İslâm’da Sevgi ve Hoşgörü 1
Dinimizin temeli sevgi ve hoşgörü üzerine kurulmuştur. Hz. Ali (k.v)’den rivayet edildiğine göre şöyle denmiştir:” Ben Rasul-i Ekrem (sav)’e sünnetinden sordum. O da marifet sermayen, akıl dinimin aslı, sevgi ise benim esasım ve temelim” buyurdu.”[1]
Türkçe’de insanı yüksek makama ulaştıran ilgi duygusu [2] şeklinde tarif edilen sevgi kelimesinin Arapçadaki aslı Farsçadan gelen “Hubb” kelimesidir ki güzel görmek, tercih etmek ve seçmek gibi sözlük anlamları vardır.[3]. Terim olarak anlamı ise Allah (cc)’ın rızasını kazanmak için ibadet niyetiyle şerefli yaratık olan insanlara hatta hayvanlara ilgi ve alaka göstermek, her birinde güzel bir meziyet bularak değer vermektir.
Her şeyi anlayışla karşılayarak, olabildiğince geniş davranmak[4], cömert olmak ve kolaylık göstermek gibi anlamları [5] olan hoşgörü kelimesini ise “başkaları tarafından hataları, yanlış hareketleri ve haksız amelleri affetmekle karşılık vermek” anlamında kullanacağız.
İslam, sevgiyi bize emrettiği gibi onun sınırlarını da çizmiştir. Evvelâ üzerimizde en çok hakkı olan Cenab-ı Hakk’ı seveceğiz. Zira Kur’ân- Kerim’de:[6] “İman edenler en çok Allah (cc)’ı severler.” buyurulmaktadır. Cenab-ı Hakk’tan sonra en çok Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’i sevmek durumundayız. Zira Kurân- Kerim’in neresinde “Allah Teala kendisine itaatı emrettiyse aynı yerde Peygamberimize itaatı da emrettiği gibi Cenab-ı Peygamber (sav) de şöyle buyurmuştur.
Enes (ra)’den rivayete göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:”Canımı elinde bulunduran Allah (cc)’a yemin ederim ki sizden biriniz ben kendisine babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz. [7]
Cenab-ı Hakk’ı sevmek demek O’nun emirlerini yerine getirmek, O’na ibadet etmek, farzları yerine getirip haramlardan kaçınmak, şeklinde açıklandığı gibi, Peygamberimizi sevmek de O’nun sünnetine uymak, O’nu çok hatırlamak ve O’nun yolundan gidenlerle beraber olmak şeklinde izah edilmiştir. Çünkü insan daima sevdiği kişilerin tesirinde kalır, zamanla birlikte olduğu kimseler gibi hareket etmeye başlar. Bu gerçeği Rasul-i Ekrem (sav):” Kişi sevdiği ile beraberdir.” [8] Hadis-i Şerif’i ile beyan etmiştir. Hadisi izah eden Ahmet el-Rufai “Bir kimse bu Hadis-i Şerif’in derin manasını düşünürse Allah (cc) sevgisine koşar, Allah’ın sevdiği kullarını arar, onlarla olur.” demektedir. [9]
Beyzavi Tefsiri Zuhruf Suresi’nin “Kıyamet günü muttakilerin dışında bütün dostlar birbirine düşman olacaktır.” mealindeki 67. Ayet-i Kerimesi’ndeki “Müttaki” tabirini “Allah (cc) için birbirini sevenler.” diye tefsir etmiştir. [10]
Serveri Kainat (sav): “imandan sonra aklın başı insanları sevmektir.” buyururken [11], zamanımız alimlerinden Ömer Nasuhi Bilmen de İslamın sevgi anlayışını “İslamdaki sevgi, insanın parayı sevdiği gibi geçici bir garaz ve menfaat için değil, bir temele bağlı devamlı artan bir sevgidir.” sözleriyle ne kadar güzel ifade etmiştir. [12].
