Sevgimiz De İsraf Kurbanı Oldu
Yüce Mevla’mız hiçbir şeyi boş yere yaratmamıştır. Müminun suresi 115. ayet-i kerimede; "Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" buyrulmaktadır. Rabbimizin yaratmış olduğu her şey, belirli bir zamana kadar belirli bir görev içindir. Yani her şeyin yaratılmasının bir hikmeti, sırrı ve manası vardır. Âlemde hiçbir şey anlamsız ve amaçsız değildir. Allah’ın yarattığı her şey kendisi için belirlenmiş olan görevi, belirlenen vakte kadar yapmakla mükelleftir. Mesela örümcek böceği doğar doğmaz ağını kurar. Ağını kurarken bunu anasından, babasından veya arkadaşından öğrenmez. Fıtratında bu var. Yine Rabbimiz arıyı yaratmış. Arı doğar doğmaz bal yapmaya başlar.
Bunu ne anasından ne de babasından öğrenmez. Doğduğunda bu fıtrata sahiptir. Belki insanlık bir araya gelse bütün teknolojisini seferber etse, yüzlerce dönüm üzerine fabrikalar kursa, dünyanın her çeşit çiçeklerini toplasa yine arının yaptığı balı yapamaz. Bu ve benzeri olaylar gösterir ki Rabbimiz her şeyi bir hikmet ve mana üzerine yaratmış, yaratırken de hiçbir israfta bulunmamıştır. Zerreden Kürreye, küçüğünden büyüğüne tüm varlıklar için ilahi bir yasa konulmuştur. Konu Rahman suresi 7. ayet-i kerimede Yüce Mevla tarafından şöyle haber verilir; ‘‘Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu.’’
İnsan, kâinat içerisinde var olan her şeyin emrine musahhar kılınan tek varlıkdır. Her şey adeta insanın hizmetindedir. Bütün nimetler onun için var edilmiştir. Casiye suresi 13. ayet-i kerimede; ‘‘Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır.’’ Buyrulmaktadır.
Ancak şurası çok önemlidir ki dünyamıza ibret nazarıyla baktığımızda insan dışında hiçbir varlığın israf edebilme seçeneğinin olmadığını görürüz. Üzülerek ifade etmeliyim ki içinde yaşamış olduğumuz seküler dünyanın ekonomik sistemi, israf üzerine kurulmuştur. İnsan ne kadar çok tüketir, israf ederse ekonomik düzen o kadar daha verimli işliyor.
İnsanoğlu tutumlu ve iktisatlı bir yaşama talip olunca yani israf devre dışı kaldığında bu sefer de ekonomik krizler baş gösteriyor. Bütün ekonomik krizlerin temelinde israfın durması önemli rol oynamaktadır. Ne acıdır ki bütün bu krizlerden çıkış yolu olarak da kazanmadan, üretmeden, katma değer olmadan tüketim ve israflı yaşam teşvik edilmektedir. Şöyle bir bakın etrafınızdaki yazılı ve görsel medyaya; tasarruftan, iktisatlı ve tutumlu bir yaşamdan yana hangi söylemleri var.
Bütün dünya toplumları hızla müsrifleştiriliyor. Bir giydiğini bir daha giymez, bir kullandığını bir daha kullanmaz oldu. Hiç farkına varamadan bizler de bu çarkın içinde yerimizi maalesef aldık. İsraf deyince aklımıza hep sahip olduğumuz maddi nimetler geliyor. Hayır, hayır. Ekmekten tutun, sudan, elektrikten, eşyadan, zamandan, sevgiden, daha neler ve neler. İçimize işlemiş israf. Her konuda mümkün ve her konuda da çekinmeden yapılıyor. En çok da en değerli şeyler israfa kurban gidiyor.
Sigara dumanına maruz bırakılan beden, sağlığımızı israf değil mi?
Şuursuz, bilinçsiz bir şekilde yapılan ibadetler, israf edilmiş ibadetler değil mi?
En yakınımızdaki aile fertlerimizden tutun evimize, arabamıza, işimize, eş ve dostlarımıza hırs ile bağlanmak sevgiyi israf etmek değil mi? Oysa sevgi, insanın doğru bir şekilde harcadığında, kullandıkça artan tek hazinesidir.
Mazlum ve mağduru sahipsiz bırakmak sevgide israf değil mi? Sevgi nimetinin israf edilmesi insanın başına büyük belalar açabilmektedir.
Elimizle, dilimizle düzeltmemiz gereken kötülüklere seyirci kalmamız, zalimin zulmü karşısında sessizliğimiz nefret duygumuzda israf değil mi? Ne yazık ki nefretimizi çoğu zaman Allah’ın sevmemizi istediği taraflara yönlendiriyoruz. Bazen de zıddını yapıp düşmanımıza âşık oluyoruz.
Basit ve kıymetsiz konuların etrafında saatlerce söz söylemek, incir çekirdeğini bile doldurmayan mana ve maksattan yoksun sözlerin peşinde koşmak zamanı israf değil mi?
Araf suresi 179. ayet-i kerimede; ‘‘Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.’’ Buyrulmaktadır.
Şimdi söyler misiniz?
Bakıp da görememek, işitip de duyamamak, koklayıp da fark edememek, dokunup da hissedememek bütün bu eylemleri yapmış olduğumuz organlarımızın hakkını vermemek israf değil mi?
Tabiata ve olaylara bakarak onlardan ders çıkartıp yol ve istikamet bulamamak akıl nimetini israf değil mi?
Kur’an’ın ısrarlı tavsiyesine rağmen akıl nimetini devre dışı bırakıp olayları maddeci ve şüpheci bir akılla seyretmek akıl nimetini hoyratça israf etmek değil mi?
Şimdi gelin hep birlikte istiaze ile aklımızı atıl ve batıl olanlardan kurtaralım. Besmele ile işlerimize Rabbimizi de ortak edelim. Sahibi olduğumuz maddi nimetlerin yanında farkına varmadan ya da farkında olarak israf ettiğimiz manevi nimetlerimizi nasıl değerlendirmemiz gerektiğini yeniden gözden geçirelim. Ahiretin müflisi olmamak için bu nimetleri doğru bir şekilde kullanmaya başlayalım inşallah.