Sevgi – Saygı – Merhamet
Tarih boyunca İlahi Dinler Allah ile kul arasındaki münasebeti düzenlemekle kalmamış, insanlar arasındaki ilişkileri de tanzim etmiştir. Ne var ki kralların zorlaması, din adamlarının tavizleri ile dinler tahrife uğramış, insanın sosyal hayatını şekillendiren ilahi kanunlar rafa kaldırılmıştır. Din uzlet içinde yaşanan, kul ile Allah arasındaki ibadet hayatını düzenleyen, toplumun işleyişine karışmayan bir hale getirilmiştir. Avrupalılar bu yaklaşımı “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrının hakkı Tanrıya” şeklinde özetlemişlerdir.
Yüce dinimiz evvel emirde insan ile Rabbi arasındaki münasebeti kulluk bağlamında düzenlemiş, hemen peşinden de insanın sosyal ilişkilerini tanzim etmiştir: İslam akrabalık, anne-babalık, karı-kocalık, komşuluk, dindaşlık kısaca her tür insani bağlar ile ilgili emir ve yasaklar koymuştur, yapılan ihlalleri de cezalandırmıştır. Bugün İslami yaşantıya yapılan itirazların çoğu bu sahalarda görülür. Bazıları istiyor ki din kul ile Allah arasına sıkıştırılsın, ticaret, evlilik, akrabalık, devletlerarası ilişkilerimizi biz kendi menfaatlerimize göre şekillendirelim. Hâlbuki Kuran-ı Kerim’in önemli bir bölümü bizim bu dünyadaki yaşantımız ve ilişkilerimiz ile ilgilidir. Bu yazımızda insani münasebetlerimiz bağlamında Hucurat suresini ve sufilerin beşeri ilişkilere verdiği ehemmiyeti sırasıyla ele alacağız:
1-Allah ve Resulü ile olan hukukumuz, onlara tam teslimiyet şeklinde olmalı, kul kendi düşünce ve fiillerini Kuran ve sünnetin önüne geçirmemelidir. Kendi aklımızla fetva verip Kur’an ve Sünnetin buyruklarını çiğnemeyeceğiz. Bu teslimiyet halini Mevlana hazretlerinin şu beyitleri ne güzel anlatır:
“Ben yaşadıkça Kur’an’ın kölesiyim, Ben, Hz. Muhammed Musta¬fa’nın yolunun tozuyum.
Biri benden bundan başkasını naklederse, Ondan da şikâyetçiyim, onun sözünden de”
2- Surede ikinci olarak Müminin mümin ile ilişkisi ele alınmış, bu ilişkinin çerçevesi kardeşlik olarak çizilmiştir. İnsan nasıl kendi ailesini ve kardeşlerini seviyorsa diğer müminleri de böyle sevmeli, onların aralarındaki anlaşmazlıkları da en güzel şekilde gidermelidir:
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah´tan korkun ki rahmete eresiniz.” (Hucurat, 10) bir sonraki ayette kardeşlik hukukunu bozan bazı en temel davranışlar ise yasaklanmıştır: “Ey inananlar, içinizden bir topluluk, başka bir toplulukla alay etmesin, olabilir ki alay edilenler, öbürlerinden daha hayırlıdır ve kadınların bir kısmı da başka kadınlarla alay etmesin, olabilir ki alay edilen kadınlar, öbürlerinden daha hayırlıdır ve birbirinizi kınamayın ve kötü lakaplarla çağırmayın.” (Hucurat, 11)
Allah Teâla müminler arasındaki ilişkileri bozan sui zan, tecessüs, dedikodu, gibi günahları zulüm olarak görmüş, tevbe etmeyenleri ciddi bir cezanın beklediğini haber vermiştir. Bugün Müslümanlar olarak kardeşlerimizle ilişkilerimizde bu hassasiyetleri gözden geçirmemiz gerekir.
Sufiler ise bu yıkıcı davranışları kıllet-i kelam prensibi ile terbiye etmeyi hedeflerler. Dikkat edersek insan ayette bahsedilen haramları dilini kontrol edemediği için işler. Bu prensip sayesinde salik elinde geldiğince az konuşur, dili ile kul hakkına girmekten korunmuş olur.