Aşıkların piri Mevlana (ks) da:”Acılar muhabbetten tatlılaşır, bakırlar muhabbetten altınlaşır. Aşkın şerhini devamlı olarak söylesem yüzlerce kıyamet kopar da o şerh yine tamam olmaz. Bizim Peygamberimizin (Sav) tarikatı, yolu aşk yoludur, biz de aşkzadeyiz, anamız aşkdır” sözleriyle konumuza ışık tutmuştur. [13]
Server-i Kainat’ın şu Hadis-i Şerif’i de imanın kemalini sevgiye bağlamıştır. Ebu Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur:”İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız.” [14]
Sevgi önemli bir gayeye bağlı bulunduğundan sevilecek kişide bir kısım özelliklerin bulunması tabiidir. Sevilmeye layık kişiler sevilmelidir. Cenab-ı Hakk’a olan sevgisini dile getirirken Hakk aşıklarından Rabia-yı Adevviye de:”Seni iki sevgi ile seviyorum, biri sana olan aşkım, diğeri de senin bu sevgiye layık olmandır.” demektedir.”[15]
Cenab-ı Allah da bu hususu Kur’ân-ı Kerim’de ne güzel ifade etmiştir:”Allah’a, Ahiret Günü’ne, imanda sebat eden hiçbir kavmin Allah’a ve Rasulüne muhalefet eden kimselerle -velevki onlar bunların babaları, ya oğulları ya biraderleri yahut soy sopları olsunlar- sevişeceklerini, dolaşacaklarını görmezsin.[16] Ayet-i Kerime’nin bu hükmü Asr-ı Saadette bilfiil uygulanmıştır. Ebu Ubeyde Bin Cerrah (ra) Uhud’da babası Cerrahı öldürdü. Mus’ab Bin Umeyr (ra), kardeşi Ubeyd b. Umeyri öldürdü. Ömer b. Hattab (ra) da Bedir’de dayısı As bin Hişam bin Muğıreyi öldürdü. Ali bin Ebi Talib, Hamza, Ebu Ubeyd de yine Bedir’de amcazadeleri Utbe, Şibe ve Velid bin Utbe’yi öldürdüler. [17]
Adamın biri Peygamber Efendimiz (sav)’e gelerek:” Ya Rasulullah, ben seni kendimden de çocuklarımdan da daha fazla severim. Hatta evde olduğum zaman seni hatırlayıp ve sensiz dayanamam. yanına gelmeden rahat edemem. Bu durum karşısında benim üzüldüğüm bir nokta vardık ki o da şudur: Biz öldükten sonra sizin dereceniz yüksek olduğu için siz cennette peygamberlerle beraber bulunacaksınız. Benim ise cennete girmem kuşkulu. Şayet cennete girsem bile korkarım ki seni görmem dedi. Peygamber (sav) sükut edip bir cevap vermedi. Fakat daha orada iken Cebrail (as) şu Ayet-i Kerime’yi indirdi:
“Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah (cc)’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve iyi insanlarla beraberdirler.” [18]
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz bu Ayet-i Kerime’yi o adama okudu, adam da gitti [19].
Ömer (ra), Rasul-i Ekrem Efendimiz (sav)’e :”Ya Rasulullah! Muhakkak Sen bana bedenimdeki canım müstesna her şeyden daha sevgilisin.” dedi. Efendimiz:”Olmadı ya Ömer, sizden biriniz imanda kemale eremez, ta ki ben ona nefsinden daha sevgili olmadıkça.” buyurdu. Faruk-ı Azam cevaben: “Üzerine Kur’ân’ı indiren Allah’a yemin ederim ki ya Rasulullah, seni canımdan da daha çok seviyorum.” dedi. Efendimiz (Sav):”Şimdi oldu ya Ömer.” diye cevap verdiler. [20]
Bu hususta şu Ayet-i Kerime de gerçekten ibrete şayandır: “Rasulum söyle: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, yakınlarınız, kazandığınız mallar, kesatından korktuğunuz ticaretiniz, beğendiğiniz evler size Allah ve Rasulünden daha sevgili ise Allah’ın emrinin gelmesini bekleyin.” [21]
Kafirlerin kumandanı iken Ebu Süfyan bin Harb, ilk müslümanlardan Zeyd bin Desene’ye işkence ediyor ve diyordu ki:”Seni bıraksak da senin yerine Muhammed’i katlatsak ve sen ehlinin arasına kalsan razı olur musun?” Cenab-ı Zeyd’in cevabı:”Vallahi ben ehlim içinde bulunduğum halde Rasulullahın ayağına diken batmasına bile razı olmam, O’nun yerine ölürüm. Bunun üzerine Ebu Süfyan: “Ben hayatımda Muhammed’in ashabının O’nu sevdiği kadar bir kimsenin bir başkasını sevdiğini görmedim.” der. [22]
