ayetin işaret ettiği başka bir husustur.Allah Dostlarını Sevmenin Önemi Bu konuda bir kaç hadisi şerif aktarmakta fayda görüyorum.
1. Ebu Hureyre (r.a.) Rosıılullah'ın şöyle buyurduğunu naklediyor: "Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.
2. Ebu Hureyre (r.a.) Resulullah'lan şöyle bir kulsî hadis naklediyor:
"Kim benim bir velim'e (dostuma) düşmanlık beslerse, şüphe siz ben o kimseye karsı savaş açarım. Kulum bana farz kıldığım ibadetlerden daha sevimli bir şey ile yakiaşamaz. Kulum bana nafilelerle yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim. Ben kulumu sevince, onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Eğer benden bir şey isterse kendisine istediğini veririm. Bir şeyden bana sığınırsa kendisini o şeyden mutlaka korurum. Mü'minin canını almakta tereddüt ettiğim kadar yapacağım hiç bir şeyde tereddüt etmedim. Mü'min ö-iümü sevmezken, Ben de onun fazla yaşlanarak fena duruma düşmesini istemem..
Burada Allah'ın veli kullarına düşman olanların, Allah'ın öfkesini celbederek kendilerine düşman olmasını gerektirecek bir duruma düşmeleri ifade ediliyor. Ayrıca Allah dostlarını sevmenin, Allah sevgisini kazandıracak bir davranış olduğunu açıklamaktadır. "...
Onun gören gözü, duyan kulağı,... olurum." Artık kulum her davranışı beni düşünerek yapar. Adeta kendisini benimle eşleştirir ve yaptığı her işi benim rızam için yapar. Gönlünden ve aklından benim rızama aykırı bir karar çıkmaz. Benim memnun olduğum sesleri dinler, memnun olduğum yüzlere ve yerlere bakar, memnun olduğum yerlere gider ve memnun olduğum işlere el atar. Bunların aksini ise asla yapmaz. Yani Benim memnun olmadığım sesleri dinlemez, memnun olmadığım yüzlere ve yerlere bakmaz, memnun olmadığım yerlere gitmez ve memnun olmadığım işlere el atmaz.
Onun gönlü ve kalbi sadece benimle meşgul olur. Gözleri her ne ve nereye bakarsa Allah'ın büyüklüğünü ve kudretinin eşsizliğini görür. Kulakları duyduğu sesleri süzer, Allah'ı hatırlatan kelimeleri gönlüne ve beynine iletir. Tattığı ladlar ona cenneti hatırlatır. Tuttuğu şeyleri Allah'ı anarak tutar. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamberin Bedir Savaşında bir avuç toprağı yerden alıp müşriklere atmasıyla ilgili şöyle buyuruyor: "(Ey Habibim!) Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah (onu) attı..."
3. Hz. Enes (r.a.) Resulullah'ın şöyle buyurduğunu naklediyor: "Kişi sevdiğiyle beraberdir." Hz. Enes (r.a.): "Müslümanların İslam'a girdikten sonra bu söze sevindikleri gibi sevindiklerini hiç görmedim, "diyor.
Allah dostlarını sevmek, onlarla bir arada bulunmak, onlara gönül bağlamak kalbimize imanın tadının yerleşmesine vesile olur. İmanımızın, ilâhî aşkın sıcaklığıyla olgunlaşmasını, hamlıktan çıkmasını sağlar. Allah dostlarıyla uzun süren beraberlikler kötü insanlara karşı bir soğuma hissine, onlardan uzaklaşmaya ve gönülden onların sevgisinin zayıflamasına yardımcı olur. Günaha karşı aşırı istekleri azalır. İbadetlere karşı içinden daha çok istek ve sevgi doğar.
Gönlünde sıcak bir akım dolaşmaya başlar. Aşka giden yolda kıvılcımlar çakmaya, aşk bağının goncaları filizlenmeye hazırlanır. Boylere gönül hamlıktan çıkıp pişmeye doğru seyir alır. Gün gelir aşk ateşiyle yanan bir sevgili olur.
Sevgili olunca da çevresine aşk ve sevda dağıtan bir kandil, bir Süreyya kesilir. Artık onda ibadetlerden yüksünme ne gezer, ibadete özlem duyan bir sırdaş olur. İbadetlerinden haz ve tad almaya başlar. Gönül aşk ateşiyle pişmedikçe, organların işlediği ibadet ve davranış meyveleri ham olur. Ham meyvenin hiç tadı olur mu?
Selami Yalçın.