Aşk Yolu
Her seven aynı zamanda sevilen de değildir; malum. Sen, sevilenlerden olma hedefini asla terk etme. Çünkü Hakk yolunda haksızlık olmaz. Gün gelir, senin sevgin sevilmeyi de hak eder; sevilenlerden olursun o zaman. Rabbini seven ve Rabbi tarafından sevilen kutlular arasına girersin birden. Kapı ansızın açılıverir; sabırla önünde beklediğin. Sen de diğer sevgililer arasına buyur edilirsin. “Habib”ken mahbuplar kütüğüne de kaydedilir adın. Kader talihine güler, açılır tüm bahtın…
Sonra, aşk yoluna gir, sakın yol bitti zannetme. Varlığını O’nun varlığında tüket ki, O’nda yeniden vücut bulasın. O derece kendinden uzaklaş ki, sende senden eser kalmasın. O’na öylesine yaklaş ki, O’nun sıfatları sende zahir olsun. Gören gözün olsun O, tutan elin, yürüyen ayağın, düşünen beynin, seven kalbin olsun. Seninle görsün, seninle duysun, seninle tutsun, seninle sevsin Rabbin gayrıyı; seni kendine “mirsat” edinsin. Öyle ki, seni seven O’nu da seven, senin sevdiğin O’nun da sevdiği…
Her aşık, aynı zamanda maşuk da değildir; malum. Ama sen, maşuklardan olma azmini asla yitirme. Aşkın tabiatı ifrattır. Sen aşkın tabiatına uygun davran ki, bu aşk seni “maşuk”luğa taşısın. Seni sen yapan bütün mahiyetin Sevgilinin aşkıyla inlediğinde bil ki, bu makbul durum, O’nun sana olan aşkının belirtisidir. Sevgili ise sonsuz Gayur’dur. Bu gayret, sende, seni aşırı sevme şeklinde tecelli ederken, seni seven ve senin sevdiklerinde de yine aşırı muhabbet şeklinde tezahür eder. Ne ki, düşmanlarının işi bitiktir. Sana dost olanı Rab kendine dost kabul ettiği gibi, artık sana düşman olanı da gayretiyle kendine düşman ilan etmiştir. Senin onlar hakkındaki meylin, Hakk’ın onlara meyli, senin onlar hakkındaki hükmün, Hakk’ın onlar hakkındaki hükmüdür. Bu hükmü geri çevirecek başkaca güç de yoktur. İlahi gayret sendedir, ilahi gayret sendendir. Ve herkes sendeki nasibini kendi istidadınca alır. Sen kimisine kahır, kimisine lütufsundur. Kimisi sende sapıtır, kimisi hidayet bulur. Feleğin çarkı senin eline verilmiştir; artık kiminin nasibi gece, kimininki gündüzdür…
Marifet arttıkça, maddi himmet ve tasarruf azalır; malum. Bu durum edep yanında takdirin hakikatine yakin ölçüsünde uyanmaktan ileri gelir. Muradı ilahi okumalarının daha bir netleştiği, daha bir berraklaştığı böylesi durumlarda, tasarrufa sebep neticelerin, şeylerin aynı sabiteleriyle yüzde yüz örtüşecekleri gerçeği daha bir inkişaf ile gücünü hissettirir; tasarruf ehli veli kulu, olması gerekenlerdeki cebrilik cezp eder. Ve bu noktada sadece külli iradenin tasarrufuna hayranlık yaşanır. Hayranlık, yani ebedi teslimiyet…
Maddi ve tekvini tasarruf belli bir zaman dilimiyle sınırlı ve geçicidir; malum. İlmi tasarruf ise daha soyut ve tesir gücü çok daha uzun sürelidir. Senelerce hummalı çalışma gerektiren bilgi müktesebatının kısa bir sürede vehbi olarak elde edilişi, yüzlerce bilgin kişiden oluşacak bir ekip tarafından uzun uğraşlarla yazılması mümkün gayet zengin külliyatın tek kişi tarafından hem de kısa sürede telifi, çok kısa ve özlü bir kitapçığın asırlar boyu okunması ve üzerine sayısız şerh ve yorumların yapılması, anlaşılması oldukça zor kapalı bir konunun, imkansız denecek ölçüde kolay bir üslupla açıklığa kavuşturulması gibi olağan üstü mazhariyetlerin tümü bu kabil tasarruf cümlesine dahildir. Genelde ve özellikle de içinde bulunduğumuz bilgi çağında, en çok ihtiyaç duyulan tasarruf (keramet), hiç şüphesiz bu ikinci kısma ait olanlardır.
Aşktan kasıt, aşkı hakiki; aşkı hakikiden maksat da halis kulluktur. Halis kulluk, insanın bütün mahiyetiyle Zat’a yönelişidir ki, bu yönelişte kulluğun bizzat tabiatında mevcut feyizleri dahi mülahaza dışında tutmak uyulması zorunlu bir yakınlık edebidir. Hakiki aşk, saf ve duru bir imandır. Bu imanın, başka delil ve burhanlarla desteklenmeye ihtiyacı yoktur. Gerçek aşığa, “Maşuk” adına söylenecek her söz, kavanoz içindeki balı dışardan yalamaya çalışan birinin, balın tadı hakkında konuşmasından farksızdır. O ki ballar balını bulmuş ve kovanı çoktan unutmuştur…
Aşk, oldurucu, olgunlaştırıcı bir ilahi nefhadır ki, ancak ezel nasipli talihlilerin ruhuna üflenir. Ve bu nefha insan ruhuna önce bir kor gibi düşer, sonra sönmesi felaket bir yangına döner. Aşık, yandıkça yanmak ister; “hamdım, piştim, yandım elhamdülillah” diyerek yandığına daim şükreder.
Çağının boşalan kadehini aşk badesiyle doldur yeniden. Sakisi ol şu fetret deminde gönüllerin. Aşk mucizesinin varidatıyla nefes et, ney gibi inlet ruhlarımızı. O’ndan gelip O’na dönmenin hakikatini yeniden öğret bizlere. Aşkın davet gücünü yeniden anlat, yeniden yaşat bizlere…