Görülüyor ki Sahabeyi Kiram Peygamberimizin yolunda canlarını bile fedaya hazırlardı. Biz de onların yolunda giderek, onlara uyarak ebedi hayatımızı kazanmalıyız. Büyük velilerden Sehl bin Amdüllahi Tüsteri der ki:”Allah sevgisinin alameti Kur’ân’ı sevmek, Kur’ân sevgisinin alameti Rasulullahı sevmek, O’nu sevmenin alameti sünnetini sevmek, sünnet sevgisinin alameti ahireti sevmek ve dünya sevgisini kalbe sokmamak, bunun alameti ise ebedi hayata hazırlanmaktır.” [23]
“Allah’a imandan sonra amellerin en üstünü iyi insanları sevmek ve onlarla dostluk kurmaktır.”[24]. Diğer bir Hadis-i Şerif’te ise:”Amellerin en üstünü mü’min kardeşine sevgi duymandır.”[25] buyurulmuştur. İnsanları sevindirmenin yolu ise güzel huydan geçer. Bu gerçeği de Efendimiz:”Siz halkı malınızla değil, ancak güleryüz ve ahlakınızla sevindirirsiniz.”[26] sözleriyle ifade etmişlerdir. İnsanları birbirine sevdiren faktörler ise bir kısım Hadis-i Şerif’lerde de beyan edildiği gibi karşılıklı hediyeleşmek, birbirlerine sıkça selam vermek, hal hatır sormak, sevinçli günlerinde gözün aydına gitmek, felâket anlarında geçmiş olsun demek, dertli anlarında dertlerine hemdert olup, borç istediklerinde vermek, tek kelimeyle kendisi için isteyip arzu ettiği şeyi kardeşi için de isteyip arzu etmek gibi hususlardır.
Sevginin dinimizdeki yeri biraz yukarıda Hz. Mevlana’nın da ifade ettiği gibi böyle kısa bir zamanda birkaç satırla ifade edilmesi mümkün değildir. İki şıktan oluşan konumuzun sevgi bölümünü, sevgi konusunda itidali tavsiye eden bir Hadis-i Şerif’le bitirmek istiyorum. Tirmizi, Beyhaki ve Taberani’nin rivayet ettiği söz konusu Hadis-i Şerif’te Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav), şöyle buyurmuştur:”Sevdiğin kimseyi ölçülü sev, sevgide aşırı gitme, olur ki bir gün düşmanın olabilir.”[27]
Her konuda bizi orta yollu, ölçülü olmaya çağıran dinimizin namazımızın her rekatında, Fatiha-yı Şerif’deki dua ile bu hususun önemini bizlere hissettirmiştir.
Sevginin gereklerinden olan, onun beraberinde getirdiği mümtaz hasletlerden biri de konumuzun başında kısaca temas ettiğimiz hoşgörüdür. Affetmenin ve bağışlamanın biraz daha geneli şeklinde özetleyeceğimiz bu güzel huyu en güzel ifade eden Cenab-ı Hakk’ın şu emridir: “Affı tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” Süfyan bin Uyeyne’nin Şa’biden rivayetine göre bu Ayet-i Kerime nazil olunca Peygamberimiz (sav), Cebrail (as)’e:” bununla Rabbim bana ne emrediyor diye sorar.” O da:”Bilmiyorum, Rabbime sorayım.” der ve gidip bir müddet sonra geri döner ve “Allah Teala sana haksızlık edeni bağışlamanı, sana vermeyene vermeni, sana gelmeyene gitmeni emrediyor.” diye cevap verir. [28-29]
İsmail Hakkı Bursevi Ayet-i Kerime’nin sonundaki “cahillerden yüz çevir!” cümlesinin, “Onların eza, cefa ve alay etmelerini, gülmelerini hoşgörüyle karşıla!” şeklinde açıklamıştır. [30]
Hoşgörünün Cenab-ı Hakk’ın ahlakından olduğunu da şu Hadis-i Şerif açık bir şekilde ortaya koymaktadır:
“Ebu Saidil-Hudri (ra)’dan rivayete göre Peygamber (sav), sende iki huy vardır ki, Allah (cc), onları sever: biri müsamahakarlık, hoşgörü, diğer de teenidir.” buyurdular. [31]
Diğer bir Ayet-i Kerime’de de Cenab-ı Hakk, Peygamberimizin bu güzel huyunu beyan ederek:”Allah’ın lütfu sayesinde Sen, insanlara yumuşak ve hoşgörülü davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar, etrafından herhalde dağılıp gitmişlerdi bile. Artık onları bağışla.” buyurmuştur. [32]
Bu ilahi emirlere muhatab olan sevgili Peygamberimiz (sav)’in hayatı ile ilgili Asrı Saadetten bir sayfa açalım:
Rasul-i Ekrem, hiçbir vakit kimseden intikam almamıştır. Taif eşrafının kendisine reva gördükleri Uhud Savaşı’nın teessürünü geride bırakan hüznüne rağmen Taif’in muhasarası esnasında “Ya Rabbi! Taif’i irşad ve Müslümanlığa irşad et, ilhak et.” diye dua etmiştir. Acaba dünyada hoşgörülüğün bundan daha yüksek bir numunesine tesadüf olunabilir mi? Neticede Taif’in ileri gelenleri Müslüman olup bir heyet halinde ziyarete geldiklerinde Efendimiz (sav), onları camide misafir etmiş ve kendilerine hürmet göstermiştir.