Cenab-ı Hakkın büyük bir ciddiyetle men ettiği bu yıkıcı davranışlar maalesef İslam toplumlarında aynı ciddiyetle akis bulmamaktadır: Başka birinin bir lirasını almanın günah olduğunu bilen mümin bundan titizlikle kaçınırken, biraz sonra bir mümin kardeşinin şerefi, ırzı ile ilgili bir konuda hiç çekinmeden ileri geri konuşabilmektedir. Hümeze suresi önemsiz görülen bu çirkin davranışların acıklı sonunu şöyle anlatır: “Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay haline! (Hümeze, 1)
3- Devletlerarası ilişkilerimiz: Hucurat suresi Müslüman milletler arasındaki ilişkilerde adaleti öne çıkarmış, hiçbir şekilde bir kavmin başka bir kavme zulmetmesine seyirci kalınmamasını emretmiştir. Uluslararası ilişkilerin temeline her zaman sevgiyi koymak mümkün değildir, ama adaletli olmak mümkündür. Yine bu hususta günümüzde ayetin emrinin çok gerisinde kaldığımızı görmekteyiz. Müslüman ülkeler birbirlerine düşmanlık etmekte, hatta birbirleri aleyhine düşmanlarla işbirliği yapabilmektedir. Bu hususta idarecilerimizi uyarmalı, ümmetin dirliği için çalışanlara destek vermeyi vazife bilmeliyiz.
4- Gayr-i müslim milletler ile olan ilişkilerde ise muarefe onlarla tanışmak, konuşmak ve karşılıklı saygı öne çıkar. Allah Teâlâ hepimizin bir ana ve babadan geldiğimizi bu sebeple kimsenin kimseye üstünlüğünü olmadığını ifade eder. Irkçılık problemini en güzel şekilde çözen yüce kitabımızdır: “Ey insanlar, şüphe yok ki biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi, aşiretler ve kabileler haline getirdik tanışın diye; şüphe yok ki Allah katında sevabı en çok ve derecesi en yüce olanınız, en fazla çekineninizdir;” (Hucurat, 13) ayeti hiçbir kavmin bir diğerine üstünlüğünün olamayacağını zira hepimizin aynı anne babadan geldiğimizi ifade etmektedir. Üstünlük ancak güzel ahlakta ve takvadadır.
Modern hayata baktığımızda ise maalesef bugün gayri müslim halklar ile olan ilişkilerimiz onları taklit etme şeklinde olmaktadır. Onlar hiçbir konuda bizi ciddiye almaz iken biz kılık kıyafetimiz, düğünlerimiz, davet usullerimiz ve pek çok konuda onları körü körüne taklit etmekteyiz. Hâlbuki dinimiz bu hususta güzellikleri paylaşmayı emretmekte, dinimize ters olan taklidi yasaklamaktadır.
5- Ailemizin en kıymetli fertleri olan anne babalarımızla ilişkimizde de Kurani ölçü sevgi, saygı ve merhamettir. Bu saygı o kadar ileri boyuttadır ki en ufak bir rahatsızlık ifadesi olan “öf” demek bile ayet tarafından yasaklanmıştır: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle, Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (İsra, 23-24)
6-Aile fertleri ve anne babalar ile ilişkide sevgi, merhamet öne çıkar. Rabbimiz eşler arasındaki ilişkiyi şu ayetle veciz olarak tarif eder: “Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp, aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir.” (Rum, 21) Eğer bugün yuvalar yıkılıyor, aile içi şiddet hatta cinayetler artıyor ise bu bizim bu ayetin ruhundan ne kadar uzak olduğumuza delildir.
İmam Rabbani hazretleri bu dünyada kullara karşı işlediğimiz sorumsuz davranışların ahirette karşımıza büyük bir vebal olarak çıkacağını, bu sebeple insanlarla ilişkilerimizde dikkatli olmamızı bizlere hatırlatır:
“Salik kul haklarını ödemek için azamî çaba sarf etmelidir ki boynunda kimsenin hakkı kalmasın. Dünyada kul hakkını ödemek mümkündür, insan yumuşaklıkla ve nezaketle kul haklarından kurtulabilir. Ama bu iş ahirete kalırsa, çözümü mümkün olmayan bir probleme dönüşür. (Mektubat, c.1:73. Mektup)
Netice olarak İslam insani ilişkilerin temeline saygı, sevgi, adalet, yumuşak başlılık, ara bulma gibi bugün çokça ihtiyacını duyduğumuz duyguları yerleştirmiştir. Bugün bazı mahfillerde Müslümanlara yakıştırılmaya çalışılan, şiddet yanlısı olma, insanlara kaba davranma, kadınları aşağılama gibi davranışların Kuran ve sünnet ile yakından uzaktan hiçbir alakası yoktur. Bilakis Peygamberimizin tüm hayatı şiddet, taassup, zulüm gibi çirkinliklerle savaşmakla geçmiştir. Peygamberimizin insani ilişkilerindeki nezaketi, hilmi, hoşgörüsü Sufiler tarafından en güzel şekilde yaşanmış ve Yunus Emre bu tutumu “Yaratılanı sevdik Yaratandan ötürü” şeklinde ifade etmiştir. İnsani ilişkilerimizde sufilerin bu nebevi anlayışlarına her zamankinden daha çok ihtiyaç duymaktayız. Rabbimiz güzel dinimizi tüm boyutları ile yaşamayı, aramızda kardeşliği, adaleti, sevgiyi ve merhameti yaşamayı hepimize nasip etsin.
Amin.