Kureyş, Rasul-i Ekrem’e her türlü hakarette bulunmuş, O’nunla alay etmiş, O’nu ölümle tehdit etmiş, O’nun üzerine pislikler atmış, O’nun boynuna kement atarak sürüklemiş, O’na sihirbaz demiş, O’na kahin ve şair demiş. Fakat Efendimiz (Sav) onlara kızmamıştı bile. Huneyn Gazası’ndan sonra ganimet taksimi esnasında Ensar’dan bir zâtın “Bu taksim Allah (cc) rızası için yapılmıyor.” sözünü duyunca “Cenab-ı Hakk Hz. Musa’ya rahmet etsin, o daha fazla incitilmişti.” buyurdu. [33]
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1] İhyau ulumiddin, İ. Gazali, Müt. A. Serdaroğlu, İst. 1975, s.648
[2] Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu YAy. Ank. 1969, 5, Baskı, S. 654
[3] Ahteri Kemir, Yusuf Ziya, İst. 1319, s. 250
[4] Türkçe Sözlük s. 348
[5] Ahteri Kebir s. 516
[6] Bakara / 165
[7] S. Buhari T. Serin Terc. A. Naim D.İ.B Yay. Ank. 1970 3. Baskı C, 1, a. 32
[8] Keşfül Baha Beyrut 3. Baskı
[9] Onların Alemi A. Akçiçek 3. Baskı İst. 1972…282
[10] Mecmaut-Tefasir, Beyrut, Tarihsiz, Cilt 5, s.441
[11] Kur’ân-ı Kerim’den Dersler ve Öğütler, Ö. N. Bilmen, İst. Tarihsiz
[12] Mevlana ve Mesnevi T. Büyükkörükçü, İst. 1972 3. Baskı, s. 210-207
[13] Riyazüssalihin, İmam Nebevi, Beyrut, Tarihsiz s. 356 H. No:845
[14] İhyau Ulumiddin, Cilt, 4 s. 560
[15] Kur’ân-ı Kerim, Tevbe Suresi, Ayet: 22
[16] K. Hakim ve Meali Kerim, H.B. Çantay, İst. 3. Cilt s. 1020
[17] Nisa / 69
[18] Hayatüssahabe, M. Yusuf Kandehlevi, A. Mevlana ist. 1980 s. 472
[19] Tecridi Sarih Tercemesi, Cilt 2, s. 32
[20] Tevbe / 24
[21] Hz. Muhammed ve İslamiyet, M, A, Köksal, İst. 1972 M, Devri, C. 4, s. 2
[22] Peygamber Efendimiz, T. Büyükkörükçü, İst. 1976 s. 40
[23] Keşfül-Haf Cilt 1, s. 152, Hadis No:450
[24] Aynı Yer Hadis No: 451
[25] İslamda Kardeşlik Huk. Esasları, İ. Şarani, Müt. H. Eker, İst. 1975, s. 28
[26] Tao Tercemesi M. A. Nasıf, Müt. B. Sadak, İst. 1975, s. 102
[27] Ar’af / 199
[28] KI-Cani Li-Ahkamil-Kur’ân, Kurtubi, Beyru 1965 Cilt 7, s. 345
[29] Ruhul-Beyan, İ.H. Bursevi, İst. 1389 H., Ci.t 3, s. 298
[30] Kurtubi, Cilt 7, s. 345
[31] Ahlak Hadisleri, İmam Buhari, Müt. A. F. Yavuz, İst. 1974, s. 590
[32] Ali İmran / 159
[33] Asr-ı Saadet, M. Şibli, Müt. Ö. R. Doğrul, İst. 1974, s. 107, Cilt:2